Kitap
Annemarie Schimmel
Türkçesi: Okşan Aytolu
İstanbul: Profil Yayınları, 2007
İnsanlık tarihinin en ilgi çekici şahsiyetleri ne büyük devlet adamları, ne muzaffer kumandanlar, ne hayran olunan sanatçılar, ne de paradigma kurucu felsefeciler yahut ilim adamlarıdır. Tarihin en kayda değer bulduğu şahsiyetler, türlü toplumsal katmanlardan ve mesleklerden gelen ve her durumda en belirgin özellikleri hayra dair bir çığır açmak olan peygamberlerdir. Hz. Adem (a.s.)’den başlayarak son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadar gelen ve sayıları yüz binlerle ifade edilen bu silsile, öğretileri ile insanlık tarihinde dönüştürücü ve tashih edici roller oynamış dinamik bir güçtür.
Hal böyle olunca onların hayat hikayeleri, insanlığın türlü vesilelerle ilgisine mazhar olmuştur. Kah hayra dair bir çağrının önemli bir cüzü olarak, kah bağlısı olunmayan bir inanca sunulan reddiyenin bir parçası olarak, yazanın ve okuyanın niyetine göre değişerek, yeniden yeniden üretilmişlerdir bu hayat hikayeleri.
Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayat hikayesi ise tüm bu hikayeler arasında ayrı bir yere oturur. Bu farklılık gerek İslamiyet’in ilk yıllarında vücut bulmaya başlayan ve Hz. Peygamber’in hayatını konu edinen müstakil bir ilim olarak Siyer ilminin varlığı ve gelişmişliği, gerekse de İslamiyet dışından hem iyi niyetli hem de art niyetli olarak kaleme alınan biyografilerin kemiyetinden kaynaklanmaktadır.
Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan Müslümanların, Hz. Peygamber’in hayatını öğrenme, yazma ve okuma gayretleri ve bu gayret sonucu ortaya çıkan siyer mirası, son tahlilde olağan bir durumdur. Ancak en başından beri gayrimüslim dünyanın da Hz. Peygamber’in hayatına çeşitli vesilelerle ilgi duyduğu, teslim edilmesi gereken bir gerçektir.
Bu ilginin en son örneklerinden biri, 2003 yılında 81 yaşındayken vefat eden ve “Doğu’nun Batı’daki elçisi” olarak anılan Annemarie Schimmel tarafından kaleme alınan Hazreti Muhammed adlı eser. Peygamber’e İslam İnancında Gösterilen Hürmet alt başlığını taşıyan ve dilimize henüz kazandırılan çalışma önyargısız tavrı ile önemli bir mesaj niteliğinde. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Mustafa Çetin Baydar
Ankara: Vadi Yayınları, 2007
Siyaset bir yönüyle semboller çatışmasıdır. Gündelik yaşamda bize anlam yüklü gelmeyen kimi görüngülerin, siyaset diline tercüme edildikleri zaman yüklendikleri anlamlar şaşırtıcı olabilir. Bir jest, bir selamlaşma biçimi, kıyafeti tamamlayan bir aksesuar yahut renkler, armalar, rozetler nevinden ayrıntılar kişinin siyaset sahnesinde durduğu yeri tamamlayıcı bir işlev görebilir.
Ancak sembollerin doğru bir biçimde karşı karşıya gelebilmesi ve siyasetin kendisini üretmesinin bir aracı olarak işlev görebilmesi, bazı şartların oluşması ile mümkün olur. Bu şartlar, semboller ve sahip oldukları anlamlar üzerinde asgari mutabakatın sağlanması, sembollerin bireylerin özgür iradeleri ile seçilmeleri ve sembol değerlerinin bilincinde olarak taşınmaları, sembollerin tek taraflı olarak siyaset sahnesinin dışına çıkarılmamaları ve sembollerin siyaset zeminini tesviye eden araçlar olarak görülüp, ontolojik tanımlamaların konusu haline getirilmemesidir.
Modern siyasi tarihimiz ve aktüel gelişmeler sembolleri doğru biçimde karşı karşıya getirip getiremediğimiz konusunda ciddi şüpheler doğuracak uygulamalarla doludur. Bir tarafta başörtüsü gibi dinsel kıyafetleri birer sembol olarak değil, dinî inanç gereği kullandığını söyleyen ve siyaset yapmaktan uzak kitlelere “Giysiniz semboldür ve makbul değildir!” diyerek baskı uygulanması, diğer taraftan da modernliğin bir sembolü olarak görülen şapkanın bireylerin özgür iradeleri konu edilmeksizin zorunluluk haline getirilmesi bu uygulamalara verilebilecek örneklerdendir.
