Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2009) > Söyleşiyorum > Bülent Aras: “Obama’nın misyonu, ABD’nin restorasyonu”
Söyleşiyorum
Bülent Aras: “Obama’nın misyonu, ABD’nin restorasyonu”
Konuşan: Ali Aslan
George W. Bush sekiz yıllık başkanlığının sonunda dış politikada büyük bir enkaz bıraktı. ABD’nin kaba ve ince gücü ciddi anlamda gerileme gösterdi. İçeride patlak veren ekonomik kriz de buna tuz biber ekti. Bunun yanında hem küresel hem de bölgesel düzeyde uluslararası sistemin diğer aktörleri güçlendiler. Sonuçta ABD’nin yeni başkanı Barack Obama’nın elinde daha zayıf bir ABD ve karşısında daha güçlü bir dünya var. Bu şartlar altında sistemin en güçlü aktörü ABD’nin dış politikasının yeni parametrelerinin neler olacağı hepimizi meraklandırıyor. Obama ile ABD’nin dış politikada nasıl bir yol izleyeceği ve mevcut problemlerin çözümünde hangi adımları atacağını Işık Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Bülent Aras ile konuştuk. Aras, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1994 yılında mezun olduktan sonra aynı üniversitede 1996 yılında yüksek lisans, 1999 yılında ise doktora derecelerini aldı. Aras’ın yurtdışı ve yurtiçinde yayınlanmış birçok kitabı ve makalesi bulunuyor. Kitapları arasında yazarlığını yaptığı Palestinian-Israeli Peace Process and Turkey (Novascience, 1998), New Geopolitics of Eurasia and Turkey’s Position (Frankcass, 2002), Turkey and the Greater Middle East (TASAM, 2004) ve eş editörlüğünü yaptığı Oil and Geopolitics in Caspian Sea Region (Praeger, 1999) ile September 11 and World Politics (FUP, 2004) bulunmaktadır. Makaleleri ise Middle East Policy, Journal of Third World Studies, Journal South Asian and Middle Eastern Studies, Futures, Journal of Southern Europe and Balkans, Mediterranean Quarterly, East European Quarterly, Nationalism and Ethnic Policy ve Central Asia/Caucasus dergilerinde yayınlanmıştır.
 
 
Söy­lem­le­ri­ne bak­tı­ğı­mız­da Ba­rack Oba­ma li­der­li­ğin­de Ame­ri­kan dış po­li­ti­ka­sı­nı, ül­ke­nin dış po­li­ti­ka ta­ri­hi ve ge­le­ne­ği içe­ri­sin­de ne­re­de gö­rü­yor­su­nuz?
Oba­ma’nın dış po­li­ti­ka çiz­gi­si ken­di­sin­den ön­ce­ki ye­ni mu­ha­fa­za­kâr dış po­li­ti­ka­dan fark­lı­lık arz edi­yor. Fa­kat Oba­ma’yı tam an­la­mıy­la rea­list ya da içe ka­pan­ma­cı gi­bi ge­le­nek­sel dış po­li­ti­ka ka­lıp­la­rı içe­ri­sin­de bir ye­re yer­leş­tir­mek de zor. Bir de se­çim kam­pan­ya­sıy­la dış po­li­ti­ka­nın ken­di­si ara­sın­da sü­rek­li bir fark olu­yor. Oba­ma’nın kam­pan­ya­sın­da Afganistan ve Irak’tan çe­kil­me gi­bi ba­zı ko­nu­lar üze­rin­de aşı­rı yo­ğun­laş­ma var­dı. Bel­ki bu da­nış­man­la­rı­nın önü­ne koy­du­ğu dos­ya­lar­dan kay­nak­la­nı­yor­du; ama iş ba­şı­na geç­ti­ğin­de da­ha glo­bal bir re­sim gö­re­cek. Bu re­sim de dış po­li­ti­ka tar­zı­nı be­lir­le­ye­cek. Me­se­la, se­çim kam­pan­ya­sın­da Irak’tan çe­kil­mek ana gün­dem mad­de­siy­di, se­çil­dik­ten son­ra ise kü­re­sel eko­no­mik kriz­le il­gi­len­me­nin gün­de­min­de ol­du­ğu­nu söy­le­di. Her ne ka­dar kam­pan­ya­da “Ame­ri­ka ken­di­si­ne çe­ki­dü­zen ver­mek için evi­ne dö­nü­yor” ima­jı ve­ril­diy­se de şu an­da Ame­ri­ka’nın dün­ya­da­ki ge­niş­le­me­si bu­na mü­saa­de et­me­ye­cek. Oba­ma’nın dış po­li­ti­ka­da içe ka­pan­mak gi­bi bir im­ka­nı yok.
 
Oba­ma na­sıl bir ulus­la­ra­ra­sı sis­tem­le kar­şı kar­şı­ya ve bu Av­ru­pa, Rus­ya ve Çin gi­bi önem­li ak­tör­ler­le iliş­ki­le­ri na­sıl et­ki­le­ye­cek?
