Türkiye ve dünyada “Ermeni soykırımı” tartışmalarının zirvede olduğu bir dönemde, Agos gazetesinin “Ermeni asıllı” Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak günü gazete binasının önünde 17 yaşındaki Ogün Samast tarafından arkasından sıkılan üç kurşunla öldürüldü. 301. madde gereği, gazetesindeki bir köşe yazısında Türklüğü aşağılamaktan dolayı yargılanan ve mahkemece suçlu bulunan Dink, kamuoyunda çok tartışılan bir isim haline gelmişti. Emniyet mensuplarının ve zanlının kendi ifadesine göre, Ogün Samast ve arkadaşı Yasin Hayal bu tartışmalardan etkilenerek cinayeti planlamışlardı. Emniyetten yapılan açıklamada, olayın çete bağlantısı olmadığı bildirildi.
23 Ocak tarihinde Agos gazetesi önünde başlayan cenaze törenine, farklı kesimlerden 100 binin üzerinde kişi katıldı. Gazete önündeki törende Hrant Dink’in eşi Rakel Dink kısa bir konuşma yaptı. Tören boyunca ve Yenikapı’ya kadar yapılan yürüyüş sırasında “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz, ” sloganları ön plana çıktı. Kumkapı’daki Ermeni Kilisesi’nde yapılan ve Ermeni Patriği Mutafyan’ın Türkçe ve Ermenice olarak yönettiği ayinin ardından Dink’in cenazesi Zeytinburnu Balıklı Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verildi.

ABD’de Kongre seçimlerini Demokratların kazanması ve Irak Çalışma Grubu’nun bugüne kadar yürütülen Irak stratejisine tümüyle ters düşen raporunu açıklaması sonrası Başkan Bush, Irak hezimetini kendi lehine çevirebilme umuduyla son kumarını oynuyor. 11 Ocak’ta Beyaz Saray’ın bastırması sonucu tüm televizyon kanallarının normal akışlarını keserek yayınladığı 20 dakikalık konuşmasında Bush, yeni Irak stratejisini ilan etti. Yeni plan şunları içeriyor: Irak’taki mevcut 140 bin Amerikan askeri, 20 bin civarında yeni askerle takviye edilecek; şu ana kadar harcanmış olan 400 milyar dolara ilaveten, Irak ekonomisini güçlendirip istihdam yaratmak amacıyla 1 milyar dolar ek yardım yapılacak; bu yardım, Irak hükümetinin Şii milisleri dizginlemek, petrol gelirlerinin adil dağılımını sağlamak, Baasçılara yönelik kısıtlamaların kaldırılması gibi belli ödevleri yerine getirmesi halinde kullanılacak; Kasım ayı itibariyle 18 vilayetin hepsinde güvenlik sorumluluğu Iraklı yetkililere devredilecek; aleni bir çekilme takvimi verilmeyecek.
Daha önce Bush’un hazırlattığı Baker-Hamilton Raporu ile pek de uyuşmayan bu açıklama, hem Amerika içinde hem de uluslararası kamuoyunda sert tepkilere neden oldu. Bush bu kez sadece Demokratların değil Cumhuriyetçilerin de eleştirilerine maruz kaldı.

KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın, Lefkoşa’da Rum ve Türk mahalleleri arasındaki ilk barikat olan Lokmacı barikatında daha önce kendisinin inşa ettirdiği üstgeçidi gelen tepkiler üzerine yıktırmak istemesi krize neden oldu. Üstgeçidi yıkacağına dair BM’ye taahhütte bulunan ve bu açılımla Rum tarafının da ileri bir adım atabileceğini düşünen Talat, Genelkurmay’ın itirazıyla karşılaştı. Askerin de olurunu alarak aradaki gerilimi ortadan kaldırmak amacıyla Türkiye’ye gelen Talat, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la görüştü. Askerin ısrarlı tutumuna karşın geri adım atmayı reddeden Talat, her şeye rağmen yıkımın gerçekleşeceğini bildirdi. Konuyla ilgili olarak yöneltilen sorulara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Oranın bir Cumhurbaşkanı yok mu? Nihai kararı onlar verir. Bize de saygı duymak düşer. KKTC kararını vermiştir” cevabını verdi. Tüm tartışmalara rağmen Lokmacı üst geçidi 9 Ocak’ta yıkıldı. Fakat Rum tarafından barikatın kalkabileceğine dair herhangi bir açıklama gelmedi.

