Ekonomide Gündem
Amerikan Merkez Bankası (FED)’nın Eylül ayında faiz oranlarını düşürmesinden bu yana dünya piyasalarında avro, dolar karşısında giderek gücünü arttırıyor. Uluslararası ticarette dolar kullanımından avroya yönelen İran’ın, petrol ticaretinin %65’ini avro ile yapması ve ABD dolarıyla çalışmayı tamamen durdurmayı düşünmesi, İsveç’in elinde eşit ölçüde dolar ve avro rezervi bulundurması, Çin Ulusal Bankası’nın elindeki yabancı para rezervlerinin bir kısmını dolardan avroya dönüştürmeye başlaması, Rusya ve bazı petrol zengini Arap ülkelerinin de benzer planlar peşinde olması, Asyalı yatırımcıların elindeki ABD varlıklarını satması ve Asya merkez bankalarının ABD tahvillerini satmaya başlaması avronun güçlü trendinin önümüzdeki günlerde de etkisini koruyacağını gösteriyor. Ancak uzmanlar, önümüzdeki yıllarda avronun dolar karşısında tamamen kontrolü ele geçireceğine dair teze temkinli yaklaşıyor. Zira ülkede baş gösteren ve dolardaki değer kaybının da bir nedeni olan büyümedeki yavaşlamaya rağmen ABD dünyanın en büyük ekonomik gücü unvanını korumaya devam ediyor.
Tavsiye Et
Küresel büyüme hız kesecek
IMF’nin bu yıl hazırladığı İkinci Dünya Ekonomik Görünümü Raporu’nda, küresel ekonominin 2007’de %5,2 ve 2008’de ise %4,8 oranında büyüyeceği öngörüldü. Küresel piyasalarda yaşanan çalkantılar nedeniyle çok sayıda merkez bankasının faiz oranlarını gözden geçirmek zorunda kaldığına dikkat çekilen raporda, başta Türkiye olmak üzere çok sayıda gelişmekte olan ülkede, hızlı büyümenin kontrolden çıkma endişesi ve enflasyonist baskılar sonucunda para politikalarının sıkılaştırıldığı belirtildi. Raporda, özellikle ABD ekonomisinin büyüme hızının hatırı sayılır bir biçimde yavaşlayabileceği ifade edilerek, ABD’nin büyüme hızı tahminleri aşağı çekildi. ABD ekonomisinin büyüme hızı, 2007 ve 2008 yılları için %1,9 olarak öngörüldü. 2007 yılında Çin’de %11,5, Hindistan’da %8,9 ve Rusya’da yaklaşık olarak %8 büyüme gerçekleşeceği öngörülürken, bu üç ülkenin 2006 yılında küresel ekonomik büyümenin yarısını gerçekleştirdiği belirtildi. IMF raporunda küreselleşmenin, dünya ülkeleri ve bölgeleri arasındaki eşitsizliklerin daha da büyümesine yol açtığı itiraf edilmekle birlikte, küreselleşmenin hız kazandığı son 20 yılda, en yoksul ülkeler de dâhil olmak üzere, tüm dünyada insanların mutlak gelirlerinde artış görüldüğü ifade edildi.
Tavsiye Et
Çin’in yükselişi önlenemiyor
21. yüzyılın yükselen ülkesi Çin, bu yılın ilk yarısında %11’lik ekonomik büyüme kaydederken geçen yıl sadece 15 olan dolar milyarderi sayısını bu yıl 7 kat artırarak 106’ya yükseltti. Mao döneminde karşı devrimci olarak görülen Çin’in kapitalistleri, şimdilerde Komünist Parti kadrolarında yer alıyorlar. İngiliz The Independent gazetesi bu durumu, Çin’in kapitalistleştiğinin bir göstergesi olarak yorumluyor. Aynı zamanda Çin, Eylül ayı itibariyle yıllık %45,1 oranında artarak 1 trilyon 430 milyar dolara ulaşan döviz rezerviyle dünyanın en zengin döviz rezervine sahip ülkesi unvanını perçinledi. Çin Ticaret Bakanlığı verilerine göre, Ağustos ayı itibarıyla 12 aylık dönemde toplam 253,7 milyar dolarlık dış ticaret fazlası vermesi, düşük kur politikası nedeniyle eleştirilen Çin’i yeniden hedef tahtası haline getirdi. Avronun değerinin artması ile Avrupa Birliği (AB)’nin ihraç mallarının küresel piyasalarda pahalanması dolayısıyla zor durumda kalan AB ülkeleri, Çin hükümetine ulusal para değerini ayarlama çağrısı yaptı.
