Kitap
Risale-i Nur Yaklaşımı 7. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu
Editör: Ömer Faruk Paksu
İstanbul: Nesil Yayınları, 2004
İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nın 3-5 Ekim 2004 tarihleri arasında düzenlediği 7’nci Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu’nun konusu: “Çok Kültürlü Bir Dünyada İmanlı, Anlamlı ve Barış İçinde Yaşama Pratiği: Risale-i Nur Yaklaşımı” idi. 1991 yılından bu yana düzenlenen sempozyumlarda yerli ve yabancı akademisyenler Risale-i Nur külliyatını merkez alan tebliğler sunuyorlar. Dünyanın dört bir yanından 93 ilim adamının katıldığı ve 3 gün süren bu yılki sempozyumun ardından, Bedüzzaman’ın düşüncesine sınır koymamak için sonuç bildirgesi yayımlanmadı.
Ancak Nesil Yayınları, sempozyumun hemen ardından, yoğun ilgi çeken 9 makaleden oluşan ve editörlüğünü Ömer Faruk Paksu’nun gerçekleştirdiği bir kitap yayımladı. Sempozyumla aynı adı taşıyan kitap için seçilen makalelerde, günümüz uluslararası düzensizliğinin temel sorunları olan terör, kitle imha silahları, saldırganlık, şiddet ve bu sorunların çözümü için önerilen inançlar arası diyalog, sosyal adalet, insan hakları ve barışı tesis etmede nebevî metot gibi konular ele alınmış.
“Risale-i Nur Işığında Terörle Mücadele ve Kitle İmha Silahlarından Arınma” başlıklı makalesinde Nevada Üniversitesi’nden Yunus Çengel; Bediüzzaman’ın, “Kim bir cana kıymamış birini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir” (Maide Sûresi, 32) âyetini “adâlet-i Kur’ânî, tek mâsumun hayatını, kanını heder göremez, onu fedâ edemez” diyerek izah ettiğini hatırlatıyor. Çengel, Müslüman ülkelerin ellerindeki tüm kitle imha silahlarını yok etmelerini, bu konudaki araştırma programlarına son vermelerini ve kendilerine bu tür silahlar kullanılsa dahi asla aynıyla karşılık vermemelerini; bunu insanlık dışı bir davranış olarak gördüklerini tüm dünyaya ilan etmelerini öneriyor. Bediüzzaman’ın talebelerinden Said Özdemir de “İslam ve Şiddet: Risale-i Nur Perspektifi” başlığını taşıyan makalesinde, Üstad’ın vefatından önce Nur talebelerine verdiği en son derste “Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı İlahiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” dediğini hatırlatarak, Üstad’ın kendi örnekliğiyle bu çizgide bir hayat sürdürdüğünü belirtiyor. / Tayanç Ahmet Gündüz
Tavsiye Et
Oryantalizm-Oksidentalizm ve Şerif Mardin
Alim Arlı
İstanbul: Küre Kitapları, 2004
Uzun dönem, çağdaş Türk düşüncesinin önemli tartışmalarından birisi, Batı ve Doğu muhayyileleri arasındaki kimlik gerilimi olmuştur. Bu gerilimin ontolojik ve epistemolojik karşılıklarının neler olduğunu ortaya çıkarmak için en verimli yol, gerilimi üzerlerinde hisseden ve ürettikleri zihinsel kodlar aracılığıyla onunla yüzleşmeyi deneyen entelektüeller hakkında nitelikli çalışmalar yapmaktır.
