Kitap
Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği
İdris Bostan
İstanbul: Kitap Yayınevi, 2006
Osmanlı tarihinin en çok ihmal edilen konularının başında Osmanlı deniz tarihi geliyor. Bu konuyla ilgili çalışmaların kısıtlılığı, Osmanlı deniz gücünün sınırlı olduğu, denizlerde pek bir varlık gösteremediği şeklinde bir algının oluşmasına ve bu sebeple yanlış sonuçlara ulaşılmasına neden oluyor. Fakat son dönemde yapılmaya başlanan çalışmalar, Osmanlı deniz gücünün yüzlerce yıl, kendisine rakip olan devletlerle eşit, hatta bazı dönemlerde onlardan daha ileri düzeyde olduğunu ortaya koyuyor. Hiç kuşkusuz bu durum, Osmanlı ve Batı dünyası arasındaki ilişki ve çatışmaların daha sağlıklı bir biçimde ele alınabilmesine de imkan tanıyor.
Osmanlı deniz gücünün mahiyetine dair son dönemde yapılan nitelikli çalışmalardan bir tanesi de deniz tarihi çalışmalarına yaptığı öncülükle tanıdığımız Prof. Dr. İdris Bostan’ın (İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi) Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği isimli eseri. Bostan’ın daha önce muhtelif dergilerde yayımlanmış makalelerinin bir araya getirilmesiyle meydana gelen bu kitap üç ana bölümden oluşuyor: Osmanlı Deniz Politikaları, Osmanlı Deniz Teknolojisi, Osmanlı Deniz Ticaret Tarihi. Bu kitapla birlikte, Osmanlıların ilk dönemlerdeki sınırlı deniz gücünün hangi safhalardan geçerek bir dünya gücü haline dönüştüğünü, Osmanlı donanmasının çoğu kez İspanya, Venedik, Fransa, Papalık, Ceneviz, Napoli ve Malta gibi denizlerde söz sahibi devletlerin oluşturduğu müttefik Haçlı donanmaları ile nasıl tek başına mücadele edebildiğini ve donanmasını dönem dönem nasıl modernleştirebildiğini bütün ayrıntıları ile öğrenmiş oluyoruz.
Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği’nin “dayandığı Osmanlı belgelerinin çokluğu Osmanlı devletinin denizlere gösterdiği ilginin de bir işareti. 16. yüzyıl sonrasına ait yüzlerce tersane muhasebe defteri, gemi inşası ile ilgili malzemelerin kaydedildiği belgeler, gemilerin donanımı, mürettebatı ve onların yiyecek-giyecek ihtiyaçlarının sağlanması hakkındaki sayısız evrak araştırmacılarını bekliyor. Sadece denizciliğin siyasî tarihini değil, deniz teşkilatını ve deniz ticaret tarihini de aydınlatacak özellikte olan bu engin belge hazinesini doğru okumak ve anlamlandırmak bizi sağlıklı sonuçlara ulaştıracak.” / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Beñ Señ Oğ: Türkçenin Ruhu
Hüseyin Rahmi Göktaş
İstanbul: ğ Yayınları, 2006
“Bu kitap şu iki harfin açıklanabilmesi için yazıldı: ñ ve ğ. Bu harflerin birer okunuşu üzerinden yola çıkıldı: eñ ve oğ. Bu okunuşların taşıdığı anlamı kavrayabilmek için şu kelimeler seçildi: Ben-sen ve o. Bu kelimelerde benin mutlak konumu, buna bağlı olarak senin konumu ve o’nun bene göre konumlanışı irdelendi. Her birinin yerleri sabitleninceye kadar örnekler verildi ya da söylenenler başka cümlelerle tekrar edildi.” Birçok kişinin bu cümleleri okuduğunda söz konusu kitabın ‘dilciler’ için yazılmış bir kitap olduğunu düşüneceklerinden eminim. Evet, keşke ‘dilciler’ tüm ‘yenilik’ sevdalarına rağmen bu denli tutucu olmasalar da böylesi cesur girişimlerin hakkını teslim edebilseler. Sanki “felsefeciler ‘tutucu’ değil” dediğinizi duyar gibi oluyorum; doğrudur. Batı felsefesinin önemli tartışma alanlarından birisi olan özne-nesne gerilimi üzerinde bir de bu kitaptan sonra düşünme cesaretini gösterebilirler mi, ne dersiniz? Ancak bu çalışma yalnızca dilbilimcilerin ya da felsefecilerin değil, Türkçe düşünen ve yazan herkesin dikkat kesilmesi gereken bir eser. Zira o, Rasim Özdenören’in kitabın sunuş yazısında belirttiği gibi “şimdiye kadar söylenmemiş şeyleri dile getiriyor”. Kitap kelime grameri alanına yoğunlaşarak fiil ek ve köklerini yeni bir yaklaşımla ele alıyor. İsimlerin anlamlarını sorguluyor, ses anlam ilişkisini merkeze alarak isimlendirmelerdeki mantığı açığa çıkarmaya çalışıyor. Bu kitap, “harflerden seslere, seslerden kelimelere nasıl ulaşıldığını gösteren bir harita çiziyor. Anlamın telaffuz edilemeyen seslerde olduğunu fakat ancak söylenebilir olduktan sonra anlaşılabilir bir nitelik kazandığını dile getiriyor.”
