Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2009) > Dünya Ekonomi > İslam dünyası ticaretle bütünleşecek
Dünya Ekonomi
İslam dünyası ticaretle bütünleşecek
Ömer Bolat
DÜNYANIN başlıca hammadde kaynaklarının %40’ına ve enerji kaynaklarının %65’ine sahip olan; petrol ve doğalgaz kaynaklarının önemli bir kısmını, enerji boru hatları ve dünyanın en önemli su geçiş yollarını (İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı, Malakka Boğazı) kontrol eden İslam dünyası 2. sömürgecilik dönemi ile karşı karşıya. Bugün başta Orta Doğu olmak üzere Müslüman coğrafyaya yapılan müdahale ve dayatmaların temelinde küresel güçlerin bu enerji kaynakları ve önemli geçiş yolları üzerinde söz sahibi olma çabası yatıyor. İslam ülkeleri arasındaki birlik ve dayanışmanın eksikliği ise, sömürge düzeninin tesisi ve sürdürülmesine yarayacak uygun zeminin oluşmasına neden oluyor.
Günümüzde İslam dünyası denildiğinde, 30 milyon km2’yi bulan bir yüzölçümü üzerinde, l milyar 200 milyonu geçen nüfusun yaşadığı İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) üyesi 57 ülke ve 80 dolayında Müslüman topluluk anlaşılıyor. Dünya nüfusunun %20’sini oluşturan bu 57 Müslüman ülke, dünya milli gelirinden sadece %5 (yani 2,1 trilyon dolar) pay alıyor. Halbuki dünya nüfusunun %14’ünü oluşturan gelişmiş zengin ülkeler, 42 trilyon dolarlık dünya milli gelirinin %77’sini üretirken; 9,5 trilyon dolarlık dünya ticaretinin de %75’ini gerçekleştiriyorlar.
57 İslam ülkesinin 40’ında, kişi başına millî gelir (KBMG) 2000 doların altında kalırken, bunların 22’si 700 dolar ve altındaki KBMG ile en az gelişmiş ülke statüsünde yer alıyor. Yıllık global doğrudan yatırımların (2004’te 560 milyar dolar) sadece %4,2’si (24 milyar dolar) İslam ülkelerine gidiyor. Businessweek dergisinin Temmuz 2004 sayısında yayımladığı dünyadaki en büyük 1000 işletme sıralamasında İslam ülkelerinden yalnız 6 firma yer alıyor. İKÖ üyeleri arasındaki ticaret hacmi de çok düşük. Müslüman ülkelerin diğer İKÖ üyeleriyle yaptıkları ticaret, ortalama olarak, toplam ihracatları içinde %11; toplam ithalatları içinde ise %13’lük paya sahip. Halbuki, İslam ülkeleri arasında son 35 yıl içinde siyasî ve ekonomik nitelikli birçok bütünleşme ve işbirliği modelleri kuruldu. Bunlardan siyasî nitelikli olanlara İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi (GCC), D-8; ekonomik nitelikli olanlara ise İSEDAK, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO), İslam Kalkınma Bankası (İKB) ve Arap Serbest Ticaret Anlaşması örnek verilebilir. Ancak, bütün bu girişimlerden arzulanan bütünleşme düzeyi henüz yakalanamadı. Toplantılarda, zirvelerde alınan kararlar, eve döndükten sonra muhtelif mazeretlerle uygulamaya konulamıyor.
Bugün İslam ülkelerinin birçoğunda devletçi ekonomi modeli hakim konumda. Hükümetlerin ekonomi üzerinde doğrudan kontrole sahip olduğu bu ülkelerde özel sektöre karşı hâlâ önyargılı bir tutum görülüyor. Dolayısıyla ekonomik hayatta, rekabet ve verimlilikten uzak devlet tekelleri ve iktisadî devlet teşekkülleri ağırlık noktasını oluştururken, özelleştirmelere sıcak bakılmıyor. Bu ülkelerde ayrıca, birçok alanda “kurumsallaşma”nın hayata geçirilememesi de önemli bir sorun. Kurumsallaşmanın önemli göstergelerinden ortak tesis edilmiş üniversiteler ve eğitim kurumları, ortak işletilen büyük üretim tesisleri, dünyanın değişik ülkelerinde konsorsiyum olarak hareket eden ortak işadamları gruplarına İslam ülkelerinde nadiren rastlanabiliyor.
