Kitap
Arnold J. Toynbee
Türkçesi: Şaban Bıyıklı
İstanbul: Klasik Yayınları, 2005
Entelektüellerin bir kısmı kendi üzerlerinde düşünmezler. Belki “erken” yaşta terk-i diyar eylemelerinden, belki korkularından, belki müstağniliklerinden. Bazısı da düşünür ancak yazmaz. Kimisi sırlarını önemsediğinden, kimisi utancından, kimisi de gururundan almaz eline kalemi. Eline kalemi alansa ya “boşuna mı çiğnedik” der, ya geçmişteki yanlışlarından hayıflanır yahut da bir “masal” anlatır. Kimisi bunların hepsini birden yapar büyük bir marifetle.
Arnold J. Toynbee, kendi üzerine düşünme imkanı bulabilmiş bir entelektüel. Yirminci yüzyılın en çalkantılı dönemlerine tanıklık eden Toynbee, hem siyaset, hem düşünce dünyasının önemli bir siması. Tutulduğu sıtma dolayısıyla Birinci Dünya Savaşı’na katılamayan Toynbee, hayatta kalmasını “garip bir tesadüf” olarak görmüş hep. Belki bundan, korkusuz ve müstağnilikten uzak bir tavırla yazmış yaşadıklarını.
Toynbee, daha önce yine Klasik Yayınları arasından çıkan Hatıralar: Tanıdıklarım isimli kitabındaki gibi bu kitabında da alışılagelmiş hatırat formu içerisinde söylemiyor söyleyeceklerini. Toynbee’nin tanıklıklarını okurken entelektüel dozu zirvede bir metin sarıp sarmalıyor sizi. Toynbee, bir yandan kanla yıkanmış bir yüzyılın, cehennemi yeryüzüne taşıyan bir medeniyetin ödettiği bedelleri sorgularken, diğer yandan da bir entelektüelin dünyasına davet ediyor okurunu.
Hatıralar: Tecrübelerim, Arnold J. Toynbee’nin bir ömür süresince edindiği tecrübeleri okurları ile paylaştığı, sıcak mı sıcak bir hatırat kitabı. Bir entelektüelin özlemlerine, umutlarına, acılarına, dine, dünyaya, Tanrı’ya ve hayata dair iç diyalogları da süslüyor bu kitabın sayfalarını. Bu kitapla bir yandan Arnold J. Toynbee’yi yakından tanıyacak, bir diğer yandan da yaşadığı dönemin toplumsal, siyasî, kültürel ve felsefî arka planı hakkında doğrudan bilgi sahibi olacaksınız. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Değişen Dünya Düzeninde Kafkasya
Editör: Okan Yeşilot
İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2005
“Değişen dünya düzeni” mi demeliyiz, “yeni dünya düzeni” mi? Yoksa “yeni Amerikan yüzyılı” mı demek daha doğru? Bunlardan hangisi, şu karşımızdaki, kanayan yaraları ile bitap düşmüş, felaha muhtaç dünyanın halini tarif eder acaba? Şu çatık kaşlı, silahlarını kuşanmış, kara gözlüklerine bürünmüş, ellerinde çelik sopalarla nizam bozan, dünya yıkan adamların en düzenbaz halleri, en yobaz kisveleriyle kurduğu “dünya düzeni”… Nasıl düzense bu, değişmezken de bir nizam tesis edemez; bulantılı bir mide kadar bile istikrar gösteremez.
Kafkasya, Batılı sömürgeci güçlerin marifetiyle nizamdan yoksun bırakılmış coğrafyalardan. Batılı devletler kendi aralarında bu bölgeye hükmetmek için kıyasıya mücadele içerisindeler. Neden mi? Bakın bunun nedenini, Dr. Necdet Öztürk nasıl açıklıyor: “Kafkasya 20. yüzyıla kadar doğudan batıya uzanan kürk ve ipek yolu ticaretinin ana güzergâhıydı. 20. yüzyılda ise sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkeler için bu ticaret yollarının yerini ‘petrol’, ‘doğal gaz’ ve diğer stratejik ve hayatî önem arz eden enerji kaynakları almıştır.”
