Konuşan: Sefer Turan
2008’in son günlerinde İsrail Gazze’ye o meşum saldırılarından birini daha gerçekleştirdi. Yirmi iki gün boyunca havadan, denizden ve karadan Gazze’ye bomba yağdırdı. İsrail’e karşı direnişin merkezinde Hamas vardı… İsrail’in Gazze saldırısının sebepleri ve sonuçlarından Filistin’deki iç ihtilaflara ve ulusal birlik hükümeti kurma çalışmalarına, İsrail ile barışın imkanından direnişin İsrail iç siyasetine yansımalarına, Avrupa’nın Hamas’a yönelik tavrından yeni ABD başkanından Hamas’ın beklentilerine ve tabii ki Türkiye’nin Filistin politikasına kadar birçok konuda Hamas’ın görüşlerini, usta gazeteci Sefer Turan, örgütün sürgündeki siyasi lideri Halid Meşal’e sordu.
Meşal’in hayatı Filistinlilerin bitmeyen çilesinin adeta bir misali: 1956’da Batı Şeria’da doğdu; İsrail’in 1967’de topraklarını işgali üzerine ailesiyle Kuveyt’e göçtü; 1990 Körfez Krizi’yle Kuveyt’ten kovulan pek çok Filistinli gibi Ürdün’e yerleşti; Hamas’ın siyasi biriminin yönetimdeyken, Mossad ajanlarınca zehirlenerek ölümden döndü, Ürdün yönetimince tutuklandı; 1999’dan beri Suriye’de sürgünde yaşıyor…
Öncelikle Gazze saldırılarıyla başlayalım. Savaş döneminde “Hamas’ın fırlattığı füzeler mademki İsrail tarafına etkili zarar vermiyor, o halde Filistinli direnişçiler bu füzeleri neden fırlatıyorlar?” sorusu sıkça gündeme geldi. Neden savaştan önce İsrail’e füze fırlattınız?
-Bismillahirrahmanirrahim. Öncelikle Türk halkını selamlıyorum. Şu iyi bilinmeli ki Filistin halkı işgale direniyor ve direnirken de elindeki mütevazı imkanları kullanıyor. Avrupalı ziyaretçilerim sürekli bana “Neden füze fırlatıyorsunuz, sivillerin ölümüne sebep oluyorsunuz?” diye soruyorlar. Ben de onlara “Filistin halkının imkanları bu kadar. Eğer bölgesel ve uluslararası güçler işgale karşı direnirken bize daha dakik ve gelişmiş silah verebileceklerse, buyursun versinler.” diyorum. İçinde bulunduğumuz tüm olumsuz şartlara rağmen direniş, kendi silahını kendisi geliştiriyor. Ekonomik, siyasi ve askerî kuşatma altında olmamıza rağmen direnmekte ısrarlıyız. Aslında soruyu tersinden de sorabilirsiniz: Füzelerimiz etkili değilse, İsrail neden rahatsız oluyor? Tarih boyunca işgale karşı direnişin temel belirleyicisi, işgalcilere denk askerî güce sahip olmak değil, halkın iradesi ve inancı olmuştur. İsrail kendi “güvenliği”ni çok önemsiyor. İşte bu füzeler, o güvenlik anlayışını boşa çıkarıyor. Bazıları Gazze saldırısına Hamas füzelerinin sebep olduğunu söylüyorlar ki bu doğru değil.
Ben de bunu soracaktım. Dışarıdan bakıldığında hep bu soru gündeme geldi. Füzelerin İsrail saldırılarının sebebi olduğu ileri sürüldü. Siz bunu reddediyorsunuz. O halde gerçek sebep neydi?
