Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (February 2007) > Film
Film
Beynelmilel

Yönetmen: Sırrı Süreyya Önder, Muharrem Gülmez
Senaryo: Sırrı Süreyya Önder
Oyuncular: Cezmi Baskın, Özgü Namal
Yapım: Türkiye, 2006, 85 dk.


Çok partili sisteme geçişle birlikte Türk siyasi hayatına yaklaşık her on senede bir müdahale edilir. Önce darbeyi meşrulaştıracak şartlar ‘oluşturulur’, ardından da çaresizlikle kollarını açmış bekler duruma getirilen halk, içine düştüğü kaos ortamından ‘kurtarılır’. 27 Mayıs’la başlayan “halk için halka rağmen” topluma ayar verme geleneği, 12 Mart, 12 Eylül ve son olarak da 28 Şubat ile devam eder. Toplumun hangi türküleri dinleyeceğinden hangi kebapçıda köfte yiyeceğine kadar belirleyen(!) darbeler için sağ, sol ya da sol gösterip sağ çakan ayrımları yapılsa da, topluma ayar verme noktasında “yoktur birbirlerinden farkları” netekim.
Sol tandanslı insanların etkili olduğu Türk sinemasına bakıldığında ise Türk siyasi hayatındaki biricik, yegane darbe 12 Eylül olarak görülür. 12 Eylül, memlekette yalnızca solcu insanların işkenceye uğradıkları faşist bir darbedir çünkü(!). Bir de 27 Mayıs ve 12 Mart vardır ama; biri zaten özgürlükçü darbedir(!), diğeri de başta sol görünerek solun desteğini almış, lakin solu ofsaytta bırakmış olması hasebiyle tehlikeli bir konu olmaktan kurtulamamıştır.
Türk sinemasındaki 12 Eylül filmleri zincirinin son halkasını teşkil eden Beynelmilel, 1982 yılında Adıyaman’da ‘Lorke’ gibi yıkıcı, bölücü ve delici(!) türkülerin yasaklandığı bir ortamda işsiz kalan bir grup yerel müzisyenin başından geçen trajikomik olayları anlatıyor. Necip sıkıyönetim komutanının “Tiz düğünlerde çalan bu gevende takımı, çağdaş bir orkestraya dönüştürüle!” emrini vermesiyle ortaya çıkan absürd durumları mizahi bir biçimde anlatan Beynelmilel, emsallerinden farklı olarak 12 Eylül’ü bir toplumsal marangozluk projesi olarak ele alıyor. Orkestrayı yöneten Abuzer, “ölümle nişanlanmış bıçkın devrimci Haydar”a âşık olan kızı Gülendam, kasabaya gelecek komiteye dişe dokunur(!) bir karşılama arayışında olan ve aşkı devrimden sonraya erteleyen üniversite öğrencisi Haydar filmin öne çıkan karakterleri. Kışladaki hiyerarşinin topluma uyarlanmaya çalışılmasını temel alan filmde, orkestranın çaldığı cenaze marşının önce klarnet taksimine ardından da salâvata yöneldiği ve neredeyse gözlerinizden yaş getirecek kadar güldürmeyi başaran sahne, Türk halkına biçilen ve birkaç beden dar olan Batılı gömleğin iğreti duruşunun da resmi oluyor.
Vizontele serisi ve Organize İşler gibi “film olmayan skeçler toplamı” niteliğindeki BKM türü filmlerin senaryo ve estetiğinden ve yine Vizontele ve Babam ve Oğlum kırması “önce güldür, sonra ağlat tarzı anlatım”dan beslenen Beynelmilel, sinema dili olarak konuya bir yenilik getirmese de emsallerindeki ‘romantik’ yaklaşımdan farklı olarak dönemin “halktan kopuk” devrimci ve darbecilerini başarıyla yansıtıyor. Ancak sadece kendine demokrat olan sol intelinjansiyamız “Cuntalar olmasın” ifadesini pankartlardan ziyade zihinlerine kazımadıkça ve her başı sıkıştığında orduyu göreve çağıran militer söylemi terk etmedikçe daha birçok defa kurtarılmamız(!) mümkün görünüyor. / Hilal Turan


Tavsiye Et
Gitme / Stay DVD

Yönetmen: Marc Forster
Senaryo: David Benioff
Oyuncular: Ewan McGregor, Naomi Watts
Yapım: ABD, 2005, 99 dk.


