Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2007) > Toplum > Şiddeti haklı çıkarmak
Toplum
Şiddeti haklı çıkarmak
Nigar Bulut Tuğsuz
İN­SAN­LIK ta­ri­hi ka­dar es­ki bir geç­mi­şe sa­hip olan şid­de­te baş­vur­ma edi­mi, dai­ma hak­lı­laş­tı­rıl­ma­ya muh­taç ol­muş­tur. So­kak­ta­ki şid­de­tin tır­ma­nı­şı­nı hak­lı­laş­tır­mak için ço­ğu za­man ger­çek an­lam­da ırk­çı bir ide­olo­ji­nin ge­liş­ti­ril­me­si ge­re­kir. Ame­ri­kan şid­de­ti­nin meş­ru­laş­tı­rıl­ma­sı için na­sıl düş­man ‘bes­bel­li’ kı­lın­mış­sa, si­ya­si sui­kast­la­rın da ide­olo­jik ar­ka pla­nı­nın top­lum­sal dü­zey­de dai­ma yan­kı­lan­dı­ğı­nı gö­rü­rüz. Han­gi­si­nin ön­ce gel­di­ği ise, stra­te­ji be­lir­le­mek ile ey­le­me geç­mek ara­sın­da­ki za­ma­nın gö­re­ce­li­li­ği­ne bağ­lı­dır. Za­man za­man bi­ze dü­şen ise Fa­ust­va­ri “baş­lan­gıç­ta ey­lem var­dı” sö­zü­nün gü­cü­ne ta­nık ol­mak olur.
Eşit ol­ma­yan­lar ara­sın­da­ki sa­vaş, te­rö­rü tek yol ola­rak gör­me­nin önem­li ne­den­le­rin­den bi­ri ol­muş­tur. Es­ki Hint te­rö­rist fel­se­fe­si­ne gö­re, ya­ban­cı­la­rın öl­dü­rül­me­si gü­nah de­ğil ‘jag­na’ ya­ni kur­ban et­me tö­re­niy­di. İn­gi­liz­le­re duy­duk­la­rı öf­ke­den do­la­yı “bir hal­kın zor­ba­dan al­dı­ğı öç”ten da­ha kut­sal bir şey ola­maz di­ye dü­şü­nü­yor­lar­dı. Gan­dhi’nin sev­gi fel­se­fe­si­ne ise an­cak say­gı du­ya­bi­lir­ler­di. Te­rö­rün iğ­renç bir şey ol­du­ğu­nu za­ten ka­bul edi­yor­lar­dı; ama da­ha iğ­renç ola­nı şid­de­te bo­yun eğ­mek­ti. Sar­tre’ın öğ­re­ti­si de pek çok dev­rim­ci ide­olo­ji ta­ra­fın­dan be­nim­sen­miş­tir. Öğ­re­ti­si­nin te­me­lin­de te­rör var­dır. Çün­kü te­rör, si­ya­si ör­gü­tün en önem­li bi­çi­mi olan dev­le­tin tek ya­pı­lan­dı­rı­cı öğe­si­dir. Te­rö­rü top­lum­sal hij­yen me­se­le­si ola­rak gö­ren Mus­so­li­ni’ye gö­re, bak­te­ri­nin vü­cut­tan atıl­ma­sı gi­bi, za­rar­lı bi­rey­le­rin de top­lum­dan çı­kar­tı­lıp atıl­ma­sı ge­rek­li­dir. Le­nin’e gö­re ise, ya­rar­lı bir bi­çim­de kul­la­nı­la­bi­le­cek, sa­va­şın be­lir­li an­la­rın­da zo­run­lu bi­le ola­bi­le­cek as­ke­rî bir ha­re­kat bi­çi­mi­dir te­rör. Ne mo­dern ne de post-mo­dern dö­ne­min si­ya­set fel­se­fe­si, zor kul­lan­ma­yı ve si­lah­lı mü­ca­de­le­yi ret te­me­li üze­ri­ne ya­pı­lan­dı­rıl­mış­tır. Ni­hi­list fi­lo­zof­la­rı dı­şa­rı­da tu­tar­sak, he­men hep­si için, şid­det edi­mi­nin ar­ka­sın­da ide­al bir dün­ya ta­sav­vu­ru var­dır. Ka­mu­sal er­de­mi sağ­la­mak, te­rö­rü ka­çı­nıl­maz gös­te­ren önem­li bir ne­den­dir. Bu dü­şün­ce­le­rin ay­rın­tı­la­rı­na da­lar­ken ço­ğu­muz için için­den çı­kıl­maz gi­bi gö­rü­nen, te­rö­rist dü­şün­ce­nin esin kay­na­ğı­nı bul­ma ça­ba­sın­da­ki zor­ba­lık ve hak­ka­ni­yet kav­ram­la­rı­nın ay­nı an­da kar­şı­mı­za çık­ma­sı­dır.
