Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Halkın tercihi: Tam demokrasi
Hasan Kösebalaban
1946’DA­Kİ ilk çok par­ti­li se­çim­den 22 Tem­muz’a ka­dar, san­dık seç­me­nin önü­ne tam 16 kez ko­nul­du. Bu se­çim­ler ara­sın­da iki­si dar­be, iki­si muh­tı­ra, bi­ri de in­ter­net be­ya­na­tı şek­lin­de ol­mak üze­re top­lam beş as­ke­rî mü­da­ha­le mey­da­na gel­di; iki dar­be gi­ri­şi­mi ise ba­şa­rı­sız kal­dı. Pe­ri­yo­dik ola­rak yak­la­şık her on yıl­da bir mey­da­na ge­len mü­da­ha­le­ler, ik­ti­da­rın ger­çek sa­hi­bi­nin halk de­ğil bü­rok­ra­si ol­du­ğu­nu, Tür­ki­ye’nin de­mok­ra­si­yi ye­ri­ne otur­ta­ma­mış bir üçün­cü dün­ya ül­ke­si ol­du­ğu­nu cüm­le âle­me ilan et­ti. Ku­ru­lu dü­ze­nin halk ira­de­si­ne ba­lans aya­rı yap­ma gi­ri­şim­le­ri ola­rak da de­ğer­len­di­ri­le­bi­le­cek bu mü­da­ha­le­ler, halk ira­de­si­nin yö­nü­nü ge­çi­ci dal­ga­lan­ma­lar dı­şın­da sap­tır­ma­yı ba­şa­ra­ma­dı.
“Açık oy, giz­li tas­nif” yön­te­miy­le ya­pı­lan 1946 se­çim­le­ri, CHP’nin tek ba­şı­na ik­ti­da­ra gel­di­ği son se­çim ol­du. Hal­kın de­ğer yar­gı­la­rıy­la sa­vaş­ma­yan De­mok­rat Par­ti (DP), 1950, 1954 ve 1957 se­çim­le­rin­den mut­lak ço­ğun­luk­la çık­tı; on yıl­lık ik­ti­da­rın­da ger­çek­leş­tir­di­ği eko­no­mik kal­kın­ma ham­le­siy­le Tür­ki­ye’nin çeh­re­si­ni de­ğiş­tir­di. DP ik­ti­da­rı­nı an­cak as­ke­rî mü­da­ha­ley­le dur­du­ra­bi­le­ce­ği so­nu­cu­na va­ran zin­de güç­ler, 27 Ma­yıs dar­be­siy­le DP’yi ka­pa­tıp Men­de­res’i ve iki ba­ka­nı­nı ida­ma gö­tü­rür­ken; Tür­ki­ye’nin de­mok­ra­tik NA­TO müt­te­fik­le­rin­den ses­siz bir onay alı­yor­lar­dı. Dar­be, Tür­ki­ye’de asıl ik­ti­da­rın ip­te sal­la­nan se­çil­miş­le­rin ve on­la­rın ar­ka­sın­da­ki halk ira­de­si­nin de­ğil, üni­for­ma­lı atan­mış­la­rın elin­de ol­du­ğu me­sa­jı­nı ver­di.
