Kitap
Philip D. Curtin Türkçesi: Şaban Bıyıklı
İstanbul: Küre Yayınları, 2008
Modern bilim, sanat ve felsefeye hâkim olan ve yakın tarihlere dek pek de eleştirilmeyen “uzmanlaşma”nın, günümüzde çok fazla sayıda alt disiplinin ortaya çıkmasıyla birlikte tartışmaya açılması, “disiplinler arasılık” yaklaşımını gündeme getirdi. Giderek yoğunluğu artan bir biçimde tartışılan ve meyvelerini vermeye başlayan bu yaklaşımın en temel hedefi ise, parçalı bir görünüm arz eden ve alt disiplinler arasında kaybolan birikimin bütüncül olarak değerlendirilmesini sağlayacak zemini oluşturmak.
Batı’da uzun zamandan beri tartışılan ve özellikle üniversite düzeyinde daha esnek, disiplinler arası geçişliliğe ve birikim paylaşımına dönük bir eğitim anlayışının ortaya çıkmasını sağlayan bu yaklaşımın, ülkemizde yeni yeni tartışılmaya başlandığı bir gerçek. Bu anlamda özgün eserlerden oluşan bir birikime sahip olduğumuzu iddia etmek için henüz çok erken. Hal böyle olunca bilim, sanat ve felsefe gibi ana gövdelerden birinde yer almakla birlikte disiplinler arası yaklaşımla kaleme alınmaları hasebiyle, konularını daha geniş bir perspektifte ele alan eserler, çeviri dahi olsalar, Türk entelektüel yaşantısı için önem arz ediyor.
Philip D. Curtin tarafından kaleme alınan ve Küre Yayınları tarafından yayımlanan Kültürler Arası Ticaret, gerek esnek bilimsel yaklaşımı gerekse cazip konusuyla yukarıda bahsi geçen türden bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Çalışma, esasen farklı kültürlerden ve yaşam tarzlarından gelen insanların, birbirleriyle yaptıkları ticari faaliyetlerin tarihsel doğası üzerinde duruyor. Bu arada, söz konusu ticari faaliyetler sonucu ortaya çıkan dinler ve kültürler arası diyalog ve geçişlilik gibi konulara da eğilen çalışma, Antik ticaretten Asur ve Maya ticaretine, 17. yüzyıldaki kara ticaretinden Kuzey Amerika kürk ticaretine uzanan geniş bir yelpazede okuyucularının karşısına çıkıyor.
Sadece tarih, iktisat veya antropolojiyle ilgilenen okuyucular için değil, sıradan okuyucular için de son derece ufuk açıcı, değerli bir çalışma. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Türkler ve “Öteki”leştirdiklerimiz
Hüseyin Dayı
İstanbul: Timaş Yayınları, 2008
Milliyetçilik, dünyanın, Fransız İhtilali’yle birlikte tanıştığı kavramlardan biri. Özelde Fransa, genelde ise Avrupa’nın özgün şartlarının bir ürünü olan milliyetçilik, Rönesans, Reform ve İhtilal’in ardından yıkılan geleneksel yapıların boş bıraktığı alanlara yönelik çözüm önerilerinden biri oldu. Avrupa’da geleneksel yapıların yıkılışının ortaya çıkardığı en büyük sorun, geniş halk kitlelerinin aidiyet ihtiyacının giderilmesiydi; bu noktada milliyetçilik nosyonu boşluğu doldurmaya adaydı. Bu yönüyle milliyetçilik, doğduğu topraklarda belli sorunlara çözüm üretti ve Avrupa’nın siyasi olarak yeniden örgütlenmesine zemin hazırladı.
Gelin görün ki, bu akım, 20. yüzyıla gelindiğinde tüm dünyada hâkim siyasal anlayış haline geldi ve bu, Avrupa dışı toplumların pek çoğu için hayırlı bir gelişme olmadı. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu gibi kendine özgü millet sistemine sahip bir siyasi organizasyon için, Batı tipi bu milliyetçilik anlayışı son derece yıkıcı sonuçları beraberinde getirdi. İmparatorluğun parçalanmasında aslan payına sahip olan bu anlayış, bugün yaşadığımız pek çok yakıcı probleme de kaynaklık etti ve etmeye devam ediyor.
