KOSOVA, tahmin edilebileceği gibi, şu anda Sırp kamuoyunun en temel siyasi meselesi durumunda. NATO’nun 1999’daki müdahalesinden ve Sırbistan ordusunun geri çekilmesinden bu yana geçen sekiz yıl boyunca çözümlenmemiş bir konu olarak kaldı Kosova’nın statüsü. Sorunu sekiz yıldır çözümsüz bırakmak, ilgili tüm tarafların işine geliyordu aslında. 2004 Mart’ında Kosova’da gerçekleşen şiddet olayları başta olmak üzere meydana gelen başka birçok ciddi etnik ayaklanma da bu durumun kanıtıydı. Bununla birlikte, bu meseleye büyük çoğunluğu dünya siyasetinde önemli bir yere sahip olan ülkeler tarafından önerilen çözüm, Sırbistan halkı ve siyasi partileri tarafından tamamıyla kabul edilemez gibi gözüküyor. Zira Sırplar için Kosova, ellerini yaksa da bırakmak istemedikleri sıcak bir patates gibidir.
Sırpların ortak bir amaç etrafında birleşmesinin ne kadar imkansız olduğuna dair asırlık halk deyimlerine rağmen, yeni Anayasa ve onun kabulünden önceki kampanya, Sırbistan’daki partilerin ve halkın çoğunluğunun en azından bir meselede anlaştığını gösterdi: Kosova Sırbistan’ın bir parçasıdır ve öyle kalacaktır. Parlamento’da temsil edilen bütün partiler, Sırp halkını referanduma katılma ve yeni Anayasa’ya ‘evet’ oyu verme konusunda teşvik ettiği bir ortamda, Anayasa’nın ilk paragrafındaki Sırbistan tanımını hatırlatmak yerinde olur: Sırbistan, Kosova ve Metohija ile bölünmez bir egemen devlettir. Kosova eyaletinin Sırpça tam ve resmî adı olan Metohija, Yunanca “kilise arazisi” demektir ve bu kelime üzerinde ısrar etmenin siyasi bir gerekçesi vardır. Zira Kosova’nın her yanındaki Ortaçağ manastır ve kiliseleri, Ortodoks (Sırp) Kilise’nin bu topraklar üzerinde hakkı olduğunu kanıtlama amacıyla Sırpların müzakere masasına getirdikleri en temel argümanlardır.
Sırbistan’da Kosova konusunda farklı bir bakış açısını sunan ve temsil eden tek siyasi güç ise Liberal Demokrat Parti (LDP) etrafında birleşen koalisyondur. Bu parti, suikasta uğrayan Başbakan Zoran Cinciç’in yakın işbirlikçisi ve Demokrat Parti’nin eski üst düzey görevlilerinden Cedomir Jovanoviç tarafından yönetiliyor. Sırp halkının oylamayı boykot etmesinin istendiği sıralarda LDP, Anayasa’nın kabulüne karşı ciddi bir kampanyaya önderlik etti; bunun temel sebeplerinden biri de Kosova idi. LDP, kampanyasında Kosova’daki Arnavut çoğunluğu göz ardı eden yeni Anayasa’yı kabul etmenin, aslında gerçeklerden kaçış olduğunda ısrar etti ve şunu haykırdı: “Kosova zaten kaybedildi! Sırbistan’ın bir parçasıymış iddiasında bulunmak tamamen çılgınlık. Aslında Kosova, 1999’da Miloşeviç yönetimindeki Sırbistan, bu bölge üzerindeki kontrolünü yitirdiğinde kaybedilmişti. Sırbistan bugün artık bu gerçekle yüzleşmek mecburiyetinde.” Bu görüşü savunan LDP, Ocak 2007’de yapılan parlamento seçimlerinde %5-6 oranında bir oy alarak Meclis’e girdi. Bu oran bize Sırbistan’da ne kadar insanın bu farklı görüşü desteklediği hakkında bir izlenim verebilir. Bu elbette Sırp halkının geri kalanının “kaçınılmaz olan”ı kabul etmeyeceği veya etmediği anlamına gelmez; ancak yine de Kosova savaş ve çatışmayla elde edildiği için Sırp halkının büyük çoğunluğu muhtemel bir bağımsızlığı ‘memnuniyetle’ kabul etmeyecektir. Zaten LDP lideri ve LDP etrafında birleşen partiler ile onları destekleyen birçok etkili, zengin ve iyi finanse edilen STK’lar, Sırp halkının geneli tarafından, Amerika’nın finanse ettiği hainler olarak görülüyor ve saldırıya uğruyorlar. Bosna ve Hırvatistan’daki savaşlara Sırbistan Devleti’nin katılmadığı yönündeki Sırbistan resmî tutumuna rağmen bu kuruluşların, 90’larda işlenen savaş suçlarının tanınması ve hatta Sırbistan Devleti adına işlendiğinin kabul edilmesi yönündeki ısrarları da bu algılamaya katkıda bulundu.
Ekim 2000’den itibaren Viyana’da müzakerelerin başlamasından ve Sırbistan’da demokratik değişimin gerçekleşmesinden bu yana -ayaklanmaların patlak verdiği 2004 ilkbaharı hariç- Sırplar için Kosova, şimdiye dek hakkında endişelenmek ve düşünmek istemedikleri bir konu olageldi. Tabii bu sadece sıradan halk ve günlük yaşam için geçerli; günlük siyaset ise 1999’dan sonra UNMIK (BM Kosova Geçici İdari Misyonu) yönetimi altına giren Arnavutların Sırplara uyguladığı şiddet haberleriyle dolu. Aslında ülke yeni bir yol bulmak zorunda ve siyasetçiler bu yüzden Kosova’nın statüsünün çözümüyle ilgili meseleleri neredeyse kasten ertelediler. Diğer sorunları daha önce çözmeye yöneldiler; çünkü Sırbistan zaten birçok soruna sahipti ve bu soru bir kez sorulup Pandora’nın kutusu açıldığında ortaya çıkacakların nasıl bir kaosa neden olacağını biliyorlardı.