İnö­nü li­der­li­ğin­de­ki CHP’nin 1961 se­çim­le­rin­den bi­rin­ci par­ti ola­rak çık­ma­sı tek ba­şı­na ik­ti­dar ol­ma­sı­nı müm­kün kıl­ma­dı. Se­na­to se­çim­le­rin­de ise mer­kez sağ par­ti­le­rin açık fark­la üs­tün­lü­ğü var­dı. Bu so­nuç o gü­nün zor şart­la­rın­da da­hi hal­kın dar­be­ye ver­di­ği ce­va­bı gös­te­ri­yor­du. İnö­nü baş­ba­kan­lı­ğın­da CHP’nin kü­çük sağ par­ti­ler­le kur­du­ğu koa­lis­yon hü­kü­me­ti dö­ne­min­de Tür­ki­ye rö­lan­ti­de git­ti; da­ha zi­ya­de dış po­li­ti­ka so­run­la­rı öne çık­tı. 1964’te Ame­ri­kan Baş­ka­nı John­son’ın İnö­nü’ye, Tür­ki­ye’nin Kıb­rıs’a as­ke­rî mü­da­ha­le­si­ni ön­le­mek üze­re yaz­dı­ğı dip­lo­ma­tik ne­za­ket sı­nır­la­rı­nı aşan mek­tu­bu or­ta­ya çı­kın­ca Mil­li Şef’in ka­riz­ma­sı fe­na hal­de ze­de­len­di. Da­ha ön­ce Kıb­rıs’ta­ki Rum­la­rı em­per­ya­lizm kar­şı­tı gö­ren sos­ya­list ha­re­ket, CHP yan­lı­sı ve gi­de­rek an­ti-Ame­ri­kan­cı bir ta­vır al­ma­ya baş­la­dı; em­per­ya­lizm­le sa­vaş adı al­tın­da li­be­ral sağ ve mu­ha­fa­za­kâr ke­si­mi des­tek­le­yen ‘Ame­ri­kan­cı’ hal­ka kar­şı mi­li­ta­riz­mi ve dar­be­le­ri sa­vun­du. Bu gö­rü­şe gö­re 27 Ma­yıs, kar­şı-dev­rim­ci­le­ri püs­kür­ten bir dev­rim­ci ha­re­ket­ti.
Dar­be­den beş yıl son­ra ya­pı­lan 1965 se­çim­le­rin­den, De­mi­rel li­der­li­ğin­de­ki Ada­let Par­ti­si (AP) tek ba­şı­na ik­ti­dar ola­rak çık­tı. Par­ti 1969 se­çim­le­rin­de de ay­nı ba­şa­rı­yı el­de edin­ce Tür­ki­ye 1965-71 yıl­la­rı ara­sın­da is­tik­rar­lı bir kal­kın­ma dö­ne­mi da­ha ya­ka­la­dı. Mi­li­ta­rist sol ha­re­ke­tin ra­di­kal­leş­ti­ği bu dö­nem­de or­du için­de dar­be­ci zih­ni­ye­tin ar­ta ka­lan­la­rı­nın 27 Ma­yıs’ın ka­za­nım­la­rı­nın el­den git­ti­ği­ni dü­şü­ne­rek gi­riş­tik­le­ri iki dar­be gi­ri­şi­mi ise ba­şa­rı­sız ol­du. Yi­ne ay­nı gru­bun bir dar­be da­ha plan­la­dı­ğı is­tih­ba­ra­tı sı­zın­ca, or­du için­de­ki mu­ha­lif grup da­ha ön­ce dav­ra­nıp 12 Mart 1971’de ver­di­ği muh­tı­ray­la De­mi­rel hü­kü­me­ti­ni yık­tı. Her ne ka­dar ku­ru­lan ara re­jim hü­kü­me­ti CHP men­sup­la­rın­dan teş­kil edil­se de, ra­di­kal sol ha­re­ket 27 Ma­yıs sı­ra­sın­da çok öv­dü­ğü mi­li­ta­riz­min şid­det­li ta­ra­fıy­la ta­nış­tı. De­mi­rel’in muh­tı­ra­ya kar­şı tep­ki­siz kal­ma­sı, “şap­ka­sı­nı alıp kaç­ma­sı”, Türk seç­me­ni ta­ra­fın­dan not edil­di ve bir da­ha AP tek ba­şı­na ik­ti­dar ola­ma­dı.
AP’nin uğ­ra­dı­ğı bu pres­tij kay­bı, 1973 ve 77 se­çim­le­rin­de CHP’nin bi­rin­ci par­ti ol­ma­sı­nı sağ­la­ya­rak 1980’e ka­dar sü­re­cek si­ya­si ka­os or­ta­mı­nı ha­zır­la­dı. 1977-80 ara­sın­da­ki ka­yıp yıl­la­ra bir­bi­rin­den za­yıf tam dört hü­kü­met ile sağ ve sol grup­lar ara­sın­da­ki so­kak ça­tış­ma­la­rı dam­ga­sı­nı vur­du.
