Yönetmen: Philippe Aractingi
Senaryo: Michel Léviant, Philippe Aractingi
Oyuncular: Bshara Atallah, Rawia Elchab
Yapım: Fransa/Lübnan, 2007, 98 dk.
“Ben Beyrut… Ateş suyuyla yakılmadan, bıçaklarla kazınmadan önceki eski yüzümü tanıyor musunuz?
Tanımıyorsanız herhangi bir dünya ansiklopedisinin B maddesinde adımı arayınız.
Çocukluğuma ait bir resim bulacaksınız orada, yüzümün bıçaklarla kazınışından, asitle yakılışından önceye ait…”
Nizar Kabbânî
Yıllarca süren iç savaşlar ve işgallerle üzerindeki karanlık bulutlar bir türlü dağılmak bilmeyen, Ortadoğu’nun güzel ama yaralı yüzü Lübnan. Bununla birlikte kültürel, sanatsal ve toplumsal alanda tüm bu “talihsiz tarih”e rağmen Ortadoğu’nun en dinamik bölgesi. Bu dinamizm şiirde, müzikte olduğu kadar son dönemde sinemada da kendini ciddi biçimde hissettirmeye başladı. Lübnan’dan çıkan son film olan ve Sundance Film Festivali Özel Seçkisi’nde dikkatleri üzerine toplayan Bombalar Altında, nihayet ülkemizde de vizyona girdi. 12 Temmuz 2006’da İsrail’in Hizbullah tarafından kaçırılan iki askeri bahane ederek 33 gün boyunca yaptığı bombalamalarla taş taş üstüne bırakmadığı Lübnan’dan geriye kalanları belgesel niteliğinde görüntülerle yansıtan Bombalar Altında, saldırılar sırasında Lübnan’da olan oğlunun peşine düşen bir annenin hikayesine odaklanıyor.
Zeina, Dubai’de yaşamaktadır. Kocasıyla boşanmanın eşiğindeyken oğlu Kerim’i, evdeki gerilim ve kavgalardan uzak tutmak adına güney Lübnan’da küçük bir köy olan Kherbet Selem’de yaşayan kız kardeşinin yanına yollar. Birkaç gün sonra, Lübnan’da savaş patlak verir. Büyük bir kaygı duyan Zeina, ambargo dolayısıyla Beyrut limanına ulaşamadığı için Türkiye üzerinden Lübnan’a geçiş yapar. Burada, ülkeyi terk etmeyi düşünen Hıristiyan taksi şoförü Tony, Zeina’yı güneye götürmeyi kabul eden tek kişi olur. Paylaştıkları endişenin ağırlığına rağmen, Tony ve Zeina arasında duygusal bir yakınlaşma başlar. Ülkesine iyice yabancılaştığı, bölgeye pek de uygun olmayan mavi dekolte elbisesiyle yansıtılan Zeina, zamanla üzerindekileri çıkarıp yerel kıyafetlere bürünecek, “her şeye rağmen ülkede kalanlar”a karşı hafif bir mahcuplukla yeniden Lübnan’a dair hayaller kurmaya başlayacaktır. Ancak hayat, ablasının bombalamalar sırasındaki ölümünün ardından ona acı bir sürpriz daha hazırlamaktadır.
Bombalar Altında, savaşa dair söyleyecek çok şeyi olmasına rağmen, aşka yelken açarak esas konudan uzaklaşsa da Zeina ile Tony arasındaki sembolik duygusal yakınlaşma aslında İsrail’in bombaları altında kalan bölgedeki Müslüman-Hıristiyan diyaloğunu vurgular nitelikte. Zira filmde her iki inanca mensup insanlar da ortak biçimde, ülkelerini yaşanmaz hale getiren İsrail saldırılarına ateş püskürüyor.
Bombalar Altında her şeyden önce binin üzerinde insanın ölümüne neden olan İsrail’in bombaları altında harabeye dönüşmüş evler, köprüler, yollar, çaresizce yakınlarını arayan insanlar ve aslında “kendilerinin olmayan bir savaş” uğruna yitirdiklerinin peşi sıra ağlayanlara mercek tutuyor. Yaşanan tüm acılara karşın Lübnan’ı terk etmeyen ve etmeyecek olan Lübnanlı karakterler üzerinden ülkedeki direniş ruhunun ve vatan sevgisinin altını kalınca bir şekilde çiziyor. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Manuel de Oliviera
Oyuncular: Catherine Deneuve, John Malkovich
Yapım: Portekiz/Fransa/İtalya, 2003, 96 dk.
