Yönetmen-Senaryo: Paul Greengrass
Oyuncular: Ben Sliney, Polly Adams
Yapım: ABD/İngiltere, 2006, 90 dk.
11 Eylül 2001 sabahı tüm dünya süper güç Amerika’nın askerî ve ticarî kalbine ardı ardına düzenlenen saldırılara uyandı. Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleri’ne ve Pentagon’a, kaçırılan uçaklarla düzenlenen saldırılar hegemonik güce ciddi bir meydan okumaydı. İkiz kulelerin kısa süre sonra büyük bir gürültüyle yıkılışını TV’de adeta bir Hollywood yapımı gibi izleyen herkes bu saldırının dünya tarihinde yeni bir dönemi başlatacağından emindi. Saldırıyı kimlerin düzenlediğine dair net kanıtlar olmamasına rağmen, Amerika bu büyük prodüksiyonun kötü adamını bulmakta gecikmedi: Usame bin Ladin. Saldırganların Müslüman olduğu iddialarıyla birlikte 21. yüzyıl global terörünün yeni yüzü, bin Ladin’in şahsında radikal İslam olarak resmedildi. 11 Eylül saldırılarını ve tüm dünyada Amerika’ya karşı yükselen nefretin nedenlerini, rasyonel bir zeminde sorgulamak yerine oluşturmak istediği yeni dünya düzeni için bir araç olarak kullanmayı tercih eden ABD, Afganistan’ı, ardından da Irak’ı işgal etti.
11 Eylül sonrasında Fahrenheit 9/11, Gümüş Şehir, 11 Eylül, Kurtlar Vadisi Irak gibi Amerikan politikalarına muhalif yapımlarının hız kazanmasıyla Hollywood da 11 Eylül saldırılarına el atmakta gecikmedi. Hollywood’dan çıkan ilk 11 Eylül filmi olan Uçuş 93, o gün 40 yolcusu ile birlikte kaçırılan ve hedefine ulaşamadan Pennsylvania’da düşen dördüncü uçakta, yolcular ve mürettebat ile teröristler arasında yaşandığı iddia edilen mücadeleyi konu ediniyor. Uçuş 93, 11 Eylül günü hava kontrol merkezleri ve askerî hava üsleri ile dördüncü uçakta yaşananları gerçek zamanlı olarak anlatan bir belgesel drama. Yaşadıklarına bir türlü inanamayan karakterleriyle Uçuş 93, 11 Eylül’e dek özgürlük ve güvenlik problemi olmayan, savaşı sadece TV’de ve Hollywood filmlerinde gören bir refah toplumunun saldırılar karşısında yaşadığı şok ve çaresizliği çok iyi resmediyor.
Kuzey İrlanda’da 13 silahsız insan hakları göstericisinin İngiliz askerleri tarafından öldürülmesini anlattığı belgesel draması Kanlı Pazar (2002)’dakine benzer bir anlatım dilini Uçuş 93’te de devam ettiren İngiliz yönetmen Paul Greengrass, doğaçlama oyunculuk ve hareketli omuz kamerası ile filmin gerçekçiliğini artırıyor. Ancak nasıl gerçekleştiği konusunda onlarca komplo teorisinin üretildiği 11 Eylül’ün, TV’de izlediğimiz versiyonunu bir belgesel edasıyla tekrar eden Uçuş 93, heyecandan ve aksiyondan olduğu gibi, görünenin ardındaki gerçekleri irdeleyen ciddiyetten de uzak yapısıyla sinema filminden ziyade bir televizyon filmi havasında. Aşırı dramatizasyondan ve her sahnede bir Amerikan bayrağı göstermek gibi Hollywood klişelerinden kaçınsa da eylem için hazırlık yapan teröristleri Kur’an-ı Kerim’den ayetler eşliğinde sunan ve teröristlerin Müslüman kimliklerinin altını kalınca çizen Uçuş 93, İslam’ın terörizmle birlikte anıldığı bir ortamda Amerikan halkının kâbusunu yeniden canlandırma misyonunu fazlasıyla ifa ediyor. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen: Oliver Hirschbiegel
Senaryo: Bernd Eichinger
Oyuncular: Bruno Ganz, Alexandra Maria Lara
Yapım: Almanya/İtalya, 2004, 150 dk.
II. Dünya Savaşı’na Alman cephesinden bakan Çöküş, Nazi Almanya’sının son günlerini, Hitler’in özel sekreterinin gözünden anlatıyor. Kızıl Ordu’nun Berlin’e yaklaştığı 1945 baharında, Hitler ve yandaşlarının, saklandıkları sığınaktaki son günlerini yoğun psikolojik tahlillerle, duygusal ajitasyona ve özre sığınmadan resmeden Çöküş’ün, tarihiyle hesaplaşmaya çalışan Alman sineması için bir yüzleşme ve dönüm noktası olduğunu söylemek mümkün.
