Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2008) > Dosya > Karikatür Batılılaşma, imajlar ve biz
Dosya
Karikatür Batılılaşma, imajlar ve biz
Fatmanur Altun
ZİH­NİM­DE il­ko­kul yıl­la­rın­dan kal­ma bir re­sim var. İh­ti­mal, Ha­yat Bil­gi­si ki­ta­bı ya­hut üni­te der­gi­sin­de ola­cak. Yer, za­man, bağ­lam her şey bu­la­nık. Yal­nız re­sim çok net. İki pen­ce­re var. Bir ta­raf­ta sa­rık­lı, ta­kun­ya­lı, çem­ber sa­kal­lı, el­de tes­pih ve yü­zün­de sin­si bir gü­lüm­se­me olan bir er­kek ile onun iki adım ge­ri­sin­de yü­rü­yen, ka­ra çar­şaf­lı, pe­çe­li, yü­zü aşa­ğı­da ve te­dir­gin bir ka­dın fi­gü­rü. Di­ğer pen­ce­re­de ise yan ya­na du­ran bir ka­dın­la bir er­kek. Ka­dı­nın ba­şı açık, saç­la­rı sa­rı, ışıl ışıl gü­lüm­sü­yor; er­kek, ta­kım el­bi­se içe­ri­sin­de ken­din­den emin ve mü­te­bes­sim. İlk pen­ce­re­de, ka­dın ve er­ke­ğin Cum­hu­ri­yet’ten ön­ce­ki du­ru­mu res­me­di­li­yor; ikin­ci pen­ce­re­de ise son­ra­ki du­ru­mu.
Öğ­ret­me­ni­miz he­ye­can­la an­lat­mış­tı bi­ze de­ği­şi­mi ve Türk ka­dı­nı­nın ye­ni ko­nu­mu­nu. Cum­hu­ri­yet’ten ön­ce ne çok ezil­miş­ti Türk ka­dı­nı. Kü­çü­cük zih­nim­de, bir kur­tu­luş mi­ti ola­rak yer­leş­miş­ti bu an­la­tı­lan­lar. Her ne ka­dar, bü­yü­dük­çe kar­şı­la­şa­ca­ğım da­yak yi­yen, hor gö­rü­len ka­dın­lar, be­ni ve zih­nim­de kur­du­ğum mi­ti de­rin­den de­ri­ne sars­sa­lar da, bu­nu pek önem­se­mez­dim. Her­hal­de, en iyi­si­ni öğ­ret­me­nim bi­lir­di.
Öğ­ret­me­ni­mi­zin, zi­hin­le­ri­mi­ze yer­leş­tir­me­ye ça­lış­tı­ğı dü­şün­ce­ler­den bir di­ğe­ri ise, önem­li ola­nın kalp te­miz­li­ği ol­du­ğu dü­şün­ce­siy­di. Hiç­bir za­man din ya­hut din­dar­lık aley­hi­ne ko­nuş­ma­mış­tı öğ­ret­me­ni­miz. Yal­nız di­ni is­tis­mar eden­ler­den hoş­lan­ma­dı­ğı­nı bi­lir­dik. “Sa­kal­lı, na­ma­zın­da, ni­ya­zın­da ama tar­tı­yı doğ­ru tart­mı­yor; ne an­la­dım ben se­nin Müs­lü­man­lı­ğın­dan” gi­bi cüm­le­ler, o gün­ler­den zih­nim­de yer et­miş­ti.
Son­ra­ki yıl­lar­da, ben­zer ar­gü­man­la­rı di­ğer öğ­ret­men­le­ri­miz­den de çok işit­miş­tik. Önem­li ola­nın kalp te­miz­li­ği ol­du­ğu il­ke­si, be­nim­se­di­ğim bir il­key­di ar­tık. Bu ne­den­le, öy­le or­ta­lık yer­de ör­tü­nen, na­maz kı­lan, he­le he­le çar­şa­fa gi­ren in­san­la­rı, alt­tan al­ta hep ri­ya­kâr­lık­la suç­lar ol­muş­tum. Al­lah kal­bi­mi­zi bi­li­yor na­sıl ol­sa, ne ge­rek var böy­le şey­le­re di­ye dü­şü­nür­düm.
