KÜRESEL piyasalarda likidite bolluğu, iyimser makroekonomik beklentiler ve risk düzeyi gittikçe yükselen girift yatırımlarla özdeşleşen olumlu dönemin artık bir kırılma noktasına ulaştığı görülüyor. Türkiye dâhil, gelişen piyasaların birkaç yıldır ekonomik büyümeyi desteklemede ciddi manada istifade ettikleri olumlu hava, ABD’deki riskli mortgage fonlarından kaynaklanan ve karmaşık kredi ilişkileri ile tetiklenen problemler tarafından berhava edildi. Küresel piyasaların son zamanlarda spekülatif yatırımcılara bol ve kolay kazandıran güleç çehresi “ak ve kara koyunların” belli olacağı bir ayıklanma sürecine hazırlıkla bir defa daha ciddi ifadesini takındı. Gelişmiş ve gelişmekte olan piyasalarda oynaklığın arttığı ve yatırımcılar arasında riskli enstrümanlardan serin sulara doğru kaçışın iyiden iyiye hızlandığı bu süreçte aktör ya da aktörcüklerin sosyal psikolojilerinin derinden sarsıldığı kesin. Yakın geçmişteki finansal krizlerin aksine dünya ekonomisinin kalbi Wall Street’teki kredi ilişkilerinin neredeyse tamamen donmasıyla su yüzüne çıkan son finansal dalgalanmanın küresel sermaye çevrelerinde çok ciddi endişeler doğurup herkesi aşırı tedbirli bir halet-i ruhiyeye sürüklediği de görülmekte. ABD ve devamında küresel piyasalardaki ‘yuppii’ havasının kırılmasında, piyasaların tecrübe ettiği her zorluk döneminde neredeyse otomatik olarak devreye girip faiz indirimleriyle güven tazeleyen duayen ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Alan Greenspan’in yokluğunun önemli rol oynadığı açık. Pragmatik Greenspan’in aksine akademisyen kökenli Ben Bernanke piyasaların, iyi oyuncuları ödüllendirip kötü oyuncuları cezalandırarak bir nevi tabii seleksiyon yoluyla doğal seyirleri içinde evrilmeleri gerektiğine prensip olarak inanan ve politikalarını da bu doğrultuda oluşturan bir başkan. Buna bağlı olarak finansal dalgalanma dönemlerinde refleksleri tahmin edilebilir olduğu için Wall Street tarafından çokça sevilen Greenspan’den farklı olarak Bernanke’nin piyasalardaki gelişmeleri önce oluruna bırakan, sonra da -iskonto faizini indirmek gibi- farklı enstrümanlar kullanarak yatırımcıları şaşırtan regülasyon tarzı henüz sınıfı geçmiş sayılmaz. Hesaplı idealizmi ile Bernanke, finans piyasalarının “nasıl olsa FED bizi kurtarır” diye düşünüp aşırı riskler alan eyyamcı yatırımcılardan arındırılması ve “piyasa ahlakı”nın yeniden ikame edilmesi misyonuna talip, ancak bu misyonu gerçekleştirmek için ne kadar kriz riski yüklenebileceği şüpheli.
Tıpkı İngiliz muadili Mervyn King gibi FED patronu Bernanke de örneğin sub-prime mortgage denen riskli emlak finansmanı anlaşmalarından binlercesini gözü kapalı onaylayıp ardından sıkıntıya giren Countrywide gibi dev şirketlerin “Amerikan ekonomisi ve küresel piyasaların bekası açısından” kurtarılması gereğine inanmadığını defalarca vurguladı. Ancak bununla birlikte hiçbir FED başkanının dünyanın en büyük ekonomisi tepetaklak krize sürüklenirken buna seyirci kalmış olmakla suçlanmayı kaldıramayacağı da malum. Bu bağlamda, Amerikan toplumsal hafızasında 1929 bunalımının bıraktığı izlere referansla Bernanke’nin 2002 yılında yaptığı bir konuşmada “Amerikan ekonomisi deflasyon riskine girecek olursa FED faiz oranlarını yüzde sıfıra indirip gerekirse helikopterlerden para atmalıdır” dediğini de hatırlatalım. Yani finansal kökenli spekülatif bir krizin yayılarak gerek ABD gerekse dünya ekonomisini sarsacak makroekonomik ve nihayet sosyo-ekonomik bir krize dönüşme tehlikesi, dillendirilmeyen ama tüm politika yapıcıların zihinlerinde ciddi yer tutan bir felaket senaryosu olarak hayatiyetini sürdürüyor.