Bu se­ne iki ta­ne önem­li ge­liş­me ya­şan­dı: Kü­re­sel eko­no­mik kriz ve Kaf­kas­ya Sa­va­şı. Kü­re­sel eko­no­mik kriz, So­ğuk Sa­vaş’ın eko­no­mik pa­ra­met­re­le­riy­le ve ku­rum­la­rıy­la de­vam ede­me­ye­ce­ği­mi­zi gös­ter­di. Kaf­kas­ya Sa­va­şı ise je­opo­li­tik alan­da önem­li bir şe­yi ortaya koydu: Rus­ya So­ğuk Sa­vaş’ın bi­ti­min­den bu ya­na ilk kez cid­di an­lam­da Ame­ri­ka’ya ka­fa tut­tu. Bu­nu ye­ni bir so­ğuk sa­vaş ola­rak al­gı­la­mı­yo­rum ama ye­ni bir je­opo­li­tik olu­şu­mun gös­ter­ge­si ol­du­ğu ger­çe­ği­ni de göz­den ka­çır­ma­ma­lı­yız. Ar­tık şu ge­li­nen nok­ta­da ulus­la­ra­ra­sı po­li­tik alan­da kart­lar ye­ni­den da­ğı­tı­la­cak. Bel­ki 1815 Vi­ya­na Kon­gre­si gi­bi bir şey ola­cak. Sis­te­min ba­şat güç­le­ri otu­rup ye­ni dö­ne­mi na­sıl yö­ne­te­cek­le­ri­ni ko­nu­şa­cak­lar. Bu, Ame­ri­ka’nın ar­tık tek ta­raf­lı as­ke­rî kü­re­sel ege­men­lik yak­la­şı­mı­nın yü­rü­me­ye­ce­ği­nin açık bir gös­ter­ge­si.
 
Bush’un dış po­li­ti­ka­sın­da ana te­ma ve söy­lem “te­rör­le mü­ca­de­le”ydi. Oba­ma dö­ne­min­de bu ne ola­bi­lir?
Oba­ma’nın mis­yo­nu, te­ma­sı­nı da be­lir­le­ye­cek. Oba­ma’nın mis­yo­nu Ame­ri­ka’nın iç ve dış po­li­ti­ka­sı­nın res­to­ras­yo­nu, ya­ni Clin­ton dö­ne­min­den şu ana ka­dar Ame­ri­ka’nın ge­rek dı­şa­rı­da ge­rek içe­ri­de kay­bet­ti­ği gü­ve­ni ve et­kin­li­ği ye­ni­den ka­zan­mak.
 
Oba­ma kad­ro­su­na Hil­lary Clin­ton, Ja­mes Jo­nes ve Ro­bert Ga­tes gi­bi ini­si­ya­tif ala­bi­len önem­li isim­le­ri ge­tir­di. Bu kad­ro­nun Bush dö­ne­min­de de gör­dü­ğü­müz gi­bi, özel­lik­le Irak’tan çe­kil­me ve İran gi­bi kri­tik ko­nu­lar­da an­laş­maz­lık ya­şa­ma ih­ti­ma­li var mı?
Bu­nu şim­di­den kes­tir­mek zor. Fa­kat bu ka­dar güç­lü isim­ler­le ça­lış­mak her za­man prob­lem olur. Bu isim­le­rin bir ara­ya ge­lip Oba­ma’ya or­tak bir cep­he oluş­tur­ma­sı çok zor. Oba­ma’yla çe­liş­ki­ye dü­şe­bi­le­cek­le­ri gi­bi ken­di ara­la­rın­da da çe­liş­ki­ye dü­şe­bi­le­cek in­san­lar. En azın­dan mu­ha­le­fe­tin mün­fe­rit ola­ca­ğı açık. Ya­ni mün­fe­rit mu­ha­le­fe­ti de Ame­ri­kan baş­kan­la­rı bir şe­kil­de Co­lin Po­well ör­ne­ğin­de de gör­dü­ğü­müz gi­bi ber­ta­raf ede­bi­li­yor­lar. Bu­ra­da ta­bii ne ka­dar yet­ki ve güç da­ğı­lı­mı ola­ca­ğı da çok önem­li. Bush 11 Ey­lül sal­dı­rı­la­rın­dan son­ra bü­tün yet­ki­yi, gü­cü ken­di üze­rin­de top­lar­ken, so­rum­lu­lu­ğu be­ra­ber ça­lış­tı­ğı ka­bi­ne­ye yık­mış­tı. Bu Po­well’ı zor du­rum­da bı­rak­mış­tı. İkin­ci önem­li aç­maz da Bush yap­mak is­te­dik­le­ri­ni ka­bi­ne­si­ne ka­bul et­ti­re­me­me­siy­di. Bu­nun ta­ri­hî gös­ter­ge­si Po­well’ın BM’de­ki ko­nuş­ma­sıy­dı. Ni­te­kim Po­well da­ha son­ra BM’de inan­ma­dı­ğı bir ko­nuş­ma yap­tı­ğı­nı iti­raf et­ti. Bu­ra­dan ha­re­ket­le, Oba­ma’nın ne ka­dar güç ve yet­ki da­ğı­ta­ca­ğı bi­rin­ci plan­da önem­li. İkin­ci me­se­le de eki­bi­ni ya­pa­ca­ğı işe inan­dır­ma­sı. Oba­ma’nın Bush ka­dar net bir ge­le­cek pla­nı ol­ma­ma­sı bir an­lam­da bu ge­le­cek pla­nı­nın bu ekip­le bir­lik­te şe­kil­len­di­ri­le­ce­ği­ni gös­te­ri­yor. Bu, ekip içi so­run­la­rı as­ga­ri dü­zey­de tu­ta­bi­lir.
 
2009 yı­lın­da Or­ta­do­ğu’da bir­çok ül­ke­de -Fi­lis­tin, İs­ra­il, Irak, Lüb­nan, İran, Af­ga­nis­tan ve Tür­ki­ye’de- ye­rel ve ge­nel se­çim­ler ya­pı­la­cak. Bu se­çim­ler Or­ta­do­ğu’ya yö­ne­lik Ame­ri­kan dış po­li­ti­ka­sı­nı na­sıl et­ki­ler?