Dü­şün­ce bu, dur­mu­yor ta­bii ye­rin­de. Za­man içe­ri­sin­de pek çok şey de­ğiş­ti zih­nim­de. Öy­le ki, sev­gi­li öğ­ret­me­ni­mi üze­ce­ği­ni tah­min et­ti­ğim bir şey yap­tım ve hi­ka­ye­min bir nok­ta­sın­da, ön­ce na­maz kıl­ma­ya, son­ra da ör­tün­me­ye ka­rar ver­dim. Bu ey­lem­le­rin, hiç de ri­ya­kâr­ca ol­ma­dı­ğı­nı biz­zat tec­rü­be et­tim. Fa­kat bu­na rağ­men, o gün­ler­den ba­na ka­lan bir yö­nü var ön­ce­ki duy­gu­la­rı­mın. De­rin­ler­de bir yer­le­re iş­le­miş, bey­ni­min, bel­ki de, zevk­le­ri­mi oluş­tu­ran kıs­mın­da, ba­zı si­nir uç­la­rı ara­sın­da, ge­ri dö­nü­şü ol­ma­yan bağ­lan­tı­lar oluş­muş ol­ma­lı. Ba­şör­tü­sü tak­ma­ma rağ­men, çar­şaf­lı ka­dın gö­rün­tü­sü­nü es­te­tik bul­ma­mam, bu ne­den­le ola­cak. Favorile­rin­den aşa­ğı sar­kan uzun ör­gü­le­ri, sim­si­yah giy­si­si ve ka­fa­sın­da ta­şı­dı­ğı ge­niş şap­ka­sı ile bir Ya­hu­di ra­di­ka­li­nin gö­rün­tü­sün­den ür­per­me­me­me rağ­men, bir Ac­zi­men­di gö­rün­tü­sün­den ir­kil­mem de, muh­te­me­len bu se­bep­ten. Zev­ke, be­ğe­ni­ye da­ir, dip­te sey­re­den ve ol­gun­laş­mış dü­şün­ce­le­ri­min bas­kı­sı ile et­kin­lik sa­ha­sı­na çı­ka­ma­yan da­ha bir sü­rü ka­lıp, tip, ön­yar­gı…
So­ru­yo­rum ken­di­me. Kim­den ya­hut ney­den ba­na mi­ras bu ka­lıp­lar, tip­le­me­ler? Zih­nim­de­ki bu ste­re­otip­le­rin sa­hi­bi ben de­ği­lim. Hiç­bir tec­rü­be­me da­yan­mı­yor bu tip­leş­tir­me­ler. Öm­rüm­de bir kez bi­le şöy­le çem­ber sa­kal­lı, ha­in ha­in sı­rı­tan, üç­ka­ğıt­çı bir bak­kal, ma­nav ya­hut ka­sap gör­me­dim. Çar­şa­fı­nın al­tın­da si­lah ta­şı­yan bi­ri ile kar­şı­laş­ma­dım. Şöy­le bir geç­miş za­man çe­te­le­si çı­kar­dı­ğım­da, imaj­la­rı­mın ami­ral ge­mi­si­nin il­ko­kul yıl­la­rım ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­rum. Son­ra oku­du­ğum ro­man­lar, iz­le­di­ğim film­ler, di­zi­ler ve ka­ri­ka­tür­ler ge­li­yor sı­ra