Bu yüzden, önümüzdeki dönemde küresel piyasaların balans ayarını yapan FED’in ana yaklaşımının, kötü oyuncuları sübvanse eden olumsuz bir imaj çizmeden, tehlike sinyalleri veren finansal sistemin dişlilerini usul usul yağlamak üzerine kurulacağı söylenebilir. Temel faiz oranı yerine, ticari bankalardan kredi alamayan bankaların FED’e borçlandıkları iskonto faizini indiren Bernanke, bu tavrıyla bir taraftan güvenilir yatırımcıların dahi kredi alamaz duruma gelmeleri yüzünden ekonomik büyümenin yavaşlayacağına ilişkin endişeleri gidermeye çalışırken, diğer taraftan finans dünyasına da “önce kendi evinizin önünü temizleyin” mesajı verdi.
Ancak, piyasadaki temel faiz oranını düşürmeye disipline edici bakışı sebebiyle yanaşmayan, bunun yerine sadece sorunlu kuruluşların yararlanacağı iskonto faizini düşürmeyi tercih eden FED’in bu stratejisinin geri tepme ihtimali oldukça yüksek. Bu tercihin, piyasalardaki dalgalanma sürerken iskonto penceresinden kredi kullanan kuruluşların sıkıntılarını bir anlamda deşifre ederek kendilerine karşı yaklaşımın negatife dönmesine zemin hazırlaması; likidite sıkıntısı yaşanan hassas uluslararası konjonktürde bu kuruluşların daha da zor duruma düşmeleri gibi bir fasit daire oluşturma riski çok yüksek. Küresel piyasaların ilk tepkileri sadece iskonto faizinin değil, temel faiz oranının da düşürülmesine dair artan bir baskının ortaya çıkacağını gösteriyor. 18 Eylül’deki FED toplantısından önce mecburi bir indirim yapılmak zorunda kalınması ise politikayı Wall Street’in dikte ettiği imajı verip ilk ciddi testinde FED patronunun kırık not almasına yol açacaktır.
Ancak bütün bunlar olana kadar piyasalarda yüksek tansiyon ve “acı ticareti” devam edecek gibi görünüyor. Piyasa aktörlerinin grup psikolojisi içinde hassaslaşıp zincirdeki zayıf halkaları arama yarışına girdiği bir ortamda güven vermeyen hedge fonlar, yatırım bankaları ve ticari kredi kuruluşları bir bir ayıklanıp zararları ile yüz yüze gelmeye zorlanacak. Bu, reel ekonomi finansmanından gitgide kopan ve kendi sanal dünyasında sınırsız riskler alarak büyüyebileceği zehabına kapılan finansal kapitalizmin yoğun bir şekilde günah çıkarıp rasyonalize olması gereğini de doğuruyor aslında. Öncelikle, milyarder yatırımcıların servetlerinin bir kısmını “park edip” şeffaflığı sınırlı yatırım enstrümanlarıyla tatlı kârlar yapmalarını kolaylaştıran hedge fonların gizliliği ciddi bir risk unsuruna dönüşmüş durumda. Kimse, şeffaflığı olmayan fonları fiyatlayarak sanal bir piyasa dengesi oluşturma riskini bu kırılgan ortamda taşımak istemiyor. Küresel piyasalarda zincirleme bir reaksiyona yol açıp küresel kriz doğurabilecek potansiyel faktörleri hesap etmenin gittikçe zorlaştığı bir ortamda, önceki dönemlerde hedge fonların popülerlik sırrı olan gizlilik ilkesinin şimdi onların düşüşüne sebep olması sürpriz olmaz.
Küresel piyasalardaki dalgalanmanın bir süre daha devam edeceği açık. “Kurtlar dumanlı havayı sever” prensibi mucibince kuru ile birlikte yaşın da yanacağı bu süreçte kimi milyarder ve dev şirketlerin “batan geminin malları” kabilinden iskontolu şirket alımları için pusuya yattıkları da sır değil. Umarız yapısal reformlarla direnç kabiliyetini arttırdığına inandığımız Türkiye ekonomisi bu dalgalanmayı hafif sıyrıklarla atlatır.
Paylaş
Tavsiye Et