Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2009) > Memleket Hali > Müslüman, kapitalist olur mu?
Memleket Hali
Müslüman, kapitalist olur mu?
Fahrettin Altun
TÜR­Kİ­YE Cum­hu­ri­ye­ti’nin ku­ru­luş ge­rek­çe­le­ri, mo­dern Türk si­ya­se­ti­nin sı­nır­la­rı­nı çiz­mek­le kal­maz; onun an­lam ha­ri­ta­sı­nı da or­ta­ya ko­yar. Bu ge­rek­çe­ler si­ya­set et­me ta­le­bi ile öne çı­kan ak­tör­le­rin bir kıs­mı için dev­let fel­se­fe­si­nin te­mel il­ke­le­ri­ni oluş­tu­rur­ken, bir di­ğer kıs­mı için de çe­liş­ki­ler yu­ma­ğı an­la­mı­na ge­lir. Bir yan­da ma­kul ve meş­ru si­ya­se­tin ne ol­du­ğu­nu va­ze­den­ler, di­ğer yan­da sis­te­mik boş­luk­lar­da si­ya­set üret­me­ye gay­ret eden si­ya­sal ak­tör­ler yer alır. İde­o­lo­jik ha­re­ket­ler dâ­hil ol­mak üze­re, Tür­ki­ye’de si­ya­sî ak­tö­re dö­nüş­me ta­le­bi ile or­ta­ya çı­kan­lar bu hat­tın iki ya­ka­sın­dan bi­rin­de ko­nuş­la­nır. Bu iki ke­sim ara­sın­da­ki ge­ri­lim hat­tı, mo­dern Türk si­ya­se­ti­nin ak­tı­ğı ya­ta­ğın en ba­riz va­sıf­la­rın­dan bi­ri­dir. Kav­ga­nın ko­nu­su ise hep din ola­gel­miş, si­ya­sal ve top­lum­sal var­lık mü­ca­de­le­si­nin ana ze­mi­nin­de İs­lam yer al­mış­tır. Bu, kav­ga­nın “İs­lam’ın sa­vu­nu­cu­la­rı” ve “İs­lam kar­şıt­la­rı” ara­sın­da yü­rü­dü­ğü an­la­mı­na gel­mez. Ni­te­kim Tür­ki­ye’de İs­lam­cı­lık ve Ba­tı­cı­lık hiç­bir za­man si­ya­sal ve top­lum­sal meş­ru­iye­ti olan bir si­ya­sî mü­ca­de­le­nin ta­ra­fı ol­ma­mış, ola­ma­mış­tır. Tür­ki­ye, Ba­tı­lı­laş­tık­ça İs­lam­sız­laş­ma­mış, ak­si­ne İs­lam­laş­mış­tır. Ve bu, sa­nıl­dı­ğı gi­bi, Tür­ki­ye’de dev­let eliy­le yü­rür­lü­ğe ko­nan bir si­ya­sal pro­je­nin ba­şa­rı­sıy­la de­ğil, ba­şa­rı­sız­lı­ğıy­la ala­ka­lı­dır.
Söz ko­nu­su pro­je, si­ya­sî bir dil­den arın­mış, top­lum­sal bir­lik ide­ali­ne hiz­met ede­cek ve eko­no­mi­de ha­sım­lık-hı­sım­lık öl­çü­tü­nü te­sis ede­bi­le­cek ki­fa­yet­te bir İs­lam yo­ru­mu­nu ge­çer­li kıl­ma­yı he­def­li­yor­du. Kod­la­rı ile oy­nan­mış bir İs­lam ta­sav­vu­ruy­du bu esa­sın­da ve İs­lam’ın araç­sal­laş­tı­rıl­ma­sın­dan baş­ka bir şey yok­tu or­ta­da. Bu pro­je­yi yü­rür­lü­ğe ko­yan­lar bu dev­le­ti ku­ran­lar­la ay­nı ki­şi­ler­di. Di­ne düş­man ol­ma­mış­lar­dı hiç. Vol­tai­re’in din yo­ru­mu­nu be­nim­se­miş­ler­di. Di­nin bi­rey­sel ve vic­da­nî bir şey ol­du­ğu­na ina­nı­yor, onun top­lum­sal ve si­ya­sal bir hü­vi­ye­te bü­rün­me­si­ne kar­şı çı­kı­yor­lar­dı. Yo­ru­mu dev­let ta­ra­fın­dan ya­pı­lan “di­nin ko­lek­tif kim­li­ğin un­sur­la­rı ara­sın­da yer al­ma­sı”nı ise zo­run­lu gö­rü­yor­lar­dı. Bu da di­nin mo­dern­leş­tir­me mü­da­ha­le­le­ri­ne ma­ruz kal­ma­sı an­la­mı­na ge­li­yor­du. İba­det di­li­nin Türk­çe­leş­ti­ril­me­si, iba­det me­kan­la­rı­nın “es­te­tik” gö­rü­nüm ka­zan­dır­mak id­di­asıy­la ye­ni­den dü­zen­len­me­si gi­bi şek­lî mü­da­ha­le­ler top­lum­sal ha­fı­za­da da­ha faz­la yer tut­muş­sa da, Cum­hu­ri­yet’in di­ni bi­çim­len­dir­me gay­ret­le­ri bu­nun­la sı­nır­lı kal­ma­dı.