Bu yaklaşım, çifte standardın ve haksızlığın bir göstergesi. Filistin halkı işgal altında yaşıyor. Halkımızın yaptığı en küçük eylemi dahi büyütürken, İsrail’in güçlü silahlarla işlediği katliamları görmezden geliyorlar veya eşit tutmaya çalışıyorlar. Bu büyük bir haksızlık. Bakın, Haziran 2008’de Mısır vasıtasıyla İsrail’le aramızda ateşkes yürürlüğe girdi ve 19 Haziran’dan 19 Aralık’a kadar devam etti. Bu anlaşma, iki tarafın ateşkese bağlı kalması karşılığında Gazze’ye ambargonun kaldırılması ve sınır kapılarının açılmasını öngörüyordu. Ama İsrail anlaşmaya bağlı kalmadı; ambargo kalkmadı, sınır kapıları açılmadı ve Gazze halkının perişanlığı daha da arttı. Üstelik ateşkesin son haftalarında askerî saldırılarda da bulundu; onlarca insanımız şehit düştü veya yaralandı. O zaman biz tüm dünyaya seslendik, sınır kapılarının açılması ve ambargonun kaldırılması durumunda ateşkesi uzatmaya hazırız diye. Bakın, burada ABD’nin eski başkanı Jimmy Carter’i ağırladım. Ona, “Amerika veya bir başka ülke ambargonun kaldırılması ve kapıların açılması güvencesini verirse, biz ateşkes süresini uzatmaya hazırız.” dedim. Ama bize, “Ateşkes olsun, ambargo devam etsin, sınırlar kapalı dursun.” önerisi sunuldu. Filistin halkı bunu reddetti. Çünkü ambargo ve kuşatma, askerî saldırının bir parçası. Yani bize, “İsrail silahı ile hızlı ölmek ya da ambargo ile yavaş yavaş ölmek” arasında bir tercih yapmamız önerildi. Oysa biz, ateşkesin uzatılmasına hazırdık. Batı Şeria’da füze falan yok; ama İsrail oraya da saldırıyor, öldürüyor, tutukluyor, toprakları işgal ediyor, etrafına duvar örüyor, Yahudi yerleşim birimleri kuruyor, Kudüs’ü işgal ediyor, evleri yıkıyor… Yani İsrail’in Filistin’e saldırması için gerekçeye ihtiyacı yok. İsrail dünyayı aldatıyor. Ama son Gazze katliamında tüm dünya İsrail’in gerçek yüzünü gördü. Gazze katliamının sorumlusu direniş değil, İsrail’dir.
Gazze İsrail’in yüzündeki maskeyi indirdi!
Bu noktada Gazze saldırısının sonuçlarını, gerek Filistin gerekse dünya siyaseti açısından nasıl yorumluyorsunuz? Bunca can kaybı ve yıkıma rağmen siz, savaşı kazandığınızı ilan ettiniz. Neden?
Bu savaşın çok önemli sonuçları oldu: Birincisi, bu savaş Filistin halkının direnme ve zafer kazanma gücünü gösterdi. Bugün Filistin halkı her zamankinden daha fazla direnişe destek veriyor. Bakın, barış görüşmelerinde hiçbir ilerleme sağlanamıyor. Dolayısıyla İsrail’e karşı dayanabilecek tek güç direniş. Nitekim direniş 2005’te işgalcileri Gazze’den çıkarabildi. Gazze saldırılarından sonra halkımız, Filistin direnişinin, direnmenin ötesinde İsrail’le savaş yürütebilecek güçte olduğuna inandı. Bu, direniş için çok büyük bir kazanım.
İkincisi, artık İsrail, halkımıza herhangi bir şartı zorla dayatamaz, savaşı kazanamaz, askerî gücünü kullanarak kendi güvenliğini sağlayamaz. Yani bölgede barışa giden kestirme yol, işgalin sona ermesinden ve Filistin halkının kendi geleceğini tayin hakkına saygı gösterilmesinden geçer; askerî seçenek artık geçerliliğini yitirdi.