Bu ara­da 1979’da mey­da­na ge­len İran Dev­ri­mi ve Af­ga­nis­tan iş­ga­li, Was­hing­ton’u, Tür­ki­ye’de iş­le­rin kon­trol al­tın­da tu­tul­ma­sı ge­rek­ti­ği­ne ik­na et­miş­ti. Bu an­lam­da bir So­ğuk Sa­vaş dar­be­si olan 12 Ey­lül, İs­la­mi­zas­yon po­li­ti­ka­la­rı ne­de­niy­le so­lun ho­şu­na git­me­yen, “kar­şı-dev­rim­ci” bir dar­bey­di. Bu kon­jonk­tür­de bü­tün par­ti­ler ka­pa­tıl­mış­tı, si­ya­se­te ye­ni bir dü­zen ve­ril­me­ye ça­lı­şı­lı­yor­du. Or­du za­yıf ve kon­trol edi­le­bi­le­cek bir hü­kü­met pe­şin­dey­di. An­cak as­ke­rî yö­ne­tim­de Eko­no­mi­den So­rum­lu Dev­let Ba­ka­nı ola­rak gö­rev alan Tur­gut Özal’ın kur­du­ğu ANAP, çok bü­yük bir il­giy­le kar­şı­lan­dı. Ev­ren’in te­le­viz­yon ek­ran­la­rın­da açık­ça Özal’a oy ve­ril­me­me­si için yap­tı­ğı ‘tav­si­ye’ye rağ­men 1983 se­çim­le­rin­de ANAP ezi­ci ço­ğun­luk­la tek ba­şı­na ik­ti­dar ol­du. Tür­ki­ye Özal­lı yıl­lar­da kap­sam­lı bir eko­no­mik, si­ya­si ve sos­yal trans­for­mas­yon ya­şa­dı. Özal’ın 1989’da ve ar­dın­dan De­mi­rel’in 1993’te Çan­ka­ya’ya çık­ma­sıy­la mer­kez sağ­da or­ta­ya çı­kan li­der­lik boş­lu­ğu­na, bir de Çil­ler ve Yıl­maz’ın şah­si kav­ga­la­rı ek­le­nin­ce, 1995 se­çim­le­rin­den Re­fah Par­ti­si (RP) bi­rin­ci par­ti ola­rak çık­tı. İs­la­mi-mu­ha­fa­za­kâr bir par­ti­nin ilk de­fa bi­rin­ci ol­ma­sı, ye­rel ve ulus­la­ra­ra­sı hâ­kim güç odak­la­rı açı­sın­dan ye­ni bir tec­rü­bey­di. Ha­zi­ran 1996’da ku­ru­lan koa­lis­yon hü­kü­me­tin­de Baş­ba­kan Er­ba­kan’ın ger­çek­leş­tir­di­ği eko­no­mi ve dış po­li­ti­ka ham­le­le­ri çok geç­me­den bu odak­la­rın sab­rı­nı ta­şı­ra­cak­tı. Ni­te­kim 28 Şu­bat 1997’de ir­ti­ca­nın yük­sel­me­sin­den şi­ka­yet­çi as­ker­ler bir di­zi ka­ra­rı hü­kü­me­te em­po­ze et­ti. Ar­ka­sın­dan baş­la­yan as­ke­rî ve si­vil bü­rok­ra­tik bas­kı­lar, Er­ba­kan’ın is­ti­fa­sıy­la so­nuç­lan­dı. STK’la­rın da des­te­ği­ni alan bu sü­reç, So­ğuk Sa­vaş son­ra­sı dö­nem­de mey­da­na ge­len ilk mü­da­ha­ley­di.