Değişen Dünya Düzeninde Kafkasya, geçtiğimiz senelerde Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öncülüğünde düzenlenen bir sempozyumun metinlerinden derlenmiş bir çalışma. Kitaba, Nadir Devlet, “Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Siyaseti”; Esra Hatipoğlu, “Avrupa Komşuluk Politikası’nın Güney Kafkasya Boyutu”; Kamil Ağacan “ABD’nin Kafkasya Politikası”, Nesrin S. Karagür “Borçalı Örneğinde Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri”; Ufuk Tavkul, “Kafkasya’nın Hassas Etnik Dengelerinde Yeni Bir Tehdit Unsuru Olarak ‘Kazaklar’”; Sinan Ogan, “Türkiye ile Rusya Arasında Ermenistan”; Erhan Büyükakıncı, “Ermenistan Dış Politikasından Uluslararası Sistem Değişkenlerine Bakış”; Gülşen S. Alışık, “‘Butöv Azerbaycan’ Kavramı Üzerine Bir Değerlendirme”; Okan Yeşilot, “Azerbaycan’daki Çeçen Mülteciler” ve Ercan Karakoç, “Millî Mücadelenin İlk Yıllarında Türkiye ve Azerbaycan Arasındaki İlişkiler” başlıklı çalışmaları ile katkıda bulunuyorlar. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Ivan Illich
Türkçesi: Mehmet Özay
İstanbul: Şule Yayınları, 2005
Okulsuz Toplum Türk entelektüellerince genelde “anarşist” bir metin olarak değerlendirilmiş ve ne yazık ki bugüne kadar hakkı verilerek tartışılamamıştır. Oysa son derece nitelikli bir modernlik eleştirisidir Okulsuz Toplum. Kanımca bu görmezden gelişin başlıca nedeni yazarının Katolik kimliğinde aranmalıdır. Bir başka deyişle, eğer ki Illich Marksist ya da eleştirel kuramdan hareketle bir modernlik eleştirisi ortaya koymuş olsaydı, o zaman durum bundan farklı olurdu. Oysa o da, muhafazakâr bir kimlikle modernliğin açmazlarını kurcalamaya çalışan benzerleri gibi bizde görmezden gelinmiştir. Bu durum, esasında pek çok Türk entelektüelinin farkında olarak ya da olmayarak benimsediği sekülerleşme paradigmasına olan bağlılıkları ile alakalıdır. “Karanlık Ortaçağın karanlık dini” bilgiden, eleştiriden, modernlikten vs. ne anlar değil mi? Anlar, hem de öyle anlar ki, siz cahilliğinizle kalakalırsınız oracıkta. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
İslam ve Dünya Medeniyetleri Tarihi
Şevki Ebu Halil
Türkçesi: Abdulhadi Timurtaş, Atik Aydın
Van: Bilge Adam Yayınları, 2005
Bilge Adam, Van’dan yükselen bir kültür ateşi. Çıkardığı nitelikli kitaplarla yayın hayatımıza önemli katkılarda bulunan yayınevinin en son yayımladığı kitap İslam ve Dünya Medeniyetleri Tarihi başlığını taşıyor. Kitabın yazarı Şevki Ebu Halil, altmışın üzerinde kitaba imza atmış velut bir Arap mütefekkiri. Şevki Ebu Halil, bu eserinde İslam tarihini medeniyetler tarihi bağlamında değerlendirmeye çalışıyor. “Medeniyet tanımı ve medeniyete dair bilgilerle başlayan kitap, dünya medeniyetleri ile ilgili içerdiği özet bilgi ile okuyucuya, İslam medeniyetini karşılaştırmalı bir şekilde okuma ve tanıma imkanı vermektedir. Bu eser, İslâm medeniyetinin farklı tezahür alanları olan siyaset, yargı, iletişim, güvenlik, ekonomi, toplum, düşünce, sanat ve eğlence gibi hayatın bütün alanlarını kuşatan yönleri ile kadim medeniyetlerle ilgili özet bilgileri bir arada sunan ilk ve tek eser olma özelliği” taşıyor. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Ayşe Şasa
İstanbul: Gelenek Yayınları, Ekim 2004
Kimi kitaplar vardır gönle hitap eder. Kimi kitaplar vardır, yüreğinin üstünde merhamet sahibinin eli dolaşmış birileri tarafından yazıldığı hissedilir. Samimiyetin, naifliğin içinde kendini kaybeder okuyucu. Kimi kitaplar vardır ki edebiyatımızın aslında gönül işi olduğunu hatırlatarak okuyanların içine umudu tekrar düşürür. Gelenek Yayıncılık’tan çıkan, Ayşe Şasa’nın ilk romanı Şebek Romanı, üstteki satırların yazılmasının sebebi.
