ÇOĞUMUZUN en çok yakındığı sorundur vaktimizin olmayışı. Zamanımız yoktur. İşimiz çoktur. Bu yüzden hep kısa vadeye odaklanırız. Anlık, saatlik ya da en fazla haftalık programlar yaparız. Daha ilerisi için söz vermek, plan yapmak istisnadır çoğu kez. Siyaseti bir tarafa bırakırsak, bu sıkıntıyı en fazla ekonomik hayatta hissederiz. Diyebiliriz ki ekonomimizin en büyük sorunu, vade sorunudur. Başka bir deyişle, uzun vadeye odaklanamamaktır. Hepimizin bildiği kısa, orta ve uzun vade kavramları Türkiye ekonomisi için çok daha kısadır. Uzun vade bir yıllık süreyi ancak kapsar; kısa vade 3-5 haftayı; orta vade de 6 ay gibi bir süreyi. Halbuki teoride bu sürelerin hepsi kısa vadedir.
Kısa vadeye odaklanan ekonomiler anlık yaşar. Döviz, borsa ve faizdeki kısa vadeli değişimler bu tür bir ekonominin temel göstergeleridir. En azından, bu bizde böyledir. Küreselleştiğimiz ölçüde ömürlerimiz de kısalır. Zamanı daha küçük parçalara bölmek kapitalist sistemin en büyük numarasıdır. Çoğalmış gözüken zaman gerçekte hem kısalmış, hem de bereketsizleşmiştir. Yedi gün, yirmi dört saatlik bir koşturmaca insanoğluna ne verebilir?
Kısa vadeli ekonomide çoğunlukla sebeple sonucu birbirine karıştırırız. Üstelik basit formüllerimiz de vardır: “Döviz kurunu artırırsak cari açık kapanır” ya da “faizleri yükseltirsek, kur da enflasyon da düşer” deriz. Bilmemiz gereken, bu makro göstergelerin gerçekte birer sonuç olduğudur. Kur; döviz arz ve talebinin bir sonucudur. Ödemeler dengesi buna dair bir fikir verir. Enflasyon da bir dengenin sonucudur; temelde mal piyasasındaki arz ve talebin... Mallar, üretilenden daha fazla talep ediliyorsa, fiyatları artar. Fiyatlar sürekli artıyorsa enflasyon var demektir. Keza faizler de öyle: Tasarruflarını ödünç vermeye çalışanların ve bu tasarrufları talep edenlerin belirlediği bir fiyattır. Bu durumda sonuçları beğenmiyorsak, ilgilenmemiz gereken sebepler olmalı.
Sonuçlarla ilgilenmemizin iki önemli nedeni var: Birincisi, sonuçlar kısa vadeli ekonomik yaşamın ayrılmaz unsurlarıdır. Bu sistemde onlarsız bir hayat ütopiktir. İkincisi, sonuçları sebeplerine başvurmadan geçici olarak değiştirebilme imkanının olmasıdır. Örneğin Merkez Bankası’nın döviz ya da faiz üzerinde kısa vadede de etkisi vardır. Dolayısıyla enflasyon, faiz ve döviz kuru arasındaki nispi fiyat dengesiyle oynamak mümkündür. Bu tür bir müdahale çoğu insanı yakından ilgilendirir. Çünkü ekonomik pastadan alınan dilimlerin büyüklüğü, söz konusu değişkenler arasındaki dengeyle ilgilidir. Yüksek reel faizler toplumun belli bir kesimine daha çok fayda sağlarken, düşük döviz kuru başka bir kesime daha fazla avantaj sağlayabilir. Bu yüzden nispi fiyat değişikliğine yönelik istekler, aslında milli gelir pastasından daha fazla pay alma mücadelesidir. Kısa vadeli ekonominin odak noktası, pastanın nasıl bölüneceğidir. Böyle ekonomilerde rant mücadelesi, siyasetin gerçek gündem maddesidir.