Te­rö­rizm ko­nu­sun­da­ki bu kav­ram kar­ga­şa­sı, üre­ti­len söy­le­mi de en az te­rö­rizm ka­dar so­run­lu kı­lar. Zor­ba­lık ve hak­ka­ni­ye­ti ay­nı an­da dü­şü­ne­bil­me, bi­ri­nin te­rö­rist de­di­ği­ne di­ğe­ri­nin öz­gür­lük sa­vaş­çı­sı de­me­si­ne ben­zer. Do­ğu-Ba­tı ay­rı­mı ek­se­nin­de dü­şün­dü­ğü­müz­de, ki­mi uz­man­lar te­rö­rün Ba­tı’yı he­def al­dı­ğın­dan ha­re­ket eder­ler ve Ba­tı’nın uy­gu­la­dı­ğı te­rö­rü sa­de­ce mi­sil­le­me ola­rak gö­rür­ler. Di­ğer­le­ri ise te­rö­rün ABD kay­nak­lı ol­du­ğun­dan ha­re­ket ede­rek Ba­tı’yı şey­tan­laş­tı­rır­lar. Böy­le­ce te­rö­rizm­le meş­ru di­re­niş ara­sın­da­ki be­lir­siz sı­nır, ço­ğu za­man mi­sil­le­me kav­ra­mı­nı ya­rar­lı bir ide­olo­jik sa­vaş ara­cı­na dö­nüş­tü­rür. İs­ter ki­şi­ler ta­ra­fın­dan is­ter dev­let ta­ra­fın­dan ger­çek­leş­ti­ril­sin in­san ola­rak gör­me­me ya da şey­tan­laş­tır­ma, şid­de­ti, uy­gu­la­ya­nın gö­zün­den meş­ru­laş­tı­rır. Her­han­gi spe­si­fik bir şid­det ey­le­mi­ne iliş­kin ye­rel ana­liz­le­rin -psi­ko­lo­jik ve sos­yo­lo­jik ko­şul­la­rın- öne­mi­ni tes­lim et­mek­le bir­lik­te, şid­de­tin si­ya­si bir tü­rü olan te­rö­rün kü­re­sel bir ol­gu ol­du­ğu ger­çe­ği sık­lık­la tek­rar­lan­ma­lı­dır. Di­ğer bir ifa­dey­le, şid­de­tin rast­lan­tı­sal bu­lun­ma­sı te­rö­rün sı­ra­dan­laş­ma­sı­na iliş­kin hiç­bir ipu­cu ver­mez­ken, şid­det ara­cı­lı­ğıy­la ku­ru­lan ik­ti­da­ra iliş­kin ana­liz­ler son yıl­la­rın si­ya­si tab­lo­su­na uy­gun gö­rün­mek­te­dir.
Si­ya­set bi­li­mi ana­liz­le­rin­de sık­ça tek­rar­la­ndığı gibi, So­ğuk Sa­vaş dö­ne­mi­nin do­lay­lı so­nuç­la­rın­dan bi­ri olan te­rör du­ru­mu­nun sı­ra­dan­laş­ma­sı­nın en önem­li ne­den­le­rin­den bi­ri, bü­rok­ra­si­nin gö­rün­me­yen ve he­sap so­ru­la­ma­yan ke­si­mi­nin bü­yük bir da­ya­nık­lı­lı­ğa ka­vuş­muş ve ye­ni bir nor­mal­lik du­ru­mu do­ğur­muş ol­ma­sı­dır. Bu bü­rok­ra­tik or­tam için­de se­çil­miş li­der­ler de bir tür edil­gen­lik du­ru­mu­na dü­şer­ler. Giz­li ope­ras­yon­lar böy­le­ce an­lam ka­za­nır. Sı­nır­sız ya da gay­ri ah­la­ki şid­det po­li­ti­ka­la­rı­nı ört­bas et­mek, sa­vaş ol­ma­dı­ğı hal­de sü­rek­li sa­va­şa ha­zır­lık du­ru­mu, top­lu­mu teh­dit al­tın­da ol­du­ğu­na inan­dır­mak, dev­let­leş­miş bir bü­rok­ra­si­nin ola­ğan bir hü­kü­met bi­çi­mi ha­li­ne gel­me­si ik­ti­da­rın rı­za­ya de­ğil kor­kut­ma­ya, yıl­dır­ma­ya kı­sa­ca şid­de­te da­yan­dı­ğı­na işa­ret eder. H. Arendth Şid­det Üze­ri­ne ad­lı ki­ta­bın­da, şid­de­tin ik­ti­da­rın en çok gö­ze ba­tan dı­şa­vu­ru­mu gi­bi gö­rün­me­si­ne rağ­men, bi­ri­nin mut­lak ha­ki­mi­ye­ti­ni kur­du­ğu yer­de di­ğe­ri­nin ba­rı­na­ma­ya­ca­ğın­dan söz eder. Ger­çek­ten de şid­de­tin şah­lan­dı­ğı yer­de ik­ti­da­rın za­yıf­la­dı­ğı ve gü­ce da­yan­dı­ğı, şid­de­tin ol­ma­dı­ğı yö­ne­tim­ler­de ise