Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2008) > Asılıyorum > İçiyorsam sebebi var
Asılıyorum
İçiyorsam sebebi var
Şevket Muamma Toksöz
ABD’li yet­ki­li­ler Rus­la­ra “21. yüz­yıl­da ba­ğım­sız bir dev­le­tin sı­nır­la­rı­nı BM ka­ra­rı ol­mak­sı­zın çiğ­ne­me­niz ka­bul edi­le­mez, bu bir vah­şet” de­miş­ler.
Rus­lar da di­ni­me küf­re­den ba­ri Hı­ris­ti­yan ol­sa yol­lu ce­va­bı ya­pış­tır­mış­lar:
“Irak mı çok bü­yük?
Yok­sa siz mi çok kü­çük­sü­nüz?
Kit­le im­ha si­lah­la­rı­nı (KİS) hâ­lâ bu­la­ma­dı­nız da!”
ABD’li­ler “aşk ol­sun ama, o baş­ka bu baş­ka” kar­şı­lı­ğı­nı ver­miş­ler.
Rus­lar “what do­es me­an bu baş­ka, God aş­kı­na” di­ye dal­ga geç­miş­ler.
Fık­ra gi­bi ama ger­çek!
 
EV­RİM
Es­ki­den kö­şe ya­zar­la­rı­na fık­ra ya­zar­la­rı der­ler­di.
Olay­la­rı gö­rün­dük­le­ri gi­bi ya­zar­san fık­ra gi­bi olu­yor­du za­ten.
Ri­va­yet odur ki gün­ler­den bir gün bir ya­zar “adım Te­mel de­ğil ki ben ni­ye fık­ra ya­za­rı ola­yım” de­miş pat­ro­nu­na.
Onun da bu ze­ki ça­lı­şa­nı­na “kök­lü ya­zı­lar ya­za­sın, kö­şe ya­za­rı ola­sın” di­ye du­a et­ti­ği söy­le­nir.
Hat­ta “is­mi­nin ba­şı­na er ko­ya­sın, hem baş­ka­la­rı ile ka­rış­ma­ya­sın hem de emir eri ola­sın” de­di­ği bi­le id­di­a edi­lir.
İş­te tü­rü­mü­zün fık­ra ya­zar­lı­ğın­dan kö­şe ya­zar­lı­ğı­na evi­ril­me­si­nin hi­ka­ye­si bu­dur.
Ta­bi bu sa­de­ce bir teo­ri.
Fık­ra ya­zar­la­rı­nın es­ki­den ça­tık kaş­lı, çı­kık alın­lı, ba­sık bu­run­lu, ge­niş du­dak­lı ve kıl­lı ol­duk­la­rı­na da­ir ri­va­yet­ler de var.
Gü­nü­müz ya­zar­la­rı­nın ise ge­niş çer­çe­ve­li göz­lük­lü, gü­leç yüz­lü, in­ce du­dak­lı ve ge­nel­lik­le tüy­süz ol­duk­la­rı­nı bi­li­yo­ruz.
Ar­şiv­ler­de­ki du­dak üst­le­ri kıl­lı es­ki fo­toğ­raf­la­rın bu ge­li­şim sü­re­cin­de­ki ka­yıp hal­ka­la­rı ya­ni ara tür­le­ri gös­ter­di­ği­ni böy­le­lik­le de bu fo­to­la­rın te­ori­nin doğ­ru­lu­ğu­nun ka­nıt­la­rı ol­du­ğu­nu öne sü­ren uz­man­lar da var.
Ama ko­nu­muz bu de­ğil.
 
