Petrol fiyatlarına “dur” demeli
Dünya ekonomisinin gündeminden bir türlü düşmeyen petrol fiyatları, Ağustos’ta nominal bazda rekor üzerine rekor kırdı. Uluslararası borsalarda 68 dolara kadar yükselen ham petrol fiyatının 70 doları da aşmasına kesin gözüyle bakılıyor. Dünya genelinde rafinerilerin üretim kapasitesinin sınırına gelmesi, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerden gelen güçlü talep, talepteki bu artışa rağmen petrol üretiminin kısa vadede artırılamaması, Ortadoğu’daki siyasî belirsizlik ve terör korkusu, ABD’de petrol stoklarının azalması ve İran’ın ABD ve Avrupa’dan gelen bütün tepkilere rağmen nükleer çalışmalarına devam etmesi petrol fiyatlarının yükselişinde rol oynayan başlıca faktörler olarak sıralanıyor. Petrol fiyatlarındaki yükseliş, küresel cari dengeleri sarsarken, özellikle petrolde dışa bağımlı ülkeler için ciddi bir endişe kaynağı oluşturuyor. Petrol ihraç eden ülkeler ise, yükselen fiyatların gelirlerini sürekli artırması nedeniyle durumdan gayet memnun gözüküyorlar.
70’lere geri mi dönüyoruz?
70’lerin başında, ilk petrol krizinin ardından küresel ekonomi durgunluğa sürüklenmiş, aynı zamanda birçok ülkede enflasyon yükselişe geçmişti. İktisatçılar, bu durumu stagflasyon olarak isimlendirmişlerdi. Petrol fiyatlarında son bir yıldır görülen hızlı artış, henüz bir stagflasyon endişesine yol açmış değil. Ancak, küresel büyümeyi yavaşlatması beklenen bu yükseliş, genel fiyat düzeyleri üzerinde de etkili olmaya başladı. Enflasyonist baskı, başta ulaşım maliyetlerinin artmasından kaynaklanıyor. ABD’de Temmuz’da üretici fiyatları beklentilerin 0,5 puan üzerine çıkarak, %1 oranında artış gösterdi. Tüketici fiyatları enflasyonu da Temmuz’da son üç ayın en büyük artışını göstererek binde 5 yükseldi. Aynı şekilde İngiltere’de, Haziran itibarıyla %2,5 olan üretici fiyatlarındaki yıllık enflasyon, Temmuz’da %3’e yükseldi. İngiltere’de tüketici fiyatlarındaki yıllık artış ise, 1997’den bu yana en yüksek seviyesi olan %2,3’e çıktı.
Tarımda verimliliğin önemi artıyor
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD) ve BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ortaklaşa hazırladıkları raporda dünya tarım sektörünü ele aldılar. Rapora göre, geride bıraktığımız 10 yılda tarım ürünlerindeki talep artışı, büyük ölçüde dünya nüfusunun hızla büyümesinden kaynaklandı. Önümüzdeki on yıl içerisinde dünya nüfus artış hızının %1,3’ten %1 seviyesine gerilemesiyle nüfus artışının tarım fiyatları üzerindeki etkisi azalacak ve tarımsal üretimin artış hızı düşecek. Dünya nüfusunun %75’ini oluşturan gelişmekte olan ülkelerde şehirleşmenin artması, beslenme alışkanlıklarının farklılaşması gibi faktörlerin etkisiyle tarımsal ürünlerin talep yapısı değişirken, hayvansal ürünlerin tüketimdeki payı yükselecek. Tarım ürünlerinde, özellikle gelişmiş ülkelerin uyguladığı koruma politikaları nedeniyle, bu ürünlerin ticaretinin diğer ürünlere kıyasla daha yavaş gelişmesi bekleniyor. Öte yandan, 2005-2014 yılları arasında tarım fiyatları reel olarak –diğer ürünlere kıyasla– gerileyecek. Reel fiyatlardaki düşüş, tarımda ithalatçı ülkeleri memnun ederken, ihracatçılar arasında ise verimliliği artırabilen ülkeler bu süreçten daha kazançlı çıkacak.
Çin’in döviz sepeti belli oldu
Uluslararası baskıların artmasıyla para birimi yuanın değer kazanmasına izin veren Çin, bundan sonra yuanın değerinin belirlenmesinde referans alınacak döviz sepetini açıkladı. Ağırlıklı olarak ABD doları, avro, Japon yeni ve Kore won’undan oluşan sepette Singapur doları, İngiliz sterlini, Malezya ringiti, Rus rublesi, Avusturalya doları, Tayland bahtı ve Kanada doları da bulunuyor. Çin 21 Temmuz’da yuanın değerini %2,1 artırarak yaptığı kur reformunun kapsamını da genişletiyor. Çin Merkez Bankası, bankalararası piyasada yuan “forward” ve “swap”ı gibi vadeli işlemlerin yapılabileceğini ve spot döviz piyasasında daha fazla bankanın işlem yapmasına izin verileceğini açıkladı. Çin’in bu adımları serbest kur rejimine geçişin ilk işaretleri olarak yorumlanıyor.
