Farid Farjad
Yapım: Taraneh Enterprises, USA, 1989 İbn Sînâ, Şifâ adlı eserinde der ki: “Bilinmelidir ki tiz notalara doğru olan intikal, öfkeli karakterleri çağrıştırır. Pest notalara doğru olan intikal; anlayışlı, mütevazı ve dengeli karakterleri ifade eder. Dönücü çıkışla elde edilen iniş üzere kurulu intikaller, nefse yücelik arz eden bir hüzünle birlikte nebevî, hikmetli ve asil bir ruh hâli verir. Bu intikallerin aksi, nefse aşağılık arz eden bir hüzünle birlikte hafifliğe meyleden bir haz verir.” Müziğin çeşitli duygu durumlarına nasıl sebep olduğunu anlatan bu satırlar, İranlı keman sanatçısı Ferid Fercad (Farid Farjad)’ın ‘hüzünlü’ keman nağmelerini anlamamıza da yardımcı oluyor. Her ne kadar çingene asıllı Macar keman virtüozu Lakatos gibi istisnaî sanatçılar, çılgınca çalış teknikleri sayesinde kemanı ‘hüznün’ enstrümanı olmaktan öteye götürseler de, keman -bilhassa tek başına (solo) çalındığında- dinleyicisini derin duygulara sevk ederek hüzünlendiren bir enstrüman. Ferid Fercad, rebabın modern şekli olan kemana belki de tarihî bağları nedeniyle bu kadar melankolik bir anlam yükleyerek bu ‘hüznü’ en yoğun şekilde yaşatan bir çalış tarzına sahip. Shakespeare’in “Kemanın yayı üzerinde şeytan geziniyor” deyişinin aksine, Fercad’ın büyülü bir değnek gibi tellere dokundurduğu yayı ile tiz notalardan pestlere doğru iniş çıkışları, kâh zelil kâh aziz eden ‘meleksi’ bir hüzün veriyor dinleyenin yüreğine. 1938 yılında Tahran’da dünyaya gelen Fercad’ın sanat hayatına baktığımızda, 1966 yılında Tahran Müzik Konservatuvarı’nda klasik müzik üzerine mastır yaptığını, daha sonra Tahran Senfoni Orkestrası’nda Birinci Kemancı olarak göreve başladığını görüyoruz. Fercad, aynı dönemde klasik keman dersleri vermek üzere konservatuvarda hocalık görevine atanmış. Fars halk müziğine olan derin vukufiyeti ve klasik Batı müziğinin üst düzey tekniklerine olan yüksek kabiliyeti sayesinde İran müziğine yepyeni açılımlar getiren Fercad’ın Anroozha ismini taşıyan beş CD’lik albüm dizisinin bu ilk albümünde, sanatçının kemanına Abdi Yamini piyanosuyla eşlik ediyor. Dünya üzerindeki en iyi keman virtüozlarından biri olarak kabul edilen Fercad’ın bu albümler dışında “Golha Orkestrası” adlı kolektif bir albümde de icralarının yayımlandığını biliyoruz. Fazla söze ne hacet: Harikulade bir albüm... /Cihat Arınç
Tavsiye Et
Ebru Berker
Yapım: Milhan Müzik, 2007 Ebru Berker, “albüm yapmak için yapılmamış 8 şarkının, aradan 7 yıl geçtikten sonra beğenilmesi ve çıkarılmak istenmesi üzerine, Sıradan bir Şarkı ve Sıradan bir Şarkıcı isimli bu albümü” müzikseverlerin beğenisine sunmuş genç ve samimi bir müzisyen. Albümün adına aldanıp da içeriğinin gerçekten ‘sıradan’ olduğunu sanmayın sakın! Bu, yalnızca günümüzde abartılı bir şekilde kışkırtılan ‘farklılık’ söylemine karşı alaycı bir yaklaşımın ifadesi. Albümün yapımcısı Metin İlhan, Berker’in deyişiyle, “Güzel ama satmaz” diyen can sıkıcı prodüktörlerden biri değil; fakat “güzel, satmaz; ama çıkaracağım!” kararlılığını gösterebilen enteresan biri... Albümde neler yok ki? Cazvari icralardan tutun da, Türk folklorik nağmelerine, popüler müziğin incelikli denemelerine kadar geniş bir yelpazeyi bünyesinde taşıyan gayet hoş şarkılar... Peki nasıl olmuş da bu kadar farklı tatları hem tatmış hem de tattırmayı denemiş Berker? Bu sorunun cevabını kendine ait sitede şöyle veriyor: “Babamın makamları, ablamın folk konserleri ve Kübalı arkadaşları, anneannemin yüksek divanında dinlediğim türküler, Mete’nin caza giriş dersleri, Esra’yla keşfettiğimiz gruplar, Feyzan’ın benim için doldurduğu iki adet 90’lık mix rock kaseti, Mayda’nın hediye ettiği Madonna-True Blue plağı, piyano hocamın çantasından çıkanlar, Yuri’nin