Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Siyaset
Siyasi dilin sahihliği
Naci Bostancı
TÜR­Kİ­YE’DE si­ya­se­tin il­ginç bir gün­dem akı­şı olu­yor. Si­ya­set el­bet­te bir ya­nıy­la olup bi­ten­le­re açık­la­ma ge­tir­me ve bu­nun et­ra­fın­da ko­num­lan­ma sü­re­ci. An­cak bu iş ya­pı­lır­ken top­lum­sal te­ka­bü­lü olan sa­hih bir dil, hem çö­züm­le­yi­ci olu­yor hem de halk­la bu­lu­şa­bi­li­yor. Ak­si­ne, si­ya­si dil ile top­lum­sal du­rum ara­sın­da­ki mü­te­ka­bi­li­yet ye­ter­li ol­maz­sa, bu de­fa si­ya­si dil boş­luk­ta bir ko­nuş­ma­ya dö­nü­şü­yor.
Ka­ba­ca bu ül­ke­de “sağ­da ve sol­da” yer alan­la­rın ta­rih için­de te­şek­kül et­miş söy­lem­le­ri üze­ri­ne bir ça­lış­ma ya­pıl­sa, bu top­lum­sal te­ka­bül me­se­le­sin­de her­hal­de il­ginç so­nuç­la­ra ula­şı­lır. Alt­mış kü­sur yıl­lık de­mok­ra­tik tec­rü­be sü­re­cin­de sol si­ya­se­tin top­lum­dan ye­ter­li des­te­ği bu­la­ma­ma­sı­na kar­şı, sağ ke­si­min, çe­şit­li en­gel­le­me­le­re rağ­men her va­kit ik­ti­dar­la bu­luş­ma­sı­nın ar­ka­sın­da si­ya­si di­lin sa­hih­li­ği me­se­le­si­nin önem­li pa­yı ol­sa ge­rek­tir. Sağ ve sol de­dik, bu­nun bir alış­kan­lık ve an­la­ma ko­lay­lı­ğı ba­kı­mın­dan kul­la­nıl­dı­ğı­nı be­lirt­me­li­yim. Yok­sa bu te­rim­ler bi­zim ül­ke­miz­de, prog­ram, yak­la­şım, il­ke­ler esa­sın­da Ba­tı’da­ki­ne ben­zer kar­şı­lık­la­ra sa­hip de­ğil­dir.
Biz­de sol de­nil­di­ğin­de yi­ne çok ka­ba­ca söy­le­ye­cek olur­sak, ta­rih ve din ko­nu­sun­da me­sa­fe­li bir du­ruş ak­la ge­lir, sağ de­di­ği­miz­de ise bu ko­nu­la­ra iliş­kin has­sa­si­yet­le­re sa­hip bir si­ya­si ta­vır ha­tır­la­nır. Her­hal­de bu yüz­den, in­san­la­rın sağ­cı ya da sol­cu ol­ma­la­rı­nı be­lir­le­yen sı­nıf­sal ko­num­la­rı, üre­ti­me ve­ya bö­lü­şü­me iliş­kin kay­gı­la­rı de­ğil, son za­man­lar­da özel­lik­le sol ke­sim ta­ra­fın­dan vur­gu­la­nan bir ifa­dey­le söy­le­ye­cek olur­sak “ya­şam bi­çim­le­ri”dir. Bu­nun öte­sin­de ise özel­lik­le ya­kın za­man­lar­da sol (mer­kez sol), top­lum­sal di­na­mik­le­rin de­ğiş­tir­meye çalıştığı ik­ti­dar iliş­ki­le­ri­ni geç­miş­te ol­du­ğu gi­bi mu­ha­fa­za et­me­ye dö­nük sta­tü­ko­cu bir tav­rın içi­ne gi­rer­ken, sağ ke­sim (mer­kez sağ) bu di­na­mik­ler is­ti­ka­me­tin­de ye­ni ik­ti­dar kom­po­zis­yon­la­rı­nın pe­şin­de ol­muş­tur. Esa­sen şu son dö­nem dâ­hil si­ya­se­ten ya­şa­nan ça­tış­ma ve ge­ri­lim­le­ri tam da bu ek­sen üze­rin­den oku­mak, hay­li açık­la­yı­cı so­nuç­lar sağ­la­ya­cak­tır.