Tavsiye Et
Haziran ayında görevini 2 yıl erken bırakma kararı alan IMF Başkanı Rodrigo Rato’dan boşalacak olan IMF Başkanlığı için mücadele, Avrupa ve ABD’nin desteklediği Fransa eski Maliye Bakanı Dominique Strauss-Kahn ile Rusya’nın IMF başkanlarının Batı Avrupa’dan olması geleneğini bozmak için aday gösterdiği Çek Cumhuriyeti’nin eski Merkez Bankası Başkanı Josef Tosovsky arasında gerçekleşti. 185 ülkenin üye olduğu Uluslararası Para Fonu (IMF)’nun en üst karar organı olan 24 kişilik İcra Direktörleri Kurulu’nun yaptığı toplantıda 58 yaşındaki Dominique Strauss-Kahn, IMF Başkanlığı’na 5 yıllık bir süre için seçildi. IMF yeni başkanından örgütün son yıllarda sarsılan prestijini yeniden kazandıracak reformlar yapması bekleniyor.
Tavsiye Et
Avrupa’da asgari ücretler arasındaki fark artıyor
2007 yılında üye sayısı 27’ye ulaşan Avrupa Birliği (AB)’nde, üye ülkeler arasındaki sosyo-ekonomik dengelerin sağlanmasında güçlük çekiliyor. Farklı bir siyasi-ekonomik sistemden ayrılan ve kalkınmasını tamamlamayan 12 yeni üye ile AB’nin 15 eski üyesinin ekonomik verileri arasında büyük fark bulunuyor. Göze çarpan en büyük fark, iş gücü değerleri karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor. Lüksemburglu bir işçi aylık 1.570 avro asgari ücrete sahip olurken; Bulgar bir işçi 92 avro ile yetinmek zorunda kalıyor. Romanya, Letonya ve Litvanya gibi ülkelerde asgari ücret 200 avroyu geçmezken; Fransa, İngiltere, Belçika ve Hollanda’da 1.200 avronun üzerinde bulunuyor. Yunanistan, İspanya ve Portekiz’de ise en düşük maaş 450-700 avro arasında değişiyor. AB’nin ortak bir asgari ücret belirlemesi şu an için zor gözükmekle birlikte tartışmalar Avrupa Parlamentosu bünyesinde devam ediyor.
Tavsiye Et
Mevzuat azalınca girişimci arttı
Dünya Bankası ile Banka’nın özel sektörü finanse eden kuruluşu olan Uluslararası Finansman Kurumu (IFC) tarafından hazırlanan 2008 İş Yapma Raporu‘nda 178 ülkede iş yapmak için gereken zaman, maliyet ve işlemlerle ilgi reformlar hakkında bilgi verildi. Singapur bütün göstergeler göz önüne alındığında dünyada iş yapmaya en uygun ülke olarak belirlenirken, onu Yeni Zelanda, ABD ve Çin izledi. Türkiye, bir yıl öncesine göre 34 sıra yukarı çıkarak listede 57. sıraya yükseldi. Raporda, “gelişen ekonomiler ve hızlı reformistler” olarak tanınan Mısır, Çin, Hindistan, Endonezya, Türkiye ve Vietnam’ın, iş yapmanın önündeki engeller konusunda büyük bir aşama kaydettiği belirtiliyor. Rapor, işletmeler için bürokrasinin azaltılması ve yeni iş alanı konusunda Doğu Avrupa ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinin Doğu Asya ve pek çok Batı Avrupa ülkesini geçmiş olmasına da dikkat çekiyor.
