AK PARTİ, uzun zamandır beklenen Bakanlar Kurulu değişikliğini 1 Mayıs’ta gerçekleştirdi. 26 bakandan 10’u yerini korudu. Önceki kabinede yer alan8 üye dışarıda kalırken, 9 yeni isim geldi.Değişimin sayısal analizi yapıldığında Erdoğan’ın sandıktan çıkan “yenilik ve değişim” mesajını aldığı ve buna Bakanlar Kurulu’ndan başladığı görülüyor. Kabine değişikliğini, teşkilat ve merkez değişikliklerinin izlemesi sürpriz olmayacak. Zira rakamların penceresinden bakıldığında, yapılanı kısmi bir kabine değişikliğinden öte kapsamlı bir yenileşme olarak görmek mümkün. Değişimin siyasal analizi yapıldığında ise aynı iyimserliği taşımak hayli zor. Hükümetin kabine değişimini, siyaset değişikliğiyle pekiştirmesi ve yeni bir ajanda oluşturması gerekiyor.
22 Temmuz 2007 seçimlerinden 20 ay sonra yapılan yerel seçimlerde oy oranını 8 puan düşüren AK Parti, halihazırda ciddi bir iktidar yorgunluğu yaşıyor. Aday tespitinde yapılan hatalar, ekonomik kriz ve seçmenle parti arasına giren soğukluk ciddi bir yeniden yapılandırma ihtiyacını doğuruyor.
Toplumsal Destek, Siyasal Destek...
29 Mart 2009 yerel seçimlerinin önemli sonuçlarından biri de AK Parti’ye verilen “toplumsal destek”le, “siyasal destek” arasında tam bir örtüşmenin bulunmamasıydı. AK Parti bugün sahip olduğu toplumsal desteğin üzerinde bir siyasal desteğe sahip. Parti bu neticeyi “yanlış aday tercihine, teşkilatların rehavetine, hatta çoğu yerde aleyhte çalışmasına ve doğru bir seçim stratejisi oluşturamaması”na rağmen elde etti. Seçmenin büyük kısmı “Erdoğan muhabbeti” ve “güçlü bir alternatif olmaması” nedeniyle oyunu yeniden AK Parti’ye verdi. İl genel meclisi ile belediye başkanlığı oyları irdelendiğinde mesele çok daha iyi anlaşılabilir. Fakat bu eğilimin 2011’de de devam edip etmeyeceği bilinmiyor. AK Parti, seçmenin 29 Mart’taki “şefkat tokadı”nı dikkate almazsa 2011’de daha büyük bir şok yaşayabilir.
Hükümette İsim Değişikliği mi, Siyaset Değişikliği mi?
AK Parti’nin, Bakanlar Kurulu’nda koltuk ve isim değişikliğini önceleyen dar kapsamlı bir revizyona değil, kadrolarını ve siyasi üslubunu da içine alan geniş kapsamlı bir yeniden yapılandırmaya ihtiyacı var. AK Parti’nin hem siyaset hem de kadro değişikliğini aynı anda yapması zor görünse de bu noktada Erdoğan’ın liderlik gücü devreye giriyor. Erdoğan belki de siyasi hayatındaki en büyük liderlik sınavıyla karşı karşıya. Ya bu zorlu sınavdan da geçecek ve partisini Batılı anlamda müesses, “ekber bir parti” haline getirecek ya da mevcudu muhafaza etme psikolojisine girecek ve erimeyi durduramayacak.
Bu anlamda kabine değişikliği, partinin bundan sonraki yönünü ve önümüzdeki süreçte yapılacakları göstermesi bakımından sembolik anlam taşıyor. AK Parti, yeni Anayasa, AB, demokratikleşme, Kürt meselesi gibi başlıklarda değişim taleplerini önceleyen ve işsizlik meselesi gibi kronikleşmiş sorunlara yönelik yeni siyasetler üretmek durumunda.