Şerif Mardin, Türk düşüncesinin son dönemlerde yetiştirdiği en kayda değer isimlerdendir. Alim Arlı bu kitabıyla Türkiye’de Şerif Mardin’le ilgili olarak oluşmaya başlayan literatüre son derece mühim bir katkıda bulunuyor. Arlı’nın yaptığı en temel katkı, oryantalizm ve oksidentalizm denklemleri üzerine kafa yorarak, bir Türk entelektüelinin bu denklemdeki yerine ilişkin ufuk açıcı sorular sormaktır. Arlı, kitabını şu şekilde betimliyor: “Elinizdeki çalışmanın kalkış noktalarından birisi, sosyal bilimlerde bahsedilen sorunları anlamlandırabilecek bir düşüncenin başlangıç düzeyini kavramak için, metodolojik tartışmalarda ulaşılmış olan anlamacı ve eleştirel bir perspektifi temel alarak, Türkiye’nin sorunlarını ayrıntılarıyla çalışmış bir sosyal bilimcinin, Şerif Mardin’in, yaklaşımını irdeleme gayesidir.” / Mustafa Bilge
Tavsiye Et
Mourid Barghouti
Çev: A. Melis Hafez
İstanbul: Klasik Yayınları, 2004
Mourid Barghouti, Filistinli bir şair. Ama hemen belirtelim bu kitap, bir şiir kitabı değil. En az bir şiir kitabı kadar coşkulu, en az bir şiir kitabı kadar hüzünlü, ancak bir siyasi tarih kitabı kadar gerçek, bir felsefe kitabı kadar düşünce yüklü. Bu kitap, yurdundan, sevdiklerinden uzaklarda otuz yıl geçiren bir entelektüelin, bir şairin hayatından son derece renkli karelerle dolu. Bununla beraber, bir kişinin tahlillerini, özlemlerini, acılarını, sevinçlerini anlatmıyor yalnızca. Bir neslin hikayesi var bu kitapta. İsrail’in yurtlarından söküp attığı bir neslin hazin ancak bir o kadar da öğretici öyküsünü içeriyor. Edward W. Said, kitaba yazdığı önsöze şu cümle ile başlıyor: “Yaşanılagelen bir sürgün ortamından Batı Şeria bölgesindeki Ramallah semtine dönüş sürecinin anlatıldığı bu yoğun ve son derece coşkulu kitap, halihazırda Filistinli Mülteciler sorununun elimizdeki en güzel varoluşsal kayıtlarından birisidir.” Israrla öneriyorum. / Ali Erdem
Tavsiye Et
İlk Rize Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi
Rize Hadisesi - Hac Hatıraları
İsmail Kara
İstanbul: Dergâh Yayınları, 2004
“Doğduğum köy hakkında metinler kaleme almak, derlemeler yapmak, hatıralar ve biyografiler yazmak hep düşündüğüm bir şey oldu. (...) Hem bir vefa borcu, hem de çok ihmal edilen ve giderek ortalıktan çekilen Anadolu’nun zengin mahallî kültürlerinin tesbitine mütevazı bir katkıda bulunmak için yazacaktım.” İsmail Kara, bu sözlerle özetliyor kitabını kaleme alış amacını. Aynı amaç çerçevesinde Kara, daha önce de Kutuz Hoca’nın Hatıraları, Güneyce-Rize Sözlüğü ile Gümüşhanevî Halifelerinden Şeyh Osman Niyazi Efendi ve Güneyce/Rize’deki Tekkesi isimli kitapları kaleme almıştı. Kitabın birinci bölümü Mehmet Hulusi Efendi’nin hayatına ve onun 1924 tarihinde Mustafa Kemal’e medreselerin açılması ya da yeni eğitim sisteminde medreselerden de yararlanılmasına ilişkin olarak yazdığı dilekçenin yarattığı tartışmalara ayrılmışken, kitabın ikinci bölümü Mehmet Hulusi Efendi’nin 1949 yılında gerçekleştirdiği Hac yolculuğunu konu edinen hatıralarından oluşuyor. / Ali Erdem
Tavsiye Et
Prof. Dr. Robert Frager
Çev.: Ömer Çolakoğlu
İstanbul: Gelenek Yayıncılık, 2004