Ye­di kri­tik se­çim var önü­müz­de. Tür­ki­ye’de­ki se­çi­mi dı­şa­rı­da bı­ra­kı­yo­rum. Tür­ki­ye’de­ki se­çim­de çok cid­di bir de­ği­şik­lik ve ye­ni bir den­ge or­ta­ya çık­ma­ya­cak. %40’ın al­tın­da oy alır­sa AK Par­ti, bel­ki iç po­li­ti­ka­da uzun dö­nem­de ye­ni­den bir şe­kil­len­me or­ta­ya çı­ka­bi­lir. Fa­kat böy­le bir ih­ti­mal gö­zük­mü­yor. Bu­nun dı­şın­da al­tı ta­ne önem­li se­çim var. Bu se­çim­le­rin en önem­li ya­nı bir­bir­le­ri­ni et­ki­le­ye­bi­le­cek ol­ma­la­rı. Fi­lis­tin’de­ki se­çi­min so­nu­cu İs­ra­il’de­ki­ni et­ki­le­ye­cek. İs­ra­il’de­ki se­çi­min so­nu­cu Lüb­nan’da­ki­ni et­ki­le­ye­cek. Lüb­nan’da­ki se­çi­min so­nu­cu İran’ı et­ki­le­ye­cek. Se­çim­le­rin ya­pı­la­ca­ğı ül­ke­le­rin si­ya­si at­mos­fer­le­ri şu an­da be­lir­siz­lik için­de. Fi­lis­tin se­çim­le­ri­nin er­te­si gü­nü Fi­lis­tin’de iki ta­ne cum­hur­baş­ka­nı ola­bi­lir. Şu an­da biz Mah­mut Ab­bas’ın gö­re­vi bı­ra­kıp bı­rak­ma­ya­ca­ğı­nı bil­mi­yo­ruz. Ha­mas’ın ka­zan­ma­sı ve ar­dın­dan ye­ni­den sert­lik yan­lı­sı açık­la­ma­lar yap­ma­sı ve­ya o sı­ra­da­ki bir pro­vo­kas­yon doğ­ru­dan İs­ra­il se­çim­le­ri­ni et­ki­le­ye­cek. Bu Ben­ya­min Ne­tan­ya­hu’nun ka­zan­ma­sı­nı da­ha da ko­lay­laş­tı­rır. Fi­lis­tin’de­ki be­lir­siz­lik İs­ra­il’e ne­ga­tif gir­di ola­rak yan­sır ve İs­ra­il si­ya­se­ti­nin gü­ven­lik­leş­me­si­ni artırır. İs­ra­il si­ya­se­ti­nin gü­ven­lik­leş­me­si de di­ğer ül­ke­le­ri et­ki­ler.
Se­çim­le­rin ger­çek­leş­me­si ise baş­lı ba­şı­na çok olum­lu bir du­rum. Zi­ra bu ül­ke­ler­de­ki de­mok­ra­tik sü­re­cin ge­liş­ti­ği­ni gös­te­ri­yor. Fa­kat se­çim­le­rin bir sü­reç ol­du­ğu da akıl­da tu­tul­ma­lı. Se­çim ve so­nu­cun­da si­ya­se­tin al­dı­ğı şe­kil is­te­ni­len yön­de ol­maz­sa kao­sa da yol aça­bi­lir. Ya­ni bir an­lam­da bu de­mok­ra­tik sü­reç hiç bek­len­me­yen bir şey­le de so­nuç­la­na­bi­lir. Bek­len­me­ye­nin or­ta­ya çık­ma­sıy­la Oba­ma yö­ne­ti­mi­nin hem Or­ta­do­ğu’yu hem de bü­tün ulus­la­ra­ra­sı iliş­ki­le­ri yö­net­me ka­bi­li­ye­ti önem­li öl­çü­de sı­nır­la­nır. Ye­ni­den so­run çö­ze­me­yen, ini­si­ya­tif ala­ma­yan ve Or­ta­do­ğu’dan kay­nak­la­nan gü­ven­siz­lik­le­rin önü­nü tı­ka­ya­ma­yan Bush yö­ne­ti­min­den fark­sız bir Ame­ri­kan yö­ne­ti­mi­ne dö­nü­şür ve bu da Ame­ri­kan iç si­ya­se­tin­de ve dün­ya­da tar­tı­şıl­ma­ya baş­la­nır. Ya­ni Or­ta­do­ğu’nun he­men her prob­le­mi dün­ya si­ya­se­ti­ni, bir an­lam­da da dün­ya si­ya­se­ti­ni şe­kil­len­dir­mek is­te­yen Ame­ri­kan yö­ne­ti­mi­ni il­gi­len­di­ri­yor.