ABD’nin artan baskısı İran’ı müttefiklerini artırma ve dış ilişkilerini derinleştirme arayışına itiyor. ABD’nin belalısı haline gelen Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez’le Caracas’ta beş ay içinde ikinci kez bir araya gelen İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, “ABD hegemonyasına karşı güç oluşturma” hedefinde yeni adımlar attı. Chavez, “kardeş ve devrimci” diye nitelediği İran liderini, “Hoş geldin haklı davaların savunucusu” diye selamladı. Ahmedinejad, iki kardeş hükümet olarak dünyaya devrimci düşünceyi yayma sorumlulukları olduğunu vurguladı. Petrol ihracatı sıralamasında dördüncü İran ile beşinci Venezüella, OPEC petrol üretiminde kesintiye gidilmesi için birlikte çalışmayı kararlaştırdı.
İki lider, “ABD boyunduruğundan kurtulmaya çalışan” 3. Dünya ülkelerindeki projeleri desteklemek için 2 milyar dolarlık fon oluşturduklarını açıkladı. Ahmedinejad, Venezüella ile başladığı Latin Amerika turuna Ekvador, Nikaragua ve Bolivya’yla devam etti.

1979’dan bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca her yıl Türk kültür ve sanatının gelişmesine katkıda bulunan kişi, topluluk ve kuruluşlara verilen Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün 2006’daki sahibi Sezai Karakoç oldu. “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” ve “Mona Roza” gibi unutulmaz şiirlere imza atan Karakoç’un bu ödüle layık görülmesiyle ilgili yapılan açıklamada, “Karakoç, insanda insani duyguların canlı algılar halinde yaşayarak gittiği büyük şiir yatağında akması, insanlık macerasında, ruhun ve milletimiz özelinde yüksek bir ifadeye kavuşmuş olan tarihi yeniden yapılanma fırtınalarını şiirlerinde yansıtması sebebiyle” verildiği belirtildi.
Fikir ve sanatta “Diriliş Akımı”nın kurucusu olarak tanınan Karakoç, 1960’ta Diriliş dergisini çıkarmaya başladı. ‘Medeniyet’ perspektifli çok sayıda eser, deneme ve makale yazdı; şiirlerinin yanı sıra hikayeler, piyesler de kaleme aldı. Karakoç, 1990’lı yıllarda kendi kurduğu Diriliş Partisi’nin genel başkanlığını da yürüttü.

Mısır Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Geyt, 11 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül ile görüşmek üzere iki günlüğüne Türkiye’ye geldi. Ziyaret öncesinde ve sonrasında önemli açıklamalarda bulunan Ebul Geyt, bölgedeki son durumu ve Türkiye-Mısır ilişkilerini değerlendirdi. Kerkük’ün en az Basra ve Bağdat kadar Iraklıların ortak şehri olduğunu vurgulayan Ebul Geyt, “Türkiye için zararlı olacak hiçbir şeye razı olmayız. Türkiye’nin tehdit altında olmasını istemiyoruz.” dedi. Kerkük’te bu yıl yapılması planlanan referanduma da değinen Ebul Geyt, kural ve standartlardan yoksun bir oylamanın sonucu etkileyeceğini belirtti. Irak, İran’ın nükleer programı, Filistin, Lübnan, Kıbrıs meselelerine de değinen Ebul Geyt, bölgenin çok ağır baskılar altında olduğu bir dönemde iki ülkenin birbiriyle sürekli temas halinde olması gerektiğini vurguladı. Irak’a komşu ülkeler toplantılarının yeniden başlatılması gerektiğini belirtti.

2,5 yıldır akciğer kanseriyle mücadele eden ve 15 Ocak’ta enfeksiyon nedeniyle yoğun bakıma alınan İsmail Cem, 23 Ocak günü yatırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Cem’in cenazesi, 26 Ocak’ta Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.
1940’ta İstanbul’da doğan Cem, Lozan Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldıktan sonra siyaset sosyolojisi dalında master yaptı. 1963’ten itibaren çeşitli gazetelerde yazı işleri müdürlüğü ile genel yayın müdürlüğü yapan Cem, 1974’te TRT Genel Müdürü oldu. 1987 ve 1991 seçimlerinde CHP’den İstanbul, 1995 ve 1999 seçimlerinde DSP’den Kayseri milletvekili seçildi. 1995’te Kültür Bakanlığı’nın ardından, 1997-2002 arasında Dışişleri Bakanlığı yaptı. 2002 yazında kurduğu Yeni Türkiye Partisi, 3 Kasım seçimlerinde %1 oy alan Cem, CHP’nin 2005’teki olağanüstü kurultayının ardından genel başkan başdanışmanlığına getirilmişti.