SÖZ
Za­man za­man ba­na “üs­tad tu­tar­lı yaz­mı­yor­sun, bir de­di­ğin öbür de­di­ği­ni tut­mu­yor” di­ye ta­kı­lan birta­kım ze­vat var.
İş­bu muh­te­rem­le­re Gür­cis­tan’da­ki sa­vaş sı­ra­sı ve son­ra­sı dün­ya­nın sü­per güç­le­ri­nin ko­nu ile il­gi­li yük­sek si­ya­si dip­lo­ma­tik atış­ma­la­rı­nı ta­kip et­me­le­ri tav­si­ye­sin­de bu­lu­nu­yo­rum.
On­lar ne ka­dar tu­tar­lı ise ben de en az o ka­dar tu­tar­lı ol­ma­ya siz­le­rin ve aziz mil­le­ti­min önün­de söz ve­ri­yor, onun­la da kal­mı­yor bir de üs­tü­ne and içi­yo­rum.
Ol­du mu, içi­niz ra­hat et­ti mi?
Eğer içi­niz ra­hat et­tiy­se si­zin de ül­ke­niz­de KİS aran­ma­sı­na ra­mak kal­mış de­mek­tir.
Bi­rin­ci Kör­fez Kri­zi pat­lak ver­di­ğin­de Sad­dam “ama ba­na Arap­la­rın ara­sın­da­ki me­se­le­ler­de ta­raf ol­ma­ya­ca­ğız di­ye ABD söz ver­miş­ti” di­ye ya­kın­ma­sı­nı dün gi­bi ha­tır­lı­yo­rum.
Saa­kaş­vi­li de kra­va­tı­nı yer­ken muh­te­me­len “be­ni kim at­tı bu ate­şe kar­de­şim” di­ye dü­şü­nü­yor­du.
“Dost bil­dik­le­rim mi, düş­man bel­le­dik­le­rim mi?”
Ona da bi­ri­le­ri­nin “gir as­la­nım Gü­ney Oset­ya’ya, ne­den kor­ku­yor­sun” de­dik­le­rin­den adım gi­bi emi­nim.
Ya “söz ve­ri­yo­ruz bir şey yap­ma­ya­ca­ğız” de­di­ler.
Ya da “söz ve­ri­yo­ruz bir şey yap­tırt­ma­ya­ca­ğız” de­di­ler.
Onu bi­le­mi­yo­rum.
Bil­di­ğim bir şey var­sa, in­sa­nın dost da ol­sa düş­man da ol­sa ken­di­si­ne “as­la­nım, kap­la­nım” di­ye hi­tap eden­den tırs­ma­sı ge­rek­ti­ği­dir.
 
SE­BE­Bİ VAR
Bil­di­ğim ikin­ci şey ABD’nin al­ko­lik­le­rin sa­vun­ma­sı­nı ya­pa­rak pu­an top­la­ma­ya ça­lı­şa­ca­ğı­dır.
Al­ko­li­ğe “iç­me kar­de­şim şu me­re­ti” di­ye­cek olur­su­nuz.
Ala­ca­ğı­nız ce­vap şu­dur;
İçi­yor­sam se­be­bi var!
Son­ra se­bep­le­ri say­ma­ya baş­lar.
Öy­le se­bep­ler sa­yar dö­ker ki ken­di­ni­zi “gar­son, aç bir bü­yük” der­ken bu­lur­su­nuz.
Bir bak­mı­şı­nız öğüt ver­me­ye ça­lış­tı­ğı­nız­la bir­lik­te ka­deh kal­dı­rı­yor­su­nuz.
“Bat­sın bu dün­ya.
Bit­sin bu rü­ya.
Ka­de­rin böy­le­si­nee­e
Ya­zık­lar ol­sun, ya­zık­laa­ar ol­suu­un.”
Bü­tün dün­ya uzun­ca bir sü­re­dir ABD’ye “ora­ya bu­ra­ya sal­dır­ma kar­de­şim, ken­di­ne gel” de­me­ye ça­lı­şı­yor­du.
De­vin tit­re­yip ken­di­ne gel­me­si umut edi­li­yor­du.
Öz­gür­lük­ler ül­ke­si “ka­ran­lık­lar prens­le­ri­”nin ci­rit at­tı­ğı Bush’lar­la do­lu bir dün­ya olup çık­mış­tı.
Üs­te­lik at­tı­ğı adım­la­rı meş­rui­yet da­ire­si­ne so­ka­bil­me be­ce­ri­si­ni de gös­ter­mek­ten uzak­tı.
Tek ya­pa­bil­di­ği “he­eyyt ana­mı ke­sen ben, ba­ba­mı ke­sen yi­ne ben” ro­lü­ne ya­tıp ha­sım­la­rı­nı sin­dir­me­ye ça­lış­mak­tı.
On­da da mu­vaf­fak ola­mı­yor­du.
Ta ki ha­in Rus­lar 21. yüz­yıl­da ba­ğım­sız bir dev­le­tin sı­nır­la­rı­nı BM ka­rar­la­rı ol­mak­sı­zın çiğ­ne­ye­ne ka­dar.
İş­te uma­cı­nın ha­sı bı­ra­kıl­dı­ğı yer­de pen­çe­le­ri­ni çı­kar­mış du­ru­yor­du.
Sal­dı­rı­yor­sam se­be­bi var!
Bun­dan son­ra dev­rin tak­ti­ği zan­nım­ca bu ola­cak.
Bir sü­rü ak­lı ba­şın­da olan da tas­dik ede­rek ka­fa­sı­nı sal­la­ya­cak.
Hem kay­be­di­len meş­rui­yet ya­vaş ya­vaş ka­za­nı­la­cak.
Hem ye­rin­den oy­na­mış den­ge­ler ya­vaş ya­vaş ye­ri­ne otur­tu­la­cak.
Hem ka­nat ül­ke­si ro­lün­den sı­kıl­mış olan­lar re­ha­bi­li­te edi­le­rek tek­rar ka­nat­lar al­tı­na alı­na­cak.
 