Üçüncüsü, ambargo bir sonuç vermeyecek. 2006 seçimlerini Hamas’ın kazanmasından bu tarafa Filistin halkı kuşatma altında. Ambargo devam ederken Amerika, İsrail ve diğer müttefikleri, Gazze’ye saldırarak Hamas’ı Filistin siyasi denkleminden çıkartmak istediler. Ama savaş sonunda, Gazze’ye ambargo uygulamanın anlamsız olduğunu ve bundan bir netice alınamayacağını herkes gördü.
Dördüncüsü, artık herkes Hamas’la daha saygılı bir ilişki içinde. Hamas’ı yok saymak ve devre dışı bırakmak için her türlü yönteme başvurdular; ancak sonuç alamadılar. Çünkü Hamas, demokratik yollarla halkın desteğini almış güçlü bir hareket; Filistin halkının tercihi.
Beşincisi, tüm dünya Filistin halkına insani bir duruşla destek verdi. Araplar, Müslümanlar, dünyanın tüm özgürlükçüleri, büyük bir cesaretle Filistin halkının yanında yer aldı. Bu, Filistin halkına, haklı davalarının yaygın ve köklü bir destek bulduğu duygusunu kazandırdı.
Son olarak, İsrail’in çirkin ama gerçek yüzünü, gün yüzüne çıkardı. “Barış görüşmeleri” adı altında yapılanların aldatmacadan ibaret olduğunu herkese gösterdi. Çünkü “barış görüşmeleri” İsrail’e makyaj yapma fırsatı veriyordu. Bir taraftan işgali sürdürüp kadınlarımızı, çocuklarımızı öldürürken, diğer taraftan barış görüşmelerine katılarak dünyaya farklı mesajlar veriyordu. Dünya İsrail’in gerçekten barış istediğini sanıyordu. Oysa Gazze katliamı böyle olmadığını gösterdi. Şehitlerin yarısı kadınlar ve çocuklar. Evleri, okulları, camileri, hastaneleri yıktılar; ambulansları vurdular. Yani İsrail, ahlaki ve insani olarak bu savaşı kaybetti. Artık dünyayı bir daha aldatamaz. Evet, Gazze’de acımız büyük ve derin, kayıplarımız çok; ama savaş, Filistin’in geleceği açısından, İsrail’in değil bizim lehimize sonuçlar doğurdu.
Askeri gücümüz hâlâ etkili!
İsrail saldırıları yoğun bir şekilde yirmi iki gün devam etti. Bu saldırı Hamas’ın askerî gücünü ne kadar zayıflattı? İsrail saldırısı devam etseydi daha ne kadar dayanabilirdiniz?
Varsayımlar üzerinde konuşmamak gerekir. Yirmi iki gün süren saldırı, Filistin direnişini yok edemedi. Hava, kara ve denizden saldırılar başarısız kaldı. İsrail askerî hedeflerinin hiçbirisini gerçekleştiremedi; ne Hamas’ı yok edebildi ne direnişin füze fırlatmasını önleyebildi ne Gazze’nin siyasi haritasını değiştirebildi ne de Gilat Şalit adlı askerini kurtarabildi. Bunların hiçbirini başaramadığı gibi, savaş şartsız olarak sona erdi; İsrail şartsız olarak Gazze’den çekildi. Bu, direnişin büyük bir zaferi. Kaybımız büyük ölçüde sivildi. Askerî kaybımız da elbette oldu. Ama direniş hâlâ gücünü koruyor. İsrail saldırısından önce de füze fırlatabiliyorduk, sonra da…
Biz Gazze’de ambargonun kaldırılmasını ve sınırların açılmasını istiyoruz; Batı Şeria’da ise işgalin sona ermesini. Tek isteğimiz, Gazze ve Batı Şeria’da özgür ve dünyanın diğer halkları gibi onurumuzla yaşamak... Elbette bedel ödüyoruz; ama özgürlüğün mutlaka bedeli olur. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, kazandığımız zaferle mukayese edildiğinde askerî kaybımız çok çok az.