Darwin’in doğal seleksiyon fikrinden esinlenen Hitler’in “kaybettiği için kendi halkına bile acımadığı” itirafını yansıtan Çöküş, sömürgeci zihniyet, Yahudi teolojisi ve Hint Kast sisteminde de yer alan “üstün insan” fikrinin Nasyonal Sosyalizm’deki yansımasını ve dışlayan ve ötekileştiren sistemlerin ulaşabileceği yegane sonucu göstermesi bakımından bir tarih dersi niteliğinde. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen: Andrei Zyvagintsev
Senaryo: Vladimir Moiseyenko, Aleksandr Novototsky
Yapım: Rusya, 2003, 105 dk.
Ivan, yüksek bir kuleden göle atlamaya cesaret edemediği için abisi ve arkadaşları tarafından küçümsenir. Tüm arkadaşlarının başarıyla geçtiği cesaret sınavını veremediği için Ivan’ın adı ‘korkak’a çıkar. Abisi Andrey ile başlattıkları kavga ve kovalamaca, onları, evde bekleyen acı bir sürprize ulaştırır. Annelerinin neredeyse yüzünü unuttuğu, kendilerinin ise hiç hatırlamadıkları babalarını, 12 yılın ardından evde uyuyor bulurlar. İki erkek kardeşin hayatı, babaları olduğunu iddia eden bu adamın ortaya çıkmasıyla aniden sarsılır. Yıllar sonra geri dönen baba, ertesi gün oğullarını yanına alıp birkaç günlüğüne balık tutmaya gitmek ister. Birlikte çıktıkları yolculuk baba için oğullarıyla arasında 12 yılda oluşan mesafeyi yakınlaştırma fırsatı gibidir. Baba, yolculuk boyunca tuhaf ve ketum hali ile oğullarına baskı uygular. Despot davranışlarının dozajını gittikçe arttırarak oğullarıyla olan ilişkisini şiddete meyyal, karşılıklı bir çatışmaya dönüştürür. Asi ve duygusal davranışlara sahip olan Ivan için bu durum apaçık bir meydan okumaya dönüşür. Andrey’nin, hiç tanımadığı babasıyla bağ kurmaya yönelik güçlü gereksinimi ise onu Ivan’dan uzaklaştırır. Gücün, baskı ve şiddete karşılık geldiği düşüncesiyle, aslında baba, oğulları üzerinde bir toplumsallaşma süreci başlatır. Yokluğundaki eksikliği, sevgisiz ve katı ilişki biçimiyle telafi etmeye çalışır. İtaat, dakiklik, kendini savunma gibi modern yaşam öğretileri ile bir anda karşılaşan çocuklar “balık avı” adı altında bir tür ahlakî normlarla tanışma kampına girerler. Filmin diğer belirleyici yanı ise, çeşitli bilinmeyenlerin arasında dolanmasıdır. Baba, gerçekten pilot mudur, nereden gelmektedir, niye dönmüştür, neyin peşindedir, döndüğünün ertesi günü neden çocuklarını alarak yıllardır görmediği evinden ve karısından uzaklaşmak istemiştir, viran evin içindeki toprağı kazıp çıkardığı kutu neyin nesidir? Bilinmeyen öğelerle sürüklenen filmin Rus yönetmeni Andrei Zvyagintsev, Tarkovski’ye öykünse de onun kadar gizemli olmayı seçmez. Tarkovski’den miras aldığı biçimcilik anlayışı ile kotarmaya çalıştığı filminin hızını arttırmak için de zaman zaman Amerikan sinemasının klişelerine başvurur. Tarkovskivari bilinçli uzatmalar ve çocuklardan birinin adının ‘Ivan’ olmasının dışında Zvyagintsev’in kurduğu melankoli Tarkovski’nin anlayışından oldukça farklıdır.
Venedik’ten Altın Aslan’la dönen ve BBC’nin dünya genelinde yaptığı bir ankette yılın en iyi filmi seçilen Dönüş, baba ve iki oğlun, sıkıntılı ve gerilim dolu, bir haftalık öyküsünü anlatıyor. Bu kadar katı bir davranış biçimine sahip olan baba figürünün, sonunda vardığı nokta Dönüş’ün minimalist maskesinin altına sakladığı dramı çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. / Esra Bulut
Tavsiye Et