UZUNCA bir süredir birçok yorumcu tarafından tartışılan CHP’nin gerçekte sosyal demokrat bir parti olup olmadığı hususu, son dönemde CHP’ye yönelik bir eleştiri olarak giderek daha fazla dile getirilir oldu. Birçok köşe yazarı CHP’nin Türkiye’deki en muhafazakâr parti olduğu, hatta devletle kendini bütünleştirdiğini iddia ediyor. Diğer taraftan bazıları ise hâlâ CHP’yi sol bir parti olarak kabul etme ısrarını sürdürüyor ve diğer sol partileri CHP çatısı altında birleştirme gayretinin bayraktarlığını yapıyor. Fakat acaba CHP sosyal demokrasiyi ve onun değerlerini ne kadar temsil ediyor? Bu soruyu cevaplamak veya bir partinin kimliği hakkında karar vermek pek de kolay bir iş değil. Zira parti adına konuşma yetkisi bulunanların sözlerine itibar etmek durumundasınız. Dolayısıyla söylem analizi burada elverişli bir yöntem olarak ortaya çıkıyor. Bu yöntem partinin genel kimliği hakkında kesin bir sonuç vermese de, “dervişin fikri neyse zikri odur” kabilinden CHP’nin gündeminin ne olduğuna dair bir fikir verebilir. Bu amaçla CHP’nin resmî internet sitesinde yayımlanan Genel Başkan’ın 2007 yılı içerisinde yaptığı toplam 16 Meclis konuşmasını kısaca gözden geçirdiğimizde, bakın nasıl ilginç bir portre ortaya çıkıyor. Bakalım Deniz Baykal Meclis konuşmalarında sosyal demokrat kavramları kullanmaya ne kadar meyyal?
Bunun için önce sosyal demokrat bir liderin kullanması beklenen, onu sosyal demokrat yapan anahtar kavramlara bakılabilir. Örneğin, CHP’nin de üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonel’in prensiplerinin açıklandığı belge “Sosyal demokrasi özgürlük, toplumsal adalet ve dayanışmayı amaçlayan uluslararası bir harekettir” cümlesiyle başlıyor. Dolayısıyla önce bu üç kavram üzerinden gitmek yerinde olacaktır.
Baykal’ın Meclis konuşmalarında özgürlük kavramı pek sosyal demokrat bir nitelik taşımamakla birlikte 28 kez, sosyal (toplumsal) dayanışma kavramı ise ancak 2 kez geçiyor. Toplumsal adalet kavramı ise Baykal’ın lügatinde yok gibi. Bu kavramı 6 ay boyunca hiç kullanma ihtiyacı hissetmemiş. Kavramları biraz daha ayrıntılandırarak bakmak da mümkün. Örneğin sosyal demokrat konsensüs özgürlük kavramından bahsederken ayrımcılık ve bağımlılıktan özgürlüğü kasteder. Ancak Baykal’ın bundan da haberi yok gibi. Ayrımcılık kelimesini 2 kez kullanırken, bağımlılık aklına gelmemiş. Sosyal adalet kavramını ayrıntılandıracak olursak, eşitlik ama sadece hukuk önünde değil, ekonomik ve sosyo-kültürel eşitlikten, fırsat eşitliğinden bahsetmemiz gerekir. “Fırsat eşitliği” sosyal demokrat söylemde en hâkim kavramlardan biridir. Fakat Baykal konuşmalarında bir kez olsun bile değinme ihtiyacı hissetmiyor bu kavrama. Bırakın fırsat eşitliğini “nihai eşitlik”ten bile bahis yok.
Söz öbeklerinden vazgeçtik, ‘eşitlik’ kavramı kendi başına bile ancak 3 kez Baykal’ın iltifatına mahzar olabiliyor. Sosyal güvenlik kavramı mı? Ancak 5 kez kendine yer bulabiliyor. Çevre sorunları, küresel ısınma ve benzeri sorunlar o kadar bile şanslı değil. Unutulmuş olmalı ki, hiç bahsi geçmemiş. İnsan hakları kavramı da şanslılardan. 5 kez de olsa kendine yer bulabilmiş. Yine sosyal demokrat söylemin önemli kavramlarından etnik, kültürel ve cinsel ayrımcılık meseleleri, çok-kültürlülük tartışmaları Sayın Baykal’ın ilgi alanına girememiş. Bütün sol eğilimlerin kutsalı ‘emek’ kavramı Baykal’ın konuşmalarında 4 kez geçmekle birlikte, biri Yaşlılar Haftası’nda emeklilerden bahsederken, diğerleri de 1 Mayıs İşçi Bayramı ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle kullanılmış. Üretim araçlarının hâkimiyeti, sermaye, bölüşüm sorunu gibi kavramlar ise kabirleri unutulmuş, nesilleri kesilmiş mevtalar durumunda.