Şu an­da Or­ta­do­ğu’da cid­di bir Arap-İran re­ka­be­ti ya­şa­nı­yor. Bu­nun ya­nın­da Şi­i-Sün­ni ge­ri­li­mi de mev­cut. Arap-İran re­ka­be­ti­ni di­ğe­ri­ne gö­re da­ha ma­sum gö­rü­yo­rum; çün­kü o en azın­dan ül­ke­le­ra­ra­sı bir ça­tış­ma ve dip­lo­ma­siy­le yö­ne­ti­le­bi­le­cek bir sü­reç. Ama Şi­i-Sün­ni ge­ri­li­mi top­lum­la­ra­ra­sı bir ça­tış­ma. Top­lum­la­ra­ra­sı ça­tış­ma­nın ne­re­ye va­ra­ca­ğı­nı, uzun dö­nem­de et­ki­le­ri­nin ne­ler ola­bi­le­ce­ği­ni kes­ti­re­mi­yo­ruz. Arap ül­ke­le­ri­nin ara­sın­da bö­lün­me­ler var; bir ta­raf­tan “Arap ça­re­siz­li­ği” de­ni­len, ken­di so­run­la­rı­nı çö­ze­me­me prob­le­mi, di­ğer ta­raf­tan da cid­di bir top­lum-dev­let ge­ri­li­mi... Or­ta­do­ğu ül­ke­le­ri­nin ço­ğun­da ger­çek güç ve­ya sos­yal ta­ba­nı ar­ka­sı­na alan güç ik­ti­dar­da de­ğil. Bak­tı­ğı­mız za­man Irak’ta di­re­niş­çi­ler, Lüb­nan’da Hiz­bul­lah, So­ma­li’de İs­la­mi di­re­niş, Af­ga­nis­tan’da Ta­li­ban, mer­ke­zî ik­ti­dar­la ça­tış­ma için­de. Bu, ül­ke­le­rin yö­ne­ti­mleri­nin ve si­ya­sal sü­reç­le­rin an­lam­lı şe­kil­de oluş­tu­rul­ma­sı açı­sın­dan çok önem­li bir aç­maz. Bü­tün bun­lar Oba­ma yö­ne­ti­mi­nin önü­müz­de­ki dö­nem­de kar­şı kar­şı­ya ka­la­ca­ğı çok cid­di mey­dan oku­ma­lar ve Ame­ri­ka’nın dış dün­ya­da­ki pres­ti­ji­ni, gü­cü­nü ve ka­bi­li­ye­ti­ni res­to­re edip ede­me­ye­ce­ği­ni de be­lir­le­ye­cek fak­tör­ler.
 
Bush yö­ne­ti­mi söy­lem­de de­mok­ra­si­ye vur­gu ya­par­ken, pra­tik­te Or­ta­do­ğu’da bas­kı­cı re­jim­le­ri des­tek­li­yor­du. Bu du­ru­mun Oba­ma ile de­ği­şmesi­ne, ya­ni Oba­ma’nın mu­ha­le­fet­te olan ve hal­kın ira­de­si­ni yan­sı­tan grup­lar­la ile­ti­şi­me ge­çip bir an­laş­ma ze­mi­ni ara­ma­sı­na şa­hit ola­bi­lir mi­yiz?
As­lın­da bu bir ge­rek­li­lik. Oba­ma’nın kam­pan­ya­sın­da Af­ga­nis­tan mer­kez­dey­di ve bu­ra­da Bush yö­ne­ti­mi­nin ha­ta yap­tı­ğı­nı söy­le­di. Oba­ma, Af­ga­nis­tan’da as­ker sa­yı­sı­nın art­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni söy­lü­yor. Irak’tan çe­ki­le­cek as­ker­le­rin otuz bin ka­da­rı­nın bu ül­ke­ye git­me­si söz ko­nu­su. Fa­kat mev­cut du­rum­da Af­ga­nis­tan’da­ki bü­tün di­re­ni­şi ve­ya bü­tün grup­la­rı Ta­li­ban di­ye al­gı­la­mak çok yan­lış. Ora­da Ta­li­ban dı­şın­da ka­lan çok ge­niş bir ke­sim var. Ay­rı­ca Ta­li­ban’la el-Kai­de’yi de ay­nı ke­fe­ye koy­ma­mak ge­re­ki­yor. Af­ga­nis­tan’da an­lam­lı bir si­ya­sal sü­reç oluş­tur­mak is­ti­yor­sa­nız müm­kün ol­du­ğu ka­dar faz­la gru­bu bu sü­re­ce kat­ma­nız la­zım. Bu­nun yo­lu da bu in­san­lar­la ko­nuş­mak­tan ge­çi­yor. Ora­ya as­ker gön­de­rip sı­kı gü­ven­lik ön­lem­le­riy­le bu so­ru­nun çö­zü­le­me­ye­ce­ği or­ta­da. Irak’ta­ki di­re­niş­le ko­nu­şul­ma­sı, Ame­ri­ka’ya kay­bet­tir­me­di. Şu an­da Irak’ta­ki mev­cut si­ya­sal sis­tem, bu ül­ke­de­ki di­re­niş­le ko­nu­şul­ma­sa ku­ru­la­maz­dı. Par­la­men­to ve baş­kan­lık se­çim­le­ri­nin ya­pıl­ma­sı, si­ya­sal sü­re­cin iş­le­me­si ve ka­bi­ne­nin oluş­ma­sı, Sün­ni di­re­ni­şin si­ya­sal sü­re­ce dâ­hil edil­me­si­nin bir so­nu­cu. Ta­bii bu mu­ha­lif güç­le­rin de bir şe­kil­de Ame­ri­ka’yla ko­nuş­ma­nın an­lam­lı bir sü­reç üre­te­ce­ği­ne inan­ma­sı ge­re­ki­yor. Bu Irak’ta ya­pıl­dı. Irak ör­ne­ğin­den ha­re­ket­le baş­ka yer­ler­de de bu sağ­la­na­bi­lir. Ame­ri­ka’yla bu grup­la­rın gi­re­ce­ği iliş­ki­nin so­nuç do­ğu­ra­ca­ğı ve ül­ke­nin ge­le­ce­ği açı­sın­dan an­lam­lı ola­ca­ğı­nın da net ola­rak or­ta­ya kon­ma­sı la­zım. Yok­sa bu mu­ha­le­fet grup­la­rı ni­ye Ame­ri­ka’yla iş­bir­li­ği yap­sın?
 
Ame­ri­ka’nın dış po­li­ti­ka­sın­da İs­ra­il-Fi­lis­tin ba­rı­şı­na ba­zı baş­kan­la­rın -me­se­la Bill Clin­ton’ın- da­ha faz­la ağır­lık ver­di­ği­ni gö­rü­yo­ruz. Oba­ma bu ko­nu­da ne ya­pa­bi­lir? Böy­le bir du­rum­da, İs­ra­il lo­bi­si­nin Oba­ma üze­rin­de ne ka­dar et­ki­si olur?
