Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (November 2009) > Türkiye Ekonomi > AK Parti’nin başarısı ekonomide
Türkiye Ekonomi
AK Parti’nin başarısı ekonomide
Ömer Faruk Güler
22 TEM­MUZ se­çim­le­ri­nin ga­li­bi AK Par­ti ol­du. AK Par­ti’nin tek­rar ik­ti­da­ra gel­me­si sürp­riz de­ğil. Ya­pı­lan on­lar­ca ka­muo­yu yok­la­ma­sı tek par­ti ik­ti­da­rı­nı işa­ret edi­yor­du. Sür­priz, ik­ti­dar par­ti­si­nin oy­la­rı­nı %12,3 ora­nın­da ar­tır­ma­sı ol­du. Bu kuş­ku­suz si­ya­si ta­ri­hi­mi­zin ikin­ci is­tis­na­sı. Da­ha bü­yük bir pat­la­ma­yı 1954 yı­lın­da De­mok­rat Par­ti (DP) ger­çek­leş­tir­miş­ti. Bir baş­ka sür­priz ise, AK Par­ti’nin her böl­ge­den ve top­lu­mun her ke­si­min­den yük­sek dü­zey­de oy al­ma­sı ol­du. Bu ha­liy­le AK Par­ti, tüm Tür­ki­ye’nin par­ti­si ol­du­ğu­nu gös­ter­di.
Bu ba­şa­rı­nın ana­li­zi hem ko­lay­dır hem de zor. Ko­lay­dır; çün­kü AK Par­ti’yi di­ğer­le­rin­den fark­lı kı­lan bir fak­tör ay­nı za­man­da bir ba­şa­rı un­su­ru­dur. Bu fark­lı­lık en ba­si­tin­den li­de­re öz­gü ola­bi­le­ce­ği gi­bi par­ti­nin söy­le­mi­ne ya da uy­gu­la­ma­sı­na dö­nük de ola­bi­lir. Ör­ne­ğin, “Re­cep Tay­yip Er­do­ğan’ın gi­de­rek yük­se­len ka­riz­ma­sı çok önem­liy­di” de­me­niz müm­kün. As­lın­da son iki se­çim ara­sın­da ce­re­yan eden her­han­gi bir önem­li ola­yın asıl fak­tör ol­du­ğu­nu da id­di­a ede­bi­lir­si­niz. İs­ter­se­niz, “En bü­yük kat­kı­yı e-muh­tı­ra yap­tı” ya da “Asıl et­ki­li olan cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çim sü­re­cin­de ya­şa­nan­lar­dır” ya­hut “da­ğı­tı­lan kö­mür tor­ba­la­rı­dır” di­ye­bi­lir­si­niz. Bu tür ge­rek­çe­ler ger­çek­te bi­zim ki­şi­sel al­gı­la­rı­mız­dan iba­ret­tir. Ço­ğun­luk­la ken­di ter­cih­le­ri­mi­zi ya da çev­re­mi­zin ba­kış açı­sı­nı yan­sı­tır. Ana­li­zin zor olan ta­ra­fı bun­la­rın test edil­me­si­dir. “Di­ğer şart­lar ay­nı kal­dı­ğın­da” di­ye baş­la­yan bir test sos­yal bi­lim­ler­de hiç de ko­lay ol­ma­sa ge­rek. Üs­te­lik yu­kar­da­ki ge­rek­çe­le­rin hep­si doğ­ru da ola­bi­lir; an­cak önem de­re­ce­le­ri­ne iliş­kin net bir açık­la­ma seç­men­le­rin ay­nı za­man­da ‘Ne­den?’ so­ru­su­na ve­re­cek­le­ri ce­vap­ta giz­li. Bu ise pra­tik­te müm­kün de­ğil.
Da­ha ko­lay bir yol, al­gı­la­rı­mı­zı et­ki­le­yen mec­ra­la­rın in­ce­len­me­sin­den ge­çi­yor. AK Par­ti’nin se­çim mi­ting­le­rin­de, söy­lem­le­rin­de, rek­lam­la­rın­da ve­ya pro­pa­gan­da­la­rın­da kul­lan­dı­ğı te­ma­lar bu açı­dan yol gös­te­ri­ci. Bu­ra­da ağır­lık­lı ola­rak iki ko­nu ön pla­na çı­kı­yor: Bi­rin­ci­si, eko­no­mi­de­ki ka­za­nım­lar­dan ha­re­ket­le gü­ven ve is­tik­ra­ra ya­pı­lan vur­gu; di­ğe­ri ise, cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­min­de uğ­ra­nı­lan hak­sız­lı­ğa ya­pı­lan atıf. Bu açı­dan de­ni­le­bi­lir ki AK Par­ti’nin se­çim ba­şa­rı­sın­da­ki as­lan pa­yı eko­no­mi­ye ait­tir. Cum­hur­baş­ka­nı­nı se­çe­me­me sü­re­ci­nin pa­yı ise da­ha kü­çük­tür. Bu iki ay­rı fak­tö­rün oy­lar üze­rin­de­ki et­ki­le­ri­ni kes­tir­mek ger­çek­ten çok zor. Ka­rar si­zin.