HA­VUZ PROB­LE­Mİ
Ama kü­çük bir prob­le­mi­miz var.
Bu de­fa Rus­lar ko­mü­nist de­ğil.
“Ma­dem ko­mü­nist­ler 80 Ana­ya­sa­sı’na ha­yır ve­ri­yor, o za­man biz evet de­me­li­yiz, dü­şün­me­ye ha­cet yok” di­yen­le­rin bu de­fa bir ha­cet­le­ri ola­cak.
Çün­kü “ne olur­sa ol­sun eh­li ki­ta­bın ya­nın­da ola­lım” ar­gü­man­la­rı fos çı­ka­cak.
Onun için tez za­man­da ak­lı eren­le­rin han­gi mez­he­bin ya­nın­da ni­çin ol­ma­lı­yız, han­gi mez­he­bin do­nan­ma­sı­na taş atıp han­gi­si­ne at­ma­ma­lı­yız so­ru­la­rı­na ce­vap bul­ma­la­rı el­zem ola­cak.
Ayı­nın pen­çe­le­rin­de te­bel­leş ol­mak­tan kor­kan­lar kar­ta­lın ka­nat­la­rı­nın göl­ge­si­ne sı­ğın­ma­ya ko­şa­cak­lar, he­men ko­ru­ma kal­kan­la­rı ku­ra­cak­lar.
Kar­ta­lın pen­çe­le­rin­den kor­kan­lar ayı­ya “da­yı şu köp­rü­yü be­ra­ber ge­çe­lim mi” tek­li­fin­de bu­lu­na­cak­lar.
Ej­der­ha na­sıl­sa yüz al­tın al­dım bi­raz da­ha ya­ta­yım di­ye pu­su­ya ya­ta­cak, za­man ka­zan­ma­ya ça­lı­şa­cak.
İş­te dış si­ya­set­te bun­lar bun­lar ola­cak.
 
