Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2006) > Film
Film
King Kong
Yönetmen: Peter Jackson
Senaryo: Peter Jackson, Frances Walsh
Oyuncular: Naomi Watts, Adrien Brody
Yapım: Yeni Zelanda/ABD, 2005, 187 dk.
1930’ların ilk yarısında, ‘Büyük Bunalım’ döneminde ABD’de vodvil sanatçısı olan Ann Darrow, ekonomik krizin etkisiyle hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Darrow, tesadüfen bir grup Amerikalı sinemacı ve kâşif ile film çekmek üzere, Sumatra yakınlarındaki gizemli Kafatası Adası’na gider. Ada bir sürü tarih öncesi yaratıkla doludur. Bunlardan evcilleştirilmesi en kolay ve canavarlıktan en uzak olanı dev goril King Kong’dur. Gözünü para hırsı bürümüş, batmak üzere olan maceraperest ruhlu film yönetmeni Carl Denham’ın inatçı mücadelesi ile King Kong, New York’a getirilir. Sekiz metre uzunluğundaki goril, sarışın oyuncu Darrow’a âşık olur ve New York sokaklarını yerle bir ederek oyuncuyu aramaya başlar.
Peter Jackson’ın, gerçekçilik ile fanteziyi aynı potada eritmeye çalıştığı film, dinazorlarla yapılan mücadelede Jurassic Park’ı, bazen Tarzan ve Indiana Jones’u, Naomi Watts’ın dans sahneleri ile Mulholland Çıkmazı’nı, biraz zorlarsak tanıdık gelecek canavar yüzleri ile Yüzüklerin Efendisi’ni çağrıştıran çağdaş bir King Kong versiyonu. Konusu itibariyle diğerlerinden farklı olmasa da King Kong, en iri ve en kıvrak, hareketli olanı. Filmdeki Kafatası Adası’nın bilinmezliği ile New York’un Empire State’i arasındaki karşıtlık ilişkisi, sinemanın zaman zaman kullandığı uzlaştırmacı bir durum. Bilinmez duvarın arkasındaki fantazya, insanoğlunda var olan merak duygusunun karşılığı olduğu için, cazip ve sonuna kadar gidilmesi gereken bir yol gibi görünür. Bu yüzden Denham, toplumsallaşma sürecinde kendine dönerek, yitirdiği galibiyet duygusunu geri kurtarma çabasındadır. Masallar ve mitlerde karşılaşılan canavarlarla dolu Kafatası Adası, ölü dinginliğinin ardındaki vahşiliği ile Denham’ın iç dünyasının bir göndermesidir. Bu ruh halinin kahramanı King Kong ise âşık olduğu kadını kendi dünyasının evcilleşmemiş diğer alt kahramanlarından koruyacak kadar cömerttir. Bu yüzden King Kong, korkunçluğun yanında çocuksu bir masumiyete sığınarak kahramanlaşır. Aşkına karşılık bulamayan goril, şehre getirilip teşhir için hazırlanan dev King Kong tabelalı binayı yıkarak New York’u alt üst eder. Dev goril, elinde itina ile sakladığı Darrow ile Empire State binasına tırmanır ve kendi sonunu hazırlar.
Jackson, ilki 1933’te çekilmiş olan King Kong hikâyesini teknoloji ile ısıtarak önümüze sunarken, Denhamvarî bir yönetmenlik anlayışı ile antikiteye bir dönüş yapıyor ya da sadece çocukluk düşü olan King Kong’u yenileyerek hayalini gerçekleştiriyor. Bu denli iyi bir teknoloji sayesinde seyirci, beklediği fantazyanın kandırmacasına kapılarak, gorilin Empire State’e tırmanırken ayağının kaymasıyla filmin alt okumasındaki tüm tutum ve davranışı unutuyor. Ve sonu gelmez teknoloji sonu gelmez King Kong’lar vaat etmeye devam ediyor. / Esra Bulut