Prof. Dr. Robert Frager (Şeyh Ragıp Fraser el-Halvetî el-Cerrâhî) Muzaffer Efendi ile tanıştığı ilk gün ondan dinlediği iki hikayeden çok etkilenir ve ertesi gün Muzaffer Efendi’ye sadece bu iki hikayeyi bile devamlı hatırlayacak olsa hayatının ne kadar değişeceğini söyler. Muzaffer Efendi Robert Frager’e anlamlı ve derinden bir bakış atarak “Hikâyelerimi asla unutmayacaksın!” der. Aşktır Asıl Şarap isimli kitabın yazılış öyküsü bir yerde bu anektod ile başlıyor. Daha sonra Muzaffer Efendi aracılığı ile İslam olan Robert Frager’e göre tasavvufî geleneği Batı’ya taşıyan büyük bir üstadın öğretilerini içeren bu kitabın amacı yaşayan tasavvufa dair bir lezzeti okuyuculara taşımak. Muzaffer Efendi’nin Batılı gönülleri kendinden önce hiçbir üstadın anlayamadığı gibi anladığını söyleyen Robert Frager, şeyhinin birçok Batılı kalpte keşfettiği Allah’ı bulma arzusundan çok etkilendiğini belirtiyor. Bu kitaptaki öğretiler-hikayeler Muzaffer Efendi’nin bu arzuya cömertlikle verdiği cevaplar niteliğinde ve tasavvufun modern Batılıların anlayabileceği şekilde uyarlanmış cüz’î bir kısmı.
Robert Frager’ın şeyhinin sohbetlerinin yazılı hali olan Aşktır Asıl Şarap’taki malzemeleri toplaması ve tashih etmesi yaklaşık iki yılını almış. Ona bu konuda Tosun Bayrak Bey yardımcı olmuş. Kitaptaki materyaller Muzaffer Efendi’nin 1980 ve 1981’de Kaliforniya’da ve 1985’te vefat etmeden önce Doğu sahillerine, ilkbahar ve sonbaharda yaptığı ziyaretlerindeki sohbetlerinden alınmış. Kitaptaki hikayeler Muzaffer Efendi’nin bazen tasavvuf hakkında çok az şey bilen ya da hiçbir şey bilmeyen büyük topluluklara yaptığı konuşmalardan, bazen de küçük gruplar halindeki Amerikalı dervişlere, hakikat yolundaki mücadeleler ve tasavvufî uygulamalar hakkında ettiği sohbetlerden derlenmiş.
Aşktır Asıl Şarap’taki kıssalar ve hisseleri tasavvuf, aşk, derviş eğitimi, iman, kendini bilmek, Kur’ân-ı Kerîm, rüyalar, teslimiyet, sabır, şeytanın hileleri, cömertlik başlıkları altında toplanmış. Hacimde küçük olsa bile defalarca okunacak, her okunuşunda okuyanına yepyeni ufuklar açacak bir el kitabı Aşktır Asıl Şarap.
Türkçe’den İngilizce’ye çevrilmiş metinleri anlam kayıplarını asgari düzeyde tutarak tekrar Türkçe’ye çevirmek kolay bir iş değil ve gün geçtikçe çevirilerinde bu titizliği gösteren tercümanlarla karşılaşmak daha da zorlaşıyor. Bu bakımdan da kitabın işinin ehli genç tercümanlarımızdan Ömer Çolakoğlu tarafından çevrilmiş olması okuyucular açısından büyük bir şans. / Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et
OsmanKoca
İstanbul: Beyan Yayınları, 2004
Fantastik edebiyatın büyük ustalarından Ursula K. Le Guin, fantaziyi olgulara dayanmayan hakikat olarak değerlendirir. Ona göre tek boynuzlu atlar tabii ki gerçek değildir ama tek boynuzlu atlar hakkında yazılmış bir kitap, eğer yeterince iyiyse, hakiki bir kitaptır. Öte yandan tamamen gerçeklere dayalı, kısmen dayalı yahut tamamen fantastik olsun bir edebî eser eğer yeterince iyi değilse hakiki bir kitap sayılmaz. Osman Koca’nın ilk romanı Kral Suban, fantastik yazının hayli az örneğine rastladığımız ülkemizde ilklerden olma açısından kayda değer bir kitap. Ayrıca Osman Koca bu romanıyla Beyan Yayınları’nın “İlk Romanlar” ödülünü alma başarısını göstermiş. Yine de okuyucuların bu kitabı ellerine aldıklarında Ursula K. Le Guin’in tesbiti çerçevesinde değerlendirmelerinin daha sağlıklı olacağı kanaatindeyiz.