STK’lar, yazar, hukukçu ve aydınların çağrısıyla düzenlenen ve Yaşar Kemal’in açılış konuşmasıyla başlayan “Türkiye Barışını Arıyor” konferansı 13-15 Ocak tarihlerinde Ankara’da yapıldı. Toplantının sonuçları Siyasi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel, Medya ve Toplumsal İletişim Alanına Yönelik Öneriler başlıkları altında kamuoyuna sunuldu. Kürt sorununun “şiddet ve terörizm sorunu” olarak adlandırılmasından vazgeçilmesinin istendiği bildiride, silahlı çatışmaların karşılıklı olarak acilen durdurulması çağrısı yapıldı.
Türk dış politikasının öncelikli konularından biri haline gelen Kerkük’ün geleceği ise, Ankara’da Irak’tan çeşitli partilerin temsilcilerinin katıldığı toplantıda ele alındı. Global Strateji Enstitüsü’nün düzenlediği “Kerkük 2007” adlı toplantıdan, “Kerkük Irak şehridir” mesajı çıktı. Panele katılan Iraklı siyasiler, Kerkük’ün statüsünün belirlenmesi için bu yıl yapılması planlanan referanduma bütün Iraklıların katılması gerektiğini belirttiler. Panele davet edilmeyen Iraklı Kürt gruplar ise toplantıya tepki gösterdi.

Irak’ta 148 Şii’nin katliyle ilgili açılan Duceyl davasından 5 Kasım tarihinde idama mahkum edilen ve idamı temyizde onaylanan Irak’ın devrik Devlet Başkanı Saddam Hüseyin 30 Aralık günü sabah saatlerinde idam edildi. Irak anayasasına göre idamın otuz gün içerisinde infaz edilmesi gerektiğinden ve Kurban Bayramı’nın yaklaşmış olmasından dolayı alelacele arifeyi bayrama bağlayan gece idam gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Talabani’nin idama ilkesel olarak karşı çıktığı için imzalamadığı infaz kararını Başbakan Maliki imzaladı. Saddam, iktidarı döneminde Şiilerin sorgulanıp öldürüldüğü Kazımiye’deki istihbarat binasında asıldı. İnfaza, yargıçlar, bazı yetkililer ve Saddam kurbanlarının yakınları katıldı. İnfaza ilişkin resmî görüntülerin ardından, idamı an ve an gösteren, idamda görevli bulunanların kaydettiği cep telefonu görüntüleri yayımlandı. Bu görüntüler hem Irak içinde hem de uluslararası toplumda farklı tepkilere neden oldu. İdamla ilgili ABD, İran ve İsrail olumlu açıklamalar yaparken, AB, Rusya ve Libya’dan eleştiri sesleri yükseldi. İçeri de ise Şiiler ve Kürtler sevinç gösterileri yaparken, Sünniler gözyaşına boğuldu. Baas Partililer intikam yeminleri ederken, şiddet dalgası önce Şii bölgelerini vurdu. 68’i Kûfe ve Bağdat’taki iki saldırıda olmak üzere toplam 77 kişi öldü. Devrik lider Saddam Hüseyin’in asılmasından 16 gün sonra, aynı davadan idam cezası alan üvey kardeşi ve İstihbarat Şefi Barzan İbrahim Tıkriti ile başyargıcı Avad Ahmed Bender de asıldı.

15 yıldır iç savaşa sahne olan Somali’de yedi aydır yönetimi elinde bulunduran İslami Mahkemeler Birliği, ABD destekli Etiyopya ordusunun saldırıya geçmesi sonucu Aralık ayı sonunda başkent Mogadişu’dan çekilmek mecburiyetinde kaldı. 2,5 yıl evvel dış destekle kurulan ancak bulunduğu şehir dışında ülkede otorite sağlayamayan Geçici Federal Hükümet, Etiyopya askerleri sayesinde ilk defa başkente girebildi. Ülkede gerilimin arttığı bu dönemde ABD, 1998’de Kenya ve Tanzanya’daki elçiliklerinin bombalanmasından sorumlu tuttuğu Komorlu Fazul Abdullah Muhammed, Kenyalı Ali Salih Nabhan ve Sudanlı Ebu Taha Sudani’yi ‘avlamak’ amacıyla Somali’ye 10 Ocak’ta başlayan ve yaklaşık üç gün süren bir hava bombardımanı düzenledi. Saldırılarda özel kuvvetlere bağlı, Pentagon’un hassas radarlarıyla gece de vurabildiğini söylediği ve Afganistan’da sık kullandığı AC-130 ağır bombardıman uçağı kullanıldı. Ancak hedef aldığını iddia ettiği kişilerden hiçbirisini öldüremeyen ABD, yine sivilleri katletmiş oldu. Bombardımanın gerçekleştiği Kismayo kentinin kuzeyindeki Afmatov ile Kenya sınırındaki Ras Kamboni’de sivil zayiat 100’ün üzerinde ve çok sayıda yaralı bulunuyor. Operasyonun ardından ismi açıklanmayan bir ABD’li yetkilidense asıl hedefin zaten bu üçlü olmadığı yönünde tuhaf bir açıklama geldi. Ardından ABD’yi ülkeye Geçici Federal Hükümet’in davet ettiği ortaya çıktı. Geçici hükümet ABD’ye işgal çağrısı yaparken, Pentagon ülkeye “Kaideci avı” için özel güç yolladığını doğruladı.