İBB Sanat ve Meslek Edindirme Kursları (İSMEK) El Sanatları Dergisi, 2007,
Sayı: 3
Kütüphanelere ısınamayan bir milletin evladı olarak, ortaokul yıllarında edindiğim ilk kütüphane tecrübem hayli can sıkıcıydı: Çatık kaşlı memureler, hararetle gömüldükleri örgü-dantel “el işleri”nden kopartılmalarının hıncıyla olsa gerek, öğrenci kimliği taşımayanları, üzerlerindeki okul formalarını yönetmelikten saymayarak dışarıda fırtına da kopsa içeriye almazdı. Girebilen şanslıların talepleriyse “Şuradaki raflara bakacaksın!” azarıyla geri püskürtülür ve oradaki raf cumhuriyetine sürgünle sonuçlanırdı.
Benzer memur zihniyetiyle horlanan geleneksel sanat(çı)larımız da uzun yıllar aynı kaderi yaşadı. Anlayışlar-algılayışlar değişiyor ve hayatımızdan sessizce çekilen, müşterilerin sinek avladığı dükkanlarda can çekişen el sanatlarımız, son günlerde kimi yerlerde gözlemlediğimiz, üzerlerindeki çirkin sıvaların kazınıp asıl güzelliklerinin açığa çıktığı tarihî yapılar gibi kaybettiği itibarı yavaş yavaş kazanarak müzelik olmaktan çıkıyor. İSMEK’in 97 dalda 198 kurs merkezinde sürdürdüğü faaliyetleri pekâlâ bu çabanın bir parçası sayabiliriz; El Sanatları dergisini de bu parçanın bir şahidi.
Ahşap-kumaş-vitray-cam-ipek boyama, batik, gravür-folyo, tezhib, ebru, çini, tezyin, mozaik, el nakışı, gümüş-sim örücülüğü, rölyef, hat, minyatür, kalem işi… İlk iki sayısı “Dünya El’e Dönüyor” ve “Gelenek ve Gelecek” başlıklarıyla çıkan derginin yeni sayısının kapak konusu “El Sanatları ve Estetik”. Yazıların yanı sıra, konuyla ilgili röportajlara da yer verilmiş. Osmanlı saray halı ve seccadeleri, Azapkapı Saliha Sultan çeşme ve sebili, Beyşehir Eşrefoğlu Külliyesi; naht, rahle, yaprak, ahşap yontu, yazmacılık sanatları; Urfa çulhaları, lengerler, harik, kabara sandıklar 160 sayfanın içini dolduran bazı başlıklar.
“Herkes aynı, her şey aynı.” Bir süre önce sıkça duyduğumuz bu reklam cümlesi, halimizi ifade için biçilmiş kaftan. Edirne’den Ardahan’a, pop kültürün tıpatıp kıldığı ‘zevk’lerimizle döşediğimiz konserve yaşantılarımızı, “çağın hızına ayak uydurmak” klişesiyle gerekçelendirmek ne kadar insaflıca? Yine de özellikle yurtdışına çıktığımızda aidiyet hissiyle özlemini çektiğimiz bize has kıymetlerimiz var çok şükür.
Kenar süsü mü yoksa temel kabuller olarak mı kaldığı, taklitten öte geçip geçmediği, bir felsefeye yaslanıp yaslanmadığı tartışılacak elbette (bu da işin tuzu biberi); bir rüzgârla unutulan pek çok değere ayrı bir işlerlik kazandıran 155 bin kursiyeri gözden çıkarmamak kaydıyla tabii. /Nermin Tenekeci
Paylaş
Tavsiye Et