Anlayış’ın geçen 53 sayısının kapaklarını hızla gözden geçiren bir araştırmacının varacağı ilk sonuç şu olur: Türkiye, iç krizlerle dış krizler arasında gelgit yaşıyor. Kriz, Türkiye için sanki normallik olmuş.
Japonlar dakika başına iletişim maliyetinde ABD’yi bilmem kaç misli geride bırakmanın hesaplarını yaparken; Çinli işadamları Moğol sürüleri gibi dünyaya yayılırken; İranlılar ağır tehditlere rağmen ısrarla nükleer güç kulübüne üyeliğin yollarını ararken; Ruslar nükleer güce ve doğal kaynaklara dayalı yeni bir ayağa kalkışın planlarıyla meşgulken; Türkler her ay bir ‘kriz’ yaratıyorlar. Bravo!
Cumhura baş mı seçilecek? Al sana bir kriz. Anayasa mı değişecek? Al sana bir kriz? Mahalleli baskı mı yapıyor? Al sana bir kriz. PKK teröristlerini imha için Irak’a mı girilecek? Al sana bir kriz. Millet öylesine bunaldı ki, çoğu zaman bu iç ve dış krizlerin birbirine bağlı olarak çıktığını/çıkarıldığını fark etmiyor bile.
Millet krizlerle meşgulken, talan devam ediyor ve atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Medya baskısıyla üretilen krizlerin, medya patronlarına ne muazzam rantlar kazandırdığını TopluYORUM bölümünden etkileyici örneklerle takip edebilirsiniz.
Kasım ayının dosya konusu, mahalle ve kültürü. Şerif Mardin’in talihsiz ifadesiyle gündeme gelen Türk mahallesi, gerçekte bir şefkat ve hayat kaynağıydı. Kendi gitti, adı bile kalmadı yadigâr. “Mahalle baskısı”, Türk Milleti’ne atılmış en büyük iftira!
Bu ayki SöyleşiYORUM konuğumuz, deneyimli siyasetçi ve yerel yönetici Haşim Haşimi. Mesajı son derece net: “Kürt meselesinde inisiyatif Türkiye’de kalmalı.” Ya Türk meselesinde?
Paylaş
Tavsiye Et