Ankara Havası
Laikçilerin metafizik gerginliği
22 Temmuz 2007 seçimleri öncesi mitinglerde “Ne şeriat ne darbe!” diyen Türkan Saylan, kanserden öldü. Ölümünün ardından, alabildiğine seküler kesimlerin aslında ölüme ne denli mistik/metafizik anlamlar yükleyebileceğini de görerek şaşırdık. Aslında kabahat biraz da şaşıranda; Ardahan’ın Damal ilçesindeki dağa yansıyan Atatürk gölgesine ilahi anlamlar yükleyenler farklı mıydı sanki? Demek ki bu ülkenin pozitivist-modernist taifesi ile bâtıl inançlı kocakarı taifesi bile yeri geldiğinde aynı safta buluşabiliyor.
Cenaze 19 Mayıs’a denk ge(tiri)ldi ya; metafizik gerginliğin başlıca nedeni bu. Atatürk’ün Çankaya Sofrası’ndaki “zevat-ı mutade”den bile 1936 yılında 19 Mayıs’ın neye tekabül ettiğini bilen çıkmamıştı. Gazi “19 Mayıs nedir?” diye sofradakileri imtihana girişince koskoca Şükrü Kaya filan önce birkaç tarihî gün sallamışlar, tutturamayınca da mecburen yutkunmuşlardı. Doğum gününü sorana da “Neden 19 Mayıs 1881 olmasın?” demişti; o yüzden Atatürk’ün tevellüdü 19 Mayıs kabul edildi. O kadar işte.
Türkan Saylan’a da emrihak bir 18 Mayıs günü vaki oldu. 20 Mayıs’ta defnedilecekti; birileri günün anlam ve önemini istimal etmek için töreni bir gün öne çekti.
Saylan, ömrünün sonuna kadar doğru bildiğinden şaşmayan bir kesin inançlıydı. Biraz da safça olsa gerek; meydandaki varlık nedeni darbe çığırtkanlığı olan bir kalabalığa karşı “Ne şeriat ne darbe!” deyivermişti de yuhalanarak susturulmuştu.
Ne oldu da, onu o gün aforoz eden laikçi hokkabazlar cenazede birden peydahlandı?
Kadıncağızın, bir ayağı çukurdayken, önce durduk yere evi arandı; gözaltına alınacağı haberleri yapıldı. Oysa Sedat Peker ile iş yaptığı ortaya çıkan Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun meselesinin “yükselen Anadolu değeri” kontenjanından sürüncemeye bırakılması gibi bir şey yapılabilirdi.
Saylan’ın da eğitim ve sağlık konusunda yaptığı toplumsal katkılar ve sorumluluk projeleri vardı. Zaten darbeciler tarafından da aforoz edilmişti.
Kuddusi Okkır’ı mağdur/mazlum, Tuncay Güney’i anti-kahraman yapan birileri Türkan Saylan’ı da giderayak kahraman yaptı.
O birileri, hep aynı kişilerse vay halimize!
Tavsiye Et
Hele bir gelseydin cenazeye!
Hele bakın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkan Saylan’ın cenazesine çelenk yollamadığı; çiçeği burnunda Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu da katılmadığı için eleştiriye uğruyor.
Hatta Hürriyet, internet sayfasında “Nimet Çubukçu cenazeye katılmalı mıydı?” anketi bile düzenledi.
Hadi çelengi geçelim; Çubukçu, cenazeye katılsaydı başına neler gelirdi?
Bir: Bir Ergenekon cinayeti olduğu bugün neredeyse kesinleşen Danıştay Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in yine bir 19 Mayıs günü 2006’da düzenlenen cenaze töreninde Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in başına gelenler…
İki: 1993’te Uğur Mumcu’nun cenazesinde binlerce kişi tarafından yuhalanan dindarların ve taş yağmuruna tutulan Strazburg Caddesi’ndeki MHP binasında bulunanların başına gelenler…
Üç: “Ne yüzle geldin buraya?”, “katil hükümet” ve benzeri sloganlar…
Çubukçu’yu cenazeye katılmadığı için kınayanlar, o gün onu veya hükümetten bir başkasını orada göremeyip hıncını alamamışa benziyor.
İnsan haklı olarak soruyor: Ne gerek var?
