Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (May 2007) > Dünya Ekonomi > Küresel kapitalizmin can suyu
Dünya Ekonomi
Küresel kapitalizmin can suyu
Sadık Ünay

KÜRESEL ekonominin beklentiler üzerine kurulduğu varsayılan ve rüzgârdan nem kapan bir yatırımcılar camiasının sosyo-psikolojik tepkileri ile hareket eden piyasaları açısından herhalde hiçbir veri ham petrol fiyatları kadar hayati değildir. Gerek kapitalist sanayileşmenin can damarı, gerekse kapitalist tüketime dayalı toplum yapısının itici gücü olmasından dolayı petrol her zaman ama özellikle spekülasyona dayalı kazançların arttığı günümüzde, küresel ekonomi politiğin odaklaştığı en önemli unsurdur. Uğruna savaşların yapıldığı, milyonlarca insanın bölüşüm kavgaları yolunda hayatını kaybettiği, temelinde eski ve yeni dünya düzenlerinin örgütlendiği, rezervleri doğrultusunda süper güçlerin etki alanlarının belirlendiği böylesine sihirli, değerli ve tehlikeli bir kaynak.
İşte bu yüzden, dünya piyasalarındaki gelişmeleri tetikleyen askerî, siyasi ve ekonomik faktörlerin alt alta toplanıp belirlediği önemli bir gösterge var ki, o da ham petrolün varil fiyatıdır. Özellikle ABD ve İran arasındaki nükleer güç gerginliğinden dolayı Ağustos’ta 78 dolarla zirve yapan petrol fiyatı, son dönemde istikrarlı bir iniş eğilimine girmiş görünüyor. Ancak petrol, değeri o kadar hassas ve diğer ekonomik parametreler üzerinde etkili bir meta ki, fiyatı belli bir aralığın üzerine de çıksa altına da düşse yatırımcı camiası panikliyor. Bu yüzden, Ekim başında 60 doların altını görerek son altı ayın en düşük değerine inen petrol fiyatlarının ABD ve diğer sanayileşmiş ülkelerde istikrar ve büyümeyi tehdit edip etmeyeceği hemen tartışılmaya başlandı. “Ham petrol fiyatı, indiği bu seviyede uzun süreli olarak kalır mı?”, “Kalırsa bu, küresel ekonomide yavaşlama veya krize sebep olabilir mi?” gibi sorular sıkça soruluyor. Tabii bu tür soruları cevaplamak için petrol fiyatlarındaki hareketlerin bazı reel sebeplerle mi, yoksa türlü spekülatif faaliyetler yüzünden mi gerçekleştiğine bakmak gerekir.
2007’de küresel ekonominin nispeten yavaşlayacağı genel kabul gören bir yaklaşım, ancak yavaşlamanın miktarı konusunda rivayetler muhtelif. Bu yılki %5,1’lik küresel büyüme oranının %4,7 civarına ineceği, ABD’deki büyümenin ise bu yılki %3,5 seviyesinden %2,9 civarına düşeceği tahmin ediliyor. Petrol sevdalısı Amerikan toplumunun toplam tüketimi içinde petrol harcamalarının %8-10 arası bir yer tuttuğu düşünüldüğünde, petrol fiyatındaki ciddi düşüşün iç talep ve tüketim seviyesini tetikleyeceği umuluyor. Ancak başta da belirttiğimiz gibi, küresel ekonomik sistemin damarlarında akan kan mesabesindeki petrolün piyasalarda alacağı değer, temel ekonomik göstergelerden ziyade yatırımcıların risk algılamalarından önemli ölçüde etkileniyor. Bu bağlamda ABD yönetimindeki neoconların “önleyici saldırı” doktrini çerçevesinde, terörizmle bir şekilde ilintilendirebildikleri her bölgeyi potansiyel hedef haline getirmeleri de bu risk algılamalarına olumsuz etki yapıyor. Yoğun medya propagandası ile uluslararası krizlerin çok kısa sürede ısıtılabildiği de ortada. Bu açıdan bakıldığında, son haftalarda öncelikle İran ve Lübnan eksenli olarak yükselen jeopolitik tansiyonun düşer gibi olmasına rağmen, Ortadoğu’daki hassas dengelerin ve Venezüella, Rusya gibi ülkelerde Batılı petrol şirketlerinin hükümetlerle yaşadıkları zorlukların fiyatların daha da inmesini engelleyeceği görülüyor.