İs­lam’ın Cum­hu­ri­yet ide­olo­ji­si ile ba­rış­tı­rıl­mış ver­si­yo­nu, top­lu­mun ter­bi­ye­si için ol­du­ğu ka­dar dev­le­te ik­ti­sa­dî bir da­ya­nak nok­ta­sı oluş­tur­mak için de kul­la­nıl­mış­tır. Eğer İs­lam’ın Kal­vi­nist yo­ru­mun­dan bah­se­di­le­cek­se, bu yo­ru­mu Tür­ki­ye’de ilk ola­rak ya­pan bi­za­ti­hi dev­let ol­muş­tur.
Ka­pi­ta­lizm ta­rih­çi­le­ri Kal­vi­nizm’in, mün­te­sip­le­ri­ne sun­du­ğu ah­lak sa­ye­sin­de, ka­pi­ta­liz­min ye­şer­me­si­ne ne den­li kat­kı yap­tı­ğı ko­nu­sun­da pek çok eser ver­miş­ler­dir. Pro­tes­tan ol­ma­dık­la­rı için, da­ha doğ­ru­su Pro­tes­tan­lık­tan bi­le is­te­ye vaz­geç­tik­le­ri için top­lum­da yük­sel­me şans­la­rı­nı yi­ti­ren Ka­to­lik sa­nat­çı­lar ve dü­şü­nür­ler ku­şa­ğı, Pro­tes­tan­lık­la ka­pi­ta­lizm ara­sın­da ta­rih­çi­ler­den çok da­ha iyi bağ­lan­tı­lar or­ta­ya koy­muş­la­dır. Ör­ne­ğin G. K. Ches­ter­ton, 1929 yı­lın­da ka­le­me al­dı­ğı What’s Wrong with the World isim­li ki­ta­bın­da Pro­tes­tan­lı­ğın na­sıl ka­pi­ta­liz­min ila­hi­ya­tı­na dö­nüş­tü­ğü­nü ay­rın­tı­la­rı ile or­ta­ya koy­muş; Pro­tes­tan­lı­ğın sah­te bir gi­ri­şim ol­du­ğu­nu ve Av­ru­pa’nın (ve ta­bii ka­pi­ta­liz­min) dün­ya si­ya­se­tin­de­ki ko­nu­mu ne­de­niy­le de ken­di­si­ne yer bu­la­bil­di­ği­ni göz­ler önü­ne ser­miş­tir.
Kal­vi­nizm na­sıl mün­te­sip­le­ri­ne, top­lu­mu bir ara­da tu­ta­cak bir de­ğer­ler diz­ge­si ve­rip, ka­pi­ta­lizm kül­tü­rü­nü ye­şer­te­cek bir an­lam dün­ya­sı sağ­lı­yor­sa, “Kal­vi­nist İs­lam”ın da sı­nıf­sız-im­ti­yaz­sız bir ce­mi­yet, mak­bul va­tan­daş ve Müs­lim zen­gin sı­nı­fı ya­rat­ma­da iş­lev­sel ola­bi­le­ce­ği he­sap edil­miş­tir. Tür­ki­ye’de dev­le­tin ica­zet ver­di­ği İs­lam an­la­yı­şı, Cum­hu­ri­yet bur­ju­va­zi­si­ne ru­hu­nu ka­zan­dı­ran en te­mel da­ya­nak nok­ta­sı­dır. İs­lam göz ar­dı edil­di­ğin­de mem­le­ket­te­ki ik­ti­sa­dî sı­nıf­la­rı ne tas­nif, ne de tah­lil ede­bi­li­riz. Mil­lî bur­ju­va­zi ya­ra­tı­lır­ken de, gay­ri­müs­lim zen­gin züm­re­nin özel­lik­le Ba­tı­lı dev­let­le­rin si­ya­sal hi­ma­ye­si sa­ye­sin­de bul­du­ğu gü­cü den­ge­le­mek ve yer­li eko­no­mik kay­nak­lar ya­rat­mak he­def­le­ni­yor­du.
