ÜLKEMİZİN değerli bir parası var. Döviz eskisine göre daha ucuz. Döviz kurları 2001 krizinden bu yana inişli çıkışlı da olsa sürekli düştü. Merkez Bankası (MB)’nın hesapladığı TÜFE bazlı reel efektif kur endeksi 180’lere çıktı. Bu endeks 2001 krizinde 100’e kadar düşmüştü. Endeksin yukarı doğru çıkması liranın değer kazandığını gösteriyor. MB’nin hesapladığı ÜFE bazlı reel efektif kur endeksinde de tablo benzer. 1995’in 100 kabul edildiği bu endeks şimdi 160’larda. Netice itibarıyla döviz kurları düşüyor, lira değer kazanıyor. Ancak YTL’nin değerli olup olmadığı, ne kadar aşırı değerlendiği ve neden değerlendiği gibi soruların çok da kolay cevapları yok.
Döviz kuru, piyasa kontrollerinin olmadığı bir ortamda genelde sabit değildir; arz ve talebe göre sürekli değişir. Bir para birimi diğerine göre bazen değer kazanır bazen de kaybeder. Burada söz konusu olan değer kazanış ya da kayıplarının aşırı olup olmadığıdır. Bir başka ifadeyle, döviz kurlarının iktisadi şartlar içerisinde bir denge fiyatı vardır; bunun dışında oluşan değerler aşırılık anlamına gelir. Örneğin YTL/dolar kurunun denge fiyatı 1,50 ve cari döviz kuru da 1,20 ise burada liranın aşırı değerlendiğinden söz edilir. 1 Amerikan dolarının 1,50 YTL satın alması gerekirken 1,20 YTL satın alması lirayı daha değerli kılar; doların değeri düşük kalmış olur.
Denge fiyatının hesaplanması ise kolay değil. Üstelik tek bir yöntem de yok. MB’nin bir fikir vermek amacıyla kullandığı yöntem, yani TÜFE bazlı reel efektif kur endeksi, bunlardan sadece biri. Burada hangi dönemin başlangıç olarak seçileceği, hangi varsayımlar altında döviz kurunun oluşacağı gibi farklı yaklaşımlar söz konusu. Bu yüzden birinin bulduğu denge döviz kuru diğerinden farklı olacaktır. En yaygın kullanılan yöntem, MB’nin yaptığı gibi enflasyon farklarını göz önüne alarak yapılan hesaplamalar. Buna göre bir ülkede diğerine göre daha yüksek enflasyon varsa o ülkenin para birimi değer kaybeder. TÜFE bazlı reel efektif kur hesaplamalarında daha çok bu dikkate alınır. Milli gelir, verimlilik artışları, dış ticaret hadleri, para arzı vb. makro değişkenleri dikkate alarak da endeks ve dolayısıyla denge kur hesaplamaları yapmak mümkün. Bu değişkenler temelde ekonomisi güçlü olan ülkelerin para birimlerinin de güçlü olacağını, değer kazanacağını gösterir. Ancak bunlar Türkiye örneğinde çoğunlukla sonucu değiştirmez. Yöntemlerin çoğu liranın aşırı değerli olduğu sonucuna ulaştırır.
Başka bir açıdan yaklaşıldığında aşırı değerlenmenin olmadığı düşünülebilir. Söz gelimi, yukarıdaki gibi farklı aşırı değerlenme tahminlerinin olduğu bir ortamı düşünün. Kimilerine göre bu aşırılık %30, kimilerine göre %10, kimilerine göre de tam tersi olsun. Bu durumda YTL’nin aşırı değerlendiğini düşünenler döviz satın almaya başlarken, aksini düşünenler döviz satacaklardır. Serbest piyasada bu farklı beklentiler sürekli fiyatlara yansıyacak ve dolayısıyla ortaya çıkan fiyat, gerçek denge fiyatı olacaktır. Bu durumda döviz kuru zaten olması gereken fiyattadır, yani denge fiyatında. O halde aşırı değerlenme ya da değer kaybı söz konusu değildir.
