Kitap
Kürt Sorununda Yeni Dönem
Hazırlayan: Arslan Değirmenci
Ankara: Vadi Yayınları, 2009 Kürt sorununa ilişkin kurulacak aklı başında, eli vicdanında cümlelerin, her zamankinden daha değerli olduğu bir zaman dilimini idrak ediyoruz. Türk siyasetinin aktüel gündeminin, ülkenin elini kolunu bağlayan en önemli meselelerinden birini çözme aşamasında olduğu şu günlerde akil sözler, sürece olumlu katkı yapacak düşünceler ve olumsuzluklara işaret edebilecek bakış açıları çok değerli.
Geçtiğimiz günlerde Vadi Yayınları’ndan çıkan Kürt Sorununda Yeni Dönem, söz konusu sürece katkı verebilecek çalışmalardan biri. Sorunu iyi bilen entelektüellerin yanı sıra bölgeyi yakından tanıyan isimlerin görüşlerine de yer veren çalışmayı Arslan Değirmenci hazırlamış. Haşim Haşimi, Nevzat Tarhan, Fikret Başkaya, Mustafa Acar, Bilal Sambur, Selçuk Özdağ, Gültekin Avcı, Ahmet Gündel, Adnan Tanrıverdi, İrfan Sönmez, Selçuk Küpçük, Serdar Bülent Yılmaz çalışmaya katkıda bulunan isimler.
Tavsiye Et
Osman Toprak
İstanbul: Profil Yayınları, 2009 Kültürün, düşüncenin mekanı; her türlü duyuşun, hissedişin varlık planına çıktığı sahadır dil. Dil ile düşünüp, dil ile konuşuyor; duyuşa, hissedişe ve düşünüşe dair bütün üretimimizi dil vasıtasıyla ortaya koyuyoruz. Bu nedenle dil, bir kültürün, medeniyetin sınırlarını gösteren en önemli göstergelerden biri.
Bu yüzden dünya üzerinde yaşayan bütün milletler gibi, bizim için de dil, hayati bir mesele. Dil üzerinden yürütülen politikaların yalnızca bugünümüzü değil, geleceğimizi de şekillendirdiği bir gerçek.
Osman Toprak bu önemli mesele üzerine kafa yoran fikir işçilerinden biri. Yazarın deneme üslubuyla dil ve düşünce üzerine kaleme aldığı metinlerden oluşan Dil ve İmkân, dil meselesi üzerinden kültür ve düşünce hayatımıza dair önemli değinilerde bulunan bir çalışma.
Tavsiye Et
Hazırlayan: Sevda Alankuş İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2009
Gazetecilik mesleğinin günümüzde aldığı şekil ve mesleğin geleceğine yönelik kaygılar, dünyanın hemen her yerinde canlı tartışmalara kaynaklık ediyor. Gazetecilerin iktidarla ve sermayeyle ilişkileri, habercilik yapma biçimleri, sansür ve basın özgürlüğü gibi konular tartışmaların ana eksenini oluşturuyor. Özellikle, haberin ticari bir metaya dönüşmesi ile başlayan, gazetelerin ve medya organlarının birer ticarethaneye dönüşmesi ile devam eden ve medyanın tekeller ve karteller şeklinde örgütlenmesi ile nihai şeklini alan sürecin, gazetecilik mesleğinin saygınlığını tartışmalı hale getirdiği sıklıkla dile getiriliyor. Bir yandan medya sektörünün yapısal karakteri, diğer yandan iktidarın kuruluş ve işleyiş biçimi de gazetecilik mesleğinin geleceğine yönelik bu kaygı verici ortamı besliyor.
Ne var ki bu olumsuz gidişatın farkında olan pek çok gazeteci ve iletişim çalışanı, dünyanın çeşitli yerlerinde alternatif birtakım oluşumlar altında örgütleniyor. Bağımsız İletişim Ağı (BİA) da bu tür oluşumlardan biri. Türkiye menşeli BİA girişimi, 1997’de bir grup bağımsız medya çalışanı, IPS İletişim Vakfı etrafında toplanmış bulunan az sayıda serbest gazeteci, akademisyen ve sivil toplum örgütünün, yaygın medyaya alternatif bir haber akışı oluşturmak hayali ile bir araya gelmesi sonucu oluşan sivil bir inisiyatif.
