Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2004) > Film
Film
Fil / Elephant
Yönetmen-Senaryo: Gus Van Sant
Görüntü Yönetmeni: Haris Savides
Oyuncular: Alex Frost, Eric Deulen
Yapım: ABD, 2003, 81 dk.
Daha önce Sıfırıncı Gün (2003) ve Benim Cici Silahım (2003) gibi filmlere konu olan 1999 yılında ABD’de Columbine Lisesi’nde iki öğrencinin düzenlediği silahlı saldırı olayı, deneysel yapımlarıyla öne çıkan bağımsız yönetmen Gus Van Sant’ın objektifinden beyaz perdede.
2003 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan Fil, ismiyle müsemma fil büyüklüğünde olan ABD’deki bireysel şiddet sorununun, ‘neden’lerinden çok ‘nasıl’ına odaklanarak benzerlerinden ayrılıyor. Fil’de kamera, Columbine Lisesi’ndekine benzer olayların yaşandığı bir günü, mümkün olduğunca gerçekçi bir biçimde göstermek amacıyla, şiddete maruz kalan ve onu gerçekleştiren öğrencilerin peşinde gezerek, yaşamlarından kesitler sunuyor. Amatör oyuncular ve doğaçlama diyaloglarla gerçekçi anlatım daha da pekiştiriliyor. Kurgunun doğrusal zaman anlayışından bağımsız bir şekilde geliştirildiği filmde, aynı sahnenin farklı kişilerin açılarından tekrar gösterildiği eliptik bir yapı oluşturulmuş. Katliamın gerçekleştirilişi ise adeta bir bilgisayar oyunu perspektifi ile veriliyor. Kamera karakterlerin ensesinde koridor boyunca ilerlerken seyirci kimi zaman av, kimi zaman avcı ile özdeşleşiyor.
Filmde sadece bir durum tespiti yaptığını söyleyen yönetmen, iki öğrenciyi böyle bir saldırıyı gerçekleştirmeye iten nedenler üzerinde durmuyor. Zira gerek öğrencilerin çevrelerinden ve psikolojik durumlarından yola çıkılarak yapılan açıklamaların gerekse daha önce Michael Moore’un ‘Benim Cici Silahım’ belgeselinde yaptığı gibi saldırgan devlet politikaları ve silah alım-satımının kolaylığını neden olarak göstermenin böyle komplike bir olayı açıklamakta yetersiz kalacağını ve körlerin fili tanımlamasına benzer bir duruma neden olacağını düşünüyor.
Fil’e göre iki öğrenci saldırı öncesinde, olaydan sonra medyanın suçladığı Marilyn Manson’ın şarkılarından birini değil de Beethoven’dan Für Elise’yi dinlemiş ve bu olayı gerçekleştirmek için çok daha iyi nedenleri olan öğrenciler, olay anında kurban durumuna düşmüş olabilirler. Film, saldırıyı gerçekleştiren öğrencilerin internetten kolaylıkla silah elde etmelerine, öldürdükçe puan kazandıran (!) bilgisayar oyunlarından oynamalarına ve sosyalleşme sürecinde yaşadıkları olumsuzluklara bazı imalarda bulunsa da, direkt olarak belli bir yere işaret edip suçlamıyor. Seyirciye düşense bu çok bilinmeyenli denklemde verilen ipuçlarını birleştirip ‘fil’i bulmaya çalışmak.
André Bazin’in ifadesiyle; “Dünyaya, acımasızlığını ve çirkinliğini açığa vuracak kadar yakından ve ısrarla bakan” Batı’nın gerçekçi sinema anlayışını her karesinde hissettiren film, bir yandan suçu açıklama amacıyla ileri sürdüğümüz düşüncelerin içini boşaltıp onları anlamsızlaştırırken, diğer yandan da böylesi önemli bir olaya ‘duyarsızlaşma’ tuzağına düşürebiliyor. Nedenselliğin tuzaklarına düşmek istemeyen Fil, suç olgusuna son derece mesafeli ve nihilizm kokan yaklaşımı ile bu kez de nedensizlik ve anlamsızlık uçurumuna yuvarlanıyor. / Hilal Turan

