2006’NIN Ekim ve Kasım aylarında yaşanan bazı siyasi gelişmeler 2003 ilkbaharından beri devam eden Irak işgali açısından önemli dönüm noktalarına işaret ediyor. Bu gelişmeler sadece Irak sınırları içerisinde de gerçekleşmedi; zira Irak’ın kaderini etkileyen en önemli olay, bu ülkeden binlerce kilometre uzakta, ABD’de yapılan ara seçimlerdi. ABD’de Temsilciler Meclisi ve Senato için yapılan seçimleri Cumhuriyetçi Parti’nin kaybetmesi ve Kongre’nin her iki kanadında da kontrolün Demokratlara geçmesi, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in istifasını ve Başkan George W. Bush’un da hatalarını kabul etmesini beraberinde getirdi.
Bu seçimlerden önce Irak’ta tırmanan şiddet olayları ve her gün ölen masum sivillerin sayısının ortalama 50 kişiyi bulmasının yanı sıra, sadece Ekim ayında 100’den fazla Amerikan askerinin ölmesi de seçimlerde oy kullananların tercihlerini etkiledi. Artan şiddet olayları, ABD yönetiminin 11 Eylül sonrasında uygulamaya koyduğu korku siyaseti çerçevesinde propaganda malzemesi olarak kullanılmaya çalışılsa da bu sefer işe yaramadı ve ters tepti. Amerikan yönetiminin ve müttefiklerinin Irak’ta güvenliği artırmak için daha fazla asker kullandığı ve yerel askerî birimlere daha fazla yetki verdiği bir dönemde ülke içindeki şiddet olayları tırmanışa geçti. Rumsfeld bu sorunun çözümünü Irak’taki gelişmelere daha fazla müdahil olmakta görürken; Amerikalı emekli generaller ise Rumsfeld’i ve Irak siyasetini ciddi şeklide eleştirmeye başladılar. Bu eleştiriler giderek daha fazla Amerikan askerinin öldürülmesiyle birleşince Rumsfeld için kaçınılmaz son geldi ve bir anlamda ABD Savunma Bakanı’nın ipi çekilmiş oldu.
Irak açısından diğer bir önemli gelişme ise Saddam Hüseyin’in idama mahkum edilmesi idi. Bir tiyatroya dönüşen mahkeme sürecinde halen başka suçlardan yargılanmaya devam eden devrik lider, Şiilere yönelik gerçekleştirdiği “Duceyl katliamı” nedeniyle idama mahkum edildi. Saddam’ın yakalanmasıyla ABD’nin Irak işgalinin amaçlarından birisine ulaştığını iddia eden ve bunu ülke içindeki direnişin sona erdirilmesi için bir adım olarak lanse eden Bush yönetimi, seçimler öncesinde Irak’ta yükselişe geçen şiddet olaylarını ve Saddam’ın idama mahkum edilmesini de izledikleri siyasetin doğruluğunun bir başka göstergesi olarak kullanmaya çalıştı. Ama bu çaba tam aksi sonuçlar verdi ve bir anlamda Saddam’ın ipinin çekiliyor olması Rumsfeld ve Bush’un ipinin çekilmesine zemin hazırladı.
