“Sultanın adamlarına kim iletir bu çağrıyı
Padişahlığın şükrü için hor görme zayıfı”
Hafız Şirazi
İRAN, onuncu cumhurbaşkanlığı seçiminin gerçekleştiği 12 Haziran’dan beri dünya gündemindeki yerini koruyor. Seçim sonuçlarına yapılan itirazlar ve ardından başlayan sokak gösterileri nedeniyle herkes İran’a odaklandı. Seçimlere katılım oranı, seçim sonuçlarının birçokları için sürpriz oluşu, kaybeden adayların hile iddiaları, sonrasındaki gösteriler ve perde arkasında devlet kadroları arasındaki güç mücadelesi, bu seçimlerden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı savını güçlendiriyor. Bu yazıda yer vermek üzere görüşlerine başvurmak istediğimiz yetkililerin bile iddiaları teyit eder biçimde konuşmaları, meselenin hassasiyetini gösteriyor.
Musevi Kimdir?
Yerli ve yabancı basında Batı yanlısı renkli devrim liderlerine benzetildiğini görünce, Mir Hüseyin Musevi’nin gerçekte kim olduğu daha bir önem kazanıyor. 1942’de Tebriz’e bağlı Hamene kasabasında doğan Musevi, Milli Üniversite’de mimarlık eğitimi aldı. Devrim ile birlikte İslam Cumhuriyeti Partisi’nde önemli görevler üstlenen Musevi, İslam Cumhuriyeti gazetesinin genel yayın yönetmenliği ile iki kısa ömürlü hükümette dışişleri bakanlığı yaptı ve ardından sekiz yıl başbakanlık görevinde bulundu. Başbakanlığı sırasında zamanın cumhurbaşkanı ve uzaktan akrabası olan Ayetullah Ali Hamaney ile anlaşmazlığa düşen Musevi, görevini Ayetullah Humeyni’nin müdahalesiyle sürdürebildi. 1989’da Humeyni’nin ölümünün ardından gerçekleştirilen anayasa değişikliği sonucunda başbakanlık makamının kaldırılmasıyla Musevi siyasi inzivaya çekildi.
Muhammed Hatemi’nin seçildiği 1997 seçimlerinde Hatemi’yi destekleyen ve başarısında büyük payı olan Musevi, Hatemi’nin başdanışmanı oldu ancak icraata karışmamaya özen gösterdi. Son yirmi yıldaki her seçimde olduğu gibi bu seçimlerde de aday olup olmayacağı konuşulan Musevi’nin, dinî lider Hamaney’in vetosunu aşabileceğine kimse ihtimal vermemişti. Cumhurbaşkanlığına tekrar aday olan Hatemi, Musevi’nin adaylığını ilan etmesinin ardından onun lehine çekilmişti. Adaylık süreciyle ilgili fazla açıklama yapmayan Musevi, “şimdiye kadar neden aday olmadıysam bu seçimlerde aynı sebepten aday oluyorum” diyerek üstü kapalı şekilde Hamaney’in belirleyici rolüne işaret etmişti.
Kampanya Süreci ve Seçimler
Seçimlerden bir ay kadar önce Tahran’a gittiğimizde, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın seçimleri kazanacağından kimse şüphe duymuyordu. Belki de Hamaney’nin şahsında somutlaşan sistemin Musevi’nin adaylığına izin vermesinin ardında da Ahmedinejad’ın seçimleri kazanacağına duyulan güven vardı. O yüzden de seçim kampanyası boyunca Musevi yanlılarının en önem verdiği konu, yıllardır seçimleri boykot eden kesimleri oy kullanmaya ikna etmekti. Onlara göre, kimse Ahmedinejad’dan memnun değildi ama seçimlere katılım düşük olduğu için taraftarlarını kolaylıkla mobilize eden Muhafazakârlar seçimleri kazanıyordu. Dolayısıyla katılımın yüksek olması halinde seçimleri Reformcular kazanacaktı, Hatemi’nin kazandığı seçimler bunun örneğiydi. Şehirli kesimlerde Musevi’ye yönelik önyargı, aydınların da desteğiyle kısa sürede ortadan kalktı ve Tahran, en azından görünüşte, çoğunlukla Musevi taraftarı haline geldi.
Kampanya sürecinde hükümet karşıtları, ekonomi alanındaki başarısızlıklar ile Ahmedinejad’ın maceracı olarak niteledikleri dış politika girişimlerini gündeme getirdiler ve rakamlar üzerinden giderek Ahmedinejad’ın doğruları söylemediğini ileri sürdüler. Tahran’da seçim boyunca en yaygın olan slogan “Yalancı cumhurbaşkanı istemiyoruz” oldu. Yine muhalifler Türkiye’yi anımsatan bir şekilde Cumhurbaşkanı Ahmedinjad’ı “ucuz patates dağıtarak oy toplamaya çalışmak” ile suçladılar. Ahmedinejad ise dar gelirli kesimlere yaptığı yardımları savunarak bunun “dilencileştirmek” değil aksine hakların geri ödenmesi olduğunu söyledi ve ülkedeki rant çevrelerinin kendisine savaş açtığını iddia etti. Musevi ile olan televizyon tartışmasında ifade ettiği gibi ona göre asıl rakibi adaylar değil ülkedeki rantiyeci kesimlerdi ve bunların arkasında Haşimi Rafsancani ve Natık Nuri gibi devletin güçlü isimleri yer alıyordu. Seçimlere girerken Ahmedinejad’ın başlıca avantajları sade yaşantısı, yolsuzluklarla mücadelesi ve dış politikadaki tavizsiz tutumuydu.