Cum­hu­ri­yet, Os­man­lı’dan ide­olo­jik bir ko­puş ger­çek­leş­tir­miş­se de, ne kül­tü­rel, ne si­ya­sî, ne top­lum­sal, ne de ik­ti­sa­dî bir ko­puş sağ­la­ya­ma­mış­tır. Dev­let, mil­lî bur­ju­va­zi oluş­tu­rur­ken Müs­lü­man ai­le­le­rin ço­cuk­la­rı­nı, Müs­lü­man ol­duk­la­rı için ve on­la­ra Müs­lü­man­lık­la­rı­nı ha­tır­la­ta­rak teş­vik et­miş, bu­na kar­şı­lık top­lum­da açı­ğa çı­ka­rı­lan öf­ke­yi de ya­nı­na ka­ta­rak gay­ri­müs­lim zen­gin sı­nı­fı tas­fi­ye yo­lu­na git­miş­tir.
Cum­hu­ri­yet, İs­lam’ın “Kal­vi­nist” bir yo­ru­mu­nu yap­mış ve bu­nu top­lu­ma be­nim­set­me yo­lu­na git­miş­tir. Tür­ki­ye’de yer­li­lik id­di­ası­nı öne çı­ka­ra­rak ka­pi­ta­list­le­şen zen­gin sı­nı­fı­nın en te­mel da­ya­nak nok­ta­sı da bu Kal­vi­nist yo­rum­dur. Bu­gün­ler­de Av­ru­pa İs­tik­rar Gi­ri­şi­mi ta­ra­fın­dan Kay­se­ri­li zen­gin­ler üze­ri­ne ya­pı­lan bir alan araş­tır­ma­sı­nın ve­ri­le­ri­ne da­ya­na­rak gün­de­me ge­ti­ri­len “İs­lam ve ka­pi­ta­lizm ör­tü­şür mü?” so­ru­su­nu da bu çer­çe­ve­de dü­şün­mek ge­re­kir. Bir ke­re so­ru, bu iki üni­te­nin (İs­lam, ka­pi­ta­lizm) var­lık ge­rek­çe­le­ri he­sa­ba ka­tı­la­rak ce­vap­la­na­bi­le­cek tür­den bir so­ru de­ğil. Ka­pi­ta­lizm sı­nır­sız kâr gü­dü­sü­nün te­za­hü­rü­dür; bu­na kar­şı­lık İs­lam’ın en te­mel me­saj­la­rın­dan bir ta­ne­si, kâr gü­dü­sü da­hil ol­mak üze­re, in­sa­nın bü­tün hırs­la­rı­nı kon­trol al­tı­na al­ma­sı ge­rek­ti­ği­dir. Ne var ki bu kar­şı­laş­tır­ma önü­müz­de­ki man­za­ra­yı açık­la­ma­ya yet­mi­yor. Öy­ley­se önü­müz­de­ki man­za­ra­yı açık­la­mak için so­ru­yu şu şe­kil­de for­mü­le ede­lim: “Müs­lü­man ka­pi­ta­list olur mu?” ya da “Müs­lü­man’dan ka­pi­ta­list olur mu?” Tür­ki­ye’nin mo­dern­leş­me ta­ri­hi he­sa­ba ka­tıl­dı­ğın­da, önü­müz­de en azın­dan iki adet “ka­pi­ta­list Müs­lü­man” mo­de­li bu­lun­du­ğu göz çar­par. Bu mo­de­lin il­ki­ni dev­let şe­kil­len­dir­miş­tir.
Tek­rar ba­şa dö­ne­lim ve bah­set­ti­ği­miz hat­tın di­ğer ya­ka­sı­na ba­ka­lım. Dev­let eliy­le ye­tiş­ti­ri­len bur­ju­va­zi­nin Müs­lü­man­lı­ğı­na de­ğil, mer­kez dı­şı kal­mış Müs­lü­man ka­pi­ta­list­le­re na­zar-ı dik­kat ile ba­ka­lım.