Burada gözden kaçırılan nokta, döviz piyasasının tam rekabetçi serbest piyasa koşullarını taşıyıp taşımadığıdır. Tam rekabetçi bir piyasada aşırılıklar uzun ömürlü olmaz, kısa zamanda törpülenir. Oluşan fiyat da hep denge fiyattır. Dolayısıyla asıl sorun Türkiye’deki döviz piyasasının bu özelliklere sahip olup olmadığıdır. Bu konuda iki temel gerekçe öne sürülebilir. Birincisi, piyasada arzın, yani likiditenin sığ olduğu durumda fiyatların ne kadar gerçekçi olduğu tartışmalıdır. Bu açıdan ülkemizde giderek büyümesine rağmen çok da hacimli bir döviz piyasasının oluştuğu söylenemez. İkincisi ise piyasa aktörleri hem ölçek olarak hem de davranışlarına kaynaklık eden veri ve amaç setleri bağlamında birbirinden farklıdır. Örneğin az sayıda fakat çok güçlü aktörlerin sığ bir piyasada etkileri daha fazladır; fiyatları yönlendirmeleri de daha kolaydır. Bu açıdan bakıldığında döviz piyasasında yabancı yatırımcıların etkinliğinin daha fazla olduğu görülecektir. Başka bir deyişle, döviz piyasamızda oluşan fiyatta, yabancı yatırımcıların etkileri ve dolayısıyla başta küresel sermaye koşulları olmak üzere onların yatırım kararlarını etkileyen faktörlerin payı oldukça yüksektir. Bu yüzdendir ki zaman zaman yerli yatırımcıların karamsarlığına rağmen lira değer kazanmaya devam etmiştir. Toparlarsak, döviz piyasasında fiyatların her zaman tam rekabetçi piyasa koşulları içinde gerçekleştiğini iddia etmek doğru değil.
Liranın değerliliğinin iktisaden izahı mümkün; ancak aşırı değerliliğinin açıklanması zor. Her şeyden evvel Türkiye’nin son beş yıllık başarılı ekonomik performansı ile siyasi ve ekonomik istikrar, lirayı değerli bir para birimi haline getirdi. Yani döviz kurunu uzun vadede belirleyen faktörlerin Türkiye’de de etkili olduğunu söylemek mümkün. İkinci önemli faktör, Türkiye’nin sunduğu yüksek faizler ki bu, lirayı özellikle yabancı yatırımcılar açısından cazip kıldı. Bir ara %8’lere kadar düşen reel faizler tekrar %10’lara çıktı. Yüksek faizleri cazip kılan ise ülkenin görece sahip olduğu güven ve istikrar ortamı; aksi halde aynı miktarda sermayeyi çekebilmek ya mümkün olmayacaktı ya da ödenen faiz düzeyi çok daha yüksek olacaktı. Kayıp onyıl olarak adlandırılan 1990’lar bunun örnekleriyle dolu. Liranın aşırı değerliliğinin ardında yatan bir başka önemli neden de, Türkiye’nin küresel dengesizliklerden payına düşeni alması.
Bilindiği gibi dünya, kabaca cari işlemler fazlası veren çok sayıda ülke ile cari işlemler açığı veren az sayıda ülkeye bölünmüş durumda. Özellikle son yıllarda cari işlemler fazlası veren ülkelerin ağırlığı sistemde arttı. Örneğin 2004-2006’da dünya cari işlemler fazlasının dünya milli gelirine oranı %5,3’e ulaştı. Bu oran son çeyrek yüzyılda sadece %2,6 idi. Bu, dünyada her zamankinden çok daha fazla sermaye dolaştığı anlamına geliyor. Bu sermayenin kaynağının Çin ve petrol zengini Ortadoğu ülkeleri gibi büyük ölçüde sabit kur rejimimine sahip ülkeler olması, gerekli düzeltmelerin gerçekleşmesine imkan vermiyor. Bu yüzden onların para birimlerinin değerlenmesi oldukça düşük bir ihtimal. Halbuki cari işlemler açığı veren bir ülkenin para birimi değer kaybederken, cari işlemler fazlası verenin para biriminin normal şartlarda değer kazanması gerekir. Söz konusu ülkelerde mevcut kur politikalarının değişmemesi bizim gibi ülkeleri de zorluyor. Ancak daha da önemlisi, kur hareketlerinin makro iktisadi temellerden bağımsız kılınması, döviz piyasasında aşırı dalgalanmalara zemin hazırlıyor.
Sonuç olarak Türk Lirası değerlidir; hatta aşırı değerlidir. Değerliliğinin altında ülkemizin son yıllarda görece yakaladığı siyasi ve ekonomik istikrar ortamı yatıyor. Aşırı değerliliğin ardında ise küresel dengesizliklerin yol açtığı likidite bolluğu ile bunun iktisadi rasyoneliteden yoksunluğu ve yüksek reel faizler bulunuyor.
Paylaş
Tavsiye Et