Muammer Ketencoğlu
Yapım: Kalan Müzik, 2007 Rebetiko, Batı Anadolu folklorü ve Balkan müziğinde ülkemizin en tanınmış siması olan Muammer Ketencoğlu, İzmir Hatırası’nda 1922’de gayrimüslim nüfusun göç etmesinden önceki çok-kültürlü İzmir’in türkülerinden bir seçki sunuyor dinleyicilerine. Yüzyıllarca bir arada huzur içerisinde yaşayan Türkler, Rumlar ve Yahudilerin İzmir’inden kalan hatıralardan olan ve Türkçe, Rumca ve Yahudi İspanyolcası (Ladino) dillerinde söylenen türkülerden oluşan bu albümü hazırlarken Ketencoğlu, annesinden öğrendiği türkülerden, TRT Türk Halk Müziği repertuvarından ve Ali Fuat Aydın ile Jak Esim’in derlemelerinden yararlanmış. Çalışmaları sırasında derlediği yüzlerce türküden on küsur kadarını seçmek onun için hayli zor olmuş. Yaptığı ısrarlı çalışmalara rağmen İzmirli Ermenilere ve levantenlere ait türkü örneklerine rastlamamış olması neticesinde albümde Ermenice herhangi bir eser yer almıyor. Muammer Ketencoğlu ve Cengiz Onural’ın düzenlemelerini yaptığı albümün ortaya çıkmasında 38 profesyonel ve amatör müzisyenin emeği var. Hüsnü Şenlendirici, Janet ve Jak Esim, Yota Mihalevi, Derya Türkan, Murat Aydemir ve Göksel Baktagir, çalışmada adı geçen sanatçılardan bazıları. Albümle birlikte yayınlanan 96 sayfalık kitapçıkta İzmir Türk ve Rum halk türküleri ile İzmir Yahudi tarihi hakkında derlenmiş önemli bilgiler yer alıyor. Eski İzmir’in çok-kültürlü şehir hayatının zengin ve karmaşık müzik geleneğini bütünlüklü olarak sunan kitaplar ya da albümler yayınlanmamış olduğunu vurgulayan Ketencoğlu, böyle bir albüm yapmasındaki temel saiki kendisini büyüten şehre bir hediye bırakma isteğiyle açıklıyor. İzmir Hatırası, hem şehir tarihi hem de kültür tarihi açısından çok önemli bir arşiv çalışması… /Cihat Arınç
Tavsiye Et
Bekir Sıdkı Sezgin
Yapım: Kaf Müzik, 2006 1936 yılında İstanbul’un Şehremini semtinde, Hafız Hüseyin Efendi ile Feride Hanım’ın oğlu olarak dünyaya gelen Bekir Sıdkı Sezgin, ilk musiki tahsilini babası başta olmak üzere, Hafız Hasan Akkuş, Fatih Camii İmamı Ahmed Rasim Efendi (Filibeli Arap Hafız), Hafız Ahmed Efendi ve Hafız Sadettin Efendi’den gördü. 1946-1948 yılları arasında gittiği İzmir’de Rakım Elkutlu ile tanıştı ve onun eserlerini bizatihi kendisinden öğrendi. Üç buçuk yaşında Kur’an-ı Kerim’i hıfzetmeye başlayan Sezgin, hıfzını beş yaşındayken tamamladı. Ortaokulun son sınıflarına kadar özel musiki dersleriyle dinî musikinin her formuna ait eserler meşk eden Sezgin, daha sonra mevlidhan Hafız Mecid Sesigür, Laleli Camii Başmüezzini Hafiz Numan, Nuruosmaniye Camii İmamı Hafiz Hasan Efendi’den na’t, mevlid, ezan, talim, mahrec-i huruf dersleri aldı. Ardından babasının da teşvikiyle İstanbul Belediye Konservatuarı’na girdi. 1959’da İzmir Radyosu’nun sınavını kazanarak göreve başladı. Aynı yıl içinde solist, bir diğer sınavla da “Birinci sınıf ses sanatkârı” ünvanını aldı. 1967 yılından itibaren aynı kuruluşta stajyer sanatkârlara öğretmenlik yaptı. 