Tavsiye Et
Hükümetin eylem planı istikrarlı büyüme
AKP hükümeti yılbaşına kadar uygulayacağı Eylem Planı çerçevesinde sosyal güvenlik, özelleştirme ve enerji konuları öncelikli olmak üzere değişik alanlarda 73 adım atmayı hedefliyor. Ekonomik koordinasyondan sorumlu Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, Eylem Planı’nın açıklandığı basın toplantısında, birinci AKP hükümeti döneminde siyasi ve ekonomik istikrarın sağlandığını, bunun da büyümeye katkı yaptığını belirterek, ikinci dönemde büyümeyle istikrara geçiş süreci yaşanacağını ve Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke konumuna getirilmesi için çaba gösterileceğini söyledi. Eylem Planı’nda yeni dönemin 5 temel ekseni “kapsamlı istihdam artışı, sanayinin güçlendirilmesi, teknolojik gelişme, insan kaynakları ve makro ekonomik istikrar” olarak özetlendi. Ayrıca yeni dönemde işgücüne özel önem verilerek, işgücü piyasasının kalitesinin artırılacağı ve yatırım ortamının idari düzenlemeler ile iyileştirileceği ifade edildi. Hükümetten, birinci dönemde uyguladığı başarılı makro ekonomik politikaları, ekonomideki büyümenin nimetlerinden orta ve düşük gelir grubundaki halkın da yararlanacağı şekilde, ikinci dönemde de sürdürmesi bekleniyor.
Tavsiye Et
Özel kesimin borçları artıyor
Türkiye ekonomisinde son yıllarda belirgin bir büyüme görülürken, özel kesimin borçlarının hızlı bir artış trendine girerek 2007 yılının ilk yarısı itibariyle 138,5 milyar dolara yükselmesi endişe verici bir hale geldi. Özel kesime ait dış borçların çok yüksek seviyelere ulaşması nedeniyle, global likiditenin daralması durumunda şirketlerin bu borçları çeviremeyeceği ve reel sektör şirketlerinin sıkıntı yaşayacağı düşünülüyor. Merkez Bankası bu konuda özellikle döviz kazancı olmayan şirketleri döviz borçlanmamaları için sıkça uyarıyor. 2007’nin ilk yarısında 18 milyar dolar artan özel sektör borçlanmasının 15,2 milyar dolarını şirketlerin yurtdışından aldıkları borçlar oluşturuyor. Hazine Müsteşarlığı verilerine göre, özel sektör borçlarının 36,9 milyar doları kısa vadeli, 101,6 milyar doları ise uzun vadeli borçlardan oluşuyor. 2002 yılı sonundan bu yılın ilk yarısına kadar geçen 4,5 yılda kamu borcu %12 civarında artarken, özel sektör borçları %220 oranında arttı.
Tavsiye Et
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)’nin 2007 Eylül ayı ihracat rakamları, Ulus’taki Birinci Meclis Binası’nın Genel Kurul Salonu’nda açıklandı. Açıklamada, Türkiye’nin ihracatının Eylül ayı itibariyle son 12 ayda önceki bir yıllık döneme göre %23,2 artarak psikolojik sınır olan 100 milyar doları aştığı belirtildi. TİM verilerine göre, 2007’nin ilk dokuz ayında ise ihracat, geçen yılın aynı dönemine göre %23,49 artışla 75,75 milyar dolar olarak gerçekleşti. Türkiye bu rakamla, ihracatta dünyada 22. sırada, Avrupa Birliği (AB)’nde ise 27 ülke arasında 11. sırada yer aldı. Böylelikle 1980 sonrası Turgut Özal’ın 3 milyar dolarla başlattığı “ihracata dayalı büyüme” modelinde üç haneli rakama 2007 yılında ulaşılmış oldu. Hükümet yetkilileri, kişi başına gelirin 10 bin dolar seviyesine gelebilmesi için 5 yıl sonrasının yeni ihracat hedefini 200 milyar dolar olarak belirledi. Dış ticarette madalyonun diğer yüzü olan ithalatın Eylül ayı itibariyle yıllık 160 milyar dolara ulaşması ile artan ticaret açığı ise, ihracatta kırılan rekora rağmen zihinleri meşgul etmeye devam edecek.