Arap ül­ke­le­rin­de Oba­ma-Hil­lary iki­li­sin­den bek­len­ti yük­sek. Ye­ni­den Mad­rid ve Os­lo sü­reç­le­ri­ne ben­zer bir sü­re­cin ya­şan­ma­sı bek­le­ni­yor. El­bet­te bu­ra­da unu­tul­ma­ma­sı ge­re­ken, Clin­ton yö­ne­ti­mi­nin ikin­ci dö­ne­min­den iti­ba­ren Ame­ri­ka’nın ba­rış sü­re­cin­de kon­tro­lü kay­bet­miş ol­ma­sı. Ame­ri­ka’nın şöy­le bir po­li­tik ha­ta­sı var. Fi­lis­tin ta­ra­fı­na kar­şı sü­rek­li bir çif­te stan­dart uy­gu­lu­yor. Hal­kın des­tek­le­di­ği meş­ru li­der­ler ye­ri­ne ken­di­le­ri­nin an­la­şa­bi­le­ce­ği ve bir­ta­kım po­li­ti­ka­la­rı dik­te ede­bi­le­ce­ği in­san­lar­la ko­nu­şu­yor­lar. Me­se­la, Ha­mas/el-Fe­tih ça­tış­ma­sın­da Mah­mud Ab­bas’a san­ki iki­sin­den ba­ğım­sız bir ta­rafmış gi­bi dav­ra­nıl­ma­sı bi­le bu çif­te stan­dar­dı gös­te­ri­yor. Hal­bu­ki Mah­mud Ab­bas doğ­ru­dan bir ta­raf. Ama onu ba­ğım­sız ve iki­si­nin üze­rin­de ola­rak de­ğer­len­di­rip des­tek sağ­lan­ma­sı Fi­lis­tin si­ya­se­ti­ni is­tik­rar­sız­laş­tı­rı­yor. Ame­ri­ka’nın Ha­mas’la gö­rüş­me­si ve ay­nı za­man­da da Fi­lis­tin iç si­ya­se­ti­nin ya­pı­cı bir şe­kil­de dü­zen­le­ne­bil­me­si için bir “eşit me­sa­fe” po­li­ti­ka­sı güt­me­si ge­re­ki­yor. Hep­sin­den öte­si bu ül­ke­de­ki de­mok­ra­tik sü­reç­le­re say­gı gös­te­ril­me­li. Bun­lar sağ­la­nır­sa Ame­ri­ka’nın Fi­lis­tin­li­ler na­za­rın­da­ki ima­jı düzelti­le­bi­lir. Es­ki po­li­ti­ka­la­rın iz­len­me­si du­ru­mun­da Ame­ri­ka’nın bu­ra­da bir şey ya­pa­bi­le­ce­ği­ni söy­le­mek zor. Fi­lis­tin-İs­ra­il ba­rı­şı için güç­lü bir ara­bu­lu­cu­ya ih­ti­yaç var. Geç­miş­te Nor­veç ör­ne­ği­ni gör­dük. Nor­veç’in en te­mel prob­le­mi güç­lü ara­bu­lu­cu ol­ma­ma­sıy­dı. Güç­lü İs­ra­il ta­ra­fıy­la za­yıf Fi­lis­tin ta­ra­fı­nı ba­rış­tır­ma­ya ça­lı­şı­yor­su­nuz. Bir yan­dan Fi­lis­tin si­ya­se­ti­ni dü­zen­le­me­niz di­ğer yan­dan da İs­ra­il’de ba­rı­şı is­te­ye­cek bir si­ya­sal ini­si­ya­ti­fin oluş­ma­sı­nı sağ­la­ma­nız ge­re­ki­yor. Bu­nu ya­pa­bi­le­cek bir nu­ma­ra­lı aday ABD ol­du­ğu hal­de şu ana ka­dar bu­nu ba­şa­ra­bil­miş de­ğil. Önü­müz­de­ki sü­reç­te es­ki po­li­ti­ka­lar­da de­ği­şim ol­maz­sa ba­şa­rı­lı olun­ma­sı için bir se­bep yok.
 
ABD se­çim­le­rin­de Tür­ki­ye’de aka­de­mi ve si­ya­set dün­ya­sı Oba­ma’yı ve McCa­in’i des­tek­le­yen­ler ola­rak iki gru­ba bö­lün­dü. Ne­den böy­le bir kamp­laş­ma var?
En­te­lek­tü­el çevrelerde ve med­yada ABD al­gı­la­ma­sı çok bü­yük oran­da hâ­lâ So­ğuk Sa­vaş pa­ra­met­re­le­riy­le ger­çek­le­şi­yor. Bu­ra­da en önem­li so­run­lar­dan bi­ri­si­ni de Er­me­ni soy­kı­rı­mı id­di­ala­rı oluş­tu­ru­yor. Oba­ma kam­pan­ya­sı­nın Er­me­ni id­di­ala­rı­na ya­kın ol­ma­sı McCa­in’e des­te­ğin en önem­li se­be­biy­di. Yi­ne Tür­ki­ye’de bir ke­sim Ame­ri­ka’nın mu­ha­fa­za­kâr kal­ma­sı­nı ar­zu­lu­yor. Po­li­ti­ka­la­rın­da bü­yük de­ği­şik­lik yap­ma­ma­sı­nı is­ti­yor. Sta­tü­ko­cu mu­ha­fa­za­kâr dış po­li­ti­ka al­gı­la­ma­sı­na sa­hip en­te­lek­tü­el­le­ri­miz ve med­ya de­ği­şim­den cid­di şe­kil­de kor­ku­yor­. Türk dış po­li­ti­ka­sın­da da Ame­ri­ka’da da ay­nı sta­tü­ko­cu çiz­gi­nin de­vam et­me­si­ni is­ti­yor­lar. Bu iki ol­gu üze­rin­den McCa­in ta­raf­tar­lı­ğı şe­kil­len­di.