Dış müdahale birliğimizi engelliyor!
Gazze’den sonra tüm gözler Filistinli gruplara çevrildi. Filistinli örgütler bir türlü aralarında uzlaşamıyorlar. Açık konuşmak gerekirse, dünyada Filistin’e tam destek verenler bile bu ihtilaftan çok rahatsızlar. Kahire görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı. Neden anlaşamıyorsunuz?
Gazze Savaşı’ndan önce el-Fetih ve Filistin yönetimindeki kardeşlerimizin kapısını çaldık. Ama bir cevap alamadık. Bazı arabulucular devreye girdi, yine olmadı. Öteki taraf uzlaşmaya hazır değildi çünkü. Gazze Savaşı sonrasında uzlaşma için zemin artık daha uygun görünüyor…
Bakın, Gazze’de evler yıkıldı, insanlar sokakta kaldı. Gazze’nin bir an önce imar edilmesi gerekiyor. Ancak bazı ülkeler bize imardan önce ateşkesi ve Filistinli gruplar arasında uzlaşmayı şart koştular. Biz buna da “tamam” dedik. Oysa Gazze’nin imarını geciktirmek büyük bir zulüm. Biz her iki konunun birlikte ele alınmasını istedik; ama karşı çıktılar. Ateşkes görüşmeleri bir ay sürdü. 1,5 yıllık ateşkes karşılığında ambargonun kaldırılmasını şart koştuk. Metin üzerinde uzlaşma sağlandığında Başbakan Ehud Olmert anlaşmayı durdurdu ve sıfır noktasına geri döndük. Arabulucu olan Mısırlılar bile buna çok kızdılar. İsrail ateşkesi bu şekilde rafa kaldırdı; ama kimse ona bir şey demedi.
Filistinli gruplar arasındaki uzlaşmaya gelince, prensipte bunu da kabul ettik. Oysa Filistin yönetiminin elinde yüzlerce tutuklumuz var, işkence görüyorlar; derneklere baskınlar düzenleniyor; Batı Şeria’da Amerikalı General Keith Dayton komutasında Hamas’a karşı savaş ilan edilmiş durumda. Bütün bunlara rağmen uzlaşmayı önemsediğimiz için Kahire’ye gittik. El-Fetih’teki kardeşlerimizle masaya oturduk. Kahire görüşmelerine katılan en kalabalık heyet Hamas heyeti idi, kırktan fazla kişiyle katıldık. Çünkü ulusal uzlaşmayı ciddiye alıyoruz. Ama görüşmelerden bir sonuç alamadık. Önümüzdeki en büyük problem, ulusal birlik hükümetinin nasıl kurulacağıyla ilgili. Bu hükümeti Filistinlilerin kendi koşulları ve şartları mı belirleyecek, yoksa (ABD, AB, BM ve Rusya’dan müteşekkil) Ortadoğu Dörtlüsü’nün şartları mı? Maalesef karşı taraf, kurulacak hükümetin Ortadoğu Dörtlüsü’nün şartlarına uymasını istiyor. Çünkü ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Mısır’ın Şarm eş-Şeyh kentine geldiğinde böyle istedi. Bu nasıl mantık? Siz Türkiye’de hükümet kurma çalışmaları sırasında, başka ülkelerin dayatmasını esas alır mısınız? Neden kendi içimizde, kendi çıkarlarımız doğrultusunda uzlaşmıyoruz? Özetle Filistinli grupların uzlaşabilmesinin önündeki en büyük engel, dış müdahaleler…
Dış müdahale derken hangi ülke veya ülkeleri kastediyorsunuz? Hangi ülkeler uzlaşmayı engelliyor?