Bir filozofun dediği gibi “dil düşünen bir varlıktır, yalnızca onun aracılığıyla düşünmemizi sağlamaz, aynı zamanda bizi yaratır ve bizim yerimize de düşünür.” Varlığımızı ciddiye almak, dilimizi ciddiye almaktan geçiyor. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Şükran Fazlıoğlu
İstanbul: Küre Yayınları, 2006
Şükran Fazlıoğlu’nun doktora tezine dayanan bu önemli çalışma, sırtımızı döndüğümüz, yabancısı haline getirildiğimiz bir kültür coğrafyasına taşıyor bizi. O, Arap romanına dikkatlerimizi çekiyor ve de Arap romanındaki ‘Türk’ imgesini keşfe çağırıyor bizleri. Titiz bir çalışmanın ve yoğun bir emeğin ürünü olan bu eser, imaj kavramının sosyolojik ve felsefî boyutunun tartışıldığı giriş bölümü dışında üç ana bölümden müteşekkil. Çalışmanın birinci bölümünde Arap kolektif bilinçaltının tarihî arka planı konu ediliyor ve bu bağlamda ‘Türkler’ imgesi “üçüncü şahıs”, ‘öteki’ ve “ikinci şahıs” kategorileri çerçevesinde değerlendiriliyor. İkinci bölümde Mısır’ın kolektif bilinçaltının oluşum süreci, modern Mısır’ın düşünsel bağlamı, modern Mısır edebiyatının teşekkülü ele alınıyor. Üçüncü bölüm ise roman incelemelerine ve o romanları kaleme alan yazarların entelektüel biyografilerine hasredilmiş. Bu çerçevede el-Tahtâvî, Ali Mubârek, Muhammed el-Muveylihî, Hâfız İbrâhim, Ferah Antûn, Ya’kûb Sarrûf ve Corcî Zeydân’ın biyografileri ve kaleme aldıkları romanların içerik analizi ve son olarak da “imajın yapısal çözümlemesi” yapılıyor. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Mehmet Nuri Yardım
İstanbul: Şule Yayınları, 2005
Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hâtıraları, Romancılar Konuşuyor, Türk Şiirinden Portreler, Kelâm ve Kalem, Yahya Kemal Beyatlı ve Safiye Erol Kitabı gibi eserlere imza atan Mehmet Nuri Yardım’ın bu kitabı, yazarın Kitap Haber dergisinde “Kayıp İstasyon” adlı köşesinde kaleme aldığı yazıları bir araya getiriyor. Hamamîzâde İhsan, Ercüment Ekrem Talu, Abdülhak Şinasi Hisar, Sermet Muhtar Alus, Osman Cemal Kaygılı, Refi Cevat Ulunay, Nahit Sırrı Örik, Sofi Huri, Safiye Erol, Nihad Sâmi Banarlı, Ziya Osman Saba ve Bahaeddin Özkişi “kayıp istasyonun yitik yolcuları”. Bu kitabın sunduğu perspektifi, Çelik Gülersoy’un Abdülhak Şinasi Hisar için söylediği şu cümleler ne de güzel yansıtıyor: “Yandığım sadece, olağanüstü bir duyuş ve anlatım zenginliğine sahip olan bir yazarın hayatında hiç anlaşılmamasına ve değerinin bilinmemesine değil tabiî. Onun yaşadığı ve yazdığı koca şehrin de, batan bir gemi gibi 40-50 yıldır yavaş yavaş sessizliğini, arınmışlığını, mavisini, yeşilini… yani her şeyini yitirip boz bulanık bir diyâr haline gelmesine de yanmaktayım. Hem de nasıl! Adını koyacak olursak, ikisi de yitip gitti. İstanbul da, onu en iyi yazmış olan adam da.” / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Zaman Kaybolmaz: İlber Ortaylı Kitabı
Söyleşi: Nilgün Uysal
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006