açtığı kapıdan girenler, İspanya, Brezilya ve de başka kıtalardan esen rüzgarlar...” İnsanlık medeniyetine ait ortak birikimin ve hafızanın, hiçbir komplekse kapılmaksızın samimi bir şekilde yansıtılmaya çalışıldığı bir albüm bu. Albümün en çok dikkat çeken parçası “Düş”, ayrıca “Sonsuza Dek”, “Masal Bitiyor”, “Boğaziçi” ve “Sağanak” çok güzel. Ben hem melodik yapısıyla hem de sözleriyle -belki de beni çok iyi anlattığı için- en çok “Matröşka”yı beğendim... “Cha Cha”ya ilave olarak düzenlenen “Türk Ça Ça” da çok eğlenceli olmuş. Berker iyi ki de “bilgisayarının My Documents klasöründeki bu şarkıları” ordan çıkartıp bizlerle paylaşmış. Devamının geleceğini ümit ediyoruz. Ayrıca ona destek olan Doğan Canku, Ricardo Moyano, Fatih Erkoç, Turgut Alp Bekoğlu, Hakan Beser ve diğer değerli usta müzisyenlere de teşekkür ederiz; genç bir yeteneğe sahip çıktıkları için... /Cihat Arınç
Tavsiye Et
Ahmet Hakkı Turabi
İstanbul: Rağbet Yayınları, 2006
İbrahim Hakkı Erzurûmî hazretleri musikiyi kudemânın görüşlerine bağlı kalarak gökle ilişkilendirir ve meşhur eseri Mârifetnâme’de feleklerin ses ve nağmelerinden söz ederek şöyle der: “Hareketleri çeşitli olduğundan, her felek başka bir perdeden sadâ verip gönül yükselten nağmelerle tesbîh ve tehlîl eder. Böylece onlar, hiç durmadan Yezdân’ın aşkının harâreti ile raks ve devrân ederler. Feleklerin bu türlü hâllerini âletlerle ve hesap ile rasat edenler, işitip ve seyredip nice sırlarına vâkıf olmuşlardır. Eflâkin seslerini ve nağmelerini perdeleri ile zapt edip, usûl ve fürûu derecelerine göre hakîmâne olarak birbirine mezc edip, ruhlar için binlerce mâcun ve lezzetli şerbetler yapmışlardır. Her bir makâmı nice derde devâ, nice hastalıklara şifâ, nice tabîata safâ, nice kalbe cilâ ve nice rûha gıdâ bulmuşlardır. Bu ilme tıbb-ı rûhânî, hendese-i rûhânî, kuvvet-i rûhânî ve fenn-i mûsikî diye isimler vermişlerdir.” İbrahim Hakkı hazretlerinin bu pasajın devamında makamlardan ve usullerden “Her biri bir maraza nâfî‘dir / Zıddını her birisi dâfî‘dir” diye manzum şekilde bahsederek sözünü açtığı tıbb-ı ruhânî, şayan-ı dikkattir; çünkü Erzurûmî burada her bir makamın bir hastalığa iyi geldiğini söylüyor. Pythagorasçılar, yerinde kullanıldığı takdirde müziğin sağlığa büyük faydası olacağını kabul ediyorlardı. Gevrekzâde’nin deyişiyle “fenn-i mûsîkîden nâşî vücûd-pezîr olan makâmât-ı mütenevvia, muvâfık-ı tefrîh-i tabîat ve mutâbık-ı hıfz-ı sıhhat olduğu içün” (s. 157), Pythagorasçılara göre vücudun temizlenmesi için nasıl hekimlik sanatı araç ise, ruhun temizlenmesi için de müzik önemli bir araçtı. Antik Yunan’daki anlayışta da, seslerin hareketi ile insan ruhunun hareketlerini, gizemli bir benzerlik bağıntısından ötürü birbirine bağlayan müzik, ruh hareketlerini, tutkuları, sevinci ve hüznü yalnızca yansıtmaya değil, aynı zamanda dinleyicide doğrudan doğruya yeniden meydana getirmeye de kabildir. Kendi medeniyetimizdeki yaklaşımlara da bakacak olursak; Fârâbî, İbn Sînâ, Hasan Şuûrî, Gevrekzâde Hafız Hasan Efendi ve Haşim Bey gibi Türk-İslâm bilginleri, Türk müziği makamlarının vücuttaki organlara, mizaca ve icra zamanlarına ait etkilerini eserlerinde yazmışlardır. Bu yaklaşımların müesseseleşmiş hali, elbette ki İslam medeniyetinin en önemli sağlık müesseselerinden biri olan ‘şifahane’lerdir. Şam’dan sonra Amasya, Sivas, Kayseri, Manisa, Bursa, İstanbul (Fatih Külliyesi) ve Edirne şifahanelerinde sinir ve akıl hastalarının, musikiyle tedavi edildiğini kaynaklar naklediyor. Gevrekzâde’nin mevzuu bahis risalesi, Doç. Dr. Ahmet Hakkı Turabi tarafından titiz bir çalışmanın eseri olarak yayımlandı. Musiki ilmine dair kadim birikimimizin farkına varmamızı sağlayacak değerli bir kitap.
Tavsiye Et