Türkiye’nin yanı sıra Balkanlar’ın da en iyi akordeon virtuozlerinden biri olan Muammer Ketencoğlu, aynı zamanda Osmanlı coğrafyasından, bilhassa Balkanlar, Ege, Doğu Anadolu’dan adeta bir müzik arkeologu olarak yaptığı derlemelerle tanınıyor. Geçmişte kalmış, kıyıda köşede unutulmuş müzikleri heybesine toplayan bir müzik seyyahı Ketencoğlu. Ve bunu yaparken world music denilen sömürü çarkına uyma, müziği ticarileştirme amacıyla dezenforme etme çabalarından özenle kaçınıyor. Türküleri, ezgileri adeta nazenin bir geline yaklaşırcasına derliyor ve insanlara o içten sesiyle sunuyor. İzmir’in Tire ilçesinde 1964 yılında dünyaya gelen Ketencoğlu’na, Trompet ustası dayısı Ali Rıza Su’nun verdiği akordeon onun hayatını şekillendirir. Gaziantep Körler Okulu’nda hocasından dinlediği ilk Rumca şarkıyla birlikte akordeonuna sıkı sıkıya sarılan Ketencoğlu, tabiri caizse bir daha onu bırakmaz. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ndeki eğitimi sırasında değişik ülkelerin halk müziklerine duyduğu ilgi daha da artar ve giderek Balkan ve Batı Anadolu müziği ağırlıklı bir temele oturur.
12 yıldan beri Açık Radyo’da “Tuna’nın Beri Yanı” programını hazırlayan ve sunan Ketencoğlu, şimdiye değin çok sayıda albüm ve konserin yanı sıra üç önemli projeye de imza attı. Batı Anadolu’da yüzyıllarca beraber yaşamış Türkler ile Rumların müzik geleneğini sahneye taşıyan Zeybek Topluluğu, Türkiye Trakya’sından Çek Cumhuriyeti’ne kadar geniş bir coğrafyadan halk türkülerini ve dans havalarını en saf haliyle yorumlayan Bir Balkan Yolculuğu’nun ardından, son projesi Kadın Sesleri Topluluğu ile Anadolu’da kadınlarca yakılmış türküleri seslendirmek üzere 17 kadın sanatçıyı bir araya getirdi.
Topluluğun, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden ninniler ve hüzünlü türkülerle birlikte kaşık ve zil eşliğinde söylenen eğlenceli düğün havalarını da içeren repertuarında, Türkçe’nin yanında Kürtçe, Rumca ve Ermenice türküler de bulunuyor. Anadolu’da on yıllardır unutulan kadın türkülerini yeniden gündeme getiren Muammer Ketencoğlu ve Kadın Sesleri Topluluğu, 21 Mayıs akşamı saat: 20:00’da CRR konser salonunda sahne alıyor. (Tel: 0212 232 98 30) /Hilal Turan
Tavsiye Et
Türk minyatür ve tezhip sanatlarının usta isimlerinden Cahide Keskiner’in 50 yıllık sanat yaşamından örneklerin yer aldığı sergi, Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki İnsanKitap galerisinde sanatseverlerin beğenisine sunuluyor. Yerli ve yabancı kitap ve süreli yayınlarının yanı sıra, bir kültür ve sanat merkezi olma konusunda da faaliyetlerini sürdüren İnsanKitap, bünyesinde bulundurduğu sanat galerisinde, Ara Güler’in 5 yıllık bir çalışmasının ürünü olan “Sinan” konulu fotoğraf sergisinin ardından şimdi de Cahide Keskiner’in 50 yıllık sanat geçmişinde yer alan çok özel çalışmalarına ev sahipliği yapıyor. Keskiner’in 1957’den bu yana devam eden sanat hayatında resmettiği minyatür çalışmalarının yer aldığı, 34 parçadan oluşan, “Sanatta 50 Yıl: Cahide Keskiner Minyatürleri” adlı sergi, 25 Mayıs’a kadar ziyarete açık.