Bağımsız İletişim Ağı Projesi iki önemli ayak üzerinde yükseliyor. Bunların ilki olan Bianet, BİA’nın, politik ve etik olarak sorumlu gazeteciliğin adresi olma arayışındaki bir haber sitesi. Diğer bir önemli faaliyet alanı ise eğitim çalışmaları. Radyo/gazete habercilerinin yanı sıra hak örgütlerinin temsilcilerine ve mesleğe yeni adım atan gazetecilere yönelik eğitim faaliyetleri yürüten BİA, aynı zamanda söz konusu eğitimleri kitaplaştırarak iletişim alanında önemli bir boşluğu dolduruyor. Gazeteciliğe Başlarken, BİA’nın 2007-2008 yılları arasında “Okuldan Haber Odasına” başlığı ile gerçekleştirdiği eğitim faaliyetlerinin kitaplaşmış hali. Gazetecilik mesleğine yıllarını vermiş isimler ve önemli akademisyenlerin imzasını taşıyan bu çalışma, mesleğe yeni adım atan gazeteciler kadar, tecrübeli gazeteciler için de bir başucu kitabı olacak nitelikte.
Tavsiye Et
İstanbul, Kent ve Medeniyet
Editörler: Recep Bozlağan, Nail Yılmaz, Aynur Can
İstanbul: Marmara Belediyeler Birliği, 2009 Kentler, insanoğlunun yeryüzündeki macerasını anlama yolculuğunda uğranılacak önemli duraklardır. Çünkü kentler insanların, içerisinde yalnızca yiyip içtikleri, çalışıp kazandıkları yerler değil, kendi benliklerini de yansıttıkları mekanlardır. İnsanoğlu bir yandan içinde yaşadığı kent tarafından değiştirilip dönüştürülürken, diğer yandan da kente etki eder, onu değiştirir ve dönüştürür. Bu karşılıklı etkileşimin yüzyıllar içerisinde ortaya çıkardığı sonuç, insanın kültürünün, sahip olduğu dünya görüşünün, ahlaki ve estetik kodlarının kente, kent mekanına nüfuz etmesi şeklinde temayüz eder. Bir noktadan sonra kentin içinde yaşayan bireyleri belirleyen, o kente ait bir havadan bahsetmek mümkün hale gelir. Öyle ki, herhangi bir kentin ürettiği insan tipinden bahsedilmesi yadsınacak bir tespit olmaktan çıkar. Belki de kentleri birbirlerinden en fazla bu özellikleri ayırır.
Şehirlerin kendine özgü havalarından bahsederken konuyu İstanbul’a getirdiğimizde, bir havadan daha fazlasından söz etmek gerekir. Zira İstanbul, adeta şahsiyeti olan bir şehirdir. Yüzyıllardır var olan ve pek çok farklı insan topluluğuna, kültüre ve medeniyete ev sahipliği yapan İstanbul, asırlar içerisinde olgunlaşmış bilge bir şahsiyet gibidir. Bu nedenle onu her haliyle anlamaya çalışmak, insanoğlunun yeryüzündeki tecrübesine ışık tutabilecek çok değerli bir haritanın şifrelerini çözmeye çalışmak gibidir.
Geçtiğimiz günlerde Marmara Belediyeler Birliği tarafından yayınlanan İstanbul, Kent ve Medeniyet isimli çalışma, İstanbul’u anlamaya dönük böylesi çabalardan biri olarak kültür dünyamızda yerini aldı. “İstanbul Dersleri” adı altında gerçekleştirilen seminer programından hareketle oluşturulan bu edisyon çalışma, Nail Yılmaz, Recep Bozlağan ve Aynur Can tarafından hazırlanmış. Semavi Eyice, İlber Ortaylı, Bilal Eryılmaz, Ömer Dinçer, Zeynep Tarım Ertuğ, Aydın Uğur, Ahmet İçduygu, Kenan Gürsoy ve Sadettin Ökten’in değerli metinlerinden oluşan bu eser, İstanbul ile ilgilenenler kadar kent çalışmalarına ilgi duyanlar için de değerli bir kaynak.