Müslüman ülkelerde millî gelirden Ar-Ge harcamalarına ayrılan pay yok denecek kadar az ve bu konuya gereken önem gösterilmiyor. Dolayısıyla İslam ülkeleri, uluslararası arenada kabul gören ve tanınan rekabetçi ürün markaları oluşturamıyorlar. İslam ülkeleri, birbirlerinin hangi kalemlerde dünya standartlarında mal ve hizmet ürettiklerinden büyük ölçüde habersizler ve ticaretlerinde kardeş ve müslüman ülkelere öncelik verilmesi yönünde bir bilinç eksikliği görülüyor. Bu durum, daha çok Batılı ülkelerden pahalı ithalat yaparak adeta kendi elleriyle ülkelerini sömürgeleştirmelerine yol açıyor. İhalelerde, güvensizlik ya da sömürgeci politikaların etkisiyle Batılı firmalar lehine tercih/imtiyaz gösterilmesi, kardeş ve Müslüman ülkelerin katılımcılarına kolaylık sağlanmaması; sahip oldukları hammadde kaynaklarının ihracatında inisiyatifi Batılı distribütörlerin kontrolüne bırakmış olmaları yine bu çerçevede değerlendirilebilir.
İslam ülkeleri arasında ekonomide ve ticarette karşılıklı bağımlılığın artması, siyasî, kültürel ve sosyal yakınlaşmayı, hatta bütünleşmeyi hızlandıracak, ihtilafların çözümünü de kolaylaştıracaktır. İslam dünyasının sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynakları, hammadde zenginlikleri, enerji boru hatları ve ulaşım koridorları bu ülkeler arasında kalıcı barışın, istikrarın, bütünleşmenin ve zenginleşmenin anahtarı olmalıdır. Çözüm için; somut sonuçlar verebilen, işleyebilir, sistematik mekanizmalar kurulmalıdır. Avrupa Birliği’nin başarılı bütünleşme modeli örnek alınarak fonksiyonel bütünleşme temelinde somut ve gerçekleştirilebilecek ara hedefler belirlenmeli ve izleme mekanizması kurularak sonuçlar yakından kontrol edilmelidir.
İslam dünyasında mal ve hizmetlerin karşılıklı ticareti ve dolaşımı önündeki gümrük vergisi, kota ve tarife dışı engellerin önce azaltılması ve nihayetinde kaldırılması hedeflenmelidir. Kara, deniz, demir ve hava ulaşımındaki engeller de ikili ve/veya çok taraflı anlaşmalarla mutlaka kaldırılmalıdır. İslam dünyasının teknolojik yarışta arayı kapatabilmesi amacıyla İKÖ üyesi ülkeler arasında ortak bir bilim politikası ve teknoloji alışverişi platformları oluşturulmalıdır. İslam ülkelerindeki şirketler ve kuruluşlar arasında daha fazla fuar organizasyonları, karşılıklı ticarî-sınaî heyet ziyaretleri organize edilmelidir.
İslam ülkeleri, küresel güçler tarafından “kontrol edilebilir istikrarsızlık süreci içinde tutulmak ve etki altında yönlendirilmek” isteniyor. Çözüm, medeniyet projemizin ve iddiamızın olması ve onu gerçekleştirebilmemizde yatıyor. Bize düşen görev, medeniyetimizin köklerine tutunmamız, ayrıca gelişmiş Batı dünyasının kalkınmadaki başarılı yönlerini devşirmemizdir. Afro-Avrasya coğrafyasına yayılmış İslam ülkeleri ve toplulukları, karşı karşıya oldukları jeo-politik, kültürel ve ekonomik meydan okumalara karşı “birlik içinde” ve doğru aksiyonlarla cevap verebilmelidir.

Paylaş Tavsiye Et
Dünya Ekonomi
DİĞER YAZILAR