Ankara Havası
Ankara’da tatile girmek ya da çıkmak
Geçen yaz, yine bugünlerde Türkiye’nin, siyasilerin tatile bile çıkamadığı bir ülke haline geldiğinden bahsetmiştik. Elbette 2008 yazının sıcak gündemleriyle kıyaslanmaz; ama aynı durum, bu yıl da kısmen geçerliydi. Kongre sürecinde bulunan iktidar ve muhalefet partilerinin temsilcileri Anadolu turuna çıktılar. Ankara’da olmamak tatile çıkmak anlamına gelmiyor tabii.
Bu yaz tatile çıkamayanlar sadece siyasiler değildi. Binlerce yargı mensubu, Temmuz sonu itibarıyla HSYK’nın kilitlediği gündemin pençesinde kıvrandı. Hatta bırakın tatili, hâkim ve savcıların Haziran içinde yapılması gereken atamaları bir türlü gerçekleşmediği için, eğitim gören çocukları okul tercihlerini bile yapamadı.
Açıkça bir devlet teamülü daha çiğnendi.
Öyle ya, devlet elden gidiyor; teamülün veya üç-beş çocuğun geleceğinin lafı mı olur!
Tavsiye Et
Böyle olur vatansever gazetecinin tatili
Hazır tatilden başlamışken, medya köşelerine uğramamak olmaz. Mayıs’tan beri Ege kıyılarında büklerden birine demirlemiş olan kimi medya köşecileri, en sıcak memleket ahvaline dair yazılar döktürmekten de geri kalmıyor.
Masadaki bayan arkadaşlarından izin alarak “iğrenç erkek geyikleri” yapanlar da var, haber konusu olup “kol kırılır yen içinde kalır” diyenler de…
Kimi de bundan dört yıl önce, bilmem hangi bükteki iskelede otururken yaptığı hayat muhasebesinden dem vurup çekip gideceği yerleri anlatıyor. Amiral Gemisi’nin dümenindeki arkadaşın listesinde neler yok ki:
“Londra’da Coldplay konseri dinlenecek.
İtalya’ya gidilip, Caravaggio, Da Vinci, Michelangelo seyredilecek.
Yemen’de çölün ortasında, Positano gibi yükselen şehirlerde güneşin batması ve doğması beklenecek.
Paris’te Furstenberg meydanına bakan bir evde bir süre yaşanacak ve tabii ki Romanee Conti’den bir şişe alınıp hüzne kadeh kaldırılacak.
Beyrut’ta bütün gün ve gece Wagner dinlenecek.
Key West’e bir kere daha gidilip, Hemingway’in barlarından birinde maraza çıkartılacak ve eşek sudan gelinceye kadar dayak yenecek.”
En son madde açıklayıcı oldu. Vallahi ben de bu işin sonu nereye varacak diye merakla okuyordum yazıyı.
Milletin ekonomik krizden perişan olduğundan dem vuran medya köşecisi, hem bunu gazetesinde bangır bangır manşete çeker hem de siyasetçinin yaptığı tatilin faturasını kalemine dolar.
Sonra güya hayal kuruyorum ayağına, burjuvanın bol içkili, konserli devr-i âlem güzergâhını ilan eder.
Hem de bütün bunlara karar vermesine sebep, bükteki iskelenin artık yıkılmış olmasının verdiği hüzündür.
Yani maraza o yüzden çıkmaktadır.
Eh, bu işin sonunun böyle olacağı belliydi.
Söz konusu eşek / Sudan gelmeyecek.
Tavsiye Et
Tatilci yazarın alamet-i farikası
Tatilde olup da yazmaya devam eden köşeciler nasıl fark edilir?
1- Öncelikle doğa ve çevrecilik duygularında genel bir kabarma hali oluşur.
2- Genellemeler yapılır.
3- Siyasi gündemle ilgili konularda detaylara hâkimiyet azalır; genel başlıklar kullanılır.
4- Bununla birlikte okuru etkilemek için dil sertleştirilir.
5- Memleket sorunlarının yanında tatil beldesindeki mahalli sorunlara da el atılır.
6- Tatil yazarları deneme tarzına yatkındır. Devrik cümleler art arda gelir.
7- Ayrıca duygusallığın ve romantizmin dozu yükselir. Alkolik nezaketine benzer bir kırılganlık baş gösterir.
8- Üslupta okura sık sık tavsiyelerde bulunan sıkıcı bir bilgelik havası sezilir. Hatta Reha Muhtar tarzına yaklaşarak sosyo-politik sorunlarda hakemliğe soyunanlar da görülür.