Asıl müdahale eden ülke ABD. Dünya yeni başkan Barack Obama’dan, selefi George W. Bush’tan farklı bir davranış biçimi bekliyordu. Ama Amerikan yönetimi, Arap-İsrail anlaşmazlığında hâlâ İsrail yanlısı bir politika izliyor, yanlış denklemler kuruyor, çifte standart uyguluyor. Hillary Clinton, Filistin’e geldiğinde oluşturulacak hükümete ilişkin şartlar öne sürüyor; ama İsrail’e gittiğinde Netanyahu’nun nasıl bir hükümet kuracağına karışmıyor. Beni ziyaret eden Avrupalı misafirlere şunu hatırlatıyorum: “İsrail seçimleri aşırı sağcıları iktidara getirmesine rağmen sonuçlarını kabul ediyorsunuz. Filistin seçim sonuçları söz konusu olunca şartlar öne sürüyorsunuz.” Kahire’de yapılan ulusal uzlaşma görüşmelerinin önündeki en büyük engel, Amerikan yönetimi ve Ortadoğu Dörtlüsü.
Uzun süredir Mahmud Abbas’la bir araya gelmediniz, neden?
Bu soru Mahmud Abbas’a sorulmalı. Karşı çıkan o.
Neden karşı çıkıyor?
Ona sorun. Biz hiçbir zaman kendi ulusal çıkarlarımız doğrultusunda Filistinliler arasında buluşmayı reddetmedik. Ama öteki taraf buna karşı çıkıyor. Onlar da uluslararası baskıya maruz kalıyor. Bugün Filistin’in asıl sorunu, 2006 seçim sonuçlarının bazı ülkeler tarafından kabul edilmeyişi. Dünyanın her tarafında demokratik seçimleri kazanan siyasi partiler hükümeti kurar veya ulusal birlik hükümeti kurulur. Ama biz de böyle olmadı. Bunun da nedeni İsrail ve Amerika’nın müdahaleleri. Filistin demokrasisinin sonuçlarına katlanılmadığı için bugün ambargo sıkıntısı ve kendi içimizde uzlaşmazlık kriziyle yüz yüzeyiz. Çünkü Filistin’de demokrasinin sonuçlarına saygı gösterilmedi.
İsrail’in kafası karışık!
Gazze saldırısı İsrail seçimlerini de doğrudan etkiledi. Seçmen aşırı sağcı partileri tercih etti. Siz bu sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Artık İsrail toplumu daha fanatik. Bu, sokakta, siyasi partilerde açıkça görülüyor. Bu durum İsrail toplumunun sosyal, kültürel ve ideolojik yapısını gösteriyor. Geçtiğimiz yıllar İsrail’in barıştan yana olmadığının ispatı. Son siyasi tablo, İsrail toplumunda bir gerginliğin hâkim olduğunun göstergesi. Son 10-15 yıla bir bakın: Bazen Likud’u bazen İşçi Partisi’ni bazen de Kadima Partisi’ni seçiyor. Ehud Barak, Ariel Şaron, Benyamin Netanyahu bir zamanlar iktidardaydılar. Bu istikrarsızlık, İsrail’in Araplara karşı savaşında başarı elde edemediğini gösterir. İsrail bugün liderlik ve gelecek krizi yaşıyor. Ne tercihini barıştan yana kullanıp işgal altındaki topraklardan çekilebiliyor ne de bizi hezimete mahkum edebiliyor. Barışı seçemiyor, savaşı da kesin kazanamıyor. İsrail halkı ne yapacağını bilemiyor. Tercihini İşçi Partisi’nden yana kullanıyor; hedeflerine ulaşamıyor. Kadima’yı, Likud’u seçiyor; amaçlarını gerçekleştiremiyor. Netanyahu ve Liberman’ın iktidara gelmesi fanatizmi gösterir. Bu doğru. Ama bu, Olmert’in ılımlı olduğunu göstermez. 2003’te ilan edilen Yol Haritası’nı başarısızlığa mahkum eden Olmert ve Şaron’dur. 2007 sonunda başlayan Annapolis sürecini başarısızlığa sürükleyen Olmert’tir. Filistinlilerle görüşmelerin sonuca ulaşmasının önündeki engel yine odur. Kudüs’te daha fazla toprak işgal eden, 2006’da Lübnan’a saldıran Olmert ve partisi Kadima’dır; bu sene başında Gazze’ye saldıran da…
İsrail’de siyasi partilerin programları arasında farklılık var, bunu görüyoruz. Ancak eskiden bu farklılıklar çok daha belirgindi. Şimdi siyasi çizgi olarak birbirlerine çok yaklaştılar. Biz bu farklılıklar üzerine siyaset kuramayız. Yani “Şu parti gelirse barışın şansı daha fazla” diyemeyiz. Barışı biz kendi tercihimiz olarak benimseyebiliriz. Bunu gücümüzle, direnerek yapabiliriz. İsrail’in barışa gerçekten yönelmesi ancak iki şekilde olabilir: ya dünya ülkeleri İsrail’e barış için baskı yapar ya da Filistin direnerek, Araplar birlik ve beraberlik içinde ortak tavır göstererek İsrail’i buna zorlarlar.