Gitme, hayat ile ölüm arasındaki ince çizgide gelişen bir psikolojik gerilim. Film, hastasını intihardan vazgeçirmeye çalışırken hayal ile gerçeği ayırt edemez bir duruma düşen bir psikiyatrın öyküsü ile başlarken; finale doğru “ölmeden önce gözlerinizin önünden geçen film şeridi”ne ustalıkla dönüşüyor. Gitme, ölümden önceki birkaç saniyede yaşananları etkileyici görselliği ve hayal ve rüyanın kendine özgü kurgusuyla başarıyla yansıtıyor. Travma sonrası farklı bir gerçeklik düzlemine geçiş yapan karakteriyle Akıl Defteri, Diğerleri ve 6. His gibi sürpriz finalli psikolojik gerilim filmlerini fazlasıyla çağrıştırsa da dramatik yapı ilk andan itibaren hikayenin aslında bir düş olduğunun altını çiziyor. David Lynchvari bir atmosfere ve depresif bir hikayeye sahip Gitme, bir kurgu dehası olarak izlenmeyi hak ediyor. / Hilal Turan

 

 


Tavsiye Et
Bükreş’in Doğusu

12:08 East of Bucharest

Yönetmen-Senaryo: Corneliu Porumboiu
Oyuncular: Mircea Andreescu, Teo Corban
Yapım: Romanya, 2006, 89 dk.


Televizyon kanalında program hazırlayan Jderescu, Çavuşesku’nun alaşağı edilmesinin 16. yıldönümünde, programına çağırmak üzere devrime tanıklık eden kişiler aramaktadır. Bulabildiği kişiler, ek iş olarak Noel Baba kılığına giren emekli Piscoci ve alkolik bir tarih öğretmeni olan Manescu’dur. Film bu noktaya kadar program yapımcısı Jderescu ve konukları için bir hazırlık süreci şeklinde ilerler. Bu kısım küçük kasabadaki ekonomik durumun, insan ilişkilerinin, eğitim sisteminin tasvirinden ibarettir. İkinci kısım ise programın çekildiği stüdyoda geçer. Jderescu’nun amacı, konuklarının yardımıyla eski günlere geri giderek benzer bir heyecanı seyircisine yeniden yaşatmaktır. Ancak bu kasabada devrimin gerçekten olup olmadığı meçhuldür. Saat tam 12:08’de gerçekten devrim oldu mu, olmadı mı? Manescu’ya göre Çavuşesku kaçmadan önce meydanda protesto yaparlar ve kendisi de saat tam 12:08’de oradadır. Programa telefonla bağlananlar ise Manescu’nun alkolik olduğunu ileri sürerek söylediklerini yalanlarlar. Piscoci ise kendisine konuşma fırsatı verilmediği için sıkıntılıdır. Canlı yayında Jderescu’nun program için hazırladığı kağıtları origami sanatına uygun bir şekilde uçağa ve gemiye dönüştürüp fırlatmakla meşguldür. Tüm bunların yanında acemi kameraman da sürekli kamerayı titretmekte ve doğru açıyı bir türlü yakalayamamaktadır. Sokrates ve Heraklitos alıntılarıyla programına hazırlanan Jderescu(!), doğru cevabı bulmak için konuklarını bir polis edasıyla sorguya çekerken canlı yayın esnasında fikirler havada uçuşur. Corneliu Porumboiu’nun filmi Bükreş’in Doğusu, 22 Aralık 1989 gününü, yani Çavuşesku döneminin kapanışını sorgulama çabasına girer. 16 yılın ardından devrimin vaatlerinin yerine getirilip getirilmediğini sorgulayan yönetmen, Bükreş’in doğusunda, sessiz bir kasabadaki devrim sonrası durumu sosyo-ekonomik açıdan ele almayı dener. Film, toplumsal unutkanlıktan yola çıkarak yakın tarihe ilişkin kodların kolayca hafızalardan silindiğine işaret etmektedir. Doğu Avrupa-Balkan sinemasının klasik biçimciliği ile şekillenen Bükreş’in Doğusu, ironi ve mizahı birlikte sunar. Medyanın acizliğini de ironik bir anlatımla sunan yönetmen, arkada dönen profesyonellikten uzak tavrın altını çizmektedir. Canlı yayın konuklarından her biri 22 Aralık’a dair farklı bir günün tasvirini yaparken filmi neşeli ve yalın bir komediye dönüştürürler. Mizahın, devrimin siyasi boyutunu zedelememesi ise filmin asıl başarısıdır. /Esra Bulut


Tavsiye Et