Örnek isterseniz, buyurun Coşkun Bekir’e bakalım:
“En kolay çalınacak şeydir; doğa...” (Madde 1 ve 2)
“El ele vererek, örgütlenerek, yollara düşerek, gidip hukukun kapısına oturarak... Gerektiğinde doğa adına çığlık atarak ancak siz sahip çıkabilirsiniz...” (Madde 7 ve 8)
“Doğanın tek sesisiniz siz...” (Madde 6)
“Artık yeter, sesiniz çıksın...” (Madde 4)
“Bodrumhabermerkezi.com’da bir yorum okudum, yazan; Can Pulak...
Benim büyük gazetelere adım atmamı sağlayan, Ankara sayfasında bana ilk köşeyi açan, hâlâ genç gazetecilere örnek gösterdiğimiz alnı ak gazeteci...” (Madde 5 ve 7)
Yazının en faydalı bölümü de isim, adres gibi belirteçlerin kullanıldığı yerlerdir. Baksanıza, okurlar bu sayede Coşkun Bekir’i keşfeden kişiyi de öğrendiler.
Neye yaradıysa ve de yarayacaksa!
Tavsiye Et
Akay Kavşağı’nda savrulan CHP!
1970’li yıllarda dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ın temelini attığı fabrikadan taş parçaları getirip Meclis’te sergileyen vekile Erbakan’ın verdiği cevabı hatırlayanlar vardır. Ankara’da bir türlü alışamadığım saçma sapan işlere bakınca, bazen Erbakan Hoca’nın o sözü dilime dolanıyor: “İşte biz temel atan zihniyetiz; onlar ise temel söken zihniyet!”
Konunun bu kadar yalın olmadığını biliyorum elbette; fakat bizde, dünyadaki genel teamüllere ters giden bazı gerçekler var.
Mesela, Türkiye’de demokratikleşme ve kalkınmanın öncülüğünü genellikle muhafazakâr iktidarlar yaparken, sosyal demokrat geçinenler statükonun devamından ve bürokrasinin siyaset ve yasama gücü üzerindeki vesayetinden yana tavır alırlar. Sonra da hiçbir özeleştiri yapmaksızın, kendilerine oy vermeyen halkı mantıksızlıkla suçlarlar.
Yasama faaliyetiyle pek ilgisi kalmasa da yasa ve yasak konusunda uzmanlaşan, zaman zaman da azmanlaşan CHP, bu “güzide” tavrın sembol temsilcisi. Şimdi de CHP’li Çankaya Belediyesi, Ankara 3. İdare Mahkemesi’ne açtığı davayı kazanmış olmakla pek müftehir.
Vatandaş, çiçeği burnunda Çankaya Belediye Başkanı’na burnundan soluyor; hatta ancak Engin Ardıç belagatiyle izah edilebileceği için bu satırlara alamadığım nadide(!) sözlerle kendini ifade ediyor. Kavşak kapatan CHP ise “10 dava açtık, 8’ini kazandık” havalarında pek bir sevindirik olmuş. Tam bir “Güleriz ağlanacak halimize” durumu var ortada.
Melih Gökçek’i zaten biliyoruz; anlatmaya gerek yok. CHP’li Çankaya belediyelerinin de Doğan Taşdelen’den beri onun velinimeti olduğuna şüphe yok.
Merak edenler için bir tahmin yürütelim. Ona oy veren herhangi bir Ankaralının zihinsel meşrulaştırma mekanizması aşağı yukarı şöyle işliyor: Bu tutucu CHP zihniyetine karşı, yıkıcı ve çözücü bir Gökçek’ten başkası Ankara’yı idare edemez.
Geçen ay Ankara Havası’nda “CHP, H’sini mi hatırlıyor?” sorusu vardı. Halka karşı kazandıkça sevinen bir halk partisi, temel sökmeye devam ediyor anlaşılan.
Davayı kazanıyor, sahayı kaybediyor; Akay Kavşağı’nda virajı alamayıp kenardaki masum vatandaşların üzerine savruluyor!
Tavsiye Et
28 Şubat darbesinin en can acıtıcı müdahalesi başörtülü üniversitelilere ve İmam-Hatipli gençlere karşı olmuştu. Şimdi YÖK, maşeri vicdanın sesini dinleyip yıllardır süren mağduriyetlerden ikincisine el attı. Tabii arada kaybolan 10 yılın hesabı ne gün sorulur, bilinmez. Şimdilik İmam-Hatip’e kızıp meslekî ve teknik eğitimi yerle bir eden katsayı eşitsizliği kaldırıldı. Ama…
Yasa(k) uzmanı ana muhalefet ve taifesi konuyu yargıya taşıyor. Ve bilin bakalım, yargıdan ne karar çıkacak:
Karıştay!
Sen yıllarca çalıştay, işte ortaya çıkan sonuçtay!
Tavsiye Et