Cahide Keskiner, tezhip ve minyatür çalışmalarına 1953 yılında, hocası Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver ile başladı. Hattat Macit Ayral’dan hat dersi, ressam Şeref Akdik’ten de resim dersleri aldı. 1965 yılında İstanbul Yıldız Porselen Fabrikası’na Türk Süsleme Sanatları Uzmanı olarak atandı ve burada ilk Türk Süsleme Atölyesini kurdu. Birçok resmî ve özel kurum ve kuruluşlarda açılan kurslarda eğitim görevlisi olarak vazife aldı. 1980 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Topkapı Saray Müzesi’nde açılan Uygulamalı Türk Süsleme Sanatları Kursları’nda eğitim ve yönetim kurulu başkanlığına getirildi. 1982 yılında, daha önce halka açık eğitim programını yürüttüğü Mimar Sinan Üniversitesi’nde Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Bölümü’nde öğretim görevlisi oldu. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok sergiye katılan ve 6 kişisel sergi açan Keskiner, 2000 yılında Kültür Bakanlığı Mevlana Büyük Ödülü’ne layık görüldü. Keskiner’in Türk Süsleme Sanatlarında Desen ve Motif, Turkish Motif, Çocuklar İçin Türk Motifleri, Türk Süsleme Sanatlarında Stilize Çiçekler: Hatai, Minyatür Sanatında Doğa Çizim ve Boyama Teknikleri, Minyatürler Kitabı adında yayımlanmış eserleri bulunuyor. /Hilal Turan
Tavsiye Et
Fransız Louvre Müzesi’nin İslam Eserleri Koleksiyonu’na ait yaklaşık 35 bin eserden 218’i, Şubat ayı itibarıyla, Louvre’dan önce Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde görücüye çıktı. Osmanlı (1299-1923), İran-Safevi (1501-1722)ve Hint-Moğol diye tanınan Babür (1526-1858) imparatorlukları dönemine ait eserleri içeren sergi, İslam medeniyetinin ve sanatının görkemli günlerine ışık tutuyor. Geniş İran coğrafyasına egemen olmuş Timurilerin (1396-1510) kültür mirasını paylaşan bu üç coğrafyaya ait eserler, aynı dönemde hüküm süren üç imparatorluğun sanatını geniş bir ilişkiler ve etkileşimler yelpazesinde ortaya koyuyor. Safevî Devleti, Timur Hanedanı’nın eski topraklarını ele geçirirken, Osmanlı Hanedanı’nın “Muhteşem Süleyman”ı da, Timur’un Anadolu’ya el atmasından yüz küsur yıl sonra, Osmanlı’nın imparatorluk sınırlarını en uç noktalarına ulaştırdı; Timur’un torunlarından Babür Şah ise 1526’da Delhi Sultanlığı’nın saltanatına son verdi. 16. yüzyılın ikinci çeyreğinde, geniş bir İslam coğrafyası içinde, zaten daha önce birbirlerinin topraklarında bulunmuş bu üç imparatorluğun sanat ve kültür dünyaları arasındaki kesişim, sergideki eserlerde somut biçimde görülebiliyor. İran Dünyası ve 3 İmparatorluk Üzerindeki Stilistik Etkileri, Dokuma Sanatlarında Etkileşim, Madeni Objeler, Silahlar ve Zırhlar, İznik Seramik ve Çinileri, Safevi Seramik ve Çinileri, Babürilerde Oymacılık ve Kakmacılık gibi bölümlerden oluşan sergide en çok dikkat çeken eserler, kuşkusuz ki birbirinden güzel desenleriyle halılar. İslam dünyasında halı, sadece yere değil, oturma yerlerine ve yataklara da serilir; hükümdarlar, huzura kabul törenlerinde, halılarla döşeli taht odasında, yine halıyla kaplı yüksek bir platformda otururlardı. Sosyal hayatın bu derece içinde olan bir objeyi, “güzeli arayan bir medeniyet”in ince ince işlememesi de düşünülemezdi kuşkusuz. Sergideki Osmanlı halılarında “madalyon” deseni, Safevi halılarında ise Şii geleneğinin etkisiyle olsa gerek, hayvan figürlerinin fazlalığı ilk elden dikkati çekiyor. Osmanlı’nın muhteşem çinileriyle damgasını vurduğu sergide, Babür Hanedanı dönemi ise taş oymacılığı ve kakmacılığın en güzel örnekleri ile yer alıyor. Sergi, 25 Mayıs tarihine kadar ziyarete açık olacak. (Tel: 0212 277 22 00) /Hilal Turan
Tavsiye Et