Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2008) > Toplum > Biyoteknoloji ve hayatın anlamı
Toplum
Biyoteknoloji ve hayatın anlamı
Nazife Şişman
22 KA­SIM 2007’de Tür­ki­ye’nin ilk klon­lan­mış ku­zu­su ‘Oya­lı’, ba­sı­na ta­nı­tıl­dı. İs­tan­bul Üni­ver­si­te­si Ve­te­ri­ner­lik Fa­kül­te­si’nden Prof. Dr. Se­ma Bir­ler yö­ne­ti­min­de­ki ekip ta­ra­fın­dan, DPT ve TÜ­Bİ­TAK des­tek­li “Kop­ya Ko­yun Pro­je­si”nin so­nu­cu olan ‘Oya­lı’nın do­ğu­mu, araş­tır­ma­cı­lar açı­sın­dan ba­şa­rı ola­rak su­nul­du. Pro­je yü­rü­tü­cü­le­ri, bu­nu sa­de­ce bir ha­zır­lık aşa­ma­sı, sis­tem­le­rin iyi ça­lış­tı­ğı­na da­ir bir de­ne­me ola­rak gör­dük­le­ri­ni be­lirt­ti­ler. Bir son­ra­ki aşa­ma­da trans­je­nik hay­van üret­me­yi dü­şün­dük­le­ri­ni de ka­muo­yu ile pay­laş­tı­lar.
Çok cid­di etik ve hu­ku­ki tar­tış­ma­la­rın eş­lik et­me­si bek­le­nen böy­le bir ge­liş­me, Av­ru­pa­lı­la­rın üret­ti­ği Dolly’den da­ha uzun ya­şa­ya­cak bir klon yap­mış ol­ma­nın ‘mil­li’ gu­ru­ru­nu açı­ğa vu­ran ifa­de­ler­den baş­ka bir kar­şı­lık bul­ma­dı. Bi­lim­sel ge­liş­me­ye iman de­re­ce­sin­de bağ­lı olan en­te­lek­tü­el­ler eleş­ti­rel akıl­la­rı­nı dev­re­ye sok­ma­dı­lar he­nüz. “Ha­ya­tın an­la­mı”, “fıt­ra­tın de­ğiş­mez­li­ği”, “ya­ra­tı­lı­şa mü­da­ha­le” gi­bi ge­rek­çe­ler­le kar­şı çık­ma­sı bek­le­nen din­dar­lar ise “mat­baa­ya kar­şı çı­kan ge­ri­ci­ler”le bir tu­tul­ma­mak için ses­siz kal­ma­yı ter­cih et­miş gö­rü­nü­yor­lar. Tür­ki­ye’de­ki mev­cut si­ya­si at­mos­fer za­ten böy­le kök­lü me­se­le­le­ri ele al­ma­ya izin ver­me­ye­cek bir ana­for ha­lin­de ya­şa­nı­yor.
Hal­bu­ki bun­dan on yıl ön­ce Dolly ad­lı ko­yun kop­ya­lan­dı­ğın­da, tüm dün­ya­da klon­la­ma­nın eti­ği üze­ri­ne çok cid­di tar­tış­ma­lar gün­de­me gel­miş­ti. Ha­len ge­rek klon­la­ma ge­rek­se kök hüc­re üre­ti­mi gi­bi tek­nik, bi­lim ve in­san ha­ya­tı­nı bir po­ta­da bir­leş­ti­ren ve do­ğum-ölüm gi­bi ya­şa­mın sı­nır­la­rın­da ce­re­yan eden ko­nu­lar­da cid­di tar­tış­ma­lar vu­ku bu­lu­yor.
Bi­lim-kur­gu si­ne­ma­sı da bu tar­tış­ma­la­ra bir ucun­dan ek­lem­le­ni­yor. 2005’te in­san­la­rın ye­dek par­ça de­po­su ola­rak ken­di klon­la­rı­nı imal et­ti­ri­şi­ni ko­nu alan bir film var­dı viz­yon­da: Ada. Film, klon­la­rın bi­rer alet çan­ta­sı de­ğil, hem be­den­le­riy­le hem de duy­gu­la­rıy­la in­san ol­duk­la­rı ger­çe­ği­ni or­ta­ya ko­yu­yor­du. Di­ğer ta­raf­tan, bi­lim­sel ke­şif­le­rin bir kez yo­lu açıl­dı mı iyi­ye kul­la­nım, kö­tü­ye kul­la­nım gi­bi bir ay­rı­mın ge­çer­li­li­ği­ni yi­ti­re­ce­ği­ne; “ka­li­te­li ve uzun ya­şa­mak” uğ­ru­na in­san­la­rın na­sıl acı­ma­sız ola­bi­le­cek­le­ri­ne işa­ret edi­yor­du.
