| Söz zaten HAMAS’ta. Ben sadece açıkça görülmeyen arka planı göstermeye çalışıyorum. Kısaca ifade etmem gerekirse, şu anda iki büyük dönüşümü eşzamanlı olarak yaşıyoruz. Bir tarafta güç dönüşümü, diğer tarafta da medeniyetler dönüşümü. Bu iki dönüşüm bazen birbirine zıt sonuçlar doğursa da, genel anlamda birbirini besleyen süreçler olarak ortaya çıkıyor. Soğuk Savaş sona ermesine rağmen, şu anda hâlâ Soğuk Savaş parametreleri ile konuşuyoruz. Biraz önceki “sol” ve “muhafazakârlık” tartışması bunun iyi bir örneği. Bundan daha da önemlisi Soğuk Savaş’ın güç ve statü dağılımı yeni duruma uyarlanmış değil henüz. Başka bir deyişle Soğuk Savaş’ı bitiren anlaşma imzalanmadı daha. BM Güvenlik Konseyi hâlâ İkinci Dünya Savaşı sonrası düzeni yansıtıyor. Dünya Bankası, İMF, Dünya Ticaret Örgütü vs. bunların hepsi Soğuk Savaş sisteminin kurumsal araçları. Geçtiğimiz aylarda toplanan 60. BM Genel Kurulu’nda Almanya ve Japonya’nın (galiba bir de Hindistan ve Brezilya vardı) daimi üyelik başvuruları reddedildi. Bugün Japonya Amerika’nın ardından dünyanın en büyük ikinci, Almanya ise üçüncü ekonomisi. Buna rağmen BM Güvenlik Konseyi’nde temsil edilmiyorlar. Çin ise Fransa ve İngiltere’yi geçerek dördüncü sıraya yükseldi. Hızla gerileyen güçlerine rağmen Fransa ve İngiltere BM Güvenlik Konseyi’nde daimi koltuk sahibi olmaya devam ediyor. Dahası liberal-küresel ekonomi dünya çapında gün geçtikçe büyüyen bir muhalefetle karşı karşıya kalıyor. Birkaç yıldır DTÖ toplantıları Güney ile Kuzey’in kavgalarına sahne oluyor. Amerika’nın nispî düşüşü ise Amerikan dış siyasetinde militarist bir yaklaşımın yükselişine neden oldu. Amerika ile Avrupa arasındaki Soğuk Savaş ittifakı sona erdi. Bugün burada konumuz olan Amerikan karşıtı radikal hareketlerin iktidara gelişi de bu minvalde değerlendirilebilir. Tüm bunlar sistemin tıkanma noktasına geldiğini, anomali safhasına girdiğini açıkça gösteriyor. Güç, statü ve menfaat paylaşımının yeniden söz konusu edildiği böyle bir dönemde aktörlerin muhafazakâr, radikal, değişimci ve realist bir yapılanmaya gitmesi normal. Dolayısıyla HAMAS’ın aldığı oy oranını kısmen bununla açıklayabiliriz. Diğer bir dönüşüm ise medeniyetler dönüşümü. Medeniyetler dönüşümünün etkisi daha az belirgin olmasına rağmen, daha kalıcı ve derin bir mahiyet arz ediyor. Zira doğrudan kimlik ve aidiyetle alakalı. Bugün Modern-seküler Batı kültürü küresel hakimiyetini kaybetmiş durumda. Batı insanı kendine güvenini yitirirken, Batı-dışı medeniyet havzaları yeni bir öz güvenle kendine gelmeye başladı. Bu gelişmeler de özellikle teorik-felsefî tartışmalar üzerinden takip edilebilir. İşte medeniyet dönüşümünün de kendisini hissettirmeye başladığı bu dönemde yerel aidiyetleri, daha doğrusu medeniyet aidiyetlerini öne çıkaran unsurların iktidara gelmesi de gayet normal. HAMAS’ın aldığı yüksek oyun bir diğer nedeni de bu olsa gerek. |