Oba­ma’yla il­gi­li du­rum ise bi­raz da­ha il­ginç­ti. Oba­ma ta­raf­tar­la­rı, Ame­ri­ka’nın dün­ya­da­ki pres­ti­ji­nin ve aza­lan des­te­ğin ye­ni­den ka­za­nıl­ma­sı ve Ame­ri­kan dış si­ya­se­ti açı­sın­dan bir si­ya­hî ada­yın baş­kan ol­ma­sı­nın bü­tün dün­ya­ya bir de­ği­şim vaa­di sun­ma­sı dı­şın­da bir şey söy­le­ye­me­di­ler. Bu­ra­da Oba­ma ile ku­ru­lan em­pa­ti önem­li bir et­ken­di. Ame­ri­ka’da si­ya­hi bir ada­yın iş ba­şı­na geç­me­si ile Tür­ki­ye’de ay­nı şe­kil­de si­ya­set­ten dış­la­nan­la­rın da bir şe­kil­de si­ya­set sah­ne­si­ne ye­ni­den gi­re­bi­le­cek­le­ri ve­ya si­ya­set­te an­lam ka­za­na­bi­le­cek­le­ri dü­şü­nül­dü. Yi­ne de Tür­ki­ye’de bu ko­nu­da an­lam­lı bir tar­tış­ma ol­ma­dı.
 
Peki, Oba­ma’nın baş­kan se­çil­me­si Türk-Ame­ri­kan iliş­ki­le­ri­ni na­sıl etkiler?
Oba­ma yö­ne­ti­miy­le birlikte Tür­ki­ye-ABD iliş­ki­le­rinin na­sıl ola­ca­ğı­na da­ir ye­ni ye­ni an­lam­lı bir tar­tış­ma or­ta­ya çı­kı­yor. Ah­met Da­vu­toğ­lu’nun Le Mon­de’da­ki mü­la­ka­tı bu­na iyi bir ör­nek. Bu­ra­da iki du­rum var, ya pa­sif ola­rak du­rup Oba­ma’nın Tür­ki­ye için ne ifa­de ede­bi­le­ce­ği­ni dü­şün­mek ya da Da­vu­toğ­lu’nun yap­tı­ğı gi­bi ak­tif olup Oba­ma’nın Tür­ki­ye’ye kar­şı ala­ca­ğı tutumu bu pro­ak­tif ta­vır­la oluş­tur­ma­ya ça­lış­mak. Oba­ma ve eki­bi dün­ya­yı oku­yor, an­la­ma­ya ça­lı­şı­yor, ye­ni dö­ne­min viz­yo­nu­nu oluş­tur­ma­ya çabalıyor. İş­te bu sı­ra­da dün­ya­yı na­sıl oku­duk­la­rı ve an­lam­lan­dır­dık­la­rı çok önem­li. Bu olu­şa­cak an­lam dün­ya­sı­na bir kat­kı ya­pa­bi­lir­se­niz so­nuç­ta Tür­ki­ye’ye yö­ne­lik po­li­ti­ka­la­rı­nın şe­kil­len­me­si­ni de sağ­la­ya­bi­lir­si­niz. Da­vu­toğ­lu’nun “Tür­ki­ye’yi an­la­mak için ça­ba gös­te­rin” me­sa­jı çok önem­li.
Ka­çı­nıl­maz ola­rak Er­me­ni soy­kı­rı­mı me­se­le­si gün­de­me ge­le­cek. Bu me­se­le Tür­ki­ye’nin her za­man önü­ne ge­len bir prob­lem ol­du. Tür­ki­ye-Er­me­nis­tan iliş­ki­le­rin­de baş­la­yan nor­mal­leş­me sü­re­ci­nin de­vam et­me­si du­ru­mun­da Er­me­ni soy­kı­rı­mı id­di­ala­rı­nın es­ki an­la­mı­nı yi­ti­re­ce­ği­ni dü­şü­nü­yo­rum. Özel­lik­le, Kaf­kas­ya Sa­va­şı son­ra­sı böl­ge den­ge­le­ri ve Ame­ri­ka-Rus­ya iliş­ki­le­ri­nin ala­ca­ğı şe­kil he­sa­ba ka­tı­lın­ca, ya­kın plan­da Er­me­ni soy­kı­rı­mı id­di­ası­nın geç­me­si pek müm­kün de­ğil. Ay­rı­ca Oba­ma’nın iş ba­şı­na geç­me­siy­le ABD’nin Irak’tan çe­kil­me, Pa­kis­tan ve Af­ga­nis­tan so­ru­nu, Fi­lis­tin-İs­ra­il ile Su­ri­ye-İs­ra­il ba­rış sü­re­ci gi­bi ko­nu­lar­da Tür­ki­ye’yi çok cid­di bir müt­te­fik ola­rak ya­nın­da bu­la­ca­ğı­nı dü­şü­nü­yo­rum. Tür­ki­ye Oba­ma yö­ne­ti­mi­nin ol­maz­sa ol­maz böl­ge­sel or­ta­ğı. Oba­ma kam­pan­ya­sı­na ba­kıl­dı­ğı za­man da Tür­ki­ye’yle stra­te­jik or­tak­lı­ğın ye­ni­den tesis edil­me­si yö­nün­de ifa­de­ler var. Yi­ne böl­ge­sel po­li­ti­ka­lar­da müt­te­fik­ler­le be­ra­ber ha­re­ket edil­me­si ifa­de­si de ne tür bir man­za­ra­nın or­ta­ya çı­ka­ca­ğı­nın sin­yal­le­ri­ni ve­ri­yor. Ye­ni dö­ne­min çok ta­raf­lı bir sis­tem ola­ca­ğı ve bu çok ta­raf­lı sis­tem­de de böl­ge­sel müt­te­fik­le­rin önem­li rol oy­na­ya­ca­ğı ve böl­ge­sel ak­tör­le­re ma­nev­ra ala­nı açı­la­ca­ğı gö­rü­nü­yor. Or­ta­do­ğu’dan Gü­ney As­ya’ya ka­dar olan coğ­raf­ya­da Tür­ki­ye’nin çok önem­li gi­ri­şim­le­ri var. Pa­kis­tan, Af­ga­nis­tan ve Hin­dis­tan ara­sın­da üç­lü bir di­ya­log oluş­tur­ma ça­ba­la­rı ve Su­ri­ye’yle İs­ra­il ara­sın­da de­vam eden bir ba­rış sü­reç var. Av­ru­pa’yla İran ara­sın­da Tür­ki­ye’nin ko­lay­laş­tı­rı­cı ro­lü var. Ay­nı ro­lün Ame­ri­ka ile İran ara­sın­da oy­nan­ma­sı­na da­ir Baş­ba­kan’ın bir tek­li­fi ol­du. Özet­le bu ka­dar ak­tif bir po­li­ti­ka iz­le­yen Tür­ki­ye’nin böl­ge­miz­de is­tik­ra­rın ve ba­rı­şın sağ­lan­ma­sın­da ABD’nin en bü­yük müt­te­fi­ki ola­ca­ğı­nı dü­şü­nü­yo­rum.
