KÜRT meselesine yaklaşım açısından Türkiye’de resmî çevrelerin hangi kanatlardan oluştuğunu kesin olarak bilmiyoruz. Ancak kamuoyuna yansıyan açıklamalardan çözümden yana olanlar ile olmayanlar gibi bir ayrımın olduğunu anlayabiliyoruz. Eski genelkurmay başkanları Doğan Güreş ve Kenan Evren, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın “yanlışlıklar yaptık” şeklindeki çıkışlarıyla, MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş ve CHP lideri Deniz Baykal’ın son beyanatlarının aynı döneme rast gelmesini tesadüf olarak görmüyorum. Bütün bunlar üst üste konulduğu zaman devletin iç kesimlerinde çözüm isteyenlerin biraz daha inisiyatif kazandıklarını söyleyebiliriz.
Bu elbette Kürt meselesine yaklaşımın önemli ölçüde değişeceğinin bir göstergesi. Olağanüstü değişiklikler olmazsa önümüzdeki dönemde hem askerî kanattan hem Meclis’te grubu olan partilerden hem de hükümetten konuyla ilgili sürpriz adımlar bekleyebiliriz. Ama tabii herkesin bildiği gibi bu işler aynen hava durumu gibidir. Bazen bahar olur, bazen kar yağar. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde uluslararası veya yerel politikalarda şimdiden kestiremediğimiz köklü değişiklikler olması, bu olumlu havayı tersine döndürebilir. Bu anlamda özellikle dış politikadaki gelişmeler hayati önem taşıyor. İran’a yapılabilecek olası bir müdahale, Kürt federe devletinin bağımsız bir devlet haline dönüşüp dönüşmeyeceği, Kerkük referandumu gibi kriz alanları gelişmeleri geriye götürebilir.
İç politikada ise şu an güncel olarak tartışılan mesele DTP’nin kapatılması. Burada aslında Kürt meselesini çözmek istemeyenler, DTP’yi kapatarak Türkiye’yi kilitlemek istiyorlar. Yani Türkiye’de hem devletin derinliklerinde hem de Kürt siyasetçiler içerisinde Kürt meselesinin çözülmemesini, şiddet ve çatışmanın devam etmesini isteyenler var. Şiddet üzerinden siyasi ve ekonomik rant sağlayan kesimler bunlar. Çözümü istemiyorlar; çünkü statülerini kaybetmekten korkuyorlar. Yahut da hizmet ettikleri çevreler başka, yani Türkiye’nin değil başka çevrelerin yararına bir politika takip ediyorlar.
İçte ve dışta Kürt meselesinin çözümünü isteyen çevreler ise -AK Parti hükümeti ve bazı Kürt siyasetçileri ile bazı dış güçleri buna dâhil edebiliriz- DTP’nin kapatılmasını kesinlikle istemiyorlar. Yani çözümü istemeyenler “kapatılsın”, çözüm isteyenler “kapatılmasın” diyorlar. Gerçekten de DTP’nin kapatılması siyaseten büyük yanlış olur. Hatta DTP Meclis’ten kendisi çıkmak istese bile Meclis kapılarını kapatıp, gerekirse önünde set oluşturup DTP’yi Meclis’in içine tekrar döndürmek gerekir. Siyaseten doğru olan budur.
Ancak zaten daha önce de belirttiğim gibi şu an itibariyle devlet içinde meselenin çözümünden yana olan güçler inisiyatif almış durumda. Kamuoyunun, medyanın ve hükümetin bu inisiyatife yönelik önemli bir desteği var. Bizim dileğimiz de bu olumlu havanın bozulmaması.
Burada AK Parti’ye önemli bir görev düşüyor. Kürt sorununun çözümüyle ilgili hükümet topyekun bir çözüm paketi hazırlamalı. Bu bir kere ne salt ekonomik, ne salt geri kalmışlık, ne de salt dış güçlerin Türkiye’yi bölme sorunu. Kürt sorunu ayrı, terör ayrıdır; Talabani ve Barzani ayrı, PKK ayrıdır. AK Parti’nin bunları birbirine karıştırmaması lazım. Türkiye’nin çok acil demokratik adımlar atması gerekiyor. Irak Kürt federe devletiyle ciddi ilişkiler kurması, Kürtçenin önündeki bütün engellerin kaldırılması, anadilde eğitim hakkı dâhil bütün kimlikle ilgili hakların anayasal bir teminat altına alınması ve bunların acilen ekonomik politikalarla desteklenmesi gerekiyor. Eğer bunlar yapılmazsa, mesele kısmen çözüldüğünde eski dönemlerde olduğu gibi konu yine geçiştirilmeye ve gün kurtarılmaya çalışılırsa tekrar başladığımız yere geri döneriz.
Paylaş
Tavsiye Et