Bir kedinin beyaz mı, siyah mı olduğu önemli değildir; önemli olan fare yakalamasıdır.
BUGÜN, tüm dünyayı çekirge sürüleri gibi kaplayan Çin mallarının, dünya pazarlarında görünmesinin öncüsü olan yukarıdaki sözler, Çinli lider Deng Şiaoping’e ait.
1915 ve 1930 yılları; Anadolu insanının, savaşların yanında bir de çekirge sürüleri ile mücadele etmek zorunda kaldığı yıllar... Gökyüzünde karanlık bulutlar gibi kümelenen çekirge sürüleri, indikleri yerleri kasıp kavurur; tarlalarda ekili hiçbir şey bırakmadıkları gibi, ambarlar dâhil evlerde ne var ne yok silip süpürürler. Kimi tarlasını, kimi ambarını yakmakta bulur çözümü. İstilanın bedeli ağır olur; onu takip eden yıllarda ülkede kıtlık, bulaşıcı hastalıklar ve toplu ölümler alır başını gider.
Televizyonun tek kanallı olduğu 1970’li yıllarda, bu kez Hababam Sınıfı’nın sempatik hocası Badi Ekrem dâhil, ekran başındaki milyonlarca insanı yaşam felsefesiyle etkileyen bir başka çekirge daha belirir. Kötüleri Kung-Fu ile dize getiren bu az ve öz konuşan alçakgönüllü çekirge, David Carradine’in canlandırdığı bilge bir Çinliden başkası değildir.
Çekirge Bir Sıçrar, Pir Sıçrar
80’li yılların sonunda, birbirinden eğlenceli oyuncaklarla girdiler evimizin başköşesine. Çin’de Deng dönemi ile başlayan “ekonomide dışa açılım politikası”nın sonunda, bugün ayağımızdaki ayakkabıdan başımızdaki tokaya, içimizdeki çamaşırdan kolumuzdaki saate kadar bedenlerimizi kuşattılar. Olmadı; yaşadığımız tüm alanları çekirge sürüleri gibi istila ettiler. Bir zamanlar sarayları süsleyen, işçiliği ile göz kamaştıran nadide porselenler, incecik seramikler yerine; şimdi kalitesi düşük, ucuz mallar dünya pazarlarında görücüye çıkıyor. Dünya, şapkası önde, kara kara düşünüyor. Batı dünyası, büyüyen bu deve karşı ekonomisini korumak üzere, her güne yeni bir çözüm bulma arayışıyla giriyor. DTÖ, Çin’in dünyaya ihraç ettiği malları, sıkı denetime almış durumda. Gün geçmiyor ki yeni bir kota, yeni bir yasak, artırılan gümrük vergileri, anti-damping vergileri ve cezalar birbiri ardına sıralanmasın.
Tekstil ithalatındaki artışın, çok yüksek rakamlara ulaşması sonucunda üreticileri zor durumda kalan ABD, Çin mallarına kota uygulamakta buluyor çözümü. AB ise ucuz ayakkabılardan pazarını korumak için anti-damping vergisi uygulama kararı çıkartıyor. Ayakkabı sektöründe iddialı İtalyanlar, piyasayı Çin’e kaptırmamaya kararlı ve bu yaptırımla da yetinmiyor; intikam almakta ABD’nin de zaman zaman izlediği yolu tercih ediyor. “Çin’deki devrim sırasında çocukların kaynatılarak gübre yapıldığını” söyleyen İtalya Başbakanı, ekonomik savaşı başka bir platforma taşımayı beceriyor. Ekonomik yaptırımlarında yetersiz kalan Amerika, sık sık Çin’de insan haklarının ihlal edildiğine dair raporlar hazırlatarak dünya kamuoyunu kışkırtıyor. Çin de boş durmuyor; Washington’un raporlarına karşılık, ABD’nin tüm dünyada ve kendi ülkesinde insan haklarını nasıl ihlal ettiğini, resmî kaynaklardan edindiği istatistikler ve detaylı örneklerle gözler önüne seriyor. Biri dünyanın süper gücü, diğeri süper güç adayı bu iki ülke, bahsi geçen raporlarla nasıl “süper güç” olduklarını tüm dünyaya böylece duyurmuş oluyorlar.