Yerel seçimlerde halk Erdoğan’a açık bir uyarıda bulunarak “siyasetini ve kadrolarını değiştir” mesajını yolladı. Erdoğan da işe kabine değişikliğiyle başladı. Ancak AK Parti’nin kabine değişikliğinin ötesine geçip daha kapsamlı bir reform gündemi oluşturması ve şikayet eden bir parti olmaktan çıkıp, sorunları çözen bir parti olması icap ediyor. Bu bağlamda Erdoğan “yaşam tarzı ve kimlik siyaseti” konusunda bazı toplum kesimlerinde oluşan endişeleri dikkate almalı.
AB, demokratikleşme, yeni anayasa, Kürt meselesi ve işsizlik gibi temel meselelerde AK Parti’nin artık ne yapacağına karar vermesi ve yeni bir siyaset bulması gerekiyor. Erdoğan’ın yeni ajandasında iç siyasetteki hassasiyetler kadar, dış politikadaki gelişmeler de hayati önem arz ediyor. Küresel sisteme her geçen gün daha fazla entegre olan Türkiye’nin, çözümlerinin de küresel olması gerekiyor.
Bakanlar Kurulu değişikliği bir bütün olarak ele alındığında partinin görece daha muhafazakâr bir tabana yaslandığı tespit ediliyor. Merkez sağın 1950’den bu yana bir koalisyon ve bir terkip olduğu göz önüne alındığında, AK Parti’nin bu koalisyonu tam olarak dikkate almaması siyasette yeni bir süreci başlatabilir. Yerel seçimlerde bu türden ittifakları yapmamanın neticeleri henüz taze iken genel siyasette de bu yanlışlarda ısrar etmenin sonuçları yakında ortaya çıkacak.
Türkiye’yi kapsayan bir temsil gücüne ve oy desteğine sahip AK Parti’nin, tabanının sadece muhafazakârlar ve dindarlardan oluştuğunu söylemek oldukça zor. Bu bağlamda partinin, şehirli orta sınıfları, liberal-demokrat kesimleri içine alması ve bunların partide temsilini sağlaması lazım. Erdoğan, sadece belli kesimlerin değil, geniş toplum kesimlerinin umut beslediği bir lider. Son seçimlerde her ne kadar bu sihir bozulmaya başlasa da halkın Erdoğan’a desteği devam ediyor. Ancak bu muhabbetin ve desteğin ilânihaye devam edeceğinin garantisi yok. Erdoğan’ın, ülkenin yapısal sorunlarına kapsamlı çözümler getirmesi ve 2023 hedefi doğrultusunda yeni bir yol haritası oluşturması gerekiyor.
Reform mu, Revizyon mu?
Reform ve revizyon kelimeleri gündelik hayatta kimi zaman aynı manadaymış gibi kullanılsalar da aslında farklı anlamları haizler. Reform, ana yapıda meydana gelen köklü değişikliği ve yenileşmeyi ifade ediyor ve “yeniden yapılanma” kavramının karşılığı olarak kullanılıyor. Revizyon ise reforma göre daha küçük ölçekli ve bakış açısında meydana gelen değişimi ifade ediyor.
AK Parti’nin 2011 seçimlerini hesaba katarak önümüzdeki süreçte kadrolarında ve siyasetinde kısmi bir revizyon değil, kapsamlı bir yeniden yapılanmaya gitmesi gerekiyor. Son dönemdeki ciddi hatalarına rağmen seçmen partiyi “Erdoğan faktörü” nedeniyle terk etmedi. Ancak önümüzdeki dönemde siyasi denkleme yeni aktörlerin girmesiyle bu durum değişebilir. AK Parti, “Neden böyle oldu?” sorusunu sorduktan sonra “Ne yapmalı?” sorusuna da doğru cevap verir ve geniş ölçekli reform taleplerini karşılarsa Türk siyasal hayatında DP’den sonra tüm rekorları kırabilir.
Yeni kabinenin başarısı ve buna bağlı olarak AK Parti’nin geleceği, öncelikle gittikçe derinleşen ekonomik krize, ülkenin demokratikleşmesini de içine alan yeni bir anayasa yapılmasına, Kürt meselesinde yürüteceği siyasete ve dış politikasının yanı sıra tüm bu süreçleri içine alan uluslararası konjonktüre bağlı.
Paylaş
Tavsiye Et