sı­ra. Tom­ris Oğu­zalp’in can­lan­dır­dı­ğı, Ça­lı­ku­şu’nun yo­baz Kur’ân öğ­ret­me­ni­ni ve ço­cuk­la­ra okut­tu­ğu “ca, cey­li, ca­la, cu­la­lı, cam­bur­bey­li, cap­cup” na­ka­ra­tı­nı na­sıl unu­ta­bi­li­rim? Zih­nim, Pan­do­ra’nın ku­tu­su­nu an­dı­rı­yor. Or­yan­ta­list imaj­la­rın, ka­pa­ğı as­la açıl­ma­ma­sı ge­re­ken ku­tu­su…
Pe­ki, zih­ni­mi bun­ca iş­gal eden söz ko­nu­su imaj­la­ra, han­gi zi­hin du­ru­mu ve dünya gö­rü­şü, bu den­li bes­le­yi­ci bir ha­yat ala­nı sağ­la­dı? Bu so­ru­nun ce­va­bı üze­ri­ne ka­fa yo­rar­ken, ak­lı­ma, Ya­kup Kad­ri Ka­ra­os­ma­noğ­lu ve onun An­ka­ra ro­ma­nı ge­li­yor. So­ru­la­rı­mın ce­vap­la­rı, en azın­dan bir kıs­mı, bu ki­tap­ta sak­lı.
Cum­hu­ri­yet’in ku­ru­cu ak­lı içe­ri­sin­de müm­taz bir ye­re sa­hip olan Ya­kup Kad­ri, 1964’te An­ka­ra ad­lı ro­ma­nı­nın üçün­cü bas­kı­sı­na yaz­dı­ğı ön­söz­de “Hâ­lâ ro­ma­nı­mın ikin­ci bö­lü­mün­de ver­di­ğim ve ka­ri­ka­tü­rü­nü yap­tı­ğım An­ka­ra’nın için­de te­pi­nip dur­mak­ta­yız” di­ye ser­ze­niş­te bu­lu­nu­yor­du.
Ya­kup Kad­ri’nin ka­ri­ka­tü­rü­nü res­met­ti­ği şart­lar, Cum­hu­ri­yet son­ra­sın­da, mil­li mü­ca­de­le­ci­lik­ten ül­ke yö­ne­ti­mi­ne ter­fi eden bir sı­nıf ve on­la­rın ya­şam tarz­la­rı et­ra­fın­da şe­kil­le­ni­yor­du. Ya­kup Kad­ri’nin tas­vir et­ti­ği bu ye­ni sı­nıf, “mil­li da­va­yı ade­ta bir mon­den­lik [sos­ye­tik­lik] id­dia­sı şek­lin­de” an­lı­yor, tüm ener­ji­si­ni “Av­ru­pa­lı gi­bi gi­yi­nip süs­len­mek, bir Av­ru­pa­lı gi­bi dans et­mek, bir Av­ru­pa­lı gi­bi ya­şa­yıp eğ­len­mek ve he­le bu id­dia­da Av­ru­pa­lı­lar nez­din­de mu­vaf­fak ol­mak” için har­cı­yor­du. Bu alan­da­ki ba­şa­rı­lar “bü­yük bir za­fer ka­zan­mak ka­dar ehem­mi­yet­li gö­rü­nü­yor­du.” Ya­kup Kad­ri’ye gö­re, Cum­hu­ri­yet’in ye­rin­de say­ma­sı­nın ne­de­ni, bu sat­hi ve Ba­tı­cı­lı­ğı şe­kil­ci bi­çim­de an­la­yan elit­ler­di.