Mustafa Çetin Baydar’ın kaleminden çıkan ve Vadi Yayınları tarafından okuyucuya sunulan bir tarihî roman olan Şapka, bizleri yakın tarihimize damgasını vuran bir sembol çatışmasına ve bu çatışmanın nasıl kıyıcı bir sürece dönüştüğüne tanıklık etmeye ve ibret almaya çağırıyor. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Ekmeleddin İhsanoğlu
İstanbul: Etkileşim Yayınları, 2007
Tarih bilincinin ülkemizde yeterince kök salmadığı söylenir durur. Bu haklı tespitin gerekçeleri, bugünü doğru kavramak için tarihe neden ihtiyaç olduğunu bilmeyişimiz yahut tarihimize yönelik bilgi eksikliğimiz değildir yalnızca. En az bunlar kadar önemli bir başka unsur bazı önyargılarla ve yanlı(ş) yorumlarla oluşan bir tarih tasavvurunun, tarih konusundaki cehaletimizi fark etmemizin önünü tıkamasıdır. Bu durum toplum olarak bizleri en tehlikeli cehalet olan, bilmediğini bilmeyenin cehaletine sürükler.
Yakın döneme kadar, bahsi geçen cehaletin ve önyargıların izlerinin en rahat sürülebildiği alanların başında Osmanlı bilim tarihi geliyordu. Ancak son yıllarda değerli katkıların gün yüzüne çıkmaya başlaması ile bu alandaki cehaletin yerini bilginin alması süreci hızlanmış oldu.
Etkileşim Yayınları’ndan çıkan ve bilim tarihi sahasındaki çalışmaları ile olduğu kadar uluslararası platformdaki çalışmalarıyla da yakından tanıdığımız bir isim olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, Osmanlılar ve Bilim adlı çalışması bu meyanda zikredilmesi gereken değerli bir çalışma. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Yeter! Genetik Mühendisliği ve İnsan Doğasının Sonu
Bill McKibben
Türkçesi: Fatma Çolak
İstanbul: Pınar Yayınları, 2006
Geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran en büyük bilimsel gelişmelerden biri atomun parçalanması idi. Bu büyük buluş bir yandan insanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen enerji talebine cevap teşkil ederken, diğer yandan onu atom bombalarının ve nükleer tehdit paranoyasının kurbanı haline getirdi. Temelleri 20. yüzyılın son dönemecinde atılan ve süratli bir gelişme gösteren genetik mühendisliği ise şimdiden yüzyılın hayal-kabus icadı olmaya aday.
Bill McKibben, Pınar Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan çalışmasında, genetik devrimi ile nasıl yaşayacağımız ve ortaya çıkan sorunlarla nasıl başa çıkabileceğimize ilişkin bir deneme ile okurun karşısına çıkıyor. Konuya ilgi duyanların atlamaması gereken bir eser. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Mirsad Sinanoviç
Türkçesi: Suat Engüllü
İstanbul: Leyla ve Mecnun Yayınları, 2007
Klasik sanat için, zaruretten doğan fikirlerin ait oldukları medeniyetin temel taşları ile bezenerek ihtiyaca metafizik bir cevap vermesidir diyebiliriz. Bir medeniyete ait sanat eseri aynı zamanda o medeniyete ait bütün değerlerin vücud bulmuş, sembolleşmiş halidir. Bu sebeple olsa gerek, tarih boyunca barbar kavimler saldırdıkları ülkelerin sadece maddî varlıklarını değil, mimarî ve kültürel hazinelerini de hedef almışlardır. Bunun en yakın örneğini geçtiğimiz senelerde Bosna Savaşı’nda yaşadık. Sırplar ve Hırvatlar, artık fizikî varlığı kalmamış bir imparatorluğa besledikleri kinin acısını, asırlardır kapı komşuları olan Boşnaklardan ve Balkanlar’ın dört bir yanına dantel gibi emek emek işlenmiş, söz konusu imparatorluğun cisimleşmiş hali mimarî eserlerden çıkarttılar. Mostar Köprüsü ve Hotça’nın incisi Alaca Camii gibi nice