Medeniyet, sosyolojik bir kavramdı; stratejik bir silaha dönüşüyor. Tahlillerinde medeniyet kelimesini kullanmaktan özenle kaçınan siyaset bilimciler ve uluslararası ilişkiler uzmanları, birden bire medeniyetler çatışmasından söz etmeye başladılar. Sokaktaki insan, medeniyetin ne olduğunu anlamadan, onların çatışan sistemler olduğunu düşünmeye başladı.
Derken, karşı taarruz başladı: Medeniyetler çatışmaz, ittifak ederler! İttifak için de, önce samimi bir diyalog ortamının hazırlanması gerek. Her halükârda, ister çatışma ister ittifak söylemi benimsensin, önce medeniyet kavramının ciddi biçimde irdelenmesine ihtiyaç var. Medeniyet, tıpkı devlet veya imparatorluk gibi, geçmişte var olmuş nesnel bir varlık mıdır; yoksa zorlama bir tasarım mı? Geçmişte var olanı mı, gelecekte var olmasını arzu ettiğimiz gerçekliği mi yansıtıyor? En önemlisi, medeniyet dediğimiz sosyal, kültürel ve politik bütünün dünya düzeni yahut Nizam-ı Alem ile bağlantısı ne?
Sosyolojik analizi siyaset felsefesi ile bütünleştiren Profesör Ahmet Davutoğlu, 20. yüzyıl Batı düşünürlerinin beklentilerinin aksine, küresel çağın bir medeniyet canlanmasına tanık olduğunu söylüyor. Beklenti, Batı medeniyetinin öteki medeniyetleri yok edip, tek medeniyet olarak kalacağıydı. İslam medeniyetinin yeniden canlanmasında Türkiye’nin anahtar olduğunu belirten Davutoğlu, “en yoğun modernleşme tecrübesi ile en onurlu anti-sömürgeci yerelliği birlikte yaşadığı için” Bu Ülke’nin önemli olduğunu söylüyor.
Hegemonik İstikrar kuramını geliştiren Amerikalı akademisyen Robert Gilpin, medeniyet kavramının uygun bir analiz birimi olmadığını söylüyor. Gilpin’e göre, devlet veya imparatorluk gibi örgütlü gruplar, medeniyetten daha işlevseldir. “Viyana’yı kuşatan İslam medeniyeti değil, Osmanlı ordusuydu!” İngiliz Chris Brown, Amerikan meslektaşının sığ yaklaşımını yumuşatıyor: “Medeniyetler, çok derinlere nüfuz etmiş düşünce kümeleri anlamında, gerçek varlıklardır.”
Çinli TU Weiming, medeniyet ve düzen sorunsalına daha hakimâne yaklaşıyor: İnsanlığın geleceğine dair tek seçenek öneren Aydınlanma Aklı iflas etmiştir. Aydınlanmanın araçsal aklına ve saldırgan bireyciliğine karşı, insancı bir vizyon geliştirmeliyiz. Bunun için, karşılaştırmalı ve tarihsel bir medeniyetler analizi ile, insan toplumlarında mevcut tüm manevî kaynaklara eğilen; filozoflarla ilahiyatçıları dostane bir ilişki içinde, kendilerini ve birbirlerini keşfetmeye yönelten bir çabaya ihtiyaç vardır.
Arzu ve samimiyet varsa, yol bulunur!
Paylaş
Tavsiye Et