1973’te İzmir Radyosu’nda “Klasik Koro Şefi” oldu. 1976’da İstanbul Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Öğretim Üyeliği’ne getirildi. Aynı tarihlerden başlayarak İstanbul Radyosu ses sanatkârlığını, Küçük Koro Şefliği’ni ve TRT Merkez Denetleme Kurulu Üyeliği’ni birlikte yürüttü. 1980 yılında TRT’den emekli olduktan sonra konservatuardaki görevinden de ayrıldı. 1971-1983 yılları arasında çeşitli Avrupa ülkelerinde konserler verdi. 1985 yılında özel bir anlaşma ile İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda öğretim üyeliğine başlayan Sezgin, 1996’da vefat etti. Kaf Müzik’in hazırladığı üç CD’lik albüm dizisinin bu sonuncusunda Bekir Sıdkı Sezgin, Hicaz makamında ikindi ezanı, Rast Na’t-ı Mevlana, aşr-ı şerif ve mevlid-i şeriften bir bahir dışında, Suzidil, Segah, Beyati, Muhayyer, Hicaz ve Şehnaz makamlarında durak, tevşih, kaside, na’t, şuğl ve ilahiler seslendiriyor. /Cihat Arınç
Tavsiye Et
Bülent Aksoy
İstanbul: Pan Yayıncılık, 2008 Türk musikisinin tarihiyle ilgili araştırma ve inceleme yazılarıyla tanınan Bülent Aksoy, geçmişte kaleme aldığı bazı makale ve konferans tebliğlerini bu kitabında toplamış. Kitap, Türk musikisi literatüründe yer etmiş pek çok ezberi bozuyor ve çok iyi bilindiği sanılan bazı teorik iddiaların temellerini sallıyor. Söz gelimi “Fasıl Musikisi Divan Edebiyatının Musikisi midir?” başlıklı ilk makalede, Osmanlı musikisinin bir güfte musikisi olduğu ve divan şiirine bağımlı olduğu iddialarını, hatta bu sebeple “divan musikisi” olarak adlandırma çabalarını Hüseyin Saadettin Arel ve Yetkin Özer’in eserlerine atıfla eleştirel bir gözle değerlendiriyor. Sonuç ise var olan ezberi teyit eder mahiyette değil: “[Birçok eser birebir analiz edildiğinde görülür ki,] aruz vezninin kalıpları sabit, değişmez kalıplardır; oysa usul hareketli bir yapıdır. Tıpkı makam gibi usul de ‘açık’ bir yapıdır. Belli bir usulün yapısı zamanla değişip zenginleşebilir. Bir usul başka usullerle birleştirilerek yeni yapılar kurulabilir. Usulün vuruşları da parçalanıp artırılabilir…” (s. 21) Bestenin güfteye bağımlı olmayışı sadece usul ve vezin hakkındaki formel tartışmalarla sınırlı değildir; içerik tartışmalarında da dile getirildiği üzere hüzünlü bir güftenin neşeli bir besteyle bir esere dönüştüğünün örnekleri sayıca hiç de az değildir. Buradan hareketle, Türk musikisinin divan şiirinin bir uzantısı olduğu şeklindeki algının doğru olmadığı anlaşılabilir. Aksoy kitabında başka ezberleri de sorguluyor. Osmanlı musiki geleneğinde kadının yeri, Osmanlı musiki kültüründe merkez-çevre ilişkisi, şarkiyatçılığın Cumhuriyet dönemi musiki tartışmaları üzerindeki etkileri gibi diğer tartışmalı konuları ele alıyor. Bunun yanı sıra makamın tanımı üzerine bir makale, Kantemiroğlu hakkında bir başka makale, “Türk Musikisi” terimi hakkında bir yazı, Cumhuriyet dönemi devlet radyosunun Türk musikisi üzerindeki etkilerine dair bir makale yer alıyor. Bazı hususî mevzular üzerine de birkaç yazı bu makalelere eşlik ediyor. Türk musikisi literatürü hakkında tasvir edici yaklaşımların ötesine geçerek daha sorunsallaştırıcı yaklaşımların geliştirilebilmesine ve yaygınlık kazanmasına büyük katkılar sağlayabilecek bir kitap. /Cihat Arınç
Tavsiye Et