Seçim günü katılımın yoğunluğu karşısında birçok gözlemci Musevi’nin kazanmasının kesin olduğunu düşündü. Zaten ortam Hatemi’nin sisteme rağmen büyük oy patlaması yaptığı 1997’yi hatırlatıyordu. Nitekim ilk sandık başı sonuçların gelmesiyle birlikte Musevi zaferini ilan etti. Ancak resmî sonuçların gece yarısından itibaren peyderpey açıklanmasıyla beraber Ahmedinejad ile Musevi arasında birincisinin lehine büyük bir fark olduğu görüldü. Bu durum Reformcularda tam bir soğuk duş etkisi yaptı. Sonrasında da aradaki fark kapanmadı ve İçişleri Bakanlığı oyların %63’ünü alan Ahmedinejad’ın seçimleri kazandığını açıkladı. Buna göre Musevi %34, Muhsin Rızai %2, Mehdi Kerrubi ise %1’den az oy almıştı. Ertesi gün Musevi ve Kerrubi sonuçlara itiraz ettiler ve sokak gösterileri gittikçe şiddetlenmeye başladı.
Gösteriler ve Ölümler
Seçimlerin ardından olaylar günden güne büyürken, en büyük gösteri 15 Haziran’da yapıldı. Tahran’da gözlemcilerin yüz binlerle ifade ettiği büyük bir kalabalık şehrin dört bir yanından Özgürlük Meydanı’na aktı. Burada bir konuşma yapan Musevi, eleştirilerinin dozunu artırdı ve seçim sonuçlarını kabul etmeyeceğini, sonuna kadar halkın yanında olacağını söyledi. Polis ve gönüllü milis gücü Besic’in Tahran Üniversitesi’ne ait yurtlara girmesiyle çok sayıda öğrenci yaralanırken onlarcası gözaltına alındı. Sonraki günler içinde ülkedeki tanınmış Reformcu gazetecilerin çoğu tutuklandı. Protestolar dalga dalga yayılırken Ahmedinejad’ın göstericileri “bir avuç çer çöp” diye nitelemesi gösterileri daha da şiddetlendirdi. Çok sayıda ünlü sinema oyucusu ve yönetmen bir bildiriyle gösterilere destek verirken protestolar spor alanına da yansıdı ve İranlı altı futbolcu Güney Kore maçına Musevi’nin sembolü yeşil bantlarla çıktılar.
Kum ulemasından çok sayıda isim de seçim sonuçlarına tepkilerini dile getirdi. Bunların arasında Humeyni’nin halefi iken yaşadığı bir ihtilaf nedeniyle görevinden azledilen Ayetullah Hüseyin Muntezeri, Ayetullah Musevi Erdebili, Ayetullah Sanii ve Ayetullah Beyat da bulunuyordu. Açıktan tepki göstermeyen Ayetullah İbrahim Emini ve Ayetullah Cevat Amuli gibi üst düzey isimler ise Ahmedinejad’ı tebrik etmeyerek ve Kum’daki Cuma namazını boykot ederek tavırlarını gösterdiler. Abdülkerim Suruş ve Müçtehit Şebisteri gibi “dindar aydınlar” da gösterileri destekliyorlar ve Cumhuriyet’in tehdit altında bulunduğunu ileri sürüyorlar. Diğer yandan sokak gösterilerinde konuşma yapanların arasında Rafsancani’nin kızı Faize’nin de bulunması durumu daha da karmaşıklaştırıyor. Rafsancani’nin seçim sürecinde Musevi’yi desteklediği biliniyordu ancak aile üyelerinin seçimden sonraki “izinsiz” gösterilere katılması, devlet sistemi içinde de görüş ayrılıkları olduğu biçiminde değerlendiriliyor. Nitekim Faize’nin, kızı ve diğer üç akrabasıyla birlikte gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılması Rafsancani’ye mesaj olarak yorumlanıyor.