Sağ ve so­la iliş­kin ko­num­lan­ma­la­rın bu ni­te­li­ği, ka­mu­sal ala­nı da­ral­tı­cı, dev­let­lû bü­rok­ra­tik elit­ler­le da­ya­nış­ma için­de, se­çim­le te­şek­kül eden si­ya­si ira­de­yi sı­nır­la­yı­cı eği­lim­le­rin, sol si­ya­se­tin ade­ta bir ka­rak­te­ris­ti­ği ha­li­ne gel­me­si­ni do­ğur­muş­tur. Bu­na kar­şı­lık sağ, ade­ta Ba­tı’da­ki so­lu an­dı­rır şe­kil­de, hak­la­ra, öz­gür­lük­le­re vur­gu ya­pan, aşa­ğı­dan yu­ka­rı­ya de­ği­şim­ci prog­ram­la­ra sa­hip bir si­ya­set ola­rak or­ga­ni­ze ol­mak­ta ve ken­di­ni di­na­mik bir şe­kil­de ye­ni­le­mek­te­dir. Bir mer­kez sağ par­ti olan AKP’nin ken­di kim­li­ği­ni “mu­ha­fa­za­kâr de­mok­rat” ola­rak açık­la­ma­sı ya­nıl­tı­cı ol­ma­ma­lı­dır. Bu­ra­da­ki mu­ha­fa­za­kâr­lık kül­tü­re, ha­yat tar­zı­na yö­ne­lik ev­rim­ci bir de­ği­şi­min be­nim­sen­di­ği­ne işa­ret et­mek­te­dir. Fa­kat bu­nun ya­nın­da geç­miş­te­ki si­ya­si iliş­ki­le­ri ay­nen mu­ha­fa­za et­me­ye dö­nük si­ya­si mu­ha­fa­za­kâr­lı­ğın AKP’ye de­ğil CHP’ye çok da­ha uy­gun düş­tü­ğü mu­hak­kak­tır.
Mer­kez sol ve sağ si­ya­si dil­ler ara­sın­da­ki top­lum­sal te­ka­bül ba­kı­mın­dan far­kı be­lir­le­yen hu­sus da iş­te tam bu­ra­da be­lir­mek­te­dir. Top­lum­sal di­na­mik­le­rin aley­hi­ne ça­lış­tı­ğı mer­kez sol si­ya­set, bu­ra­da­ki eği­lim­le­re ter­cü­man ola­cak bir dil ye­ri­ne bu­nu bas­tı­ra­cak, dö­nüş­tü­re­cek, sı­nır­la­ya­cak, eli­mi­ne ede­cek bir dil oluş­tur­mak­ta­dır. Bu di­lin mü­hen­dis­li­ği ne ka­dar iyi ya­pıl­ma­ya ça­lı­şı­lır­sa ça­lı­şıl­sın, Mark­si­zan ter­mi­no­lo­ji ile söy­le­ye­cek olur­sak, bir “yan­lış bi­linç” ha­li in­şa et­me­ye ça­lış­tı­ğı için da­ha baş­tan ek­lek­tik, ik­na edi­ci­li­ği za­yıf bir bi­çim­de or­ta­ya çık­mak­ta­dır. Bu ma­na­da top­lu­mun ge­niş ke­sim­le­riy­le ör­güt­lü bir iliş­ki ku­ran, on­la­rın tem­si­li­ye­ti­ni “ay­rı bir sı­nıf ola­rak” de­ğil, on­la­rın or­ga­nik bir par­ça­sı ola­rak ifa eden mer­kez sa­ğın, top­lum­sal te­ka­bü­lü olan si­ya­si dil ko­nu­sun­da işi da­ha ko­lay­dır. Çün­kü bu­nun için ha­yal gü­cü­nü kul­lan­ma­sı, ve­ri­ler­den bam­baş­ka bir hi­ka­ye çı­kar­ma­sı ge­rek­me­mek­te­dir. Mer­kez sa­ğın bu ma­na­da tüm işi aşa­ğı­dan yu­ka­rı­ya iliş­ki­nin bi­ri­ki­mi­ni dil­le ifa­de et­mek­ten iba­ret­tir.
Bu­ra­da be­lir­ti­len­le­rin, sağ ve sol dil­le­rin açık­la­ma­la­rı­na, me­ta­for­la­rı­na iliş­kin ve­ri­le­cek bir­çok ör­nek üze­rin­den sağ­la­ma­sı­nı al­mak müm­kün­dür. El­bet­te geç­mi­şe yü­rü­yen mu­ka­ye­se­li bir ça­lış­ma bi­ze res­mi da­ha net bir şe­kil­de ve­re­bi­le­cek­tir, biz bir ya­zı­nın sı­nır­lı im­kan­la­rı için­de ya­kın dö­nem­de­ki ki­mi tar­tış­ma­la­rı ha­tır­lat­mak­la ye­tin­mek du­ru­mun­da­yız.