İsrail, 1967 sınırlarına çekilmeli!
Gazze saldırısını bir tarafa koyarsak, Hamas’a göre Filistin meselesi nasıl çözülebilir? Örneğin İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesi sizce çözüm mü?
Bundan birkaç yıl önce Filistinliler arasında, özü itibarıyla, İsrail 1967 sınırlarına çekildiği takdirde bir çözüm olabileceği yönünde fikir oluştu. Biz Filistinliler olarak, 2006’da Ulusal Uzlaşma Belgesi’nde 1967 sınırlarında Filistin devletini kabul ettik. Belge Kudüs’ü, mültecilerin dönüş hakkını ve Yahudi yerleşim birimlerinin kaldırılmasını kapsıyordu. Bu belgeyi imzaladık. Burada şunu sormak gerekiyor: Arap ve Filistinliler 1967 sınırlarında Filistin devleti düşüncesini kabul ediyorsa, uluslararası toplum bunu kabul etmesi için neden İsrail’e baskı yapmıyor? Nitekim bana gelen bütün Batılı heyetlere sorunun Filistin tarafında değil, İsrail’de olduğunu söylüyorum. Rahmetli Yaser Arafat İsrail’i kabul etti, anlaşmalar imzaladı; ama İsrail onu zehirleyerek öldürdü. İsrail, Mahmut Abbas’ı olumlu görüyor, onunla görüşüyor; ama ona hiç bir şey vermiyor. Durum böyle ise İsrail’le görüşmek ne anlama gelir? Bu koşullarda barış olabilir mi? İsrail’e baskı yapılmadığı müddetçe barışın gerçekleşmesi mümkün değil.
Obama İsrail’e baskı yapmalı!
Obama, İran’a “yeni bir sayfa açalım” çağrısında bulundu. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Obama yönetiminden Hamas olarak beklentileriniz neler?
Kuşkusuz Amerikan yönetimi içinde değişim isteyenler var. Eski Başkan Bush’un sekiz yıllık politikası Amerikan siyasetinde sorunlara yol açtı. Ardından küresel bir mali krizin pençesine düşüldü. Dünya nezdinde Amerika’nın imajı zarar gördü. Ortaya çıkan değişim arzusu Obama’yı iktidara taşıdı. Ancak sorulması gereken soru şu: Bu değişim arzusu pratiğe nasıl aktarılacak? İran, Afganistan, Suriye ve Irak konularında bir değişiklik görülüyor. Ancak bu, sınırlı bir değişiklik. Yine de Amerika’nın bu ülkelere yönelik tavır değişikliği olumlu. Şu da bilinsin ki bu değişim bölgeden önce Amerika’nın çıkarına. Amerika’nın buna ihtiyacı var.