İlber Ortaylı, zamanımızda yetişen en büyük tarihçilerden bir tanesi... İlmî disiplini sanatçı bir ruhla birleştirerek bir hayat nasıl yaşanır, bunu gözler önüne seren bir kitap Zaman Kaybolmaz. 1947’de Avusturya’nın Bregenz şehrinde çok-dilli (multi-lingual) bir ailenin evlâdı olarak dünyaya geldikten kısa bir süre sonra ailesiyle beraber Türkiye’ye göç eden Ortaylı, Türkçe, Almanca ve Rusçayı aynı anda öğrendi. Geç konuşmuş olmasını, bu çok-dilli ortamın kafa karıştırıcılığına bağlıyor. Hareketli ve afacan bir çocukluk devresinden sonra kitaplarla beslenen heyecanlı üniversite yılları, nitelikli hocaların etrafında geçen bir akademik hayata intisap, dünyanın dört bir tarafına yapılan sayısız yurtiçi ve yurtdışı gezileri, seçkin insanlarla aynı meclisi paylaşma ve bu yüksek meclislerden ve dostluklardan istifade etme, güzel sanatlara karşı derin bir merak... Ortaylı’nın hayatı bu birkaç cümleyle özetlenemeyecek kadar ayrıntılı, değerli, güzel hatıralarla ve tecrübelerle dopdolu... Yirmi üç bölümlük kitapta Ortaylı’nın son olarak müze müdürlüğü görevine getirildiği Topkapı Sarayı üzerine de bir bölüm ayrılmış. Bunlardan başka kitapta Ortaylı’nın kısa hayat hikâyesi, yayımladığı eserler bibliyografyası ve bir de fotoğraf albümü yer alıyor. Otobiyografi okumak, insanın hayata bakışını derinleştireceği gibi, ufkunu da enginlere doğru genişletir. Zaman Kaybolmaz, Nehir Söyleşi dizisinin on dokuzuncu kitabı ve diziye yakışır derecede akıcı ve zevkli bir kitap... / Cihat Arınç
Tavsiye Et
Edebiyatımızın Kadın Kalemleri
Nesrin Tağızade Karaca
Ankara: Vadi Yayınları, 2006
Şehâ bu sûreti sana Hak’tan inayettir
Sanırsın sûret-i Yusuf cemâlinden bir âyettir
Senin hüsnün benim aşkım, senin cevrin benim sabrım
Dem-â-dem artar eksilmez, tükenmez bir nihâyettir
Zeynep Hatun (15. yüzyıl)
Zeynep Hatun’dan bu yana edebiyatımızda hanımların yeri ne kadar değişti bilinmez ama “Türk kadını, özellikle şair ve yazar olarak nasıl bir performans sergilemiş; düşünce ve sanat hayatımızın neresinde olmuş; tarihî akış, sosyal ve siyasal birikimin içinde nasıl ortaya çıkmış ve kendini gerçekleştirmiştir?” gibi sorular ekseninde ortaya çıkmış bir kitap var: Edebiyatımızın Kadın Kalemleri. Nesrin Tağızade Karaca kitabın sunuşunda Edebiyatımızın Kadın Kalemleri’nin 1992 yılında metin yazarlığını ve danışmanlığını yaptığı TRT Ankara Televizyonu tarafından hazırlanmış ve muhtelif zamanlarda yayınlanmış Türk Edebiyatında Kadın Yazarlar programının hazırlık ve çözüm-metinleri ile 2003 yılında 52 program halinde TRT Dış Yayınlar Dairesi Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda 15 dile aktarılarak yayınlanan benzer konulu metinlerin harmanlanarak güncelleştirilmesi ve yeniden kurgulanması ile oluştuğunu açıklıyor.
Edebiyatımızın Kadın Kalemleri iki ana bölümden oluşuyor. İlk bölümde aralarında Afet Ilgaz, Alev Alatlı, Ayfer Tunç, Buket Uzuner, Cihan Aktaş, Duygu Asena, Emine Işınsu, Füruzan, Halide Edip, İnci Aral, Pınar Kür, Kerime Nadir, Nezihe Meriç, Münevver Ayaşlı, Perihan Mağden, Tomris Uyar gibi isimlerin de bulunduğu yaklaşık elli kadar yazar ve şair ele alınıyor. Ortalama üç ile beş sayfada tanıtılan yazar ve şairlerin hakkında verilen görüşler metinlerin arasına daha küçük fontla ve sayfayı ortalayarak yerleştirilmiş. Bu görüşler, yazar yahut şairi tanımakta faydalı olsa da kimi zaman şekil itibariyle okumanın akışını zorlaştırıyor. Kitabın diğer yarısını oluşturan Ekler bölümünde ise, özellikle alan araştırması yapanların atlamaması gereken, kadın yazını ile alakalı kıymetli makaleler bulunuyor.
Kitapta kadın edebiyatçılar denince akla gelebilecek kimi yazarların yer almaması ise soru işareti uyandırabilir.
Okumayı zorlaştıran kimi kurgusal aksaklıklar, imlâ ve yazım yanlışları olsa da Edebiyatımızın Kadın Kalemleri iyi bir referans kitabı. / Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et