28 Şu­bat sü­re­ci, Tür­ki­ye’nin ta­kip eden beş yıl bo­yun­ca ya­şa­ya­ca­ğı is­tik­rar­sız­lı­ğın, yö­ne­tim be­ce­rik­siz­li­ği­nin ve eko­no­mik kriz­le­rin so­rum­lu­su­dur. Bu açı­dan 27 Ma­yıs ve 12 Mart’a ben­zer bir iş­lev gör­dü. Bu sü­re­cin 12 Ey­lül’e ben­zer iş­le­vi ise, RP ve FP’nin bir­bi­ri ar­dı­na ka­pa­tıl­ma­sı ve li­der­le­ri­nin si­ya­si ya­sak­lar­la ön­le­ri­nin ke­sil­me­sin­den do­la­yı par­ti için­de­ki genç eki­bin kop­ma­sı ol­du. Bu mu­ha­lif kad­ro­nun kur­du­ğu AKP, Ab­dul­lah Gül li­der­li­ğin­de gir­di­ği ilk se­çim­le­ri tek ba­şı­na hü­kü­met ku­ra­cak oy çok­lu­ğuy­la ka­zan­dı. Par­ti­nin al­dı­ğı %34’lük oy, se­çim sis­te­min­den do­la­yı Mec­lis’e %60’ı aşan bir tem­sil ora­nıy­la yan­sı­yın­ca, AB re­form­la­rı ve eko­no­mik kal­kın­ma ham­le­si için çok bü­yük bir avan­taj el­de edil­di.
An­cak AKP’ye oy ve­ren çe­kir­dek kad­ro­nun eko­no­mik so­run­lar­la bir­lik­te baş­ta ba­şör­tü­sü ol­mak üze­re in­san hak­la­rı ih­lal­le­ri­ne yö­ne­lik ta­lep­le­ri­ni hü­kü­met sa­de­ce ge­çiş­tir­di; seç­men­le­re 2007’de ya­pı­la­cak cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çim­le­ri­ne ka­dar bek­le­me­le­ri tel­kin edil­di. Zi­ra bu hak ih­lal­le­ri­nin da­yan­dı­ğı en önem­li des­tek nok­ta­sı, Çan­ka­ya’da otu­ran 28 Şu­bat’ın mi­ras­çı­sı ve sis­te­min jan­dar­ma­sı Se­zer’di. Ni­san 2007’de AKP’nin cum­hur­baş­kan­lı­ğı­na Gül’ü aday yap­ma­sı üze­ri­ne ade­ta kı­ya­met kop­tu. Sis­te­min zin­de güç­le­ri­ne gö­re, halk ken­di oy­la­rıy­la an­cak be­le­di­ye­le­ri ve hü­kü­me­ti el­de ede­bi­lir­di, an­cak dev­le­ti ele ge­çir­mez­di. Zi­ra Tür­ki­ye’de mil­let dev­le­ti de­ğil, dev­let mil­le­ti kur­muş­tu; dev­let her za­man mil­le­te ta­hak­küm et­me­liy­di. Ke­ma­list­ler, Gül o gö­re­ve se­çil­di­ğin­de Tür­ki­ye’de sa­at­le­rin 100 yıl ge­ri­ye alı­na­ca­ğı­nı hay­kır­dı­lar. As­lın­da bel­ki sa­at­ler 100 de­ğil, 300 yıl ge­ri­ye de alı­na­bi­lir­di; an­cak on­la­rın ha­fı­za­sı o ka­da­rı­nı gör­me­ye ye­ti­yor­du. Tam bu es­na­da, hal­kı­mı­za say­gıy­la du­yu­ru­lan, an­cak hal­kın de­ğer yar­gı­la­rı­nı re­ji­me teh­dit ola­rak gös­te­ren ve en önem­li­si ira­de­si­ni bu­da­ma­ya yö­ne­lik bir gi­ri­şim olan bir bil­di­ri Ge­nel­kur­may Baş­kan­lı­ğı’nın res­mî in­ter­net say­fa­sın­da ya­yım­lan­dı. Mua­sır me­de­ni­yet se­vi­ye­sin­den kas­te­di­len, bu çağ­daş tek­no­lo­ji­ye uyum ol­ma­lıy­dı.
