PAKİSTAN’DA Cumhurbaşkanı General Pervez Müşerref’in, koltuk hesaplarını bozmaya çalışan Yüksek Mahkeme Başyargıcı İftihar Çodri’yi Mart başında görevden almasıyla başlayan süreç, ülkeyi bir anda kaosun eşiğine getirdi. Bu kaosun nedeni de hiç şüphesiz, 1999’da düzenlediği darbeyle iktidara gelmesinden itibaren ülkeyi askerî bürokrasiyle idare eden Müşerref’in, her ne pahasına olursa olsun yönetimini garantileme çabasıydı. 2005’ten bu yana Yüksek Mahkeme başyargıçlığı görevinde bulunan İftihar Çodri, Müşerref’in yeniden seçilmesinin önündeki en büyük engeldi. Aslında Çodri 2002 yılında bir çok yargıcın Müşerref’in görev süresini uzatma talebine istifayla yanıt verdiği bir dönemde, Pakistan liderinin yanında yer almıştı. Ancak Çodri başyargıçlık görevine gelir gelmez Müşerref ile ters düşeceğinin işaretlerini de vermekte geçikmedi. İlk iş olarak, Pakistan’ın elitlerini oluşturan zengin sınıfının yolsuzluk dosyalarını bir bir ortaya dökmeye başladı. Başyargıç yasadışı yollarla servet sahibi olanlara fırsat vermemeye kararlıydı.
Yolsuzluk dosyalarının ardından Çodri, hükümet üyelerinin adlarının karıştığı insan hakları ihlalleriyle de ilgilenmeye yöneldi. Cezaevlerinde işkence konusunda insan hakları örgütlerinin eleştirilerine maruz kalan Pakistan’da, devlet memurlarının karıştığı dosyaları sıkı takibe aldı. Baktığı davalar arasında güvenlik güçlerinin yasadışı yollarla gözaltına aldığı onlarca kişinin ortadan kaybolduğu dosyalar da vardı.
Çodri’nin bu girişimi aslında Müşerref için de olumlu olması gereken bir durumken, Başyargıç’ın içten içe güç kazanması, uzun vadede Müşerref ve ekibinde endişeye yol açtı. Ve nihayetinde Çodri’ye ancak iki yıl tahammül edebilen Müşerref düğmeye bastı. 9 Mart 2007’de Çodri’nin, görevi kötüye kullandığı gerekçesiyle azledildiği açıklandı. Hükümet görevlileri Çodri’nin kendi oğluyla ilgili bir olayda bir polis memuru hakkında bile dava açmasının, işlediği yirmiden fazla görevi suistimal suçundan yalnızca biri olduğunu ifade ettiler. Ancak resmî ağızlardan ne söylenirse söylensin, Pakistan halkı bunu “Çodri, Pervez Müşerref’in ikinci kez cumhurbaşkanı seçilmesine karşı geldiği için görevden alındı” şeklinde anlıyordu. Yani gerçek sebep, Yüksek Mahkeme Başyargıcı’nın, Müşerref’in ikinci dönem seçilme isteğinin Anayasa’ya aykırı olduğu konusundaki direnişi ve Cumhurbaşkanı Müşerref’in Anayasa’da değişiklik talebini geri çevirmesiydi.
Türkiye’de Anayasa Mahkemesi neyse Pakistan’da da Yüksek Mahkeme oydu ve Müşerref, her ne kadar ülkeyi demir yumrukla yönetse de, Yüksek Mahkeme’nin desteğini yanına almak zorundaydı. Müşerref’in Çodri’yi görevden alma amacı, tıpkı bizim Şemdinli vakasında yaşadığımız gibi, asker üzerindeki yargı denetimini kaldırmak ve yargıyı etkisizleştirmekti. Ama Müşerref’in bu hedefinin sonucu ülkeyi kaosa teslim etmek oldu. Müşerref bugün 1999’da iktidarı ele geçirmesinden sonraki en büyük sorunla karşı karşıya. Öyle ki görevden alınma nedeninin duyulması, Çodri’yi bir anda kahraman yapmaya yetti de arttı. Başyargıç Pakistan’da, başta İslamcı partiler olmak üzere, bütün muhalif siyasi hareketleri etrafında toplayan bir cazibe merkezine dönüştü.