Enerjide Rus Hamlesi
Bu noktada Rusya için özel bir parantez açarak, önce Batı ile ilişkileri normalleştirme politikası izleyip, ardından bilinçli bir ekonomik milliyetçilik (yeni korumacılık) stratejisini uygulamaya koyan Putin yönetiminin petrol eksenli enerji siyasetinden bahsetmek yerinde olur. Devlet kontrolündeki enerji devi Gazprom, Kuzey Kutup Bölgesi’nde Batılı şirketlerin iştahını kabartan Shtokman petrol ve doğalgaz rezervlerini tek başına işleteceğini ve yabancı ortak kabul etmeyeceğini Ekim ayı başında açıkladı. Böylece, Conoco ve Chevron gibi Amerikan şirketlerinin de aralarında olduğu konsorsiyum, bölgedeki 20 milyar dolarlık petrol/doğalgaz pastasından bir çırpıda dışlandı. Aynı sıralarda, sıvılaştırılmış Rus doğalgazının gemilerle ABD’ye taşınmasını öngören bir proje de, Avrupa’ya kurulacak bir boru hattı lehine geri çekildi. Dolayısıyla, enerji sektöründe yaşadığı arz-talep dengesizliğini kapatmak için Rusya’yı güvenilir bir ortak olarak yansıtmaya çalışan Bush yönetimine ikinci bir ‘gol’ atıldı.
Shtokman’da yaşanan problemler, geçtiğimiz aylarda Shell ve Exxon’un Sakhalin projesindeki ortaklıklarının iptali, BP ve Total’in de devre dışı bırakılmalarıyla birlikte değerlendirildiğinde, Rusya’nın milli şampiyonları Gazprom ve Rosneft eliyle Batılı şirketlere karşı stratejik bir temizlik harekâtına giriştiği izlenimi pekişiyor. Elbette kritik enerji alanında yaşanması muhtemel yeni bir “soğuk savaş”, zaten hassas olan risk algılamalarına tavan yaptıracak ve cari petrol fiyatlarını da etkileyecektir. Durumun küresel ve siyasi ehemmiyetini vurgulamak bakımından, sadece Gazprom’un kontrol ettiği petrol rezervlerinin Suudi Arabistan ve İran hariç dünyadaki tüm ülkelerden fazla olduğunu ve Gazprom Yönetim Kurulu Başkanı Dimitri Medvedev’in aynı zamanda Putin hükümetinde Başbakan Yardımcısı olduğunu belirtmek yeterli olur herhalde.
Petrol fiyatlarının ani çıkış ve inişler göstererek küresel büyüme ve istikrarı takip eden çevreleri endişelendirdiği bir ortamda, Chevron, Statoil, BP ve Shell gibi uluslararası petrol devlerinin dünya rezervlerinin ancak %20’sini kontrol ediyor olması Batı dünyası için pek iç açıcı değil elbette. Hatırı sayılır yeni keşiflerle petrol arzında dramatik bir değişiklik olmadığı takdirde, ABD’nin küresel siyasetine onay vermeyen ülkelerin yer aldığı OPEC, kontrol edici pozisyonunu orta ve uzun vadede sürdürecektir. Şu anda günlük üretimi 29,9 milyon varille zaten geçtiğimiz yılın 400 bin varil altında olan OPEC’in, petrolün varil fiyatını 60 dolar seviyesinde tutmak için yarım milyon varillik bir üretim kısıntısına gitmesi gerektiği tahmin ediliyor.
Gelirlerini maksimize etmek isteyen Venezüella, Endonezya, İran ve Nijerya’nın üretimi kısmaya pek yanaşmayacakları açık; ancak son tahlilde kartlar OPEC’in ağır topu Suudi Arabistan’ın elinde. ABD’nin İran’a karşı yeni bir askerî maceraya girişmesi ve buna İran’ın bir petrol ambargosu ile karşılık vermesi ise, bütün bu hesapları altüst ederek bir ‘bomba’ etkisi yapacaktır. Tarihi kan, savaş ve gözyaşı ile dolu olan petrolün önümüzdeki dönemde yeni mücadelelerin merkezinde olacağı açık. Dileriz, kapitalist sanayileşmenin can suyu ve tüketim toplumunun gıdası petrol, bölgemizde yeni insanlık dramlarının tetikleyicisi olmaz.


Paylaş Tavsiye Et
Dünya Ekonomi
DİĞER YAZILAR