De­mok­ra­si­ye as­ker ta­ra­fın­dan ya­pı­lan ba­lans ayar­la­rı­nın so­nuç iti­ba­riy­le tut­ma­dı­ğı­nı söy­le­mek zo­run­da­yız. Türk seç­me­ni­nin ge­nel eği­li­mi ken­di de­ğer yar­gı­la­rıy­la uyum­lu, mu­ha­fa­za­kâr fa­kat li­be­ral eko­no­mik dü­ze­ni sa­vu­nan par­ti­ler­den ya­na­dır. CHP 1946’da­ki şa­i­be­li se­çim­ler­den bu ya­na tek ba­şı­na ik­ti­dar yü­zü gör­mü­yor. Bu par­ti­nin ta­hak­küm­cü, hal­kın ira­de­si­ni kü­çük gö­ren an­la­yı­şı Türk hal­kı­nın ço­ğu­na iti­ci ge­li­yor. Mü­da­ha­le­ler, su­ni yol­lar­la mer­kez sağ par­ti­le­rin li­der­le­ri­ni idam ede­rek, ya­sak­la­ya­rak, par­ti­le­ri­ni ka­pa­ta­rak aşın­dır­ma­ya ça­lış­mış, bu sa­de­ce bir­kaç de­fa CHP’yi ik­ti­da­ra ta­şı­ma­ya ya­ra­mış; an­cak su tek­rar es­ki mec­ra­sı­na dön­müş­tür. Seç­men ken­di ira­de­si­ne sa­hip çı­kan par­ti­le­ri ödül­len­dir­miş, dik dur­ma­yan­la­rı ise ce­za­lan­dır­mış­tır.
AKP hü­kü­me­ti­nin 27 Ni­san kar­şı­sın­da­ki do­za­jı iyi ayar­lan­mış du­ru­şu 28 Şu­bat’ta­ki Er­ba­kan tec­rü­be­sin­den ders al­dık­la­rı­nı gös­te­ri­yor­du. An­cak mü­da­ha­le de za­ten hü­kü­me­ti yık­ma­yı de­ğil, cum­hur­baş­kan­lı­ğı sü­re­ci­ni bal­ta­la­ma­yı amaç­lı­yor­du. Şüp­he­siz 22 Tem­muz se­çim­le­rin­de AKP’nin oy­la­rın­da ya­şa­nan sıç­ra­ma­nın, bu mü­da­ha­le­ye olan seç­men tep­ki­sin­den ve hü­kü­me­tin halk ira­de­si­ni sa­vun­ma­da gös­ter­di­ği ka­rar­lı­lık­tan kay­nak­lan­dı­ğı söy­le­ne­bi­lir. Se­çim­ler AKP’nin ik­ti­da­rı­nı ye­ni­le­di; an­cak asıl kav­ga kay­na­ğı olan cum­hur­baş­kan­lı­ğı sü­re­ci­nin akı­be­ti bel­li de­ğil. AKP’nin asıl dik du­ru­şu­nu bu sü­reç­te­ki tav­rı gös­te­re­cek. AKP bu se­çim­ler­de sis­te­min has­sa­si­yet­le­ri­ne tes­lim olur ve baş­ta ilan et­ti­ği ada­yı­nı de­ğiş­ti­rir, an­cak bu ye­ni ada­yı da seç­tir­me­yi ba­şa­ra­maz­sa, ya­pı­la­cak ye­ni bir se­çim­de seç­men nez­din­de­ki iti­ba­rı­nı kay­be­de­bi­lir. Halk de­mok­ra­siy­le cun­ta­cı­lık ara­sın­da sen­kre­tik bir re­jim de­ğil, doğ­ru düz­gün de­mok­ra­si is­ti­yor.

Paylaş Tavsiye Et