eser, bir ideali yıkma hırsındaki barbar bombalarının hedefi oldu. Lakin medeniyet, devamlı hareket etmesi, kendini durmadan tazelemesi, eskiyi yeni yollarla ifade edebilmesi nispetince yaşıyor. Bu sebeple, Sırpların 1992’de bombalayıp enkazını Drina Nehri’ne döktükleri Alaca Camii, küllerinden doğan Zümrüdüanka gibi, Mirsad Sinanoviç’in Sinan’ın Gizli Eseri isimli eserinde tekrar hayat buluyor. Roman, senelerce Kanunî’nin peşi sıra seferden sefere koşan Hasan Nazir’in yaşının kemale ermesi ile defterdar olarak yerleştiği Hotça’da yaşadıklarını anlatıyor. Padişahın kendine ihsan ettiği paralarla çok güzel bir camii yaptıran Hasan Nazir, caminin güzelliğinin insanların içindeki kötülüğün ortaya çıkmasına sebep olacağını bilemez. Planını Mimar Sinan’ın hazırlayıp, dostu Hasan Nazir’e verdiği caminin güzelliği öylesine yoğun bir kıskançlığa sebep olur ki atılan iftiralar sonucu Hasan Nazir görevinden alınır ve soruşturma için İstanbul’a çağrılır. Roman, Hasan Nazir’in İstanbul’a gidiş ve Hotça’ya dönüş yolunda yaşadıklarını anlatıyor. Dönemin olaylarının sıradan insanları nasıl etkilediğini sade ama çarpıcı bir dille ortaya koyan Mirsad Sinanoviç saray entrikalarından savaşın anlamına geniş bir sahada kalemini başarı ile oynatıyor. Mimar Sinan ile Hasan Nazir’in karşılıklı çay içmeleri gibi çeşitli göze batan ama bütün içinde önemsiz hatalar olsa da roman, Alaca Camii’nin IRCICA tarafından restore edilmesine vesile olması bakımından önem taşıyor. /Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et
Mitoloji ve Tarihsellik: Hıristiyanlığın Aslî Günah Mitinin Tarihsel Dönüşümü
Cengiz Batuk
İstanbul: İz Yayıncılık, 2006
Mit, varoluşun kaynağı hakkında bilgiler sunmasının yanı sıra inanan insan için kendi varoluşunu kavraması açısından simgesel bir örneklik taşır. Yaratılış hikayesini okuyan insan aslında kendi yaratılışını okur; Adem kendisinden başkası değildir. Bu sebeple mitler dinlerin vazgeçilmez anlatım formlarıdır. Dinler Tarihi konusundaki çalışmaları ile dikkat çeken genç akademisyen Cengiz Batuk, Hıristiyanlığın Aslî Günah Mitinin Tarihsel Dönüşümü isimli kıymetli eserinde mitoloji ile tarihsellik arasındaki ayrılmaz bağa dikkat çekiyor. Batuk’un bu kitaptaki temel iddiası, kaynak metin (Ur-text) olarak mitin farklı tarihsel zeminlerde duran okurlar tarafından farklı şekilde anlaşıldığı ve her okurun miti adeta kendi zamanı içinde inşa ederek kendi mitolojisini (üst-metin, meta-text) oluşturduğudur. Batuk, bu iddiasını Hıristiyanlığın en önemli teması olan “aslî günah” doktrini üzerinden anlatarak okuyucuya yeni açılımlar sağlıyor. Pavlus’un aslî günah kavramını ortaya koymasından bu kavram üzerine yapıçözüm çalışmalarına kadar 2000 senelik değişim sürecini anlatan Batuk’a göre aslî günah, bir yanıyla Hıristiyanlığın kötülük algısını ya da mutlak kudret sahibi ve sonsuz ‘iyi’ bir tanrının hükmettiği evrende kötülüğün nedenini açıklayan etiyolojik bir mit olarak karşımıza çıkar, diğer taraftan ise Hıristiyanlığın varlık sebebi olması hasebiyle önemlidir. Kaynağını ilk insanın cennette Tanrı’ya karşı işlediği itaatsizlik suçundan alan aslî günah öğretisi Hıristiyan teolojisinin, antropolojisinin, soteriolojisinin ve eskalotojisinin temelinde bulunmaktadır; çünkü aslî günah, tarihsellikten, çürüme ve bozulma sürecinden kurtuluş ve tarih üstü olma çabasının bir ifadesi olarak ortaya çıkar. /Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et