Son dönemde Irak’ta gün geçtikçe artan şiddet olaylarının hedefleri arasında toplumun eğitimli kesimlerinin ve akademisyenlerin ön plana çıkması diğer bir önemli gelişme. Ülkenin yeniden yapılandırılmasında çok önemli roller üstlenmesi beklenen ve bir dönem Irak’ı diğer pek çok Arap ülkesinden ayrıştıran eğitimli nüfus, ya saldırılara hedef oluyor ya da saldırılardan korunmak için ülkeyi terk etmek zorunda kalıyor. Bu durum Irak’ın bir an önce içinde bulunduğu kaos ortamından çıkarak normalleşmesi yönündeki çabaları baltalıyor ve ülkenin geleceği açısından oldukça önemli olan bir toplumsal kesimi ortadan kaldırıyor. Bu cinayetlerin ve oluşan korku ortamının failleri tam olarak bilinemese de, ülkenin bir an önce kaostan kurtulmasını ve düzen sağlandıktan sonra Irak’ın yeniden güçlü bir ülke haline gelmesini istemeyen kişi ve devletlerin bunda etkili oldukları söyleniyor. Kasım ayında Irak’ın başkenti Bağdat’ta bulunan Yüksek Öğretim Bakanlığı’nın basılarak 150 kişinin kaçırılması, bu bahsettiğimiz gelişmelerin vardığı son noktayı gösteren ürkütücü bir örnekti. Böylesi bir olayın gerçekleşebilmesinin yanı sıra, olay sonrasında çeşitli devlet birimlerinin birbirlerini suçlaması da ülkede devlet aygıtının var olmadığını ve mevcut yapılar arasında ciddi bir güvensizlik ve anlaşmazlık yaşandığını ortaya koydu. Bu gelişme Irak’ın gelecekte bir bütün olarak var olması yönündeki ihtimallerin gitgide azaldığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Irak’ta geçtiğimiz aylarda meydana gelen bu gelişmelerin ve ABD seçimlerinin yansımalarının nasıl olacağı, son dönemde en fazla tartışılan konu. Bir yanda Saddam’a verilen idam cezasını sevinçle karşılayan Şii ve Kürt gruplar cezanın bir an önce infaz edilmesini isterlerken, diğer yanda buna ciddi tepki gösteren Sünni gruplar infaz gerçekleşirse şiddete başvuracaklarını ilan ettiler. Ancak Irak’ta bundan sonra yaşanacak gelişmeleri etkileyecek olan asıl faktör Saddam’ın idamı değil, ABD’nin siyasetinde meydana gelecek muhtemel değişiklikler olacaktır. Seçim yenilgisi sonrasında Rumsfeld’in istifası ve Bush’un açıklamaları, ABD yönetiminin Irak politikasına yönelik içeriden ve dışarıdan yapılan eleştirileri Amerikan halkının da desteklediğinin artık yönetim tarafından algılandığının bir işareti. Bundan böyle başarısızlığın kabulü ile birlikte, yeni bir stratejinin oluşturulması ve uygulanması ABD’nin Irak’taki yeni önceliği haline gelecektir.
El-Maliki’nin Kısa Ankara Ziyareti
Irak’ta tüm bu gelişmeler yaşanırken, Irak Başbakanı Nuri el-Maliki, daha önce ertelenmiş olan Türkiye ziyaretini 16 Kasım’da gerçekleştirdi. Beraberinde yedi bakan ile Türkiye’ye gelen el-Maliki’nin temaslarında özellikle PKK ve Kerkük meseleleri Türk yetkililerin vurguladığı konular arasında öne çıksa da, bu ziyaretin pek de parlak sonuçlar getireceğini söylemek mümkün görünmüyor. Zira kendi bakanlarının güvenliğini sağlamak hususunda dahi zorlanan bir Irak yönetiminin, Türkiye’nin istediği şekilde PKK ile mücadele etmesi hiç de kolay olmayacaktır. Her şeye rağmen, Irak’ta hatasını kabul eden ABD yönetiminin ülkede istikrarı sağlamak için komşu ülkelerin desteğine daha fazla ihtiyaç duyacağı bir dönemde, Türkiye’nin temaslarını diri tutması oldukça önemli. Irak’ın resmî kurum ve kuruluşlarının yanı sıra, ülke içindeki çeşitli etnik ve dinî gruplarla kurulan bağlantılar Türkiye’nin sadece etkinliğini değil, ABD nezdinde bu ülkeye yönelik politikalarını kabul ettirme şansını da artıracaktır.
Paylaş
Tavsiye Et