 
Or­ta­do­ğu’da İran’ın da­ha ak­tif ol­ma, Ame­ri­ka’nın da bu­nu sı­nır­la­ma ça­ba­sı var. İran’la ABD ara­sın­da nük­le­er si­lah­lar üze­rin­den ya­şa­nan ger­gin­lik de bu mü­ca­de­le­nin bir bo­yu­tu­nu oluş­tu­ru­yor. Oba­ma yö­ne­ti­miy­le bir­lik­te ye­ni dö­nem­de İran-Ame­ri­kan iliş­ki­le­ri­nin ne yön­de sey­re­de­ce­ği­ni dü­şü­nü­yor­su­nuz?
Oba­ma’nın se­çim kam­pan­ya­sın­da İran’a da­ir iki vur­gu­su var­dı. İl­ki, İran’la ko­şul­suz gö­rüş­me­nin ya­pı­la­bi­le­ce­ğiy­di. Bu bü­tün dün­ya­da İran’la Ame­ri­ka ma­sa­ya otu­rup pa­zar­lık ya­pa­bi­lir dü­şün­ce­si­ni or­ta­ya çı­kar­dı. İkin­ci­si ise in­san hak­la­rı­na yap­tı­ğı vur­guy­du. İn­san hak­la­rı­na yap­tı­ğı vur­gu­nun ger­çek an­lam­da ta­kip­çi­si olur­sa İran-Ame­ri­ka iliş­ki­le­ri çok cid­di bir çık­ma­za gi­re­bi­lir. Bu iki nok­ta­dan ha­re­ket­le ilk ba­kış­ta hem olum­lu hem de olum­suz bir tab­lo­nun or­ta­ya çı­ka­bi­le­ce­ği gö­rü­nü­yor.
Ame­ri­ka­lı­lar ta­ra­fın­dan “nük­le­er so­run” di­ye ni­te­le­nen du­rum, İran’da dev­ri­mi­n ve onun oluş­tur­du­ğu ku­rum­la­rın en önem­li ba­şa­rı­sı ola­rak al­gı­la­nı­yor. Nük­le­er san­tral­le­ri ya­pa­bil­mek ve bu­nun tek­no­lo­ji­si­ni oluş­tur­mak İran için bir meş­rui­yet so­ru­nu. Bu ko­nu­da top­lu­mun çok ge­niş bir ke­si­min­de cid­di bir ba­şa­rı vur­gu­su var. Ya­ni bu İran’da ta­ba­na ya­yıl­mış çok önem­li bir du­rum ve pa­zar­lık­la hal­lo­la­bi­le­cek bir me­se­le de­ğil. Bu­ra­da ya­pıl­ma­sı ge­re­ken, nük­le­er pro­je­nin ba­rış­çı yol­lar­la de­vam et­me­si­nin sağ­lan­ma­sı, ama İran yö­ne­ti­mi­nin nük­le­er si­lah yap­ma­ma­sı. İran içi den­ge­le­re bak­tı­ğı­nız za­man bu ola­sı­lık hâ­lâ var. İran’da nük­le­er si­la­ha kar­şı olan çok cid­di bir ke­sim var, bu­na İran’ın di­nî li­de­ri de dâ­hil. Tam bu nok­ta­da nük­le­er si­lah ya­pı­mı için İran’ı iç den­ge­ler­den da­ha çok dış den­ge­ler zor­la­ya­bi­lir. İran’ı teh­dit ola­rak al­gı­la­ma­ya ve sı­kış­tır­ma­ya de­vam eder­se­niz Tah­ran’a nük­le­er si­lah dı­şın­da ini­si­ya­tif ta­nı­ma­ma gi­bi bir du­rum or­ta­ya çı­kar. Bu­ra­da çok kri­tik bir eşik var. Bas­kı­yı ar­tı­rır­sa­nız is­te­me­di­ği­niz so­nu­ca doğ­ru İran’ın git­me­si müm­kün. Ama bas­kı­yı azal­tır­sa­nız da bu se­fer İran üze­rin­de kon­tro­lü kay­bet­me­niz söz ko­nu­su. Bu nok­ta­da has­sas bir dip­lo­ma­si uy­gu­la­mak la­zım ve şu an­ki Ame­ri­ka-İran iliş­ki­le­ri­nin şek­li­ne ba­kıl­dı­ğı za­man bu­nun sağ­la­na­bi­le­ce­ği­ni söy­le­mek zor. Bu­ra­da Tür­ki­ye’nin ve AB’nin ini­si­ya­ti­fi çok önem­li. İliş­ki­le­rin ye­ni­den ya­pı­lan­dı­rı­la­bi­le­ce­ği an­lam­lı bir se­vi­ye­nin ya­ka­lan­ma­sı için iki ül­ke ara­sın­da psi­ko­lo­jik ir­ti­ba­tın ye­ni­den sağ­lan­ma­sı la­zım. Bu­nun için bir ara ak­tör ge­rek­li. Bu ara ak­tö­rün cid­di ça­lış­ma­sı ve sü­re­ci has­sas şe­kil­de yö­net­me­siy­le Ame­ri­ka ve İran ara­sın­da doğ­ru­dan pa­zar­lı­ğın ola­bi­le­ce­ği­ni ve bu so­ru­nun çö­zü­le­bi­le­ce­ği­ni dü­şü­nü­yo­rum. Onun dı­şın­da Oba­ma yö­ne­ti­mi­nin he­men ya­rın bir şey yap­ma­sı zor.
