BİR dergi, popülerliğin zirvesinde olduğu bir anda neden kendi kendisini kapatma kararı alır? Üstelik de manşetten “aynen devam” mesajı vermişken? Derginin sahibi “Çaresizdim, bunaldım. Bu kadar iftiraya dayanamadım. Hakkımızda söylemedikleri söz kalmadı. En son ‘Barzani destekliyor’ denildi. Olacak iş değil. Ben de bu vatanın evladıyım. Dayanamadım ve kapatma kararı aldım” diyor.
Ama bu açıklama, yine de yukarıdaki soruya tatmin edici bir cevap gibi görünmüyor. İftiraya uğrayan bir insan, elindeki medya imkanını kullanarak, sahibi olduğu dergi aracılığıyla kendisini ifade etmek ve ucu açık bir zaman süresince haklılığını kanıtlamaya çalışmak yerine neden kapatma kararı alır? Yoksa “Çaresizdim, bunaldım” ifadesinin arkasında söyleyemediği başka sözler mi var? Nokta dergisi Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş, derginin sahibi Ayhan Durgun için “Son bir ayda belirgin bir tedirginlik ve endişe içinde olduğunu fark etmemek olanaksızdı” diyordu. Belki asıl üzerinde durulması gereken husus da bu ‘tedirginlik’.
Nokta’nın eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlüklerle ilgili haberi şu an dava konusu. Örnek, günlüklerin kendisine ait olmadığına ilişkin bir açıklama yaptı; ama pek çokları, onun “adet yerini bulsun” türünden gönülsüzce bir yalanlama yaptığına, dolayısıyla günlüklerin ve orada yazılanların gerçek olduğuna inanmaya devam ediyor. Nokta’nın daha önce yayımladığı, gazetecilerin fişlenmesiyle ilgili “andıç haberi”nin doğru olduğu ise zaten ortaya çıkmıştı. Gazeteciler ve onların görev yaptıkları medya organları hakkında bir tür fiş tutulması ve bazılarının sakıncalı görülerek basın toplantılarına sokulmamaları süregelen bir uygulamaydı; ancak bu belgenin gerçek olduğunun kabul edilmesiyle birlikte, tarafsızlık esasına uygun hareket etmesi gereken bir kamu kurumunun, gazeteciler ve basın organları hakkında ideolojik değerlendirmeler yaptığı da kanıtlanmış oldu.
Nokta’nın yayınları, ortalama bir demokraside taşları yerinden oynatacak türden haberlerin ürkütücü bir suskunlukla karşılandığı bir ülkede yaşadığımız gerçeğini bir kez daha gösterdi. Dahası, bu tür haberler duyulduğunda, projektörlerin darbe girişimiyle suçlananlara değil, haberi verenlere veya soruşturma açan savcılara çevrildiği bir ülkeydi burası. Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmek için örgüt kurmanın, yani darbe girişiminde bulunmanın değil, bunu haber yapmanın bile suç olduğu bir ülke.
Şimdi pek çok kişi, Nokta’nın andıç ve darbe girişimleriyle ilgili haberleri yüzünden baskıya uğramış olabileceğini ve bu yüzden kapıya kilit vurmak zorunda kaldığını düşünüyor. Eğer öyleyse, basın özgürlüğü ve demokrasi adına daha derin kaygı duymamız gereken bir sürece giriyoruz demektir. Çünkü Nokta’nın hangi haberlerin ardından kapandığı göz önüne alındığında, bundan sonra çok az basın organı bu tür haberleri kamuya duyurma konusunda gerekli cesareti kendisinde bulabilecektir. (Hele hele Alper Görmüş hakkında istenen 6 yıllık hapis cezası istemini duyduktan sonra.)
Ortada bu kadar ciddi iddialar varken hükümetin ve siyasi partilerin adeta “ne kedi girmiş, ne zarar etmiş” şeklinde görmezden gelici bir tutum içinde olmaları da ayrı bir acıklı durum. Böyle bir ortamda Başbakan Erdoğan, savcıların görevini yapmalarını istiyor. Peki, bu mümkün mü? Bunun en somut, en tartışma götürmez ve en ikna edici cevabını Şanar Yurdatapan veriyor:
“28.02.2000 Adana Savcısı Sacit Kayasu, 12 Eylül darbecisi Kenan Evren ve arkadaşları hakkında iddianame hazırladı.
03.11.2003 Adana Savcısı Sacit Kayasu işinden atıldı.
03.03.2006 Şemdinli soruşturmasını yürüten Van Savcısı Ferhat Sarıkaya hazırladığı iddianamede, olaydan başta Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt olmak üzere silahlı kuvvetler komutanlarını da sorumlu tuttu.
07.03.2006 İddianame kabul edildi, dava açıldı.
14.03.2006 Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Başbakan’ı ve Cumhurbaşkanı’nı ziyaret etti. Görüşünü soran gazetecilere “Büyükanıt’tı, şimdi daha büyük anıt oldu” dedi.
09.03.2006 Van Savcısı Ferhat Sarıkaya hakkında soruşturma başlatıldı.
20.04.2006 Van Savcısı Ferhat Sarıkaya, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca cezalandırıldı. Avukatlık dâhil, artık bu mesleği yapamayacak.
7.07.2006 Emekli General Altay Tokat, yargıçları hizaya getirmek için evlerinin yakınına bomba attırdıklarını söyledi.
30.10.2006 Hakkında suç duyurusunda bulunuldu, dosya elden ele dolaştı ve sonuçta dava ‘takipsizlik’ kararı ile sonuçlandı. Ama hizaya getirmek istediği Yargıç Kamil Şahin bu olayı yazdığı için Adalet Bakanlığı’nca hakkında soruşturma açıldı.
28.03.2007 Nokta dergisinde yayımlanan ve eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek’e ait olduğu söylenen günlükte darbe hazırlıkları yapıldığı bilgisi yer aldı.
04.04.2007 Başbakan Erdoğan: ‘Burada savcılara ciddi bir görev düşüyor, ama onlardan hiç ses yok!’
Allah allah, neden acaba?..”
Türkiye gerçekten ilginç bir ülke. Demokratikleşme ve sivilleşme yönündeki onca değişiklikten sonra geldiğimiz Nokta bu. Demek ki, ‘reform’ adı verilen bütün bu değişime eşlik eden bir başka süreç daha var; reformla birlikte onun yıktıklarını yerine koyan bir ‘restorasyon’ da işliyor.
Bugün basın özgürlüğünü savunmak, Nokta’yı kapanmaya sürükleyen bu süreci sorgulamaktan geçiyor. Nokta’nın yaşatılması ise, hem demokratik hukuk devletinin hem de darbelere ve muhtıralara karşı direnebilecek bir sivil toplumun üzerinde durabileceği moral zeminin bir gereği. Aksi halde, bundan sonra herhangi bir darbe girişiminden, o kalkışma uygulamaya geçirilmedikçe haberdar olamayacağız. Haberdar olduğumuzda ise, muhtemelen çoktan iş işten geçmiş olacak.
Paylaş
Tavsiye Et