1200’lü yıllarda pusula ve barutun icadıyla, dünyanın kaderini değiştiren Çin, eski çağların özlemiyle yaşıyor. İzleri tarihte kaybolmuş İpek Yolu üzerindeki tozları silkelemeye kararlı. Siyasî yönetimlerle sıkı disiplin altındaki 1,3 milyarlık nüfus, ülkeye akan milyarlarca dolarlık yabancı sermaye ile birleşince dev yatırımlar ortaya çıkıyor. Büyüme hızı %9’un üzerinde, ticaret hacminde ise dünya rekorlarını zorluyor. Bu yıl kişi başı milli gelirini 1300 dolara çıkarmayı başaran Çin’de 900 milyonluk köylünün son trendi günlük alışverişlerini köy süper marketlerinden yapmak. Buna rağmen içme suyu ve altyapı konularındaki problemler henüz çözülebilmiş değil. Ülkedeki ekonomik gelişmeler milyarlık nüfusa dengeli bir şekilde yansımıyor. Yoksulluk sınırı olan günlük 2 doların altında gelirle yaşayanlar, nüfusun %10’unu oluşturuyor. Gelir dağılımındaki eşitsizlik her geçen gün büyüyor.
Bu yıl, Çin’de “Rus yılı”. Çin bir zamanlar sınır problemleri nedeniyle çatışmalar yaşadığı Rusya ile ilişkilerine bugün büyük önem veriyor. Ticarî kotalar ve diğer yaptırımlarıyla dünya üzerinde tek hâkim güç olmaya çalışan ABD’ye endeksli yönetimin kendi ülkesine ve ekonomisine zarar verebileceğinin farkında. Aralarında her ne kadar ideoloji ve yönetim farklılığı olsa da, komşusu Rusya ile bağlantılarını sıcak tutmaya çalışıyor. Rusya ise, iyi komşuluk, dostluk ve işbirliğini geliştirmek amacıyla 2007’yi “Çin yılı” olarak çoktan ilan etmiş durumda. Kafa kafaya veren iki ülke, Batı’ya nispet yaparcasına, ilişkilerini albenili hale getirmenin heyecanını yaşıyor.
Mao’nun 1949 yılında kurduğu Çin Halk Cumhuriyeti’ni, Türkiye de, birçok ülke gibi, 1971 yılında resmen tanıdı. Bu tarihten itibaren iki ülke arasında birçok konuda anlaşmalar yapılmasına ve işbirliğine yönelik çalışmalara önem verilmesine rağmen, ilişkilerin istenilen düzeyde geliştiği söylenemez. En azından ticarî dengesizlik bunu gösteriyor. 2005 yılında Çin’e yapılan 550 milyon dolarlık ihracata karşılık, ithalat 6,8 milyar dolar. Türkiye’nin demir-çelik gibi ham madde satışına karşılık Çin, ülkemize yüzlerce türde ürün ihraç ediyor. Bugüne kadar satın aldığı her eşyaya evladiyelik felsefesiyle karar veren Türk halkı, bir yerine beş aldığı, bu ucuz ama kalitesiz mallara ilgi gösteriyor. Bunun dışında deri, tekstil ve ayakkabı gibi alanlarda üretim yapan yerli sektör de, tıpkı diğer ülkeler gibi Çin’le adil olmayan şartlarda rekabet etmek zorunda kalıyor.
Nüfus yoğunluğu nedeniyle Çin, aslında birçok ülke için çekici bir pazar konumunda. Ülkeler bu dev nüfusa ne satabileceklerinin hesabını yapıyor. Çin’de, başta Şanghay olmak üzere, pek çok şehirde çevre kirliliği had safhada. Bu nedenle “yeşil yapılar” adı verilen binaların inşası planlanıyor. Mart ayında Pekin’de düzenlenen Yeşil Yapılar Fuarı’nda, binalardaki enerji tüketiminin, ülkenin toplam enerji tüketiminin %50’sini oluşturduğunu ve Çin’de her yıl yüzölçümü 2 milyar metrekareyi aşan yeni yapıların inşa edildiğini belirten Çin İmar Bakanı, enerji tasarrufu için yeşil yapılara önem vereceklerini ifade ediyor. İnşaat ve yapı malzemeleri konusunda ise Türkiye’de iddialı birçok firma var.
Kim bilir, bugün özellikle tekstil, elektronik ve hediyelik eşya sektörleri tarafından ciddi bir tehdit gibi algılanan Çin, önümüzdeki yıllarda, inşaat ve yapı malzemeleri sektörleri için Türkiye adına bulunmaz fırsatlar yaratabilir.
Paylaş
Tavsiye Et