 
Irak’ta ve Af­ga­nis­tan’da önü­müz­de­ki dö­nem­de Oba­ma’yla bir­lik­te ne tür ge­liş­me­le­re tanık ola­bi­li­riz?
Irak’ta im­za­la­nan gü­ven­lik an­laş­ma­sı çok önem­li. 2011’de Ame­ri­kan as­ker­le­ri­nin bu­ra­dan çe­ki­le­ce­ği söy­le­ni­yor. Fa­kat Ame­ri­kan as­ker­le­ri­nin ta­ma­mı­nın mı yok­sa bir kıs­mı­nın mı çe­ki­le­ce­ği­ni şu an­da bil­mi­yo­ruz. Böl­gey­le il­gi­li yo­rum­la­ra ba­kar­sak Ame­ri­ka’nın as­ke­ri­ni ta­ma­men çek­me­ye­ce­ği ve muh­te­me­len Ku­zey Irak’ta bir­ta­kım bir­lik­le­rin kal­ma­ya de­vam ede­ce­ği gö­rü­lü­yor. O za­man Ame­ri­ka’nın Irak’ta­ki as­ke­rî var­lı­ğı­nı so­na er­dir­me­sin­den de­ğil, azalt­ma­sın­dan söz et­mek ge­re­kir.
Her ha­lü­kar­da Irak’ta cid­di bir ye­ni­den in­şa sü­re­ci söz ko­nu­su. Ame­ri­ka’nın as­ker­le­ri­ni çek­me­si ve­ya azalt­ma­sı dö­ne­mi­ne Irak’ın ha­zır­lan­ma­sı la­zım. Ancak bu­na na­sıl ha­zır­la­na­ca­ğı­na da­ir her­han­gi bir plan ya­pıl­mış de­ğil. Şu an Irak’ta çok cid­di bir gü­ven­lik prob­le­mi var. Ülkeyi iç sa­vaş or­ta­mın­dan çı­ka­ra­cak ve yö­ne­tim kri­zin­den uzak­laş­tı­ra­cak pro­je­le­re ih­ti­yaç var. Bu pro­je­ler Irak’ta­ki bü­tün grup­la­rı kap­sa­dı­ğı gi­bi Irak’a kom­şu ül­ke­le­ri de kap­sa­ma­lı. Önü­müz­de­ki yıl­dan iti­ba­ren Irak’a kom­şu ül­ke­le­rin, so­run üze­ri­ne da­ha ak­tif ve üret­ken bir şe­kil­de ça­lış­ma­sı ge­re­ki­yor. Çün­kü Irak’a yö­ne­lik ini­si­ya­tif oluş­tu­ra­bi­le­cek, Irak’ın so­run­la­rı­nın tar­tı­şı­la­bil­di­ği ve böl­ge ül­ke­le­ri­nin ka­tıl­dı­ğı tek plat­form şu an­da.
Af­ga­nis­tan’da te­mel so­run is­tik­rar ile gü­ven­lik ara­sın­da­ki iliş­ki­nin ku­rul­ma­sı. Gü­ven­li­ği sağ­la­mak için alı­nan as­ke­rî ted­bir­ler ve kı­sıt­la­ma­lar is­tik­ra­rı ze­de­li­yor. Gü­ven­lik­ten ta­viz­ler ve­re­rek, gü­ven­lik so­ru­nu ol­muş ba­zı grup­la­rı si­ya­sal sü­re­ce dâ­hil et­me­niz ge­re­kir. Ba­kıl­dı­ğı za­man şu an­da Af­ga­nis­tan’ı yö­ne­ten elit, nüfusun %20’sin­den iba­ret. %80’in düş­man ola­rak dış­lan­dı­ğı bir sis­te­min ça­lış­ma şan­sı yok. Bu %80’den mümkün olan en faz­la sa­yı­da ke­si­mi si­ya­sal sü­re­cin içi­ne kat­ma­nız, o si­ya­sal sü­re­ci ye­ni­den şe­kil­len­dir­me­niz ve da­ha ön­ce­den gü­ven­lik so­ru­nu ola­rak al­gı­la­nan grup­la­rı bu sü­reç içe­ri­sin­de so­nuç üre­te­bi­le­cek ha­le ge­tir­me­niz la­zım.

Paylaş Tavsiye Et