Irak ekonomisi toparlanamıyor
İşgal altındaki Irak’ta savaştan ağır yara alan ekonomi can çekişiyor. İMF, 25 yıl aradan sonra Irak’ta yaptığı ilk gözden geçirme sonrasında yayımladığı raporda, petrol sektörü de dahil olmak üzere yeniden inşa sürecinin beklentilerin çok gerisinde kaldığını itiraf etti. Geçtiğimiz yıl petrol üretiminin artmasıyla %50 büyüyen Irak ekonomisi, savaşın ekonomiyi yerle bir ettiği 2003’e göre hızlı bir toparlanma yaşamış gibi görünüyordu. Ancak, petrol üretimi potansiyel seviyesine yaklaştığı için bu yılki büyümenin ancak %3,7 oranında gerçekleşmesi bekleniyor. Irak ekonomisinin en büyük problemlerinden birisi de muazzam miktardaki dış borçları. Irak, 2004’te Paris Kulübü’ne olan borçlarının %80’inin 3 yıl içinde silinmesi için anlaşmaya varmıştı. İMF, Irak yönetimini başta Arap ülkeleri olmak üzere diğer alacaklılarla da masaya oturup borçlarını yeniden yapılandırması konusunda uyarmayı da ihmal etmiyor.
Küresel ısınma uzmanı borsacılar
Avrupa Karbon Ticareti tasarısı, küresel ısınmanın önlenebilmesi için sanayi şirketlerinin havaya saldıkları karbondioksit miktarına sınırlamalar getiriyor. Ancak, üretimde verimi artırarak karbondioksit salımı haklarını daha az kullanan şirketler, fazla miktardaki kirletme haklarını diğer şirketlere satabiliyorlar. Kirletme limitini aşan şirketler ise, ceza almamak için diğer şirketlerden kirletme hakkı satın alabiliyorlar. Son dönemlerde petrol ve doğal gaz fiyatlarının çok yüksek düzeylere çıkmasıyla bazı sanayi şirketleri daha fazla karbondioksit içeren kömür kullanımına geçti. Bu durum, şirketlerin kirletme hakkı taleplerini artırdığı için kirletme hakkının fiyatları da yükseliyor. Bir ton karbondioksit salımı satın almak için ödenen ücret geçtiğimiz yıl 8,5 avro civarındayken, şimdilerde 22 avroya kadar yükselmiş durumda. Artık iklim değişiklikleri, yatırım kararlarındaki odak noktalardan birisi olacak gibi görünüyor.
Tavsiye Et
Merkez Bankası finansal istikrarı mercek altına aldı
Merkez Bankası (MB), iki yılda bir yayımlanacak olan finansal istikrar raporlarının ilkini Ağustos ayında yayımladı. Raporda bankacılık, kamu maliyesi, firmalar ve dış finansman alanlarındaki gelişmeler ele alınarak, bu gelişmelerin finansal sistem üzerindeki etkileri ve sistemin şoklara karşı dayanıklılığı inceleniyor. Raporun tanıtımında bir konuşma yapan MB Başkanı Süreyya Serdengeçti, Banka’nın Ağustos ayında kısa vadeli faiz oranlarını indirmemesi nedeniyle özellikle üretici kesim ve ihracatçılardan gelen tepkilere de yanıt verdi. Serdengeçti, ortalama faiz oranlarının Mart ayından bu yana MB faizlerinden daha yüksek seyrettiğine dikkat çekerek, güvenin sürmesi ve istikrarın devam etmesi halinde faizlerin yeniden düşmeye başlayacağını söyledi. Serdengeçti, faiz beklentisinin %30’lardan %10’lara gerilemesini de göz ardı edilemeyecek bir başarı olarak değerlendirdi. Ancak unutmamak gerekir ki, Serdengeçti’nin Türkiye’si hâlâ en yüksek reel faiz ödeyen ülkeler arasında.
Bu açık bizi batırır mı?
Türkiye’nin dış ticaret hacmi büyürken, dış açığı da tehlikeli bir şekilde artmaya devam ediyor. 2001 yılında 10 milyar dolar olan dış açık, 2004’te 34,4 milyar dolara ulaştı. Dış ticaret açığı, 2005’in ilk yarısında da hızla büyümeye devam ederek 20 milyar dolara yükseldi. Böylece, 2005’in tamamı için öngörülen 21,2 milyar dolarlık rakamın %94’ü ilk altı ayda gerçekleştirilmiş oldu. Dış ticaret açığındaki artış, rekor seviyelere ulaşan cari açığın da başlıca kaynağı. Bir türlü hız kesmeyen cari açığın yeni bir krize neden olma ihtimali endişeye yol açıyor. Devlet Bakanı Ali Babacan’a göre ise bu endişeler yersiz. Zira cari açığın önemli bir kısmı firmaların yatırım talebinden kaynaklanıyor ve bu açık fazlasıyla finanse ediliyor.