Kral Suban, konusu ve konunun ele alınış şekli itibariyle ilgi çekiyor. Kullanılan fantastik unsurların kültürümüze ait olmaları, dinî bir boyut taşımaları kitabı ilginç kılsa da zaman zaman beliren yazım tekniğine dair aksaklıklar, anlatım ve imla bozuklukları gözü rahatsız ediyor. Geniş bir hayal gücünün ürünü olduğu belli olan Kral Suban daha özenli ve titiz bir çalışma ile sadece fantastik edebiyatımızın ilk örneklerinden biri olmakla kalmayıp pekala klasikleri arasında da yerini alabilirdi. / Muhsine Alkan
Tavsiye Et
Türk Roman ve Hikâyesinde İkinci Dünya Savaşı
Alev Sınar Çılgın
İstanbul: Dergâh Yayınları, 2003
II. Dünya Savaşı öncesindeki savaşlarla (Balkan Harbi, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı vs.) alakalı olarak edebiyat alanında birçok çalışma yapılmış olmasına karşın II. Dünya Savaşı bu bakımdan çok işlenmemiş bir alan olarak karşımızda duruyor. Alev Sınar Çılgın’ın bu çalışması yazara göre böyle bir ihtiyaçtan doğmuş. Tematik bir çalışma olan eser sadece roman ve hikaye türlerinin incelenmesi ile sınırlandırılmış. Kırk dördü roman olmak üzere, altmış sekiz kitap üzerinde yapılan incelemelerden oluşan kitap, Türk yazarlarının bu savaşı nasıl işlediğini göstermeye çalışıyor.
Türk yazarlarının savaşa katılmamış Türkiye’nin yanında ülke dışındaki Türklerin, Polonya, Yugoslavya, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya gibi devletlerin ve buralarda yaşayan etnik grupların savaş sırasındaki durumları ile de ilgilendiklerini vurgulayan Alev Sınar Çılgın, bu nedenle kitabının birinci bölümünü savaşın Türkiye üzerindeki etkilerinden bahseden eserlere, ikinci bölümünü ise Türkiye dışında yaşananları anlatan eserlere ayırmış.
İlk bölüm dört alt başlıktan oluşuyor. Yazar birinci alt başlıkta savaşın ekonomik boyutunu “Savaş ve Fakirlik” ve “Savaş ve Vurguncular” bölümlerine ayırarak inceliyor. İkinci alt başlık ise kitlelerin savaşa bakışı ile alakalı. Halkın, aydının ve gençliğin savaşı nasıl değerlendirdikleri ayrı başlıklar altında ele alınmış. Üçüncü alt başlık savaş ve mekan münasebeti üstüne kurulmuş. Bu bölüm de savaşın şehir hayatına tesirini, hapishane ortamında değerlendirilmesini ve savaş-kışla ilişkisini anlatan üç alt bölümden oluşuyor. Birinci bölümün dördüncü ve son alt başlığını ise Alev Sınar Çılgın, savaş sonrası yapılan değerlendirmelere ayırmış. İkinci bölüm birinci bölüme nisbetle daha kısa. Bununla beraber konusu açısından bakıldığında gayet kapsamlı olduğu da gözden kaçmıyor.
Sonuç itibariyle, Alev Sınar Çılgın’ın bu kapsamlı çalışması alanında bir eksikliği gideren, göz dolduran, titiz bir çalışma. / Peyker Canatan
Tavsiye Et