VATİKAN’IN resmî açıklamasına göre Papa 16. Benedict, 8-15 Mayıs tarihleri arasında Ürdün, İsrail ve Batı Şeria’yı kapsayan Kutsal Topraklar’a hac ziyareti yaptı. Aynı zamanda resmî bir nitelik de taşıyan bu geziyle Papa, seçildiğinden bu yana ilk kez Arap ülkelerine ziyaret gerçekleştirmiş oldu. Ürdün’de Kral Abdullah ve Kraliçe Rania tarafından resmî bir törenle karşılanırken, Hıristiyan olmayan her ülkede olduğu gibi burada da dinler veya inançlar arasında diyaloğun önemi hemen hemen her fırsatta karşılıklı olarak dile getirildi. Ancak son kertede Papa’nın Ortadoğu ziyareti, ev sahiplerinin karşılanmayan beklentileriyle hafızalarda yer etti.
Çok önceden planlandığı ve koreografisi çok dikkatlice defalarca gözden geçirildiği bilinen Papalık ziyaretlerinin bu sonuncusunda beklenmedik olaylar dikkatleri çekti. Mesela Kudüs’teki Notre Dame Merkezi’nde dinler arası diyalog organizasyonları temsilcileriyle yaptığı görüşmede, Filistin Yönetimi baş kadısı olan Şeyh Teysir Receb Temimi’nin programda olmamasına rağmen söz alarak yaptığı kısa konuşma üzerine Papa 16. Benedict, toplantının resmen bitmesinden önce -Şeyh Temimi ile de tokalaşarak- mekanı terk etti. Şeyh Temimi, Papa’yı “Filistin’in ebedi başkenti Kudüs’e hoş geldiniz” diyerek selamlamış; İsrail’i kastederek “işgalci güçler” tabirini kullanmış; İsrail’in, Filistinlilerin topraklarını müsadere ettiğini, evlerini yıkıp Yahudi yerleşimleri inşa ettiğini, şehri duvarlarla çevirerek hapishaneye dönüştürdüğünü ve Gazze’de yaşayanlara karşı savaş suçları işlediğini söylemiş; Hıristiyanlarla Müslümanların İsrail’e karşı birleşmelerini istemiş ve 1187 yılında Haçlılardan Kudüs’ü geri alan Selahaddin-i Eyyubi’yi de örnek vererek bugünkü İsrail’in aksine onun nasıl bütün inançlara saygılı olduğunu belirtmişti. Bu hadise üzerine İsrail Başhahamlığı, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve Vatikan hemen bir bildiri yayınlayarak üçlü diyalog çabalarının bu programsız girişimle tehlikeye düştüğünü belirttiler.
Ziyaret öncesinde Papa’nın, bir İsveç televizyon kanalında yapılan bir röportajda “Tarihsel delillerin, Adolf Hitler’in bilinçli bir politikası sonucunda 6 milyon Yahudi’nin gaz odalarında öldürüldüğünü kesin olarak yalanladığına inanıyorum; belki gaz odalarında değil ama 200 ila 300 bin Yahudi Nazi konsantrasyon kampında can vermiş olabilir” sözleriyle Yahudi soykırımını inkar eden Britanyalı Piskopos Richard Williamson’un üzerindeki aforozu kaldırması ve bir Vatikan kardinalinin İsrail’in bu seneki saldırıları sırasında Gazze’yi bir konsantrasyon kampına benzetmesi, hem Hıristiyanlar hem de Yahudiler tarafından hiç hoş karşılanmamıştı. Papa’nın, İkinci Dünya Savaşı esnasında papalık yapan ve Nazi katliamını kınamadığı gibi görmezden de gelen 12. Pius (1939-1958)’un aziz ilan edilme sürecini durdurmaması da Yahudilerin tepkisini çekmişti. Eugenio Pacelli, 1939’da papa seçilmeden önce 1920’lerde Münih ve Berlin’de papalık temsilcisiyken o dönemki Reich ile bir anlaşma (concordat) yapmak istemiş, ama ülkenin ileri gelen Protestan yöneticileri ve onun görüşlerini oldukça otoriteryen bulan Katolikler tarafından reddedilmiş; bu amacına ancak 1933’te Adolf Hitler iktidarında ulaşabilmişti. Papa 11. Pius döneminde hayata geçirilen bu anlaşma ile artık Alman siyasi Katolisizmi sayesinde Nazizm, dünyadaki en kuvvetli Katolik iktidarının hiçbir muhalefetiyle karşılaşmadan gelişebilecekti. Belki de bu sebeple en azından ilk bakışta Katolik Kilisesi, aşırı sağ milliyetçi ve faşist ideolojilerle yakın bir işbirliğine girmiş ve Yahudi karşıtlığı ve düşmanlığı hep gündemde kalmıştı. Zaten o dönemin sağcı diktatörlerinin hepsi, Hitler, Franco, Pétain (Fransız mareşal), Mussolini, Pavelic (Hırvat faşist lider) ve Tiso (Slovak Katolik rahibi ve devlet adamı) Katolik olarak doğmuş ve yetiştirilmişlerdi.