Müşerref’e karşı Afganistan’a yönelik ABD işgali sırasındaki itaatkâr tavrından dolayı diş bileyen İslamcı gruplar için Çodri’yi desteklemek, kendilerini ifade etmenin bir yoluydu. Müşerref, iktidarda kaldığı dönemde komşularına karşı aktif ancak Bush yönetimine karşı genelde pasif bir görünüm çizdi. Özellikle de Pakistan’ın sınır komşusu olan Afganistan işgalinin yol açtığı olumsuz etkiler, ülke içinde bütün toplum kesimlerinde ciddi bir rahatsızlık yarattı. Diğer yandan Müşerref’in Çodri’nin yerine Rana Bhagwandas adlı bir Hindu’yu ataması da, %97’si Müslüman olan bir ülkede kabul edilemez bulundu. Ve duyulan rahatsızlık sokağa yansımakta gecikmedi.
Başlangıçta küçük avukat gruplarının öncülük ettiği Çodri’yi destekleyen sokak gösterileri yapıldı. Ardından protesto gösterileri hızlı bir şekilde bütün ülkeye yayıldı. Bilhassa Pakistan’ın ticari başkenti Karaçi, ülkenin son yedi yılda görmediği çapta büyük ve kanlı olaylara sahne oldu. Görevden alındıktan sonra adeta sine-i millete dönen Yüksek Mahkeme Başyargıcı, muhalefet partilerini yanına alarak büyük şehir mitingleri düzenlemek suretiyle Müşerref’e açık bir yanıt vermeye ve muhalefetin sesi olmaya çalıştı.
Ancak Müşerref, bu mitinglere sertlikle yanıt verdi. Ve onun bu sertliği muhaliflerini daha da öfkelendirdi. Son olarak 12 Mayıs’ta Karaçi’de yapılan gösteride 27 kişinin ölmesi bardağı taşıran son damla oldu. World Politics Review dergisine konuyu değerlendiren Pakistan’ın önde gelen savunma uzmanlarından Muhammed Buhari olayların bu seviyeye gelmesini, Müşerref’in yükselen protestoları başlangıçta hafife alması ve halkın yükselen tepkisini anlayamamasından kaynaklandığı şeklinde yorumluyor.
Pakistan’da darbeden sonra ülkenin dış dünyaya kapanmasının faturasını en çok ödeyen kesim olan alt sınıflar bu noktada Çodri’yi adeta bir can simidi olarak gördüler. Karaçi’deki kanlı bilanço bu noktada Müşerref için dönüşü olmayan yolun başlangıcı sayılabilir. Halkın nabzını anlamayan askerî bir yönetim, artan tepkileri katliamlarla bastırmaya çalıştıkça muhalefetin sesi daha da gürleşiyor. Müşerref de yaptığı yanlışlıklar yüzünden kendisini gittikçe daha fazla yalnızlığa itiyor. Son olarak ülkenin kurucu partisi olan Müslüman Birliği’ne sarılması, bu yalnızlığı en iyi şekilde ortaya koyuyor. Müslüman Birliği’nde dahi Müşerref’in yakınlaşmasıyla ilgili eleştirel sesler yükseliyor. Partinin ileri gelenlerinden eski Başbakan Zaferullah Cemali, 2004’te başbakanlıktan istifasının, Müşerref’in ülkede bütün ipleri eline almasına bir tepki olduğunu açıklamaktan geri durmuyor.
Bütün bunlarla birlikte 1999’dan beri, bir gece vakti uçağı düşürülmekten son anda kurtulması da dahil, sayısız suikast girişiminden kılpayı kurtulan Müşerref’in, bu mağduriyetini ülkenin geleceğini ipotek altına alacak derecede kullanması ve bunu yaparken de demokrasiden bahsetmesi ise başlı başına bir ironi.
Pakistan’da yaşanan olaylar, Türkiye’de zannedildiği gibi, laik ve Beşiktaşlı Müşerref ile karşısındaki dinci muhalefetin çatışması olarak algılanmamalıdır. Pakistan’ın uluslararası politikada durduğu yer son derece kritiktir. 11 Eylül terör saldırıları sonrasında Pakistan Cumhurbaşkanı ABD adına çok önemli bir görevi ifa etmiş ve ülkesini lojistik destek için Pentagon’a açmıştır. ABD için son derce hassas olan bir bölgede Müşerref’in konumu hayatidir. Ne de olsa Müşerref bölgede ABD için en tehlikeli görülen ülkenin güvenilir devlet başkanıdır. Ve böylesine stratejik bir noktada bulunan Pakistan için Bush yönetiminin şu an için Müşerref’ten başka bir seçeneği de yoktur.
Paylaş
Tavsiye Et