AK Par­ti hü­kü­me­ti­nin en bü­yük ar­tı­sı eko­no­mi­de ka­za­nı­lan is­tik­rar­dır. 22 Tem­muz se­çim­le­ri bu açı­dan, eko­no­mi­de ba­şa­rı­lı olan hü­kü­met­le­rin se­çim­ler­de de ba­şa­rı­lı ol­du­ğu hi­po­te­zi­ni des­tek­li­yor. AK Par­ti’nin eko­no­mi kar­ne­sin­de ar­tı­lar ek­si­ler­den da­ha faz­la­dır. Or­ta­la­ma %7’nin üze­rin­de bü­yü­yen bir eko­no­mi ve tek ha­ne­le­re dü­şen enf­las­yon en önem­li ka­za­nım­dır. Yi­ne borç di­na­mik­le­rin­de sağ­la­nan iyi­leş­me ve yük­sek ya­ban­cı ser­ma­ye gi­riş­le­ri de kar­ne­nin ar­tı ta­ra­fın­da­dır. Bu­ra­da, AK Par­ti ik­ti­da­rı­nın son dönemlerin en ba­şa­rı­lı eko­no­mik per­for­man­sı­nı or­ta­ya koy­du­ğu id­di­a edi­le­bi­lir. 1954’te DP se­çim­le­re gir­di­ğin­de de or­ta­la­ma bü­yü­me hı­zı %8,5 ve enf­las­yon tek ha­ne­ler­de idi.
Eko­no­mik bü­yü­me­de ya­ka­la­nan ba­şa­rı­nın hal­ka yan­sı­ma­dı­ğı eleş­ti­ri­si inan­dı­rı­cı bu­lun­mu­yor. Her şey­den ön­ce ki­şi ba­şı­na dü­şen mil­li ge­lir 5.477 do­la­ra ulaş­tı. Özel­lik­le enf­las­yo­nun düş­me­si ki­şi­le­rin sa­tın al­ma gü­cün­de cid­di bir ar­tış sağ­la­dı. Ha­ne hal­kı­nın alım gü­cü art­tı. Baş­ta da­ya­nık­lı tü­ke­tim mal­la­rı ol­mak üze­re, ko­nut ve ta­şıt sa­tış­la­rı­nın art­ma­sı bu­nun bir gös­ter­ge­si­dir. Ya­şam stan­dart­la­rın­da iler­le­me sağ­lan­dı. Ay­rı­ca, 2002’ye kı­yas­la ge­lir eşit­siz­li­ğin­de de dü­zel­me ya­şan­dı. Top­lu­mun en fa­kir çey­rek ke­si­mi­nin mil­li ge­lir­den al­dı­ğı pay %5,3’ten %6,1’e çı­kar­ken; en zen­gin gru­bun pa­yı %50,1’den %44,4’e ge­ri­le­di. Da­ha da önem­li­si top­lu­mun ikin­ci ve üçün­cü ge­lir di­lim­le­rin­de bu­lu­nan or­ta sı­nı­fın al­dı­ğı pay %44,6’dan %49,5’e yük­sel­di. İma­lat, in­şa­at ve hiz­met­ler sek­tö­rün­de can­lan­ma, ta­rım sek­tö­rün­den ge­len iş­gü­cü­nün is­tih­da­mın­da önem­li rol oy­na­dı.
AK Par­ti hü­kü­me­ti­nin en bü­yük ba­şa­rı­sı po­li­ti­ka­la­rı­nın ön­gö­rü­le­bi­lir ol­ma­sı­dır. Baş­ta ka­mu ma­li­ye­si, dal­ga­lı kur re­ji­mi ve enf­las­yon ol­mak üze­re te­mel po­li­ti­ka­lar­da ser­gi­le­nen ka­rar­lı ve ıs­rar­lı tu­tum hem ba­şa­rı­yı hem de be­ra­be­rin­de gü­ve­ni ge­tir­di. Ön­gö­rü­le­bi­lir bir ya­pı­nın oluş­tu­rul­ma­sı be­lir­siz­lik­le­ri azalt­tı ve ya­tı­rım or­ta­mı­nı iyi­leş­tir­di. Bir­çok eko­no­mik gös­ter­ge­de ya­ka­la­nan iyi gi­diş, ge­le­ce­ğe dö­nük umut­la­rı da ye­şert­ti. “İle­ri­de da­ha da iyi ola­cak” bek­len­ti­si oluş­tu. AK Par­ti’nin “Dur­mak yok, yo­la de­vam” slo­ga­nı bu bek­len­ti­yi da­ha da ge­niş kit­le­le­re ta­şı­dı.