Portekiz sineması denilince akla gelen ilk isim kuşkusuz Manuel de Oliviera. Uzun-genel planlar ve diyalogların hâkim olduğu ve bilhassa Avrupalılık ve Akdeniz kültürüne mercek tuttuğu filmografisiyle, 100 yaşına merdiven dayamış, neredeyse sinemayla yaşıt bir çınar Oliviera. Konuşmalı Bir Film’de Oliviera, Portekizli genç tarih öğretmeni Rosa Maria’nın, boyuna sorular soran küçük kızı Maria Joana’yla birlikte, Hindistan’a doğru çıktığı deniz yolculuğunu anlatıyor. Yüzyıllar önce yaşamış büyük Portekizli kaşiflerin izindeki yolculukları boyunca Rosa Maria, kızına Akdeniz medeniyetleri ile Batı kültürünün tarihini anlatıyor. Uğranan her limanda hikayeye dâhil olan ilginç yolcular ve Basra Körfezi’ne yaklaşırken ortaya çıkan garip bir tehdit filmin genele yayılan ağır temposuna ivme kazandırıyor. Avrupa-merkezci tarih anlatımıyla malul olsa da sinemanın yaşayan en büyük ustalarından Oliviera’nın bu filmi arşivlerde yer almayı kesinlikle hak ediyor. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Daniel Lee
Oyuncular: Andy Lau, Sammo Hung Kam-Bo
Yapım: Çin/Güney Kore/Hong-Kong, 2008, 102 dk.
Üç Hanedan, Çin tarihi üzerine uzun yıllardır birçok esere kaynaklık eden ve Çin’in dört klasik romanından ilki olan Üç Hanedan: Ejder’in Dirilişi’nden uyarlandı. 600 yıllık geçmişi ile yarı kurgu-yarı gerçek olarak derlenen efsane, Çin’in bilinmezlerle dolu M.S. 190-280 yıllarını kapsıyor. Han İmparatorluğu’nun çöküşü ile bireysel güçlerini devreye sokan savaşçılar, Çin şövalyeliğini yükselişe geçirirler. Savaşan devletler, Cao Cao tarafından yönetilen ve filmde düşman bellediğimiz Wei Kuzey İmparatorluğu; Sun Quan’ın başında bulunduğu Wu Güney Krallığı; itibarlı diktatör Liu Bei’nin yönettiği Shu Batı Krallığı’dır. Ülkenin hâkimiyeti için yıllarca süren savaşlarda üç diktatör devlet galip çıkar ve kendi aralarındaki savaşları da uzun seneler sürdürürler. Ejder’in Dirilişi, üç krallık devrinin hayranlık uyandıran kahramanlarından Zhao Zilong’a ithaf edilen bir övgü filmi olarak değerlendirilebilir. Gözü kara bir delikanlı iken “kardeşim” diyeceği Ping-an ile tanışan Zilong, Liu’nun isyancı ordusuna dâhil olur. Parçalanmış Çin’i yıpranmış bir bez üzerindeki haritada birleştirme hayalleri kuran Zilong ve Ping-an, anavatanlarına barış getirme arzusuyla omuz omuza savaşmaya başlarlar. Üstün savaş yeteneği ile donatılmış Zilong kısa zamanda rütbesini yükselterek Changshan’ın en büyük kahramanı, Shu Krallığı’nın “5 Kaplan General”inden biri olur. Ping-an ise Zilong’un başarılarının gölgesinde beslediği kıskançlığını kine dönüştürür. Yıllar geçtikten sonra ilerleyen yaşına aldırmadan Shu’nun Wei’ye karşı en büyük ordu kampına saldıran Zilong, “kardeşim” dediği Ping-an’ın ihaneti ve aldığı ağır yara ile kahramanlık öyküsünü sonlandırır.
Daniel Lee yönetmeliğindeki film, hikâyenin karmaşasını mümkün olduğunca minimalize etmenin dışında teknik anlamda bir yenilik vaat etmiyor. Son dönem yüksek bütçeli Uzakdoğu yapımlarının sahip olduğu renk cümbüşü ve görsel şölenden uzak ilerleyen film, finalde karın yağdığı planları ile Parlayan Hançerler’i akla getiriyor. Dramatik yapıyı güçlü kılması açısından savaş filmlerinde tercih edilen ağır çekim, Üç Hanedan’da fazlaca kullanılıyor. Ağır çekimlerin en etkin kullanımı ise filmin belirgin olarak duyduğumuz ve Maggie Q’nun enstrümanından çıkan müzik sesleri ile sağlanıyor. Kaderle olan savaşının anlamsızlığını anlayan Zilong, efsanesinin ardına insanın sahip olduğu ve olamadığı erdemler bütününün bugüne uzanan öğreticiliğini gizliyor. Bu yüzden teknik anlamda hiçbir yeniliğe sahip olmasa da başarıyla kotarılmış bir kahramanlık öyküsü Zilong’unki. / Esra Bulut
Tavsiye Et