Yukarıdaki kavramların kullanılış sayısına bakılırsa, Baykal çok az konuşmuş gibi görünebilir. Hayır. Baykal aksine çok konuşmuş ama dünyadaki sol söylemden biraz farklı konuşmuş. Anayasa’nın ikinci maddesinde verilen devlet tanımındaki başat kavramları kaçar kez kullandığı bu konuda bir fikir verebilir. Demokratik kavramını 34, laik kavramını 73, sosyal kavramını 51, hukuk kavramını 153 kez kullanmış. Belki de, bu rakamlar neden CHP’nin sosyal ve demokratik politikalardan pek hoşlanmadığını, laiklik üzerinden siyaset yaparak Meclis yerine Anayasa Mahkemesi’ne gittiğini açıklayabilir. Belki de bu sebeple anayasa kavramını 248 kez kullanmıştır. Hukuk kavramını 153 kez kullanıp adalet kavramına ancak 15 kez yer vermesi ise akla “Bir şeyin hukuki olması, adil olduğu anlamına gelmez” sözünü getiriyor. Devlet kavramı 111 kez kullanılırken, ulus kavramı 82, millet kavramı ise 103 kez zikredilmiş. Sosyal demokrat kavramları kullanmakta oldukça cimri davranan Baykal, Silahlı Kuvvetler’in adını cömertçe 46 kez telaffuz ediyor.
20 kez uzlaşma kavramını kullanan Baykal, 49 kez kavga, 54 kez çatışma, 122 kez mücadele kelimelerini sarf ediyor. Bölmek, bölünmek ve türevlerini 38, parçalama, parçalanma ve türevlerini 57 kez kullanarak dehşet saçan Baykal, bütünlük kavramını 8 kez, birlik kavramını ise 6 kez kullanarak lütufta bulunuyor. Ayrıca tüm bunları vazederken iktidara ve Başbakan’a “Sakın ha!” şeklinde ontolojik bir üstünlük tavrıyla 81 kez ders veriyor.
Bütün rakamlar bir kenara, belki birçok okuyucu inanmakta güçlük çekebilir ama Baykal sol kavramının kendisini bile ancak ve ancak 3 kez kullanıyor. Sosyal demokrat ve türevi kavramları ise 12 kez, o da DSP ile birleşmenin gündeme gelmesi üzerine.
Yapılan her ankette ülkenin en önemli sorunu olma başarısını yakalayan işsizlik meselesi Baykal’ın ilgisini çekmekle birlikte işsizlik ve türevi kavramların kullanımı 20’nin üzerine çıkmıyor. Neden çıksın ki? Rejim söylemine hapsedilmiş gergin bir siyaset takip ederek devletin savunuculuğuna soyunmak, bir kampın tek lideri olmak varken, geniş kitlelerin meseleleriyle ilgilenmeye ne gerek var? Nasılsa, iki kutuplu bir çatışma tarafların kendi iç bütünlüklerini korumaya yetiyor. Nasılsa, Baykal demokratik süreçlerde kaybederek büyüyen bir lider değil mi? Nasılsa, Erdal İnönü’ye karşı üç kongrede de kaybederek, İnönü’yü kaçırmayı başarmış bir siyasetçi değil mi? Çünkü kendisi Sezai Karakoç’un şu mısralarını, farklı bir yorumla da olsa, gayet iyi sindirmiş durumda:
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Tek sorun bu mısraları farklı bir yorumla benimseyen kişinin kendisini sosyal demokrat olarak tanımlaması. Zira Türkiye gelişmekte olan bir ülke ve gelişmekte olan ülkeler bölüşümün her gün yenilendiği ülkelerdir. Dolayısıyla sosyal demokrasinin vicdanına ve adalet arayışına muhtaçtır. Bu prensipleri temsil ettiği iddiasında olan siyasi partiler bunları oy sömürüsü için kullandığında, bu prensipleri samimiyetle savunanların önünü keserek sosyo-ekonomik uçurumun açılmasına en büyük katkıyı sağlamaktadır.
Paylaş
Tavsiye Et