Eko­no­mi­mi­zin yu­mu­şak kar­nı ca­ri iş­lem­ler açı­ğı­dır. Baş­ka bir de­yiş­le dış den­ge­dir. Ulus­la­ra­ra­sı kon­jonk­tü­rün ve li­ki­di­te bol­lu­ğu­nun olum­lu sey­ri dış den­ge­nin sür­dü­rü­le­bil­me­sin­de önem­li bir fır­sat sun­du. An­cak bu fır­sat ay­nı za­man­da cid­di bir risk kay­na­ğı­dır. Yur­ti­çi fi­nan­sal pi­ya­sa­la­rın baş­ta ABD kay­nak­lı ol­mak üze­re yurt­dı­şı ge­liş­me­le­re ba­ğım­lı ol­ma­sı eko­no­mi po­li­ti­ka­la­rı­nın uy­gu­lan­ma­sı­nı güç­leş­ti­ri­yor. Önü­müz­de­ki gün­ler­de si­ya­si be­lir­siz­lik­le­rin azal­ma­sıy­la bu güç­lük­ler gi­de­rek ön pla­na çı­ka­cak­tır. Özel­lik­le yur­ti­çi­ne ser­ma­ye gi­riş­le­ri­nin hız ka­zan­ma­sıy­la bir ta­raf­tan Türk Li­ra­sı de­ğer ka­zan­ma­ya de­vam ede­cek, di­ğer ta­raf­tan fa­iz­ler üze­rin­de aşa­ğı yön­lü bir bas­kı olu­şa­bi­le­cek­tir. Bu ise ban­ka­cı­lık ke­si­mi­ne, kre­di ar­zı­nı ar­tır­mak için ih­ti­yaç duy­du­ğu fır­sa­tı ve­re­cek­tir. Bu ge­liş­me­ler ca­ri açı­ğın ve eko­no­mi­nin da­ha da bü­yü­me­si­ne ne­den olur­ken; enf­las­yon üze­rin­de risk de ya­ra­ta­bi­le­cek­tir.
Gö­rü­nen o ki, AK Par­ti ik­ti­da­rı­nın eko­no­mik ba­şa­rı­sı ken­di­si­ne ik­ti­dar yo­lu­nu aç­tı. An­cak uy­gu­la­nan eko­no­mi po­li­ti­ka­la­rı fır­sat­la­rın ya­nın­da risk­le­ri de be­ra­be­rin­de ta­şı­yor. Zi­ra kı­sa va­de­de ca­ri iş­lem­ler açı­ğı­nın önem­li bir risk un­su­ru ol­mak­tan çık­ma­ya­ca­ğı an­la­şı­lı­yor. Kli­şe ta­bi­riy­le “yük­sek fa­iz, dü­şük dö­viz ku­ru” sar­ma­lı­nın bir sü­re da­ha de­vam ede­ce­ği gö­rü­lü­yor. Şim­di­ye ka­dar yük­sek fa­iz dı­şı faz­la ve doğ­ru­dan ya­ban­cı ser­ma­ye gi­riş­le­ri bu risk­le­ri ber­ta­raf ede­bil­di. Si­ya­si is­tik­ra­rın da­ha da güç­len­di­ği bir Tür­ki­ye’de po­tan­si­yel bü­yü­me hı­zı­nın ar­tı­rıl­ma­sı, mik­ro re­form­la­rın ön­ce­len­me­siy­le müm­kün. Mes­le­ki eği­ti­min yay­gın­laş­tı­rıl­ma­sı, re­ka­be­tin güç­len­di­ril­me­si, iş­gü­cü pi­ya­sa­sın­da es­nek­li­ğin sağ­lan­ma­sı, is­tih­dam üze­rin­de­ki ver­gi yük­le­rinin azal­tıl­ma­sı, hu­kuk ve ver­gi gi­bi alan­lar­da re­form­lar bun­lar­dan sa­de­ce bir­ka­çı. Bu re­form­lar top­lam fak­tör ve­rim­li­li­ği­mi­zin art­ma­sı­na kat­kı­da bu­lu­na­cak­tır. Sür­dü­rü­le­bi­lir bir bü­yü­me­nin yo­lu, sür­dü­rü­le­bi­lir bir ve­rim­li­lik­ten ge­çi­yor. Da­ha az iş­çiy­le ve­rim­li­lik sü­rek­li kı­lı­na­maz.

Paylaş Tavsiye Et