DE­VE­KU­ŞU
İç si­ya­se­te ge­lin­ce;
İn­sa­nın as­lan, kap­lan, ayı, ej­der­ha, kurt de­ğil de in­san ev­la­dı ol­du­ğu­nu unut­ma­ma­sı, had­di­ni bil­me­si ge­rek­ti­ği gi­bi, ve­ri­len söz­le­rin ve içi­len ant­la­rın si­ya­set are­na­sın­da hiç­bir kıy­me­ti har­bi­ye­si­nin ol­ma­dı­ğı­nı ha­tır­da tut­mak da bu are­na­da ayak­ta kal­ma­nın ge­rek şar­tı­dır.
Me­se­la, yu­ka­rı­da ver­di­ğim sö­zün ne ka­dar ge­çer­siz ol­du­ğu­nu or­ta­oku­lu bi­tir­me­yi be­cer­miş bir ye­ni yet­me ve­let bi­le he­men an­lar.
Cüm­le için­de kul­lan­dı­ğım aziz mil­let, ant iç­mek gi­bi un­sur­lar, hem cüm­le­yi süs­le­mek hem içi kof­lu­ğun gö­rül­me­si­ni en­gel­le­mek hem de ço­luk ço­cu­ğu ko­lay kan­dır­mak için iliş­tir­di­ğim un­sur­lar­dır.
Ama hâ­lâ bir cüm­le için­de bu ve ben­ze­ri iliş­ti­ril­miş un­sur­la­rı üs­tü­ne üst­lük vur­gu­lu söy­ler­ler­se, inan­dı­rı­cı ola­cak­la­rı­nı dü­şü­nen ze­va­tı muh­te­rem de var.
“La­ik de ba­ka­yım.
Ama kork­ma­dan şöy­le, se­sin tit­re­me­den, kuv­vet­li söy­le.
De­mok­ra­tik de, bir de Cum­hu­ri­yet de.
Na­mu­sum üze­ri­ne ant içe­rim di­ye ava­zın çık­tı­ğı ka­dar ba­ğır ba­ka­lım.”
Bu rep­lik­ler “Ya­sak­lar” ad­lı oyun­dan.
Ze­ki Alasya bir gös­te­ri­le­rin­de Me­tin Ak­pı­nar’a zor­la bun­la­rı söy­let­tik­ten son­ra sır­tı­nı sı­vaz­la­yıp “afe­rin, sen de bü­rok­rat ola­cak ku­maş var” di­yor­du.
Mil­let gül­mek­ten kı­rı­lı­yor­du.
Ka­ba­re­nin adı De­ve­ku­şu’ydu.
Se­ne 1979’du.
Fık­ra gi­bi ge­li­yor in­sa­na.
Ama bu da ger­çek!
Tıp­kı şu sa­tır­la­rın ger­çek ol­du­ğu gi­bi;
AKP’nin ka­pa­tıl­ma­sı için açı­lan da­va Yü­ce Mah­ke­me’nin 30.07.2008 ta­ri­hin­de açık­la­nan ka­ra­rıy­la so­nuç­lan­mış­tır.
Mil­li­yet­çi Ha­re­ket Par­ti­si Ana­ya­sal yar­gı sü­re­ci­nin AKP’nin ka­pa­tıl­ma­ma­sıy­la so­nuç­lan­ma­sın­dan de­mok­ra­si adı­na mem­nu­ni­yet duy­mak­ta­dır.
…Si­ya­si par­ti­le­rin var­lık ne­de­ni olan de­mok­ra­tik re­ji­min en bü­yük te­mi­na­tı, si­ya­set­çi­le­rin fa­zi­le­ti, ah­la­kı ve li­ya­ka­ti­dir.
…Mil­li­yet­çi Ha­re­ket Par­ti­si si­ya­se­tin ah­la­ki bir te­me­le da­ya­na­ca­ğı, ye­ni bir si­ya­set an­la­yı­şı­nın ege­men ola­ca­ğı ye­ni bir dö­ne­min baş­la­tıl­ma­sı­nı gö­nül­den is­te­mek­te­dir.
Bir ah­lak ve fa­zi­let re­ji­mi olan de­mok­ra­si­nin kök sal­ma­sı ve ge­liş­me­si an­cak böy­le bir or­tam­da müm­kün ola­bi­le­cek­tir.
Bu sa­tır­lar ne­den­se ba­na iki De­niz’in bir­leş­ti­ği nok­ta­yı ha­tır­la­tı­yor.
Bi­ri acı, bi­ri tat­lı.
İki­si de bir­bi­ri­ne ka­rış­mı­yor.
Bi­ri 367 ka­ra­rı­nın mi­ma­rı De­niz Bay­kal.
Bi­ri Ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği­nin mi­ma­rı De­niz Bö­lük­ba­şı.
 
SON TAH­MİN
Do­lar dü­şüp, al­tın fi­yat­la­rı yük­se­le­cek.

Paylaş Tavsiye Et