Tavsiye Et
Türk lirasının itibarı artıyor
2001 krizinde dünyanın en değersiz para birimi olarak gösterilen Türk lirası, şimdi dünyada tedavülde olan 160 para birimi içinde en değerli 10. para birimi oldu. Merkez Bankası’nın enflasyon ve en çok dış ticaret yapılan ülkelerin para birimlerini kullanarak hesapladığı Reel Kur Endeksi’ne göre YTL’nin reel değeri rekor seviyeye ulaştı. Türk lirasının değerini arttıran temel etkenler; TL’den 6 sıfır atılması, ekonomi ve siyasette sağlanan istikrar ortamı ve ekonomideki hızlı büyümeyle artan yabancı sermaye girişi oldu. Türk parası dolar karşısında yılbaşından bu yana %18 prim yaparken, diğer yatırım araçları arasında getiride ilk sıraya yükseldi. Geçmişte Türk lirasının değersiz olmasından dolayı “devalüasyonlar ülkesi” olarak bilinen Türkiye’nin bu kötü imajından hızla uzaklaştığı görülüyor.
Tavsiye Et
Türkiye, beyin göçüyle yurtdışına kaptırdığı yetenekli bilim adamlarını, AB Komisyonu’nun desteklediği “Araştırmacıların Dolaşımı” fonunun sunduğu cazip imkanlar sayesinde geri kazanmaya başladı. Dünyanın saygın üniversitelerinde akademik çalışmalarını sürdüren Türk bilim adamlarından yaklaşık 40’ı, AB çerçeve programlarının sunduğu imkanlarla yurda döndü. Fondan yararlanmak isteyen bilim adamlarının 4 yıl yurtdışında çalışmış olması, geri dönmeye karar verdiklerinde ise sanayide ya da akademik alanda ev sahibi bir kuruluş bulması gerekiyor. Beyin göçünün Türkiye ekonomisine yıllık maliyetinin yaklaşık olarak 2,5 milyar doları bulduğu göz önüne alındığında, tersine beyin göçünün Türk ekonomisine büyük katkı sağlayacağı düşünülüyor.
Tavsiye Et
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Türkiye’nin geçen yıl 20 milyar doların üstünde doğrudan yabancı sermaye çekerek, tarihî bir rekor kırdığını açıkladı. OECD tarafından hazırlanan ve üye ülkelerin geçmiş yıllara ait yatırım trendlerinin ele alındığı Doğrudan Yatırım Trendleri Raporu’nda, Türkiye’nin her geçen yıl daha çok yabancı yatırım çektiği ifade edildi. OECD verilerine göre, Türkiye’nin geçmiş yıllarda yıllık ortalama 1 milyar dolar düzeyinde doğrudan yabancı sermaye çekebildiği belirtilirken, bu oranın 2004 yılında 2,9 milyar dolar, 2005 yılında ise 9,8 milyar dolara yükseldiği bildirildi. Raporda, Türkiye’nin son 10 yılda en çok net doğrudan yabancı sermaye çeken 7 ülke arasında yer aldığı ve bu yabancı sermayenin, telekomünikasyon ve finans sektöründe yoğunlaştığı vurgulandı.
Tavsiye Et