Obama yönetiminden beklentimize gelince, öncelikle 1967 sınırlarını kabul etmesi için İsrail’e baskı yapmasını istiyoruz. Amerikan yönetimi, bölgede barışın, ancak İsrail’in işgal ettiği Filistin ve Arap topraklarından, Golan’dan çekilmesini sağlamaktan geçtiğini bilmeli. İkinci olarak Amerika, Filistin’e ve Ortadoğu’ya müdahaleden vazgeçerek, bölgeyle karşılıklı saygı esasına dayalı bir ilişkiye girmeli. Bölgenin kültürüne, değerlerine saygılı olmalı. Filistin’de yapılan seçimlerin sonuçlarına saygı göstermeli, olumsuz müdahalelerde bulunmamalı!
Bu isteklerinizi yeni Amerikan yönetimine ulaştırdınız mı? Obama yönetimi ile doğrudan temasınız oldu mu?
Amerikan yönetimi ile doğrudan temasımız olmadı. Ancak kuşkusuz görüştüğümüz Amerikalı resmî olmayan ve Avrupalı kişiler, isteklerimizi Amerikan yönetimine ulaştırıyorlar. Amerika bizim isteklerimizin ne olduğunu biliyor; ama bölgeye yönelik siyasetini değiştirme iradesini ortaya koyamıyor.
Bazı Avrupa ülkeleri bizimle temasta!
Avrupa Parlamentosu’ndan bir heyet sizi ziyaret etti. Neler görüştünüz? Avrupa’nın Hamas’a yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz bu heyetleri memnuniyetle karşıladık. Aralarında İngiliz, İtalyan ve Yunan milletvekilleri vardı. Ayrıca Avrupa’dan sürekli ziyaretçilerimiz oluyor. Hamas’ın bakış açısını merak ediyorlar. Bize göre Avrupa’nın heyetler göndermesi olumlu ama yeterli değil. Bu bir devlet politikasına dönüşmeli. Avrupa Hamas’ı terörist örgütler listesinden de çıkarmalı. Amerikan yönetimine gelince, George Mitchell’ı temsilci olarak bölgeye gönderdi; ama Hamas’ı görmezden geldiği için görevinin de bir anlamı kalmıyor.
Avrupa ülkeleri ile son günlerde temaslarınız oldu mu?
Evet, temaslarımız oldu. Ancak bu ülkelerin isimlerini şimdilik açıklamıyoruz. Görüşmelerin devamını temenni ediyoruz.
Türkiye’ye güveniyoruz!
Son Gazze saldırıları sırasında Türkiye etkili roller oynadı. Öncelikle şunu sorayım: Türkiye size neyi hatırlatıyor?
Türkiye, Filistinlilerin, Arapların hafızasında Osmanlı Hilafetini, Osmanlı Devleti’ni hatırlatıyor. Osmanlı büyük bir devlet olarak bölgeyi ve Filistin’i yönetiyordu. Rahmetli Sultan Abdülhamid, Filistin topraklarını hedef alan girişimleri önlemişti… Türkiye’nin bugün bölgede yeniden etkin bir rol oynaması, tarihsel olarak etkin, güçlü ve büyük bir ülke olduğunu yeniden hatırlamasının göstergesidir; İslam dünyasından yana taraf olduğunu hatırlamasıdır. Biz bununla gurur duyuyoruz. Türkiye Ortadoğu’yla daha aktif ilişkiler kurarken Batı ile ilişkilerini zayıflatmadı. Bu da Türk siyasetinin başarısının bir göstergesi. Biz Türkiye’nin Doğu’da da Batı’da da etkili olmasını istiyoruz. İslam dünyası ile de iyi ilişkiler içinde olmalı, Avrupa ile de. Bundan dolayı Türkiye’nin etkin rolünden çok memnunuz.
Peki, Gazze Savaşı sırasında Türkiye tam olarak neler yaptı?