Tavsiye Et
Sibel Eraslan İstanbul: Timaş Yayınları, 2009
Herodot’la özdeşleşen bir tür olan hikâyeci tarih anlatıcılığının ve yine tarih anlatımının belagatli bir biçimi olarak kabul edilebilecek destan ve efsanelerin, ortak hafızanın ve kültürel kodların oluşumuna katkısı inkar edilemez. Bu anlatılarda kullanılan dini motifler, dini olay ve kişiler de hâlâ yazarların başlıca ilham kaynakları arasında öncelikli yerini muhafaza ediyor. Bizim edebiyatımızdaki en meşhur örneği olan Süleyman Çelebi’nin Hz. Muhammed’in dünyaya gelişini konu alan Mevlid’i edebi bir başyapıt olarak klasikler arasındaki yerini muhafaza ediyor.
Son dönemde dilimizde tarihî olayların ve kişilerin şiire ve romana konu edildiği örnekleri düşündüğümüzde sayısız naat ve mersiyeye ilaveten ilk elden Mehmet Akif’in Hz. Ömer’in adaletini hikâye ettiği Kocakarı ile Ömer şiirini, Necip Fazıl’ın kaleminden bir Peygamber sîreti çizen Çöle İnen Nur’u anmadan geçmek olmaz. Ciğerdelen’in yazarı Safiye Erol’un -1962’de Yeni İstanbul Gazetesi’nde tefrika edilen ve birkaç yıl önce Kubbealtı Neşriyat tarafından kitaplaştırılan- Çölde Biten Rahmet Ağacı gibi çok sayıda örnekten söz etmek de mümkün.
Bu külliyatın arasında nasıl bir yer edineceğini kestiremesek de Sibel Eraslan’ın geçtiğimiz aylarda Timaş Yayınları’nca basılan Çöl ve Deniz/Hz. Hatice adlı eseri de bu minvalde anabileceğimiz yarı lirik yarı didaktik bir roman. Peygamber, vahye ilk muhatap olduğu günlerde ve nübüvvet görevinin en zor yıllarında yanındaki birkaç kişiden biri olan eşini her zaman minnet ve şükranla anmıştır. Eraslan da, bir eş, bir dost ve vefakâr bir kadın prototipi olarak Hz. Hatice’nin hatırasını canlandıran üç yüz elli sayfalık modern bir anlatı hazırlamış.
Can Parçası Hz. Fatıma (Selis Kitap, İstanbul 2006), Sîret-i Meryem-Cennet Kadınlarının Sultanı (Elest Yayınları, İstanbul 2008) ve Züleyha (Elest Yayınları, İstanbul 2004) yazarın dinlerin doğuşunda eş, evlat ya da sevgili rollerindeki kadın prototiplerine dair hazırladığı diğer eserleri.
Tavsiye Et
Ayşe Şasa İstanbul: Timaş Yayınları, 2009
Ah Güzel İstanbul, Balatlı Arif, Cemo, Gramofon Avrat gibi pek çok filmin senaristi olarak tanıdığımız Yeşilçam’ın duayenlerinden Ayşe Şasa Hanımefendinin Timaş Yayınları’ndan çıkan üçüncü kitabı, kendisiyle yapılan uzun söyleşilerden derlenen bir hayat hikâyesi: Bir Ruh Macerası.
Aristokrat bir Cumhuriyet ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelen Ayşe Hanım, gayrimüslim mürebbiyelerin elinde askeri nizam bir kışla hayatından farksız geçen çocukluğundan sonra bir o kadar zorlu ve inişli-çıkışlı gençlik yıllarına adım atar. Ateizmden sosyalizme sürüklenen “efkar” serüveni İslam medeniyetinin din ve kültür atmosferinde sükun bulur. Şasa’ya bu cereyanlı günlerinin vergisi ağır olmuştur: Bunca bölünmeye maruz kalan yaralı ve idealist bilinci sonunda şizofreniye yenik düşer.
Ayşe Şasa için sosyalizm, ateizmden İslam’a geçişte köprü vazifesi görmüştür. Zira İslam adına ilk karşılaştığı bilgi “sosyal adalet” ilkesi olmuştur. O güne kadar faşist diye mimleyip geçtiği insanları dikkate alması gerektiğine dikkat çeken de ilginçtir ki manevi baba bellediği Kemal Tahir’dir.