Cuma Namazı Sonrası
19 Haziran’daki Cuma namazını Hamaney’in kıldıracağının açıklanması oldukça önemli bir gelişmeydi. Dinî lider genellikle Kudüs Günü ya da devrim yıldönümü gibi münasebetlerle namaz kıldırdığı için kararının seçimlerle ilgili olduğu anlaşılıyordu. Hamaney namazda Rafsancani ile arasında gerginlik olduğu hususundaki söylentileri yalanlamak istese de “Ahmedinejad’ın görüşleri benimkine daha yakın diyerek” ikili arasındaki çatlağı ilk kez doğruladı. “Rehber” protestoculara karşı Ahmedinejad’a nispetle daha yumuşak tonla konuştu; ancak sokak gösterileriyle bir sonuç alınmasının mümkün olmadığını ve başvurulacak tek yolun yasal süreçler olduğunu vurguladı. İslam Cumhuriyeti’nin oylara ihanet etmediğini, iki aday arasındaki farkın birkaç yüz bin ile sınırlı olmadığını ve on beş milyon oyun yer değiştirmesinin imkansız olduğunu söyledi. Hamaney sert uyarılar yapmaktan da geri kalmadı ve gösterilerin devam etmesi durumunda yaşanacaklardan insanları sokaklara dökenlerin sorumlu olacağını söyledi. Dinî lider olaylarda başta İngiltere olmak üzere dış güçlerin parmağı olduğunu da ekledi. Bizzat görüştüğümüz ve adını vermek istemeyen birçok İranlı yetkilinin de itiraf ettiği gibi Hamaney bu konuşmasıyla olaylara taraf oldu ve hakem rolünü kaybetti.
Geçmişteki öğrenci olaylarında benzer konuşmalar işe yaramış ve gösteriler güvenlik güçlerinin tavırlarını sertleştirmelerine gerek kalmadan yatışmıştı. Ancak bu sefer güvenlik güçleri Cuma namazından sonra tavırlarını sertleştirdi ve yalnızca 20 Haziran’da düzenlenen gösterilerde 15 kişinin öldüğü haberleri geldi. Öte yandan Musevi tutuklanması durumunda halktan genel grevlere gitmesini istedi. Gösteriler Şiraz, İsfahan ve Reşt’e de sıçradı. Musevi’nin Azeri kökenliği olduğu göz önüne alınırsa protestolar Tebriz’e de sıçrayabilir. Uzmanlara göre olayların Tebriz’e yayılması son derece vahim gelişmelere yol açabilir. Anayasa Koruma Konseyi (AKK)’nin oyların %10’unun yeniden sayılabileceğini açıklaması da protestocuları tatmin etmedi. Zira AKK, sayılan oyların sonuçları değiştirmediğini ve seçimlerin yenilenmesine gerek olmadığını açıkladı. Musevi ve Kerrubi’nin AKK’da düzenlenen toplantıya katılmamaları, gösterilerin süreceğini vurgulamaları ve Musevi’nin gerekirse “şehit” olmaya hazır olduğunu belirtmesi işlerin daha da karışacağının belirtisi.
Sonuç
Seçim sonuçlarının sıhhatli olduğu kabul edilirse “değişim ve özgürlük” sloganının gençleri ve şehirli kitleleri çekmeyi başarmakla birlikte Reformcu kanadın Ahmedinejad’ın “adalet ve dik duruş” söylemi karşısında böylesine ağır bir yenilgi almasının İran toplumunu anlamak için önemli bir gösterge olduğu söylenebilir. Diğer yandan ülkede parti teşkilatlanma geleneğinin yerleşik olmaması, Reformcuların büyük şehirler dışında örgütlenmelerinin zorluğu ve ekonominin tamamen devletin elinde olması nedeniyle muhalefetteki grupların finansal zorluklar yaşaması, sırtını devlete dayayan grupların yarışa oldukça önde başlamalarına neden oluyor.
Seçim sonrası meydana gelen gelişmelerin nasıl sonuçlanacağını kestirmek şu an için güç olmakla birlikte İran’ın dış politikasının da bu gelişmelerden etkileneceğini söylemek mümkün. Her ne kadar ABD Başkanı Barack Obama seçimlerden önce Hamaney’e gönderdiği mektubun içeriğine sadık kaldığını göstermek için İran’da yaşananlara karşı şiddetli bir tepki vermiyorsa da olayların ABD-İran kapsamlı müzakerelerinin başlamasını erteleteceğini sanıyoruz.
Son olarak unutulmamalı ki; bir eski Meclis Başkanı (Kerrubi), iki eski Cumhurbaşkanı (Hatemi, Rafsancani), bir eski Devrim Muhafızları Komutanı (Rızai) ve bir eski Başbakan’ın (Musevi) açık veya ima yoluyla “Seçimlerde hile yapıldı” iddiasında bulunması yurtdışındaki rejim muhaliflerinin sürekli tekrarladıkları propagandadan ibaret olamaz. Söz konusu isimlerin devlet içindeki konumları, şüphelerin ciddiye alınmasını gerektiriyor. Özellikle anlaşmazlıkların seyrinin bir seçim tartışması olmaktan çıkıp Hamaney ve Rafsancani taraftarı üst düzey bürokrasinin mücadelesine döndüğü yönündeki işaretler, İran’ı sıcak günlerin beklediğini gösteriyor.
Paylaş
Tavsiye Et