“Çev­re”sel ik­ti­sa­dî kı­pır­dan­ma­nın ya­şan­ma­sı ka­ba­ca 1950’li yıl­la­ra ka­dar ge­ri gö­tü­rü­le­bi­lir. An­cak özel­lik­le 1980’le­rin ikin­ci ya­rı­sın­dan; Tur­gut Özal’ın eko­no­mi­de li­be­ral­leş­me ve dı­şa açıl­ma po­li­ti­ka­la­rı uy­gu­la­dı­ğı, dün­ya­da ye­ni ser­ma­ye ha­re­ket­le­ri­nin ya­şan­dı­ğı bir dö­nem­den iti­ba­ren, “çev­re”de­ki ik­ti­sa­dî kı­pır­dan­ma, Tür­ki­ye’nin sos­yo­lo­jik ha­ri­ta­sı­na ye­ni kıv­rım­lar ka­zan­dır­mış­tır. “Çev­re’de ce­re­yan eden ik­ti­sa­dî ha­re­ket­li­li­ği ho­mo­jen bir bü­tün içe­ri­sin­de de­ğer­len­dir­mek doğ­ru ol­ma­sa da bu ha­re­ket­li­li­ğin te­mel­de, ken­di iç or­ga­ni­zas­yon ve mo­ti­vas­yon­la­rı­nı “te­kel ve kar­tel­le­re kar­şı ol­mak”, “Ana­do­lu’da­ki mü­te­şeb­bis­lik ru­hu­nu ger­çek­leş­tir­mek”, “mo­dern dö­nem­de ya­şa­yan Müs­lü­man­la­rın top­lum­sal ta­lep­le­ri­ne ce­vap ver­mek”, “dev­let kre­di­si­ne ya da teş­vik­le­ri­ne ih­ti­yaç duy­mak­sı­zın ken­di ya­ğıy­la kav­rul­mak” ve­ya “Av­ru­pa ban­ka­la­rın­da­ki ve yas­tık alt­la­rın­da­ki bi­ri­kim­le­ri eko­no­mi­ye ka­zan­dır­mak” gi­bi söy­lem­ler te­me­lin­de oluş­tu­ran ik­ti­sa­dî te­şek­kül­ler ta­ra­fın­dan or­ta­ya kon­du­ğu söy­le­ne­bi­lir. Tüm bu id­dia­lar bir ya­na, söz ko­nu­su te­şek­kül­le­rin ey­lem­le­ri­ne yön ve­ren te­mel zih­ni­yet içe­ri­sin­de de Kal­vi­nist bir İs­lam yo­ru­mu yer alır. Bu yo­rum, Tür­ki­ye’de sis­te­mik boş­luk­lar­da si­ya­set üret­me­ye gay­ret eden si­ya­sal ak­tör­le­rin dev­let fel­se­fe­si ile ya­kın­laş­ma­la­rı ora­nın­da da­ha yay­gın bir hal alır. Dev­let na­sıl ki bir za­man­lar Müs­lü­man zen­gin­ler sı­nı­fı ya­ra­tır­ken ken­di­ne ait bir İs­lam yo­ru­mu­na ih­ti­yaç du­yu­yor­sa, ye­ni Müs­lü­man Kal­vi­nist­ler de İs­lam’a ye­ni bir yo­rum ge­tir­me gay­re­ti içe­ri­sin­de ol­muş­lar­dır. Bu­na gö­re “Müs­lü­man, çok ça­lış­ma­lı ve kur­du­ğu iş­let­me­ler sü­rek­li bü­yü­me­li­dir.” Za­ten “İs­lam’ın em­ri de bu­dur.” Bu yö­nüy­le “ye­şil ser­ma­ye” Tür­ki­ye’de dev­let için ne bir baş­kal­dı­rı, ne de bir teh­dit­tir. Ak­si­ne bir ni­met­tir. Hiç kuş­ku­suz ara­da çok ba­riz bir fark var­dır ki; o da dev­le­tin or­ta­ya koy­du­ğu İs­lam yo­ru­mu­nu ira­dî ola­rak top­lum­sal­laş­tır­ma­sı, ye­ni Müs­lü­man zen­gin­ler sı­nı­fı­nın yap­tı­ğı İs­lam yo­ru­mu­nun ise gay­rı-ih­ti­ya­ri bir bi­çim­de top­lum­sal­laş­ma­sı­dır.