Kitap, kapağında “fantastik kurgu” olarak tanımlanmış. 2075 yılında artık XB21 ismiyle anılan Viyana’da geçiyor olaylar. Maymundan gelip şebeğe gittiğine inanan, biraz Philip K. Dick’in Alfa Ayının Kabileleri eserine benzer tarzda, psikolojik sorunlarına göre sınıflandırılmış (melankolik-hazcı Amadeus, manyak Arşimed, şizoid Re-Re, melankolik Lena gibi) insanların oluşturduğu bir toplumdan bahsediyor Şasa. Karışıklığın, ayaklanma ve hor görünün günlük hayata bire bir aksettiği bir toplum bu. Her an sirenler çalıyor ve orangutanlar dünyanın her yerinde ayaklanıyorlar; özellikle de ilkel bir tür addedilen göçmenlere karşı. Romanın sayfalarını çevirdikçe, modern psikolojinin ve evrimin ilkelerine kelimesi kelimesine iman etmiş bu topluma artık bereket, sekîne ve ihsanın gönderilmediği düşüncesi akla geliyor. İnsanlara aslında şebekten değil, Hz. Adem’den geldiklerini söyleyen, böylece orangutanların öfkesini üzerlerine çekerek çeşitli eziyetlere maruz kalan göçmenler, bu göçmenlerin arasında da insanlığın felahı için canla başla savaşan ve birey bazında başarıya ulaşan gönül erleri yok değil. Böyle bakılınca sathında fütüristik-fantastik bir kurgu olan romanın aslında günümüz dünyasının bir parodisi olduğu düşünülebilir. Yine de bu noktada, romanın konusu yazarın hayatı ile tamamen örtüşüyor. Her ne kadar yazılan ilk romanların biraz otobiyografik olduğu söylense de, Şebek Romanı, edebiyatın üstü örtülü magazin olduğunu düşünmeyen edebiyat okuyucuları için yeni kapılar açacak derinliği haiz bir kitap.
Roman gönle olduğu kadar göze de hitap ediyor. Her zaman sağ sayfayı okumanın istisnaî lüksünü yaşatmasının yanı sıra sol sayfalarındaki resimler okumanın lezzetini bir kat daha arttırıyor. / Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et
Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı
Orhan Okay
İstanbul: Dergâh Yayınları, Ekim 2005
Orhan Okay’ın son kitabı Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları’ndan çıktı. Yeni Türk Edebiyatı konusunda Türkiye’de yapılmış dördüncü doktoranın sahibi Okay, sahasının en önde gelen isimlerinden olduğunu bu kitabındaki yetkinliğiyle de ortaya koyuyor. Kitap sadece bilgi yönünden doyurucu olmakla kalmayıp, akıcı bir üslupla ele aldığı konuları ayrıntılı bir şekilde işliyor. Eserin belirli bir düzen içerisinde gitmesi sayesinde de, meydana gelebilecek sapmalar yahut karışıklıklar ortadan kalkıyor.
Eser, on ana bölümden oluşuyor. İlk bölümde genel olarak Batılılaşmanın boyutları ve Osmanlı aydınına etkisi ele alınıyor. Bu haliyle özellikle bu alanda çalışma yapacaklara kaynaklık edecek mahiyette. Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı bölümünde ise, Batılılaşma ile birlikte edebî geleneğimizin çeşitli yönlerindeki gelişim ve değişimler ele alınıyor. İlk Türk romanları ve roman dilinin kuruluşuna dair bölümün ardından, Tanzimat’tan Cumhuriyet dönemine kadar kronolojik bir sıra takip ediliyor. Son bölümde ise Okay’ın konu ile alakalı bazı makaleleri, ansiklopedi maddeleri ve denemeleri yer alıyor. / Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et