Fakat şunu cesaretle söyleyebilirim ki, Kosova’nın statüsü ile ilgili bu “kötü şöhretli” müzakerelerin başlaması, Sırbistan halkında Kosova konusunda zıt duruş ve sert tepkilerle karşılık bulacak. Aslında tekrar Sırbistan’da yaşamayı reddeden Arnavutlar mucizevi bir şekilde onun bir parçası olarak kalsa bile, Sırbistan’ın Kosova halkıyla ne yapacağını kimse bilmiyor. Zira Arnavutların Sırp Devleti’ne karşı -özellikle Slobodan Miloşeviç yönetimi esnasında- uzun bir sivil itaatsizlik geçmişi sebebiyle Sırpların, Arnavutlara ilişkin ciddi önyargılara sahip olduğu gerçeğini akılda tutmak gerekir. Ayrıca sadece tarihî, vatanî ve toprakla ilgili nedenler değil, aynı zamanda ulusal mitolojiden zuhur eden meseleler de Kosova’nın kolayca bırakılmaması yönünde bir kararlılığa neden oluyor. Mesela eski Sırp Devleti’nin üzerinde kurulduğu topraklara dair tarihî haklar ve Sırp kimliği için çok önemli olan 1389 tarihinde Kosova’da Sırplar ve Türkler arasındaki meşhur savaş gerçeğinden oluşan birçok argüman bu anlamda yaygın biçimde kullanılıyor.
Diğer taraftan Sırp halkında Sırbistan’a karşı adil olunmadığına, ABD ve AB’nin sıra Sırbistan’a geldiğinde çifte standartlı davrandığına dair yaygın bir kanaat de var. Bu kanaat özellikle yakın geçmişte yaşanan bazı kırılgan Balkan meseleleriyle birleştiğinde Sırpların kin ve hayal kırıklıklarını daha da provoke ediyor. Bu meselelerin ilki, Hırvatistan’ın daha önce Krajina Sırp Cumhuriyeti olarak bilinen bölümündeki Sırp çoğunluk yönetime karşı ayaklandığında sorunun, -bugün Kosova Arnavutları için istenen- self-determinasyon ilkesiyle çözümlenmemesiydi. Aksine ayaklanma Hırvat ordusunun 1995’te etnik temizlik yapmasıyla ve Sırpların sürgünüyle son bulmuş; dünya da buna gözlerini yummuştu. İkinci mesele ise Bosna Sırp Cumhuriyeti halkının büyük çoğunluğunun Bosna’dan ayrılmayı istemesine karşın, güçlü ülkelerin bunu kabul etmedeki isteksizliğinin, Sırplar tarafından ister istemez bugün Kosova’daki durumla karşılaştırılması.
Peki, Sırbistan’a, daha önce olduğu gibi şimdi de emsallerinden farklı davranılabilir mi? BM Kosova Özel Temsilcisi Martti Ahtisaari’ye göre, ‘evet’. Ahtisaari, Kosova’nın dünya siyaseti için nasıl tehlikeli bir emsal olacağına dair eleştirileri düşünür gibi görünüyor ve eğlenceli bir ifadeyle ortaya çıkıyor: “Bu eşsiz bir çözüm bekleyen, eşsiz bir mesele.” Pekala. Fakat nasıl eşsiz ve neden? Amerika veya başkaları böyle istiyor diye mi? Bu mesele ‘birileri’ nasıl istiyorsa öyle çözülecek gibi görünüyor ve bütün Sırp politikacılar da bunu biliyorlar. Dolayısıyla burada asıl sorulması gereken şu: Sırbistan sonucu bildiği halde zaman mı kazanıyor veya kaybedeceği topraklar için bazı tavizler mi almaya çalışıyor? Ve bir başka önemli soru daha: Rusya veto hakkını kullanacak mı? Sırplar tarihte bir kez daha, safça Rusların, ‘kardeşleri’ne yardım edeceğine inanabilirler; ancak Ruslar yine kendi çıkarlarını gözetecek ve bu durumu, yeni oluşturulmuş gücünü ve nüfuzunu ölçmek için yalnızca bir araç olarak kullanacaktır.
Bu arada, modern gettolar olan yerleşim bölgelerinde tecrit edilmiş Sırp azınlık ve Sırbistan’daki mülteciler de kaderlerinin bir çözüme kavuşturulmasını; vaktiyle siyaset ve kamu alanlarından dışlanan ve şimdilerde UNMIK tarafından yönetilen Arnavut çoğunluk ise, anavatanları olan toprakları yönetme hakkının kendilerine verilmesini bekliyor. Burada sorulması gereken asıl soru şu: Arnavutlar acaba gerçekten kendilerine mi yoksa yabancılar ve yerli mafyaya mı ait bir devlete kavuşacaklar? Öte yandan, Sırp tarafının istediği üzere bu çözümsüz süreci uzatmak, bu topraklar üzerindeki çözülmemiş sorunları, nihai çözümden memnun olmayan insanlarla birlikte öylece bırakmak daha mı iyi olacak? Balkanlar’da en son ihtiyacımız olan şey yeni bir savaş. Dolayısıyla gerçeklerin ve tüm gelişmelerin de gösterdiği gibi, bu adil olsun veya olmasın, Kosova nihai olarak bağımsız olacaktır.
Paylaş
Tavsiye Et