ik­ti­da­rın ger­çek­ten muk­te­dir ol­ma an­la­mın­da rı­za­ya da­ya­lı ol­du­ğu­nu dü­şün­mek da­ha ola­sı­dır. Da­ha va­him ola­nı, şid­det kul­la­nı­mı­nın ik­ti­da­rı tah­rip et­me ola­sı­lı­ğı­dır. Bu du­rum ik­ti­dar açı­sın­dan te­la­fi­si im­kan­sız bir hal ala­bi­lir ve şid­det tüm kon­tro­lü elin­de tut­ma­ya baş­la­ya­bi­lir. Hu­ku­ka ve ah­la­ka ya­ni rı­za­ya boş ver­miş­lik oto­ma­tik ola­rak ka­ba kuv­ve­te da­ya­lı ko­şul­la­rı do­ğu­rur. Bu ko­şul­lar­da, kü­çük bir ül­ke­nin ya da bir in­san top­lu­lu­ğu­nun çıl­gın­lık dü­ze­yi ya da elin­de­ki yı­kım ka­pa­si­te­si, gü­ven­ce­si ola­bi­lir. Yı­kım araç­la­rı­na sa­hip ol­mak ya da şid­det kul­lan­ma çıl­gın­lı­ğın­da ol­mak, her ne ka­dar te­ori­de kö­tü ola­rak gös­te­ril­se de, ra­ki­bi­ne yönelik ola­sı bir sal­dı­rı­ya kar­şı cay­dı­rı­cı­lık gü­cü ta­şı­dı­ğın­dan ter­cih edi­lir bir du­rum ol­ma­ma­sı için hiç­bir ‘ras­yo­nel’ ne­den yok­tur.
Son za­man­lar­da ya­şa­nan kü­re­sel ya da ye­rel dü­zey­de­ki şid­det ey­lem­le­ri­nin ‘te­rö­rist’ ya da ‘düş­man’ yaf­ta­lı ta­raf­la­rı­nın bu mis­yo­nu di­ğer­le­rin­den ay­rı­lır bi­çim­de na­sıl el­de et­tik­le­ri so­ru­su çok fark­lı açı­lar­dan ir­de­le­ne­bi­lir. Önem­li olan bu­nu ya­par­ken ze­mi­ni kay­pak­laş­tı­rıp üze­ri­ne söz söy­le­ne­mez bir ha­le sok­ma­mak­tır. Bu­gün dün­ya­nın bir­çok böl­ge­si­nin bir­bir­le­ri ile iliş­ki­le­ri­nin ‘te­rö­ri­ze’ ha­li, Tür­ki­ye öze­lin­de ya­şa­nan şid­de­te da­ya­lı ifa­de bi­çim­le­ri­ne uy­gun bir ze­min oluş­tu­ru­yor. Ze­mi­nin ve üze­rin­de yer alan fi­gür­le­rin ay­nı te­ma­ya sa­hip ol­ma­sı, za­man za­man ak­tör­le­rin ne­re­de ve han­gi bağ­lam­da yer al­dık­la­rı ko­nu­sun­da cid­di bir ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı­na ne­den ola­bi­li­yor. Böy­le­ce kü­re­sel ve ye­rel dü­zey­de­ki şid­de­te da­ya­lı ey­lem bi­çim­le­ri ara­sın­da­ki et­ki-tep­ki ya da ne­den-so­nuç iliş­ki­si da­ha da kar­ma­şık bir hal alı­yor. İlk adım, tüm ta­raf­la­rı şid­det ve te­rö­rün çağ­daş dün­ya­nın or­tak pay­da­sı ha­li­ne ge­ti­ril­di­ği­nin bi­lin­cin­e var­ma­ya ça­ğır­mak ol­ma­lı­dır. İkinci adım ise, söz­de “da­ha ada­let­li bir dün­ya” için kul­la­nı­lan şid­de­tin di­ğer­le­rin­den sa­de­ce da­ha güç­lü ol­du­ğu­nun far­kı­na va­ra­rak, şid­det­siz bir dün­ya bi­lin­ciy­le, mü­ca­de­le yön­te­mi ola­rak şid­de­tin tü­müy­le dış­lan­ma­sı adı­na ey­lem­de bu­lun­mak­tır. Rı­za­ya da­ya­lı ik­ti­da­rın ya da gö­nül kül­tü­rü­nün, adı her ne olur­sa ol­sun, im­kan­la­rı da­ha yük­sek ses­le dil­len­di­ril­me­li­dir. Zi­ra şid­det çığ­lık­la­rı al­tın­da bo­ğul­ma teh­li­ke­si her ge­çen gün ar­tı­yor. Po­li­ti­ka ile ger­çek­lik ara­sın­da­ki iliş­ki­nin da­ha adil ve ya­şa­na­bi­lir bir dün­ya adı­na da­ha doğ­ru al­gı­lan­ma­sı­na ih­ti­yaç var­dır.

Paylaş Tavsiye Et