Cum­hu­ri­yet son­ra­sı Tür­ki­ye’si­nin res­mi, Ya­kup Kad­ri’nin, bi­raz da iro­nik bir dil­le an­lat­tı­ğı, bu elit­ler ta­ra­fın­dan çi­zi­li­yor ve gi­de­rek bir fe­no­men ha­li­ne gel­me­ye baş­la­yan, bi­ze öz­gü Ba­tı­lı­laş­ma tec­rü­be­si, bu elit­ler va­sı­ta­sıy­la top­lum­sal­la­şı­yor­du. Söz ko­nu­su top­lum­sal­laş­ma pro­je­si­nin önem­li ayak­la­rın­dan bi­ri­si de mil­li eği­tim sa­ha­sı idi. Mil­li eği­tim, yal­nız­ca mes­le­ki, sa­nat­sal ve ah­la­ki eği­ti­min ve­ri­le­ce­ği bir alan ola­rak de­ğil, bi­ze öz­gü Ba­tı­lı­laş­ma kri­ter­le­ri­nin de genç di­mağ­la­ra ak­ta­rı­la­ca­ğı en önem­li alan ola­rak te­lak­ki edi­li­yor­du. Mil­li eği­tim da­va­sı, mil­li da­va ol­muş; fa­kat mil­li da­va­mız, Ya­kup Kad­ri’nin ka­ri­ka­tü­ri­ze et­ti­ği, bi­ze öz­gü Ba­tı­lı­laş­ma­nın bil­gi­si­ne esir düş­müş­tü. Top­lu­mu, ile­ri-ge­ri, şe­hir­li-köy­lü, ge­le­nek­sel-mo­dern, ka­ran­lık-ay­dın­lık gi­bi iki­li ka­te­go­ri­ler içe­ri­sin­de an­la­yan ve bu ka­te­go­ri­ler­den bi­ri­ni, di­ğe­ri­nin le­hi­ne ol­mak üze­re dış­la­yan, imaj­lar­la yük­lü söz ko­nu­su bil­gi, ne­sil­den ne­si­le ak­ta­rı­la­rak ba­na ka­dar ula­şa­cak ve zih­nim­de ası­lı du­ran imaj­la­rı, tip­le­me­le­ri ba­na he­di­ye ede­cek­ti.
Yi­ne imaj­lar var sah­ne­de; yi­ne se­vi­len­ler-ye­ri­len­ler, ile­ri­ci­ler-ge­ri­ci­ler, dü­rüst­ler-ri­ya­kâr­lar et­raf­ta. Fa­kat bu kez, “imaj üre­tim ma­ki­ne­si”nin tam gö­be­ğin­de ken­di­mi gö­rü­yo­rum. Res­mim, şek­lim, bi­çi­mim her yer­de sa­kın­ca­lı­lar lis­te­si­ne gir­miş. Gü­ya kö­kü dı­şa­rı­da bir şey­mi­şim ben, gü­ya üni­for­ma imiş giy­di­ğim, bir si­ya­si ha­re­ke­tin bay­ra­ğı imiş. Ken­dim çok önem­li, de­ğer­li ol­ma­sam da, bi­çi­mim ne ka­dar önem­liy­miş öy­le. Dev­let el­den gi­der, kar­deş kar­de­şi kı­rar­mış be­nim şek­lim yü­zün­den. Dün be­ğen­me­dik­le­ri çar­şaf­lı ka­dın­la­ra man­to da­ğı­ta­rak, on­la­rı bi­raz da­ha gö­ze hoş gö­rü­nür ha­le ge­tir­me­ye ça­lı­şan­lar ya­hut 25 yıl ön­ce “Ba­şör­tü­sü­nü üni­ver­si­te­de is­te­me­yiz; şöy­le tür­ban gi­bi da­ha mo­dern bir kı­ya­fet­le ge­lin, si­zi içe­ri ala­lım” di­yen­ler, bu­gün ba­şör­tü­me, “Tür­ban­dır, mak­bul de­ğil­dir” yaf­ta­sı ya­pış­tı­ra­rak be­ni öte­ki ilan et­miş­ler. Ku­lak­lar tı­ka­lı, göz­ler kör, kalp­ler mü­hür­lü. Söy­le­ne­cek ne çok söz, din­le­yen ne az ku­lak var…

Paylaş Tavsiye Et