Ayşe Şasa’nın hayat hikâyesi biyografik bir anlatı olmaktan başka, dönemin aristokrasisine, sanat ve iş çevrelerine bir hanımefendinin aynasından yansıyan derin bir perspektif de kazandırıyor.
Tavsiye Et
Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi Cilt: 14, Sayı: 26, 2009/1
2008’in Meşrutiyet’in ikinci ilanının 100. yıldönümü olması nedeniyle, 24. ve 25. sayıları Meşrutiyet konusuna ayrılan Dîvân dergisinin 26. sayısında, siyasi düşünceler tarihinden 17. yüzyıl Osmanlı siyasi tarihine, yine aynı yüzyılda Osmanlı’da cereyan eden faiz ve mu‘amele-i şer‘iyye tartışmalarından 1909’da Meşrutiyet’e karşı Halep-Kosova hattında ortaya çıkan isyana, Cumhuriyet sonrası yaşanan hilafet tartışmalarından eğitim tarihine kadar geniş bir alanı kapsayan altı makale yanında kitap ve sempozyum değerlendirmelerine de yer verilmiş.
Enes Kabakcı ile Özgür Adadağ’ın kaleme aldığı ilk makale “Islahtan Devrime: Tanzimat’tan Cumhuriyet’e” başlığını taşıyor. Günhan Börekçi “İnkırâzın Eşiğinde Bir Hanedan: III. Mehmed, I. Ahmed, I. Mustafa ve 17. Yüzyıl Osmanlı Siyasi Krizi” başlıklı yazısında, 1602-1604 yılları arasında İstanbul’da görev yapmış Venedik balyosu Francesco Contarini’nin yazdığı bazı raporları, erken 17. yüzyıl Osmanlı hanedanı ve siyasi kriz bağlamında irdeliyor. Süleyman Kaya, Müslüman toplumlarda haram olan faizden sakınmak üzere geliştirilmiş bey‘u’l-îne akdini ve bu akde muhalif kalan Muhammed b. Hamza el-Aydınî’nin Bey‘u’l-Îne risalesini ele alıyor. Abdulhamit Kırmızı’nın arşiv belgelerine dayanarak hazırladığı “Halep-Kosova Hattı, 1909: Arnavutluk’ta Meşrutiyet’e Karşı Bir İsyan Teşebbüsü” başlıklı yazısı siyasi ve sosyal tarihimizden veriler içeriyor. Gültekin Yıldız “Halifenin Yokluğunda Hilafet Tartışmaları: 150’lik Rıza Tevfik’in Amman’dan Londra’ya Gönderdiği Bir Mektup Üzerine” başlıklı yazısında hilafet tartışmalarının siyasi ve fikri arka planına dair tahlillerde bulunuyor ve Batıcı siyaset ve fikir adamı Rıza Tevfik’in hilafet hakkındaki görüşlerini değerlendiriyor. Arzu M. Nurdoğan, “Robert Koleji Mühendislik Okulu (1912)” adlı araştırmasında, okulun fiziki şartlarından müfredatına ve hoca kadrosuna kadar pek çok konuyu inceliyor. Nurdoğan’ın temel varsayımı, Osmanlı İmparatorluğu’nda açılan yabancı okulların, bağlı bulundukları devletin dilini, dinini, kültürünü yaydıkları ve ülkelerinin emperyalist gayelerine hizmet ettikleri yönündedir. Bu makaleleri, Nebi Mehdiyev’in Çağdaş Din Felsefesinde Epistemolojik Yaklaşımlar ve Tanrı İnancının Rasyonelliği veRoxanne L. Euben’in Enemy in the Mirror: Islamic Fundamentalism and the Limits of Modern Rationalism adlı eserlerine ait değerlendirmeler takip ediyor.
Dergi, Tufan Buzpınar’ın, 22-25 Haziran 2009’da Şam’da gerçekleştirilen “Osmanlı Döneminde Kudüs: Uluslararası Kongre”nin muhtevasını paylaştığı yazısı ile son buluyor.
Tavsiye Et