Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Güvercin besleyen adam
Cahit Koytak


                             Sezai Karakoç için

gözüm derin döner benim!
kederlerini toplayıp yerin
göğün yamaçlarına eken kim?
benim güvercinlerim!

hikâyem yok sanılır,
halbuki ben sizin aşklarınızı
ağır ağır, korka korka yaşadıklarınızı
serçe parmağımla kaldırır,
ütülü hayallerinizi,
naftalin kokulu nostaljilerinizi
arasatta kuşlara yem satan âmâlara
bahşiş diye dağıtırım.

herkes kendi kuşunu uçurur
kendi omuzlarından;
her kuş kendi tüylerine bölünür
kendi çığlıklarıyla.

benim paçalı kumrularım,
alev alev kebuterlerimse
sizin buzlu camlarınıza çarpar,
zırhlarınızı gagalar,
aklınızın kıyısından geçer,
ruhunuzun çevresinde dolanır,
dolanır ama şapkalarınıza sığmaz,
omuzlarınıza konmaz,
falınızı okumaz.

sizi mezarlarınızdan çağırayım mı?
sizi taraçalarıma çıkarayım mı?
size melekûtumu göstereyim mi?
tüylerinizi toplayıp kucak kucak
sizi rüyalarınıza savurayım mı?

taş kanatlı feleğinizi boğazlardan geçireyim,
tepelerden aşırayım,
gemilerden uçurayım mı?


gözüm derin döner benim:
ak güvercinlerimi uçurur
bakar dururum arkalarından
bakar dururum;
baktıkça bir an gelir
gök kadar büyük ıssız
ve yer gibi bozbulanık
bir aynaya savrulurum,
kendi girdabıma kapılıp
kendi deniz diplerine ruhumun.

baktıkça bir an gelir
kendi göz bebeklerime bakmaktan yorulurum;
belki yorulmam da hani, biraz sarhoş olurum;
bazen de olmayı durduramaz
olmuşken yok olurum:
gamze kadar bir bilinç
gök dolusu bir esrime içinde
kendimi yitirir yitirir de sahi
sonra nasıl bulurum!



avuç kadar bir rahimden alınıp
okyanusa bırakılmışım da sanki
bir damlacık boyamla
rengime boyamışım
bütün bir okyanusu;

içimde ne var olmanın gamı
ne olmamanın korkusu,
ya her zerrem göz olmuş
ya da tüm öteki gözlerden
benmişim seyreyleyen;
gören nerde bitiyor ve görülen nerede
kendi suretiyle başlıyor
ya da başlıyor mu mesela,
bilir miyim, bilemem.

ak güvercinlerimi uçurur
bakar dururum arkalarından,
bakar dururum;
baktıkça da an gelir nerdeyim unuturum;
göğün mahzeninde mi
yoksa çatı aralığında mı yerin?
gördüğüm bir düşüş mü bir göğe çekilme mi?
merakın güvercin kanatları mı uçurdu,
yoksa tecessüsün örümcek ayakları mı
getirdi buraya beni?



gökyüzünün mavisinde yosunlar,
mercanlar, resifler arasında,
batık mavnaların kaburgaları,
hayalet şehirlerin rüya katmanları,
sükût kuleleri, kemik tarlaları arasında
ruhun öteki yüzündeki, bilincin dibindeki
resimleri, dövmeleri fark ederim:

kabukları, yongaları birbirine karışmış,
ağızları kaderle ve balçıkla
mühürlenmiş öteki benlikleri,
derin uykulara kayalara gömülü
çobanları, kralları, kahinleri...

rüzgâr kumla örtmüş her birini,
her birinin oyunlarını, repliklerini
kuyularını, kırbalarını, dudaklarını
göz oyuklarını;

semtlerine uğramıyor artık,
avlularında uğuldamıyor,
kapılarını çarpmıyor,
mumlarını titretmiyor.



ak güvercinlerimi uçurur
bakar dururum arkalarından, bakar dururum:
onlar öyle çatırdattıkça
güzelim taklalarıyla göğü
benim kollarım kanatlarım çoğalır;
dağa taşa dağılırım,
kurda kuşa bölünürüm.

oyun değilim oyun değilim,
oyunun hüznüyüm belki.

mahzen değilim kilitli demir kapı
değilim, kapı aralığıyım.

gürz değilim balyoz değilim,
nakış nakış kar tanesiyim.

yahşi gönül bulamasam inecek
kendi sıcak örsüme,
kendi yalnızlığıma
yağar eririm.



tenin haşerelerine dağıttım yerde yaşadıklarımı,
asâları kemiren kurtlara güvelere;
uyudum uyandım ne gördümse çıktı;
pir süleyman kalktığı gün mezardan,
kuşların padişahı,
onun omuzlarına tüneyecek,
tahtına süs olacak, diline tad,
neşidelerine tavuslu nakış
oyalı yalnızlığım benim,
çıngıraklı tüylerim
ve kanatlı sözlerim belki.

                                       
Nisan 2002
‘YOKSULLARIN VE ŞAİRLERİN KİTABI’


Paylaş Tavsiye Et