2004’te orta direk de güçlenmiş
DİE’nin hazırladığı Hanehalkı Bütçe Anketi, 2004 yılındaki %9,9’luk büyümenin dar gelirliler ve orta direğin tüketim harcamalarına sınırlı da olsa yansıdığını ve bu kesimin ekonomik bakımdan güçlendiğini gösteriyor. Anket sonuçlarına göre, nüfusun en fakir %20’sini oluşturan grubun toplam tüketim harcamalarından aldığı pay, 2003’teki %8,8 seviyesinden, geçtiğimiz yıl %9,1’e yükseldi. Aynı dönemde en zengin %20’lik grubun aldığı pay ise %39,8’den %38’e geriledi. Böylece, 2003 yılında en zengin grup ile en fakir grup arasında 4,5 kat olan tüketim harcamaları içindeki pay farkı 4,1 kata indi. Öte yandan, 2004’te hanehalkı başına aylık ortalama tüketim harcaması 889 YTL olarak hesaplandı. Tüketim harcamalarının en büyük kalemini %27’lik payla konut ve kira oluştururken, bunu %26,4’le gıda ve alkolsüz içecekler takip ediyor.
En büyükler belli oldu
İstanbul Sanayi Odası, Türkiye’nin ilk ve ikinci 500 büyük şirketlerini açıkladı. Buna göre, geçtiğimiz yıl üretimden satışlarda ilk sırayı özelleştirme sürecinde olan ve yabancıların yoğun ilgi gösterdiği TÜPRAŞ 10,45 milyar YTL’yle alırken, ikinci sırada 4,45 milyar YTL’yle Ford Otomotiv, üçüncü sırada ise 3,48 milyar YTL’yle Toyota Otomotiv yer aldı. 2004’te en yüksek kârı ise 1,43 milyar YTL’yle Elektrik Üretim A.Ş. elde ederken, TÜPRAŞ 849 milyon YTL kârla ikinci sıraya yerleşti. 2004’te otomotiv üreticileri ihracatta ilk üç sırayı kimseyle paylaşmadı. Toyota Otomotiv 2,15 milyar dolarla ihracat şampiyonu olurken, onu Ford ve Oyak Renault izledi. 2003’ün ihracat birincisi olan Vestel ise 1,46 milyar dolarla dördüncü sıraya geriledi. Öte yandan, 2004’te finansal kaynaklara daha kolay ulaşabilen ve ölçek ekonomisinden daha iyi yararlanan ilk 500 firmanın kâr marjı ikinci 500’e kıyasla iki kat oldu. Bu durum, ekonomideki büyüme sürecinin bütün kesimlere eşit şekilde yansımadığının iyi bir göstergesi sayılabilir.
Türkiye’nin turisti de fakir
Türkiye son yıllarda turizme yönelik tanıtıcı kampanyalarıyla ciddi bir atılım içine girdi. Turist sayısında yaşanan patlama, kampanyaların netice verdiği izlenimini bırakıyor. Ancak, turist başına elde edilen gelirlere bakıldığında, aynı başarı görülmüyor. 2005’in ilk beş ayında, geçen yılın aynı dönemine göre Türkiye’ye 1,8 milyon daha fazla turist gelmesine rağmen, turist başına elde edilen gelirler azaldı. 2004 yılı rakamlarıyla Türkiye’ye gelen turistler ortalama 632 dolar harcıyor. Bu rakam, İtalya, İspanya, Yunanistan gibi turizmin önde gelen ülkelerine kıyasla çok düşük. Bir nevi, Türkiye’nin kendisi gibi turisti de fakir. Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçilerin ortalama %85’ini alt ve orta gelir grubuna mensup kişiler oluşturuyor.
Kaçak yaşıyoruz
Türkiye tam bir kaçak cenneti. Kaçakçılık yurdun dört bir köşesine, hayatın her alanına sirayet etmiş durumda: Kaçak elektrik, kaçak akaryakıt, kaçak mal, kaçak işçi, hatta artık yasal olmasına rağmen birçok ailenin vazgeçilmezi kaçak çay(!). Kaçakçılığın yol açtığı zararlar ise günden güne büyüyerek, taşınması zor boyutlara ulaşıyor. Bugün Türkiye’de başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olmak üzere elektriğin %22,5’i kaçak kullanılıyor. İstihdamın yarısından fazlası kayıt dışı; yani kaçak. Türkiye, kaçak akaryakıt nedeniyle her gün 7 milyon dolar vergi kaybına uğruyor. Sadece geçtiğimiz bir ay içerisinde gümrüklerde yakalanan kaçak malın değeri 52,2 milyon YTL. Liste uzayıp gidiyor. Velhasıl kaçak yaşıyoruz memleketçe…
Tavsiye Et