Tür­ki­ye’de İs­lam’ın mo­dern­leş­ti­ril­me­si Cum­hu­ri­yet’in bir pro­je­siy­di. An­cak gün gel­di bu pro­je­ye ka­pi­ta­list Müs­lü­man­lar da sa­hip çık­tı. Her dar­be son­ra­sın­da dev­let, İs­lam’ın ye­ni­den yo­rum­lan­ma­sı ta­le­bi­ni fark­lı şe­kil­ler­de di­le ge­tir­di ve bu­na dö­nük kı­sa, or­ta ve uzun va­de­li pro­je­ler yü­rür­lü­ğe koy­du. Tür­ki­ye’de dar­be­ler, bir­ta­kım top­lum­sal ge­ri­lim ve ça­tış­ma­la­ra son ver­mek üze­re de­ğil, ül­ke­nin ge­le­ce­ği­ne yön ver­mek üze­re gün­de­me gel­miş­tir. Bu yö­nüy­le dar­be­le­ri bir so­nuç ola­rak de­ğil, bir baş­lan­gıç ola­rak dü­şün­mek ge­re­kir. 28 Şu­bat, ye­ni bir sü­reç aç­tı önü­mü­ze ve gö­rü­ne­nin ak­si­ne ka­pi­ta­list Müs­lü­man­la­rın dev­ri baş­la­dı. Di­ğer yan­dan “fa­na­tik din­dar­lık” kar­şı­sı­na yer­leş­ti­ri­len “li­be­ral İs­lam” yo­rum ve pra­tik­le­ri, İs­lam’ı mo­dern­leş­tir­me pro­je­si­nin ye­ni uzan­tı­la­rı ola­rak kar­şı­mı­za çık­tı.
 
Ağ­ca’nın Çö­ze­ce­ği Dü­ğü­me ve Kı­ya­me­te Da­ir
Bu ay ül­ke­ce Meh­met Ali Ağ­ca’yı ko­nuş­tuk. Ha­ber ma­ga­zin­ci­le­ri (bun­lar ma­ga­zin ha­ber­ci­le­rin­den ay­rı bir tür) Ağ­ca’nın ha­yat öy­kü­sü­nü an­la­ta an­la­ta bi­ti­re­me­di­ler.
Türk si­ya­sî ha­ya­tın­da Ağ­ca’nın da rol al­dı­ğı (ak­tör ola­rak de­ğil fi­gü­ran ola­rak) kar­ma­şık oyun­la­ra va­kıf ol­mak ar­zu­su ile ya­nıp tu­tu­şan med­ya men­sup­la­rı­mı­zın ha­fi­ye­lik­le­ri kuş­ku ve­ri­ciy­di. Ağ­ca’nın, açı­ğa çık­tı­ğın­da dün­ya­yı sar­sa­cak bil­gi­ler ta­şı­dı­ğı­na he­pi­mi­zi ik­na et­me­ye ça­lış­tı­lar. Ay­nı dö­ne­mi ya­şa­mış, hem de o dö­nem­de ve son­ra­sın­da fi­gü­ran­lık de­ğil, ak­tör­lük yap­mış ki­mi isim­le­rin sor­gu­suz su­al­siz ka­zan­dık­la­rı iti­ba­ra da­ir kim­se ses et­me­di yi­ne. Bi­zi bir kez da­ha en­for­mas­yon bom­bar­dı­ma­nı­na tâ­bi tut­tu­lar; da­ha çok ca­hil­le­şe­lim di­ye.
Nas­red­din Ho­ca’ya kı­ya­met hak­kın­da sor­muş­lar; “Ha­nım ölün­ce kü­çük, ben ölün­ce bü­yük kı­ya­met ko­pa­cak” de­miş. Ağ­ca’nın ilan et­ti­ği de ol­sa ol­sa, ken­di­si ve ken­di­si­ni il­gi­len­di­ren ki­şi ya da grup­la­rın kı­ya­me­ti ola­bi­lir. An­cak Bu Ül­ke’de ya­şa­yan­lar ola­rak bi­zi il­gi­len­di­ren sa­hi­ci me­se­le­le­rin ağır­lı­ğı ya­nın­da, Ağ­ca’nın kı­ya­me­ti­nin kıy­me­ti ‘yok’ hük­mün­de­dir.

Paylaş Tavsiye Et