Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2004) > Toplum > Konfüçyen ahlak Çin kapitalizminin itici gücü mü?
Toplum
Konfüçyen ahlak Çin kapitalizminin itici gücü mü?
İbrahim Zeyd Gerçik
KONFÜÇYÜS, M.Ö. 551-479 yılları arasında Çin’de yaşamış eğitimci, ahlak kuramcısı ve siyaset felsefecisi. Görüşleri öğrencileri tarafından derlendi ve yayıldı. Kendinden sonraki öğrencilerinin düşünceleri ve klasik Çin metinleriyle birleştirilen Konfüçyüsçü gelenek Han Hanedanı (M.Ö. 206-220) döneminde kutsal bir nitelik kazanarak devlet dini olarak benimsendi. İki bin yıl boyunca Çin toplumunun kültürünü, siyasi geleneğini, ahlak anlayışını biçimlendiren temel öğreti oldu.
1949’da gerçekleşen Komünist Devrim sonrasında Konfüçyüsçü düşünce geri plana düşerken, devlet yöneticileri tarafından da sert bir dille eleştirildi. Mao’nun Kültür Devrimi’yle başlayarak yetmişli yıllar boyunca Konfüçyüs’ün öğretileri “sömürücü feodal sınıfların hizmetçisi”, “değişim ve gelişmeye kapalı; tarihin çöp tenekesine atılması gereken bir düşünce sistemi” olarak sunuldu.
1990’lı yıllara gelindiğinde ABD’nin yayılmacı politikalarının teorik çerçevesini hazırlayan Huntington, düşman cephe olarak İslam medeniyetinden sonra Konfüçyen medeniyeti tanımlarken, bazı sosyal bilimciler ise Çin ve çevre ülkelerde gözlenen Kapitalist atılımın itici gücünün Konfüçyen ahlak olduğu tezini ileri sürüyorlardı. Çin Devleti ise Konfüçyen düşünceye karşı yetmişli yıllarda olan tutumunun tam tersine dönüyor; 27 Eylül 1999 tarihinde Konfüçyüs’ün doğumunun 2550. yıldönümü Çin’de törenlerle kutlanıyordu. Yeni Çin Haber Ajansı Konfüçyüs’ü “çağdaş dünyanın hazinesi” ilan ederken, Çinli yetkililer “Konfüçyüs öğretisinin suç oranının çığ gibi büyüdüğü Amerikan tarzı toplumlarda ahlakî değerlerin savunulması ve yüceltilmesi bakımından gerekli ve yararlı olduğu” vurgusunu yapıyorlardı. Çinli yetkililerin bu itirafı psikolojik bir yansıtmaydı. Çin yönetimi kapitalist sürecin, ülkelerindeki yozlaştırıcı etkisine karşı Konfüçyen öğretiye sığınmaya çalışıyordu.
Peki, Konfüçyen ahlak, Çin’deki kapitalist gelişmenin itici gücü olabilir mi? Konfüçyüs öğretisinin temel metinleri olarak kabul edilen “Konuşmalar” ve “Değişimler Kitabı” adlı yapıtlara baktığımızda Konfüçyüs’ün düşüncelerinin Kapitalizmle hiç de örtüşmediği anlaşılır. Zira, Kapitalizmde ahlak görecelidir; çıkar ve faydaya hizmet ettiği sürece değer kazanır ve kendi başına yönlendirici bir gücü yoktur. Ahlaki ilkeler şartlara göre faydanın emrinde esnetilebilir ve değiştirilebilir. Konfüçyüs ise ahlakın bir öz olarak insanın içine yerleştirildiğini, doğuştan gelen güvene ilişkin, temel ilkeler olduğunu belirterek bu düşüncesini, “Ölürken nasıl yaşamış olmayı isteyecekseniz öyle yaşayınız ve kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız, başkalarına da öyle davranınız. Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkalarına da yapmayınız” sözleriyle ifade eder.
Konfüçyüs, “seçkin kişi tutkularını aklıyla idare eder, bayağı kişi ise aklını tutkularıyla yönetir” ifadesiyle tutkular üzerine kurulu bir sistemin bayağılığına da işaret etmektedir. Ona göre yetkin insan, elde edecek bir çıkarı olduğu halde, tehlike karşısında hayatını hiçe sayan ve geçmişte verdiği sözleri yerine getirmeyi unutmayan insandır. Konfüçyüs’te akıl, adaletin emrindedir. Tanrı insana bir ruh verdiyse insan bu ruhla Tanrı’ya saldıramaz. Kazancı haklı kılan, onun adil olmasıdır. Konfüçyüs’te adalet ve hizmet faydadan önceliklidir. Ekonomik ve askeri güç adil ve dengeli bir toplumun kurulması için gerekli olan araçlardır. Bu araçlardan vazgeçilebilir; fakat güven ve adaletten vazgeçilemez.
Konfüçyüs’ün ahlak düşüncesi dört temel erdeme dayanır: İnsanın olgunlaşmasını sağlayan şefkat ve sevgi; herkese eşit muamelede bulunmak ve hakkını vermek olan adalet; ruhun kurtuluşunu ve tehlikelerden korunmasını sağlayan doğruluk; iki yüzlülükten ve yapmacık tavır ve hareketlerden çekinmeyi emreden sadakat ve iyi niyet.
“Değişimler Kitabı”nda Konfüçyüs bu erdemleri bir öğrencisinin, “İnsan olmak nedir?” sorusuna verdiği cevapta özetler. “İnsan olmak başkalarını sevmektir. Arz ile arş arasında beş şeyi hayata geçirebilen insandır: Nezaket, cömertlik, iyi niyet, sebatkarlık ve şefkat. İnsanlara nazik davranırsanız size kabalık etmezler; cömert olursanız çok sayıda insanın gönlüne girersiniz; iyi niyetliyseniz başkaları size güvenir; sebat ederseniz muvaffak olursunuz, şefkatli iseniz başkalarına yön verebilirsiniz.”
Rekabeti önceleyen ve gücün meşruiyetinin kendisinden kaynaklandığını belirten kapitalist düşünce karşısında Konfüçyüs, yönetimi ahlakın genişlemiş alanı olarak görür ve temel meselenin, bu alemin nasıl yaratılmış olduğunda değil; onu bizim nasıl idare ve tanzim edeceğimizde yattığını vurgular.

Paylaş Tavsiye Et