Türkiye, Gazze Savaşı öncesinde zaten etkili bir rol oynamaya başlamıştı. Hamas’la temasları vardı. Savaşta ise birden fazla alanda etkili roller oynadı. Öncelikle, siyasi alanda Filistin halkının yanında yer aldı; saldırılarını durdurması için İsrail’e baskı uyguladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konuşmaları çok cesaret vericiydi. Başbakan Erdoğan bölgeyi ziyaret etti. Ateşkesin sağlanması için yoğun girişimlerde bulundu. Mısır, Suriye ve diğer bazı ülkelerle birlikte rol oynadı. Türkiye çok gayret etti; ama İsrail’in inadı, uluslararası temasları sonuçsuz bıraktı. Türkiye Gazze’ye insani yardım konusunda da oldukça aktifti. Özellikle de Türk halkının, herkesi hayran bırakan tavrını çok takdir ediyoruz, bizi çok etkiledi. Dolayısıyla Türkiye’nin resmî ve halk düzeyindeki tavırları arasında paralellik vardı. Erdoğan’ın Davos’taki tavrı çok muhteşemdi. Türkiye’de İslamcısından milliyetçisine ve solcusuna kadar herkes, hep birlikte Filistin’e destek verdi. Demek ki Filistin’in herkesin kalbinde yeri var. Biz bunu takdir ediyoruz. Gazze direnişimizi motive ettiler. Bundan dolayı teşekkür ederiz.
Sokaklara çıkan Türk halkı…
Türk halkına seslenmek isterim: Siz bunu yapmakla ilk kıblenize sahip çıktınız. Filistin, sizin tarihsel hafızanızın bir parçası. Sizin Filistin’de köklü ve etkili bir geçmişiniz var. Kudüs sadece Filistinlilerin değil, hepimizin ortak mülkü. Mescid-Aksa hepimizin! Türkiye halkı bu tavrıyla, tarihi ve değerleri ile örtüşen bir tavır ortaya koydu. Filistin halkı Türk halkına sevgi ve takdir besliyor. Türkiye’nin siyasi ve ekonomi başarısı hepimizin başarısı. Bundan dolayı Türk halkına teşekkür ediyoruz.
Halit Meşal, Davos’ta Erdoğan’ı görünce neler hissetti?
Erdoğan’ın çıkışını, bölge liderlerinden uzun yıllar görmediğimiz onurlu bir davranış olarak gördüm.
Yahudi düşmanlığına karşıyız!
Son olarak birkaç konu hakkında görüşlerinizi almak istiyorum. Antisemitizm konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu iddialar, temeli olmayan iddialar. İsrail bu suçlamayla dünyayı mahkum ediyor. Samilik İsrail’in tekelinde değil; biz Araplar da Sami ırkındanız. Biz, bir ırka, dine ve mezhebe düşman olamayız. Dinlere ve etnik gruplara saygılıyız. Biz Yahudi karşıtı değiliz. Topraklarımızı işgal eden, kutsallarımızı kirletenlere karşıyız.
Demokrasi konusunda Hamas’ın tavrı nedir?
Demokrasiye inanıyoruz. Bundan dolayı da seçimlere katıldık. Bugünkü sıkıntıların kaynağı, Filistin demokrasisi ve seçim sonuçlarının kabul edilmemesidir.
Hamas’a yöneltilen daimi suçlamalardan biri de sivillere yönelik saldırılar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Biz sivilleri hedef almıyoruz, kendimizi savunuyoruz. Sivilleri öldüren İsrail. 1996’da yani on üç yıl önce İsrail’e arabulucular vasıtasıyla karşılıklı olarak sivilleri hedef almamayı teklif ettik. Ama İsrail bunu reddetti. Sivilleri, çocukları öldüren, kutsalları çiğneyen taraf İsrail’dir.
Aslında daha fazla sorularım vardı; ama süremiz tükendi. Sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ederiz…
Paylaş
Tavsiye Et