Ancak bütün sorunlara ve yaşanılan sıkıntılara rağmen ümitvar olmamız için nedenlerimiz mevcut. Zira Batı’dan hazır kalıplar halinde aldığımız ve bünyemize uygun olmadığı için hazmedemediğimiz yaklaşımların, her geçen gün daha da gür bir sesle eleştirildiğine şahitlik ediyoruz. Bu eleştirilerin son örneklerinden biri de Hüseyin Dayı tarafından kaleme alınan Türkler ve “Öteki”leştirdiklerimiz adlı eser.
Yazar, çalışmasında bir taraftan modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojik harçlarından biri olan ve neredeyse ırkçı olarak değerlendirilebilecek Türklük anlayışını sorgularken, diğer taraftan da hiçbir topluma birebir uymayan Batı tipi milliyetçilik anlayışını yetkin bir dille eleştiriyor. Gerek bir devlet ideolojisi gerekse ayrılıkçı bir söylem olarak milliyetçilik anlayışlarının sorgulanması gerektiği şu ortamda, Türkler ve “Öteki”leştirdiklerimiz yol gösterici bir çalışma niteliğinde. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Osmanlılarda Bilim ve Teknoloji
Prof. Dr. Aykut Kazancıgil
İstanbul: Etkileşim Yayınları, 2008 Oryantalist bakış açısının yalnızca siyasi tarihe yönelik algılarımızı şekillendirmediği, hatta bundan fazla olarak kültürel alanda iş gördüğünü söylemek mümkün. Bunun en basit örneklerinden biri de Osmanlı tarihi söz konusu olduğunda ortaya çıkan küçümseyici yahut kompleksli bakış açısı. Siyasi bir organizasyon olarak bile başarılarını göremez hale getirildiğimiz Osmanlı İmparatorluğu’nun kültür, bilim ve teknolojiye yaptığı katkılar ise kendisinden çok az bahsedilen olgular. Ancak son yıllarda ortaya çıkan birbirinden değerli çalışmalar bu konularda ne kadar bilgisiz olduğumuzu ortaya koymakla kalmadı, oryantalist bakış açısının algılarımıza ne kadar şekil vermiş olduğunu da ispatladı.
Prof. Dr. Aykut Kazancıgil tarafından kaleme alınan Osmanlılarda Bilim ve Teknoloji adlı çalışma, bu çerçevede zikredilmesi gereken önemli bir katkı olarak geçtiğimiz günlerde Türk fikir hayatındaki yerini aldı. Zihinlerdeki tortuların temizlenmesini ve geleceğe daha sağlıklı bakılmasını sağlayacak bu türden eserleri saygıyla selamlıyoruz… /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Hukukun Ana Meseleleri ve Müesseseleri Konferanslar
Ali Fuat Başgil
İstanbul: Yağmur Yayınları, 2008 Türk fikir hayatının önemli simalarından biri olan Ord. Prof. Ali Fuat Başgil, 1967 yılında hayata gözlerini yummasına rağmen düşünceleri ile gerek çağdaşlarını gerekse kendisinden sonra gelen nesilleri etkilemeyi başarmış bir isim. Son derece çalışkan bir ilim adamı ve velut bir kalem olan Başgil’in hukukun ana meseleleri ve müesseseleri üzerine verdiği konferanslardan oluşan eser, onun sivil ve siyasi hukuk üzerine düşüncelerinden oluşan önemli bir derleme.
Nazif Güner, Süleyman Özdemir ve Müşerref Özdemir tarafından yayına hazırlanan konferanslar, ilk kez 1946 yılında yayımlanmasına rağmen, aktüel olanı yakalamayı başaracak bir eser. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Üç Köpük, Peltek Vaiz, Güzellik Uykusu
İbrahim Tenekeci İstanbul: Profil Yayıncılık, 2008
Bu hayat mahcup ve duru
Tanrım, gülleri
Ve sessiz harfleri koru
(Üç Köpük’ten)
Şairler sessiz harflerin sözcüleridir. Şiir kitapları ne reklam sayfalarının başköşesine kurulur ne de gündemin orta yerine oturur. Sessiz sedasız basılır, dağıtılır, şiir severlerin arasında elden ele dolaşır. Gündelik telaşlardan yorulup da soluklanmak isteyenlerin ellerinde, ortasından ya da sonundan başlayarak okunur. Kimi zaman rastgele bir sayfası açılarak daralmış bir kalbin safrasını atmak için o ana iliştiriliverilir. Kimi zaman dost meclislerinin vazgeçilmezlerinden birisi olur şairin soluğu. Sözün bittiği yerde şiir karışır sohbete. Çünkü esasında şiir yazılmaz, söylenir. Şiir, günümüzde her ne kadar tahtından edilmişse de -ki tarihin ilk dönemlerinde şairler krallardan sonra ikincil iktidar sahipleridir- edebi türlerin kaynağı olma payesini halen muhafaza ediyor.