Gü­nü­müz­de he­nüz in­san klon­lan­ma­sı­na izin ve­ri­len bir ül­ke yok. Ama te­da­vi amaç­lı em­bri­yo klon­la­ma­sı ve kök hüc­re ça­lış­ma­la­rı­na izin ve­ren ül­ke­ler var. Şu bir ger­çek ki, klon­la­ma ih­ti­ma­li ile bir­lik­te in­san ha­ya­tı­nın ak­ta­rı­mın­da ya da in­san so­yu­nun de­va­mın­da üre­me­den (rep­ro­duc­ti­on) kop­ya­la­ma­ya (rep­li­ca­ti­on) şek­lin­de bir de­ği­şim göz­lü­yo­ruz. Bi­yo­tek­ni­ğin üre­me ala­nın­da yol aç­tı­ğı en kök­lü de­ği­şik­li­ğin sem­bo­lü, 1978’de in­vit­ro döl­len­me ile dün­ya­ya ge­len Lou­is Brown idi. Çün­kü bu ilk tüp be­bek, üre­me ile cin­sel­lik ara­sın­da­ki iliş­ki­yi or­ta­dan kal­dır­mış­tı. Bu­gün ru­tin bir te­da­vi me­to­du olan tüp be­bek uy­gu­la­ma­sı, do­ğa­da va­ro­lan bir ha­ta­yı dü­zelt­me­ye yö­ne­lik bir gi­ri­şim­di. Oy­sa ye­ni tek­no­lo­ji­ler do­ğa­da müm­kün ol­ma­ya­nı üret­me­ye kal­kış­mak­ta­dır: Bir­kaç ge­ne­tik ebe­veyn­den em­bri­yo üret­mek ve­ya ge­le­cek­te he­def­len­di­ği üze­re iki yu­mur­ta­dan ve­ya iki sperm­den em­bri­yo üret­mek, in­san em­bri­yo­la­rı­nı ye­dek par­ça de­po­su gi­bi kul­lan­mak ve ço­cuk­la­rı­mı­zın ka­rak­te­ri­ni seç­mek (bir ne­vi öje­ni) gi­bi. Ya­ni in­san so­yu­nun de­va­mın­dan bah­se­der­ken ar­tık üre­me­den de­ğil, ne­re­dey­se üre­tim­den bah­set­mek söz ko­nu­su ola­bi­le­cek.
Do­ğal bir sü­re­cin in­san kon­tro­lün­de tek­no­lo­jik bir sü­re­ce dö­nüş­me­si­nin ne tür top­lum­sal, kül­tü­rel, hu­ku­ki ve ah­la­ki so­run­la­ra yol aça­ca­ğı­nı tar­tış­mak­sı­zın, bi­lim­sel tek­no­lo­jik iler­le­me­yi “ka­çı­nıl­maz iyi” gi­bi te­lak­ki et­mek, du­ru­mu­mu­zu da­ha da zor­laş­tı­ra­cak­tır. El­bet­te in­sa­nın klon­lan­ma­sı ile il­gi­li kar­şı çı­kış­lar mev­cut. Fa­kat te­da­vi amaç­lı klon­la­ma ya da do­ğum ön­ce­si ge­ne­tik mü­da­ha­le ko­nu­sun­da ge­nel­de olum­lu bir yak­la­şım hâ­kim. Özel­lik­le do­ğum ön­ce­si ge­ne­tik ta­nı ve mü­da­ha­le ile il­gi­li he­men he­men hiçbir iti­raz gel­me­di­ği gi­bi, ya­kın­lar­da Dawn sen­drom­lu ço­cu­ğu do­ğum ön­ce­si ta­nı ile tes­pit et­me­yen dok­to­ra taz­mi­nat da­va­sı açan ebe­veyn­ler­le il­gi­li ha­ber­ler de yan­sı­mış­tı ba­sı­na.
An­ne-ba­ba­nın has­ta ya da özür­lü do­ğa­cak be­be­ği dün­ya­ya ge­tir­me­me, do­ğum ön­ce­si ta­nı­lar­la ve ra­him dı­şı döl­len­me­de em­bri­yo se­çi­mi ile do­ğa­cak be­be­ğin ni­te­lik­le­ri­ni be­lir­le­me ko­nu­sun­da çok kap­sam­lı hak­la­ra sa­hip ol­du­ğu bir tıb­bi ve hu­ku­ki dü­zen­le­me söz ko­nu­su gü­nü­müz­de. Aşı­rı bi­rey­ci yak­la­şım, üre­me ya da kop­ya­la­ma ko­nu­sun­da “mut­lak üre­me öz­gür­lü­ğü hak­kı” şek­lin­de bir id­dia­ya yol aç­mış­tır. Bu id­dia­ya gö­re, üre­me ile il­gi­li ka­rar­lar hiç kim­se­yi il­gi­len­dir­mez ve ki­şi is­te­di­ği şe­kil­de üre­me öz­gür­lü­ğü­ne sa­hip ol­ma­lı­dır. Klon­la­ma, öje­ni, çok­lu yu­mur­ta ve sperm döl­le­me­si, hay­van ve in­san gen­le­ri­ni ka­rış­tır­ma vs. gi­bi her ko­nu­da bu­nun sa­de­ce ki­şi­yi il­gi­len­dir­di­ği şek­lin­de bir id­di­a. Çağ­daş üre­me hak­la­rı, bi­rey­ci­lik an­la­yı­şıy­la in­san­la­rın han­gi ço­cu­ğa sa­hip olup han­gi­si­ne sa­hip ol­ma­ya­cak­la­rı­na ka­rar ver­mek­te öz­gür ol­ma­la­rı­nı sa­vu­nur. Oy­sa bu du­rum, hem top­lu­mu hem dev­le­ti il­gi­len­di­rir. Ayrıca ge­le­cek ne­sil­le­ri il­gi­len­dir­me­si ba­kı­mın­dan da ah­la­ki bir meseledir.