Tavsiye Et
Uzak DVD
Yönetmen-Senaryo: Nuri Bilge Ceylan
Oyuncular: Muzaffer Özdemir, Mehmet Emin Toprak
Yapım: Türkiye, 2002, 105 dk.
2003 Cannes Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan Uzak; hayatıyla idealleri arasında sıkışıp kalmış kentli reklam fotoğrafçısı Mahmut ile kasabasındaki fabrika kapandıktan sonra işsiz kalan, farklı ülkelere gidebilme hayaliyle gemilerde iş aramak için akrabası Mahmut’un yanına gelen Yusuf’un kesişen hayat öykülerini anlatır. Filmin ismi olarak Uzak; bir yandan kasabasından, ailesinden ve değerlerinden gittikçe ‘uzak’laşan, kendi yalnızlığında boğulan bir kentli aydın prototipi olan Mahmut’un kendine ve hayallerine yabancılaşmasında, diğer yandan da yaşadığı kasabanın sıkışmış ortamından ‘uzak’laşmak isteyen Yusuf’un hayallerinde simgelenir. Üçüncü olarak kentli-taşralı ayrımı üzerinden, bu iki insanın temsil ettiği toplumsal ve kültürel gruplar arasındaki ‘uzak’lığı temsil eder. Günümüz sinemasında çok fazla tekrarlanan bir tema seçmiş olsa da başarılı yönetimi, fotoğrafik derinliği olan kadrajları ve kar altındaki şiirsel İstanbul görüntüleriyle izlenmeyi hak eden bir yapım. / Hilal Turan

Tavsiye Et
Deliler Evi / House of Fools
Yönetmen-Senaryo: Andrei Konchalovsky
Oyuncular: Yuliya Vysotskaya, Jhon Turturro
Yapım: Rusya-Fransa, 2002, 104 dk.
İlk Çeçen savaşında İnguş sınır bölgeleri Çeçen müfrezeleri tarafından istila edilir. Deliler Evi ise bu sınır bölgesindeki bir psikiyatri hastanesidir. Savaşın ciddiyetinden uzak hastaların hayallerini süsleyen ışıltılı tren, bir gün evlerinin önünden geçmez. Ertesi gün uyandıklarında ise tüm hastane personelinin ortadan kaybolduğunu görürler. Savaşın en sıcak döneminde, evlerinde açık bir televizyon olmasına rağmen savaştan bîhaber olan fiziksel ve zihinsel özürlü hastalar, bundan sonraki hayatlarını yalnız devam ettirmek zorunda kalırlar.
Güzel Janna ise, hastalar arasındaki tek aşık kadındır. Onun için tren diğer tüm hastalar için olduğundan daha farklı bir anlam taşır. Akordeon çalarak ve Bryan Adams’la şarkılar söyleyerek evlerinin içine düşen bombaları görmemeye çalışır. Nişanlısı olduğuna inandığı Adams’ın şarkıları, ona yaşama gücü verir. Ancak Adams’ı hayallerinden öteye geçiremeyen ve ümidini kesen Janna, Rus birliklerinden kaçıp Deliler Evi’ne gelen Çeçen askerlerin birinden hoşlanır ve onunla gitmeye karar verir. Çeçenlerin giderken Janna’yı götürmemeleri hasta kızın kalbinin bir kez daha kırılmasına neden olur. Akordeon çalarak içinde bulunduğu mekanı masalsı bir atmosfere dönüştüren Janna, çoğu zaman bir delinin olamayacağı kadar güçlü bir karakter olarak görünür.
Yönetmen Andrei Konchalovsky, filmini hem Çeçenlere hem de KGB’ye onaylattığını söyleyerek görünürde daha orta yolcu bir tavır sergiler. Rus-Çeçen gerilimini arka planda işlediğini ve filminin her şeyden önce duygular üzerine kurulu olduğunu söylese de, aslında film ciddi göndermelere sahiptir. Savaşın tahribatı ile tozlanan bir elma metaforunun üzerindeki her bir toz taneciğine bile farklı bir anlam yükleyen yönetmenin, savaşa duygusal baktığı iddiası birçok yerde inandırıcılığını kaybeder.
Deliler evi, gerçek bir hikayeden, bazı değişiklikler yapılarak sinemaya uyarlandı. Ödül listesi epey kabarık olan film, Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü ve UNICEF Ödülü, Bergen Uluslararası Film Festivali’nde Jüri Ödülü-Onur Mansiyonu, Cottbus Film Festivali’nde İletişim Ödülü kazandı. Ayrıca, ‘En İyi Yabancı Film’ dalında Oscar’a aday gösterildi.
Bryan Adams’ın, Deliler Evi’nde söylediği ‘Ever Loved A Woman’ isimli şarkısı, kendisini Don Juan zanneden ve psikolog yardımıyla tedavi gören bir adamın hikayesini anlatan ‘Don Juan De Marco’ filminin de müziğiydi. Deliler Evi’ndeki Adams ise, evin önünden geçen ve karanlık geceleri hayallerle süsleyen bir trenin bazen makinisti, bazen yakışıklısı; ama söylediği şarkı hâlâ aynı. / Esra Bulut

Tavsiye Et