İbrahim Tenekeci’nin 1997, 1998 ve 2000 yıllarında ilk basımı yapılan kitapları Üç Köpük, Peltek Vaiz ve Güzellik Uykusu’nun üçüncü basımları Nisan ayında Profil yayınlarınca yapıldı. Tenekeci’nin minör şiir geleneğinin takipçisi kısa mısralı ve Ali Emre’nin deyişiyle “güzel ve çirkin arasında tercihini güzelden, yüce ve güzel arasında tercihini yine güzelden yana kullanan” şiirleri yeni baskılarıyla kitapçılarda. /Ayşenur Gönen
Tavsiye Et
Kitaplar ve Muharrirler I Mütareke Dönemi Edebiyatı
Abdülhak Şinasi Hisar İstanbul: YKY, 2008
Türk okurunun daha çok Çamlıcadaki Eniştemiz, Fahim Bey ve Biz, Boğaziçi Mektupları gibi eserleriyle tanıdığı Abdülhak Şinasi Hisar’ın, kendi döneminde Dergah, İleri, Yarın gibi dergilerde yayınlanmış fakat günümüz alfabesine aktarılmamış eleştiri yazıları Yapı Kredi Yayınları’nca kitaplaştırıldı.
Tamamı üç cilt olarak planlanan serinin, mütareke döneminde kaleme alınan edebî makale, deneme ve eleştiri yazılarını kapsayan birinci kitabı, yazarın bugüne kadar okuruna kapalı kalan eleştirmen tarafını gün yüzüne çıkarmasıyla literatürümüze önemli bir katkı sağlıyor. Eseri yayına hazırlayan Necmettin Turinay’ın ifadesiyle “Tanıdığımız Abdülhak Şinasi Hisar, eserlerinde daha ziyade geçmişine ve hatıralarına dönük birisi olarak konuşurken burada tam aksi bir tavır takınarak, bütün enerjisini geleceğe yöneltiyor ve yüksek moralli bir yazıcı olarak karşımıza çıkıyor.”
Eser adından anlaşılacağı üzere, Hisar’ın, Mondros Mütarekesi sonrasında, siyasi bir kaosun ve ciddi açmazların yaşandığı milli mücadele günlerinde kaleme alınmış eserler ve bunların yazarları hakkındaki eleştirilerini; o günlerde yayınlanan kitap ve dergiler üzerine düşüncelerini; makale, şiir, roman ve tercüme tahkiklerini; zaman zaman da siyaset ve eğitim politikaları üzerine yaptığı tahlil ve tenkitleri içeriyor. Yazılar latinize edilerek bırakılmış ve herhangi bir sadeleştirmeye gerek görülmemiş.
Öte yandan bu yazılar, Abdülhak Şinasi Hisar’ın yazı hayatına başladığı dönemle sonraki dönemler arasındaki olgunlaşma serüvenine tanıklık etmemize imkan tanıyor. Bundan başka bugün adını duyduklarımızdan başka döneminde şöhret bulmuş fakat adı bugünlere gelmemiş birçok yazarın varlığından haberdar oluyoruz. Bu yazarların eserleri hakkında hem bilgi hem fikir elde edebiliyoruz. Kitaplar ve Muharrirler, dönemin aydınlarının edebiyata ve eleştirmenliğe bakışın; o günlerin yayıncılık, dergicilik anlayışını; yazarların Türk edebiyatında yeni tanınan türlere yaklaşımını ve daha da önemlisi Şinasi Hisar’ın eleştiri anlayışını -ki yazar eleştirmenliğe yaklaşımı gayet net- göstermesiyle de yakın dönem edebiyat tarihimize ışık tutuyor. /Ayşenur Gönen
Tavsiye Et