Tavsiye Et
Persona DVD
Yönetmen-Senaryo: Ingmar Bergman
Oyuncular: Liv Ullmann, Bibi Andersson
Yapım: İsveç, 1966, 83 dk.
Tiyatro oyuncusu Elisabeth Vogler, sesini kaybetmesinin ardından sağlığının yerinde olduğunu öğrenir ancak hâlâ konuşamamaktadır. Alma adında genç bir hemşire ile tedavi için deniz kenarında ıssız bir kulübeye giderler. Bir süre sonra, Alma kendi kişiliğinin Elisabeth üzerindeki etkisini görmeye başlar. Bergman, Persona’da seyirciye, seyrettiğinin bir film olduğu gerçeğini unutturmaz. Kişilik değişimi, kollektif bir oluşum ile edinilen maske ve ruh arasındaki etkileşimli süreci konu edinir. Film, karakterlerin felsefî anlamda ‘varoluş’u sorgulamaları üzerine kuruludur. Persona, kelime anlamı ile de, bireyin doğasına ilişkin, toplumsal durumla bilinç arasındaki durumu kapsar. Bu yüzden film, psikolojik ve felsefî göndermeleri ile çoğul okumaya açıktır./ Esra Bulut

Tavsiye Et
Şaşkın Köpekler / Stray Dogs
Yönetmen-Senaryo: Merziye Meşkini
Oyuncular: Gol Ghoti, Zahid
Yapım: İran/Fransa, 2004, 93 dk.
Gol Ghoti ve Zahid, Afganistan’ın ABD tarafından işgali sonrasındaki kaos ortamında, evsiz kalan iki küçük kardeştir. Savaşa giden babalarının dönmemesi üzerine anneleri iki çocuğuyla birlikte aç kalmamak için yeniden evlenir. Savaştan geri gelen babaları şikayetçi olunca anne hapse atılır, Taliban için savaşan baba da hapse girer. Gündüzleri karınlarını doyurabilmek için Kabil sokaklarında çöp toplayan çocuklar, gecelerini ise hapishanedeki annelerinin yanında geçirirler. Afgan çocukların işgalci güçlere ait olduğunu düşünerek yakmaya çalıştıkları küçük bir köpeği kurtararak kaderlerine ortak eden iki kardeş, hapishaneye döndükleri bir gece gardiyan tarafından içeri alınmazlar. Soğuk bir Kabil gecesinde sokakta kalan çocukların, hapisteki annelerinin yanına dönebilmelerinin tek yolu ‘hırsızlık yapmaktır’(!).
İşgal sonrası Afganistan’ını, çocuk oyuncuların üstün performansının da etkisiyle slogan ve abartıdan uzak bir şekilde resmeden Şaşkın Köpekler, duru anlatımıyla politik sinemanın en başarılı örnekleri arasında yer alıyor. Afganistan, Rus işgali, Taliban baskısı ve sonrasında ABD işgali ile yıllardır kendi kaderini tayin etme fırsatı bulamayan bir ülke. Filmde terkedilmiş bir arabada kendine yalıtılmış bir dünya kuran adamın üstünden geçen ABD uçaklarına karşı “Ya Ruslar bombalar, ya Amerikalılar..” demesi, tarihte bir özne olma hakkı elinden alınmış Afgan toplumunun isyanının dillenmesi aslında.
Şaşkın Köpekler örneğinde de olduğu gibi çocuğun genellikle ön planda yer aldığı İran sinemasını, bir ‘çocuk sineması’ olarak adlandırmak mümkün. Çocuk, bir yandan safiliği ile İranlı yönetmenlere sansürden kaçış alanı sağlarken; diğer yandan da onun hayallerle bezeli fantastik dünyası, sinemanın büyülü doğasına denk düşen ve onu zenginleştiren bir unsur oluyor. Bu anlamda İran sinemasının sembolik dilinin oluşumunda, çocukların hayal dünyasının payı oldukça büyük.
İran sinemasının ünlü yönetmeni Muhsin Mahmelbaf’ın eşi olan Merziye Meşkini’yi, Kadın Olduğum Gün (2000) filmiyle tanıyoruz. İran sinemasında “Mahmelbaf tarzı”, genellikle mültecileri ve baskı altındaki Doğulu kadınları merkezine alan ve Batılı seyircinin şarka dair belirli şablonlardaki düşüncelerini besleyen, oryantalize ve stilize bir anlatıma sahip filmleri temsil ediyor. Şaşkın Köpekler’de ana ekseni oluşturmasa da yan unsur olarak yer alan ‘kocası şikayetçi olduğu için hapiste olan kadın’ figürü de, bu çizgideki ‘ezilen Doğulu kadın’ söyleminin devamı niteliğinde.
Yine de, artık sadece soğuk haber programlarında stratejik hesaplar açısından incelenen ABD işgalini, iki küçük çocuğun öyküsüne dokunarak anlatan bu küçük bütçeli film, bu ay vizyonda bolca arz-ı endam eden büyük bütçeli küçük filmlerin arasında öne çıkıyor. / Hilal Turan

Tavsiye Et