Tavsiye Et
Kabinede beklenen revizyon yapıldı ve bir anlamda öze dönüş başladı. Vitrin bakanları yerine icracı bakanlar öne çıktı, denilebilir. Gidenleri isim isim değerlendirmeye, gelenleri de tek tek ele almaya gerek yok; ama Bülent Arınç’ın Başbakan Yardımcısı olarak özellikle Başbakan Erdoğan tarafından çağrılması başlı başına bir iştir.
AK Parti içinde maşeri vicdanın sesi olarak görülen Arınç, hükümette de bir ağabey olarak dengeleyici rol oynayabilir. En önemlisi, AK Parti’nin son günlerde çokça ihtiyaç duyduğu dürüstlük algısı Arınç’ın kişiliğinde fazlasıyla var.
Arınç’ın veya bir başka bakanın slogan cümleleri kurmasına hiç gerek yok. Birincisi, kabinenin “kabile” olmadığını, bir de toplumun vicdanına seslenerek namuslu siyasetçinin istisna değil, kaide olduğunu göstersinler yeter. Zaten kaide iki ayağı üzerinde, dik duran değil midir?
Tavsiye Et
Demokrat Parti (DP) eski Genel Başkanı Süleyman Soylu, “Partiye hakim olamadım; Ergenekonculara kaptırdım” dedi ve kongreye gitti. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu da benzer bir cümleyle “Bizim tarlayı önceden sürmüşler” mealinde konuşmuştu. Şimdi BBP de kongreye gitti.
Soylu yine de direndi; fakat “gençlerin önünü açma” vaadiyle yarışa katılan Hüsamettin Cindoruk, kendisinden 30 yaş genç Soylu’yu mağlup etti. Diğer rakibi de yine Soylu’nun akranı Mehmet Ali Bayar idi.
Adnan Menderes’in avukatı olduğu şeklindeki şehir efsanesiyle itibar kazanıp 28 Şubat’ın avukatlığıyla hak ettiği toplumsal ve mesleki konumuna avdet eden Cindoruk’a yapılan bir başka yakıştırma da “kurt politikacı” lakabıdır.
Kocamamışsa eğer, kurt politikacıdan beklenen, taşı gediğine oturtması, icabında gençleri siyaset meydanında madara etmesidir. Hakkını yemeyelim, o da bu cümleden olmak üzere, kendisine uzatılan mikrofonu ustaca sahibine iade edebilen biridir.
Lakin yaş eleştirilerine cevap verirken getirdiği misal, aslını temsil eden bir misal miydi, kuşkuluyum. Cindoruk, “Fenerbahçe Teknik Direktörü Aragones’e bakın; o da yaşlı ama işini yapıyor” mealinde bir şeyler söylemiş.
Bunun üzerine internetteki taraftar forumları karışmış; Fenerbahçeliler, DP’nin başına geçmesi halinde Cindoruk’a oy vermeyeceklerini ilan etmişler. “İnsan bu kadar mı kopuk olur gerçek hayattan” diye de fena kızmışlar.
Taraftarın “Go go, Ara-go-nes!” diye tezahürat yaptığı, takımı kupadan elenen, ligde de dördüncülüğe demirleyen “Dede” lakaplı Aragones, pek yerinde bir örnek olmamış anlaşılan.
Ya da olmuş mu?
Tavsiye Et
Yasama, akıllara zarar 367 tartışmasının tamirini yapmaya çalışadursun, 28 Şubat’ın sembol mekanı Sincan’daki mahkemeden bir karar geldi: “Cumhurbaşkanı Gül yargılanmalı!”
Anlı şanlı yasacılar, mesela Erdoğan Teziç, “Cumhurbaşkanı seçilirse hiçbir şey yapamayız; ancak vatana ihanetten yargılanabilir” dediği Abdullah Gül için, şimdilerde “Yargı sürecini beklemek lazım” diyor. Eh, bunun “Yargılansın bakarız” anlamına geldiğini bilmeyecek yoktur herhalde.
Adamı ifrit eden bir soğukkanlılık; hatta ikiyüzlülük hocaların hocası geçinen pek çok zevatta revaçta bugünlerde.
Bu zevatın koskoca hukuk kariyerini darbe özlemiyle çöpe attığını biliyorduk. Darbe özlemleri de çöpe gittiğine göre, ikisini aynı yerde bulmuş olmalılar.
Tarihin çöp sepetinde…
Tavsiye Et