Ya­kın geç­mi­şe doğ­ru “po­pü­ler ola­rak” ne­le­rin tar­tı­şıl­dı­ğı­nı ha­tır­la­ya­lım: 2002 se­çim­le­rin­de ik­ti­da­ra ge­len AKP, “ta­ki­ye­ci” ola­rak suç­lan­mış, “giz­li ajan­da­sı” bu­lun­du­ğu söy­le­ne­rek gö­rü­nür­de­ki sis­te­min meş­ru­iye­ti dâ­hi­lin­de­ki si­ya­si kim­li­ği töh­met al­tın­da bı­ra­kıl­ma­ya ça­lı­şıl­mış­tır. Bu tür “me­ta­fi­zik”, “süb­jek­tif” id­di­ala­rı tar­tış­ma­ya kal­kış­mak da­hi on­la­rı cid­di­ye al­ma üze­rin­den kıs­mi bir ger­çek­lik at­fı an­la­mı­na ge­le­ce­ği için tu­haf bir du­rum do­ğur­mak­ta­dır. Açık ör­güt­le­rin ni­yet sor­gu­la­ma­sı sos­yal bi­lim­le­rin bil­dik ana­liz yön­tem­le­riy­le an­la­şı­la­bi­le­cek bir du­rum de­ğil­dir. An­cak amaç za­ten “an­la­mak” de­ğil, ça­re­siz şart­tan bir id­di­a çı­kart­mak­tır. Bir baş­ka ko­nu da­ha ge­çen se­ne her­ke­sin ateş­li bir şe­kil­de tar­tış­ma­sı­na dâ­hil ol­du­ğu “Tür­ki­ye Ma­lez­ya mı ola­cak?” baş­lı­ğı al­tın­da­ki “kor­ku” stra­te­ji­si­dir. Bir yıl ön­ce­sin­de te­laf­fuz edil­me­yen, üze­rin­den üç-beş ay geç­tik­ten son­ra gün­dem­den kal­kan bir kor­ku stra­te­ji­si­nin ne öl­çü­de ik­na edi­ci bir id­di­a ol­du­ğu, doğ­ru­dan doğ­ru­ya za­man pe­ri­yo­dun­dan da­hi çı­kar­tı­la­bi­lir. Böy­le bir ben­zeş­tir­me­nin kor­ku esa­sın­da bir de­ğer ta­şı­ma­sı, en azın­dan çok da­ha uzun bir sü­re gün­dem­de kal­ma­sı de­mek de­ğil mi­dir? Fa­kat ha­yır, söy­len­miş, tar­tı­şıl­mış ve ge­çil­miş­tir.
Bu­nun pe­şin­den “ma­hal­le bas­kı­sı” gi­bi sos­yo­lo­jik çağ­rı­şım­la­rı olan bir kav­ram ma­ri­fe­tiy­le ik­ti­da­rın sis­te­ma­tik bir şe­kil­de ha­yat tarz­la­rı­nı de­ğiş­tir­me­ye ça­lış­tı­ğı di­le ge­ti­ril­miş­tir. Bu­nun gün­dem­den düş­me­si­nin ar­dın­dan ise ye­ni hi­ka­ye, Ana­do­lu’nun yük­se­len şe­hir­le­rin­de iç­ki­li me­kan­la­rın ol­ma­dı­ğı, iç­ki ta­lep eden ki­şi­le­rin öz­gür­lük­le­ri­nin kı­sıt­lan­dı­ğı, ha­ya­tın mu­ha­fa­za­kâr­laş­tı­ğı ol­muş­tur.
Bu baş­lık­la­rın il­ginç ya­nı “kul­lan at” tü­rün­den ka­pi­ta­list üre­ti­me çok uyan bir tarz­da “üre­ti­lip” son­ra ye­ri­ni bir baş­ka baş­lı­ğa bı­ra­ka­rak sah­ne­den çe­kil­me­si­dir. Oy­sa bun­la­ra kar­şı­lık ge­len prob­lem­ler sü­rü­yor­sa tar­tış­ma­la­rın da ay­nen de­vam et­me­zi ge­rek­mez mi­dir? “Si­ya­si di­lin sa­hi­ci­li­ği” der­ken kas­te­di­len tam da bu­dur.
Si­ya­si dil en­gin ha­yal gü­cü, işe ko­şu­lan yük­sek ze­ka ve bir tu­tam top­lum­sal ger­çek­lik­le de­ğil, kit­le­ler­de sa­hih­lik duy­gu­su uyan­dı­ran bir tem­si­li­yet ve ter­cü­man­lık­la oluş­ma­lı­dır. Sağ ya da sol, si­ya­si di­li­ni bu şe­kil­de oluş­tu­ran­lar kud­ret­le­ri­ni halk­tan alır­lar­ken, su­ni di­lin sa­hip­le­ri halk­ta bu­la­ma­dık­la­rı kar­şı­lı­ğı ika­me et­mek için göz­le­ri­ni baş­ka yer­le­re çe­vi­re­cek­ler­dir. Tür­ki­ye’de­ki si­ya­si man­za­ra­da her iki eği­lim de ken­di­ni ga­yet açık bir şe­kil­de or­ta­ya koy­mak­ta­dır.

Paylaş Tavsiye Et