Yine gezi öncesinde İsrail’de bulunan bazı aşırı sağcı Yahudi grupların, yüzyıllar boyunca Vatikan’ın hazinelerine geçen Yahudi mallarını geri almak için yargı yoluna gideceklerini belirtmeleri de Papa’nın yolculuğunu zorlaştıran sebeplerden birisiydi.
Öte yandan Papa’nın 2006’da yapmış olduğu konuşmayı unutmayan Müslümanlar ise İslam aleyhine sarf ettiği sözlerden dolayı Papa’dan özür beklediklerini açıkça belirttiler. Daha önce de bazı Arap Hıristiyanlar, Gazze saldırılarını yeterince sert bir biçimde kınamasını ve Doğu Kudüs’te bulunan bazı Hıristiyan kutsal mekanlarının İsrail devleti tarafından gerçekleştirilen kazılar sonucu yok olmasına tepki göstermemesini eleştirmişlerdi. Ziyaretinin Ürdün durağında Amman’daki el-Hüseyn Camii’nde yapmış olduğu konuşmanın bir yerinde Müslümanlar gibi “Rahman ve Rahim olan Allah” sözlerini sarf etmiş olmasına ve İslam ve Müslümanlara “derin bir saygı duyduğu”nu belirtmesine rağmen Papa, Müslümanların beklentilerini karşılayamadı.
Benzer şekilde, Papa’nın Kudüs’teki Yad Vaşem Soykırım Müzesi’nde yaptığı konuşmaya önem veren ve her iki din arasında son dönemlerde ortaya çıkan problemlerin giderilmesinde en azından bir yakınlaşma sağlanacağı beklentisinde olan Yahudiler de hayal kırıklığına uğradı. Zira Yahudiler Papa’nın üç konuya değinmesini bekliyorlardı: Hıristiyan inancının ihtiva ettiği Yahudi karşıtlığının soykırıma sebep olduğunu kabul etmesi; Nazi rejiminin yapmış olduğu korkunç olaylara bizzat tanıklık edip daha sonra Alman ordusuna alınması olaylarına Benedict’in kendi geçmişine gönderme yaparak değinmesi; Richard Williamson da dâhil dört gelenekçi piskoposun aforozlarının kaldırılmasıyla başlayan gerilim için üzüntülerini belirtmesi. Bu beklentilerin karşılanmamasıyla, tarih boyunca süregelen Yahudileri “İsa Mesih’in katilleri” olarak gören Hıristiyan görüşü suçlaması bir kez daha gündeme gelmiş oldu.
1204 yılında Haçlıların Kudüs’ü Müslümanlardan “kurtarmak” yerine İstanbul’u yağmalamalarından beri Roma taraflarından gelen her türlü esintiden rahatsız olan ve tedirginlik duyan bölge halkı, Papa’nın bu son ziyaretinde bölgede zaten hassas dengelerle ayakta kalabilen bir parça huzurun da bozulabileceğinden endişe etmesine rağmen ellerinden geldiğince misafirperverlik gösterdi. Seçildiğinden beri ne kadar “derin” bir din bilgini olduğunu ve ilmî kabiliyetlerini sergileyen Papa “diplomatlık” yolunda mesafe kaydetse de ev sahiplerinin beklentilerini karşılamaktan uzak kaldı.
Paylaş
Tavsiye Et