Pe­ki böy­le bir öz­gür­lü­ğün so­nu­cu ne­dir? Ebe­veyn­ler sa­de­ce bel­li ‘ka­li­te’de ço­cuk is­ter­ler ve sev­gi­le­ri de bu is­tek­le­ri­nin ger­çek­leş­me­si­ne bağ­lı ha­le ge­lir. Di­ğer ta­raf­tan in­san ha­ya­tı­nın an­la­mı ko­nu­sun­da­ki so­ru­lar da doğ­ru­dan “ya­şam ka­li­te­si” odak­lı ta­nım­la­ra mah­kum olur. Ha­ya­tın uh­re­vi bir yö­nü yok­sa, özür­lü doğ­ma­sı muh­te­mel bir ço­cu­ğun dün­ya­ya ge­ti­ril­me­si­nin ai­le­ye ve dev­le­te ‘yük’ ol­mak­tan baş­ka bir an­la­mı ol­ma­ya­cak­tır. Ha­ya­tın im­ti­han gi­bi bir ga­ye­si ol­ma­dı­ğın­da, in­san onu­ru kav­ra­mı ki­şi­nin “ya­şam ka­li­te­si”ne odak­la­nır ve bu­nun bel­li bir se­vi­ye­nin al­tın­da ol­du­ğu al­gı­la­nır­sa, ki­şi­nin onu­ru hak et­me­di­ği dü­şü­nü­lür. Ya­ni Dawn sen­drom­lu bir ço­cuk ve te­da­vi­si ol­ma­yan bir ölüm­cül has­ta, ya­şam ka­li­te­si­ne sa­hip de­ğil­ler­dir, bu ne­den­le ya­şa­ma­sa­lar da olur, hat­ta hem ken­di­le­ri hem çev­re­le­ri için da­ha iyi olur, so­nu­cu­na va­rı­lır.
Te­da­vi amaç­lı em­bri­yo ya­ra­tıp son­ra da öl­dür­mek ko­nu­sun­da da çok ra­hat dav­ra­nı­la­bi­li­yor gü­nü­müz­de. Hat­ta bu du­rum, kar­şı çık­ma­yı­şın ge­rek­çe­si­ni oluş­tu­ru­yor. Oy­sa bu­na onay ve­ren pek çok kim­se ay­nı uy­gu­la­ma, öl­mek­te olan bir in­san için söz ko­nu­su ol­du­ğun­da te­red­düt ede­cek­tir. Hal­bu­ki ah­la­ki ola­rak ara­la­rın­da pek bir fark yok­tur.
Söz ko­nu­su bi­yo­tek­no­lo­ji­ler­den han­gi­si­nin kul­la­nı­la­ca­ğı­na kim ka­rar ve­re­cek so­ru­su en te­mel so­ru­dur bu­gün. Bi­rey­ci­lik ve pa­zar eti­ği bu ko­nu­lar­da ka­rar ve­ri­ci son mer­ci ol­du­ğun­da, so­nu­cun Aldous Hux­ley’nin Ye­ni Ce­sur Dün­ya’sı­naben­zer ola­ca­ğı şüp­he­den ari. Böy­le te­mel ko­nu­lar­da ya­pı­lan en yay­gın ha­ta, ah­lak ile de­mok­ra­si­yi eşit­le­mek­tir. Hal­bu­ki ço­ğun­luk oyuy­la ah­lak ya­pıl­maz.
Gü­nü­müz­de hem öje­ni (do­ğum­da iyi) hem de öte­na­zi­yi (ölüm­de iyi) tar­tı­şı­yo­ruz; çün­kü bu iki tar­tış­ma özün­de bir­bi­riy­le çok bağ­lan­tı­lı. Mar­ga­ret So­mer­vil­le, “Bir top­lu­mun ah­la­ki­li­ği onun za­yıf­la­ra, kü­çük­le­re, en mağ­dur üye­le­ri­ne na­sıl dav­ran­dı­ğı ile öl­çü­lür” di­yor. Ona gö­re bu­gün hu­ku­ki bir sta­tü ka­zan­mak­ta olan öje­ni ve öte­na­zi uy­gu­la­ma­la­rı, ha­ya­tın ba­şın­da ve so­nun­da en aciz du­rum­da­ki in­san­la­ra ah­la­ki dav­ra­nıl­ma­yı­şı­nın en ba­riz ör­nek­le­ri.

Paylaş Tavsiye Et
Toplum
DİĞER YAZILAR