Ekonomimizin sağlıklı bir yapıya kavuşması uzun vadeye odaklanmakla olur. Uzun vadeye odaklanmak, herkesçe paylaşılan açık ve net bir hedefe sahip olmaktır. Bunun adına stratejik vizyon da diyebilirsiniz. Hedefi olanın zamansızlık sorunu da olmaz; önceliklerine göre hareket eder. Zamanını hedeflerine ulaşmak için gerektiği şekilde kullanır. Bu tür ekonomilerde asıl olan pastadan kimin hangi payı kapacağı değil, onun nasıl büyütüleceğidir. Amaç toplumun refahını artırmak, kişi başına düşen geliri büyütmektir. Uzun vadeli ekonomiler büyümeye odaklanır.
Ekonomik büyümenin nasıl sağlanacağı iktisadın en önemli sorusudur. En basit formülasyona göre, büyümenin başlıca iki unsuru sermaye ve emektir. Öte yandan geçmiş tecrübeler sadece sermayeye ve yatırıma ağırlık vermekle sürdürülebilir büyümenin sağlanamadığını gösteriyor. Emek sabitken makinelerin artırılması durumunda verimin giderek azalacağı artık neredeyse herkesin bildiği bir iktisat teorisidir. Yine eğitimi önemsemek adına toplumun tümünü okuryazar yapmanın da pek bir faydası olmamıştır. Doğum kontrolleriyle nüfusu azaltmaya çalışmak da pastayı büyütmeye yetmemiştir. Yurtdışından borçlanmak ya da hibe dilenmek de keza fayda vermemiştir. Latin Amerika’dan Afrika’ya, Asya’ya kadar kalkınma iktisadı literatürü bu tür başarısızlık örnekleriyle doludur.
Sürdürülebilir ekonomik büyüme noktasında sermayenin miktarı ve kalitesi ile emeğin sayısı ve niteliğinin yanı sıra, sahip olunan teknolojinin düzeyi ön plana çıkıyor. Başka bir deyişle, bilgi ve teknoloji; verimliliği artıran en önemli unsurlardır. Bu yüzden sermaye ve emek artışına ek olarak, özellikle toplam faktör verimliliğini artırıcı uygulamaların başarısı uzun vadede ekonomik büyümeyi sağlar. Son yıllarda gösterdiğimiz yüksek büyümenin ardında toplam faktör verimliliğindeki artış yatıyor. Türkiye’nin toplam faktör verimliliği 1990’larda yıllık %0,5 iken geçtiğimiz son dört yılda %5’lere kadar yükseldi.
Uzun vadeli ekonomi, bilgi temelli ekonomidir. Bilgi, anahtar kelimedir. Bilgi, kendisine yapılan bilinçli yatırımla büyür. O, tükenmeyen bir kaynaktır. Yeni bilgi eskisine ilavedir. Onu çoğaltır. Bilgide, azalan verimler kanunu geçerli değildir. Daha fazla, daha yeni bilgi daha çok üretime yol açar. Bu tür ekonomilerde makro değil, mikro yapılar yani firmaların nasıl çalıştığı ve ürettiği daha önemli hale gelir. Uzun vadeli ekonominin temel ilgi alanları: Bilgi ve iletişim teknolojisinden istifade etmek, yeniliği ve teknolojinin yayılımını teşvik etmek, beşerî sermayeyi güçlendirmek ve potansiyelini kullanmak, yeni firmaların kuruluşunu ve girişimciliği teşvik etmektir. Uzun vadeli ekonomide sorulan sorular da farklıdır. “Döviz kuru ne olacak?” ya da “Borsa çıkacak mı?” soruları arka planda kalır. Firmalar yeni teknolojiyi verimli bir şekilde kullanabiliyorlar mı? Üniversitelerde oluşturulan fikirler piyasaya daha verimli transfer edilebiliyor mu? Daha iyi eğitimli insanlar bilgilerini üretimin verimli olması doğrultusunda organize edebiliyorlar mı? Piyasaya yeni firmalar girip büyüyebiliyorlar mı? Uzun vadeli ekonomilerin temel soruları işte bunlardır. Şimdi durup düşünelim. Sizce, bizim temel sorumuz hangisi: Kısa vadeye, yani pastadan pay almaya mı odaklı; yoksa uzun vadeli ve pastayı büyütmeye mi?
Paylaş
Tavsiye Et